1948’den 1960 yılına kadar geçen sürede tiyatro eseri kaleme almayan Necip Fazıl, 1960 ihtilaliyle girdiği hapiste, üç piyes yazmıştır: Ahşap Konak, Kumandan ve Reis Bey. Piyesin ana karakteri Reis Bey, bir ağır ceza reisidir. Ömrü otel odalarında geçmiş, yapyalnız ve tuhaf bir adam. Taş kalpli bir kanun tatbikçisi… Onun nazarında merhamet, idamlık bir suçtur ve «cemiyette bir ferdi korumak için bin kişiye idam gömleği giydirmekten kaçınmamalıdır.» Günün birinde, annesini öldürdüğü iddiasıyla huzuruna çıkarılan bir gencin idamına karar verir. Artık olaylar çok farklı gelişecek ve Reis Bey'in buz gibi iç dünyası müthiş bir sarsıntiyle yerle bir olacaktır.
In his own words, he was born in "a huge mansion in Çemberlitaş, on one of the streets descending towards Sultanahmet" in 1904. His father was Abdülbaki Fazıl Bey who held several posts including deputy judge in Bursa, public prosecuter in Gebze and finally, judge in Kadıköy. His mother was an emigree from Crete. He was raised at the Çemberlitaş mansion of his paternal grandfather Kısakürekzade Mehmet Hilmi Efendi of Maraş who named his grandson after his own father, Ahmet Necib as well as his son, Fazıl.
Necib Fazıl learned to read and write from his grandfather at the age of five. After graduating from the French School in Gedikpaşa, he continued his education in various schools, also including Robert College of Istanbul as well as the Naval School. He received religious courses from Ahmed Hamdi of Akseki and history courses from Yahya Kemal at the Naval School but he was actually influenced by İbrahim Aşkî, whom he defined to have "penetrated into deep and private areas in many inner and outer sciences from literature and philosophy to mathematics and physics". İbrahim Aşkî provided his first contact with Sufism even at a "plan of skin over skin". "After completing candidate and combat classes" of Naval School, Kısakürek entered the Philosophy Department of Darülfünûn and graduated from there (1921-1924). One of his closest friends in philosophy was Hasan Ali Yücel. He was educated in Paris for one year with the scholarship provided by the Ministry of National Education (1924-1925). He worked at the posts of official and inspector at Holland, Osmanlı and İş Banks after returning home (1926-1939), and gave lectures at the Faculty of Linguistics and History and Geography and the State Conservatoire in Ankara and the Academy of Fine Arts in İstanbul (1939-1942). Having established a relation with the press in his youth, Kısakürek quit civil service to earn his living from writing and magazines.
Nacip Fazıl Kısakürek died in his house at Erenköy after an illness that "lasted long but did not impair his intellectual activity and writing" (25 May 1983) and was buried in the graveyard on the ridge of Eyüp after an eventful funeral.
Necip Fazıl was awarded the First Prize of C.H.P. Play Contest in 1947 with his play Sabır Taşı. Kısakürek was awarded the titles of "Great Cultural Gift" by the Ministry of Culture (25 May 1980) and "Greatest Living Poet of Turkish" by the Foundation of Turkish Literature upon the 75th anniversary of his birth.
Bundan yıllar önce çekilen bir tv filminde görmüştüm ve beni çok etkilemişti Reis Bey; Haluk Kurtoğlu oynuyordu Reis Bey'i. Bir insanın, altmış yıllık doğru bildiği ve yaşadığı değerlerin bir anda çökmesiyle birlikte, kendini örüp hapsettiği kaleden kurtulan, korumasız ve aciz kalan bir insanın kendini sorgulamasının metnidir. Son davasına, kendi içinde bakar Reis Bey, ve kendisini mahkum eder.
Ve bugün Necip Fazıl'ın bu eserini okudum, yine aynı şekilde çok etkilendim. Okurken kitabın içinde, Sokrates'in savunmasından, Shakespeare'in Atinalı Timon'una, Hz İsa'nın bütün günahları üzerine alıp tüm insanlığı günahlarından azad etmesine kadar bir çok gönderme buldum. Günlük yaşamamızda yanından geçtiğimiz ve yaşadığımız yüzyıldaki hakim düzenin onları tanımamıza ve bilmemize mani olduğu nice insanların tasvirlerini ve hayat hikayelerine tanık olma fırsatı buldum, küçük bir otelinde lobisinde. İçinde yaşadığımız zamanın, kendimizi bile yeterince tanımamıza müsade etmediğinin farkına vardım.
Kitabın birinci bölümünde tasvir edilen Reis Bey karakteri, statünün ve gücün tavan yaptığı ve bu güç sayesinde kendisine saygı duyulan, sözü dinlenen ve ileride kendisi gibi olacak olan insanların örnek aldığı bir tiplemedir; merhametsiz, katı yürekli, kangren olan kolunu bile gözünü kırpmadan kesebilecek, kurallarla yaşayan ve bunu erdemlilik sayan biridir.
Kitabının ikinci bölümündeki Reis Bey karakteri ise, yaşadığı acı tecrübe yüzünden, yaşadığı toplumun üzerine çıkmış, kendini sorgulamış, toplumun suçlu diye damgaladığı insanları artık gerçek suçlu olarak görmeyen ama onun yerine bütün toplumu bundan sorumlu tutan, günlük yaşamın akışına ve zamanın katılığına lanet eden ama tüm insanları büyük bir anlayış ile kucaklayan aşkın (transendental) insanı temsil eder.
Bazı yerlerinde kitabın, dadının ve Reis Bey' in diyaloglarının olduğu sahnelerde, gözümden akan yaşları, çenemin bitişinden aşağıya düşerken yakaladım.
Piyes olarak yazılmış ve hacimce az yer kaplasa da, anlatmaya çalıştığı değerler açısından değerlendirildiğinde etkisi büyük bir eser.
Beni etkileyen bir çok cümle vardı kitapta, bunlardan birini buraya yazıyorum:
"Acımıyorsun, acımak, annelerin ilmi. Birbirinize acımanız için ve acımayı öğretmek için, ikiniz de anne olmaya bakın".
"Bakarken gözle bıçaklıyoruz, dinlerken kulakla boğuyoruz, koklarken burunla zehirliyoruz. Damak kirletiyor, el solduruyor, düşünce de kalb halvetinde ırza geçiyor. Bütün bunların kanunlarını bilmiyoruz da kanun çıkarmaya kalkıyoruz. Hem benim nefsimi kıracak, hem de rahmetinden hiçbir şey eksiltmeyecek sistem!.. Onu arıyorum! Büyük meydanına heykelimi dikmek yerine, leşimi katır iskeletlerinin yanına atacakları merhamet cumhuriyeti nerededir? Çocuk bana ağlayabilseydiniz anlayabilirdiniz, dedi. Ağladıkça anlıyorum, ağladıkça anlıyorum..."
bazı kitaplar var, o kadar kötü ki yorum yapasım gelmiyor. ama bazı kitaplar var, o kadar güzel ki yorum yazsam cümleyi nasıl toparlayıp nasıl ifade edeceğimi bilemiyorum... ve bu kitap için bunu hissediyorum. açıkçası, ne yazacağımı bilemiyorum. uzun süre sonra ilk defa bir kitapta ağladım. herkes kesinlikle okumalı.
Öve öve bitiremedikleri Reis Bey'i okuyalım dedim. Necip Fazıl'la alakalı düşüncelerimde bir değişme olmadı. Keza kendi özelliklerini başkalarına yükleyerek anlattığı bir tiyatro eseri olmuş. Suçlularda bulunan bazı özellikler daha önce bizzat kendisinin tattığı şeyler olduğu için tanımları kuvvetli olmuş. ''Merhamet ve adalet'' temalı ilerleyiş, merak ettiren bir kitaptı. Kumarhane kısmını özellikle detaylı detaylı yazması dikkatimden kaçmadı :D Necip Fazıl hayranları linç etmeden kısa keselim, realist bakalım biraz da; vicdan muhasebesinin cılkını çıkaran gaddar bir adamın portresi.
gercekten etkileyici sahnelerinin olmasiyla birlikte, kitabin yarisinda hikayenin bitmis oldugu hissi hosuma gitmeyen kismiydi. en yuksek noktada bitmesi daha etkileyici olurdu. hikayenin ikinci kismi yani reis beyin merhameti buldugu kisimlardaki konusmalar samimiyetten ve etkileyicilikten uzak, uzatilmis sozlerdi. kitap olarak degil de sahne de daha cok sevebilecegim bir eser.
Çok fazla bu tür okumayan bir insan olsam da... Bilmiyorum. Başlarda her şey gayet güzeldi. 5 puan verebilirdim ancak sonlarda Reis Bey gereksiz yere bir merhamet duygusuna kapıldı. Yani en azından bana gereksiz geldi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: 1.Sanığın TCK’nun ilgili maddesi gereğince İDAM cezası ile cezalandırılmasına, 2.Sanığın isnat edilen suçun kesin olarak işlendiği yönünde kanaat getirildiğinden herhangi bir indirim yapılmamasına, cezasının müebbet hapse çevrilmesi yönündeki talebin reddine, 3.Sanığın 7 gün içerisinde temyiz başvurusunda bulunabileceğinin ihtarına, 01/01/1964
İşte kerliferli bir idam hükmü! Sanığa ipe götürecek hammadde. Adalet, bir ülkenin olmazsa olmazıdır. İnsan kendi kendine adalet ihtiyacı hissetmez. Bir insan topluluğu oluştuğu an adalet kaçınılmaz bir gereksinim haline gelir. Adaletin olmadığı yerde toplumlar yok olmaya mahkumdur. İnsanın vicdanıdır adaletin başladığı yer. Vicdan muhakemesi olması muhtemel adaletsizliklerin önüne geçer. O yüzden en küçük bireyden başlayarak adaleti benimsemeli, onun gerekleriyle hareket etmeliyiz.
İnsan ancak karşısındakini özgür kıldığı kadar özgürdür. Bu ne mi demek? Özgürlüklere olan saygınız sizin özgürlüğünüze anlam katacak olandır. Çevrenize salgıladığınız özgürlük kadar özgür olursunuz. Özgürlük, adalet, vicdan, empati gibi kelimeler birbirleriyle sıkı bir aidiyet içerisindedirler.
Necip Fazıl Kısakürek, tartışmalı bir yazar. Seveni çok sever, sevmeyeni ise nefret eder. Ben iki tarafta da yer almıyorum. Bir yazarın kendi kişiliğinden çok yazdıklarıyla ilgilenmemiz daha gerçekçi bir yaklaşım olacaktır. Hemşehrim olması hasebiyle hakkında pek çok bilgiye sahibim. Gerçi benim memleketim şairlerin memleketidir. Çok olunca sahiplenme duygusunu pek taşıyamıyorum :)) Havasından mıdır suyundan mıdır ilham vermiş pek çok yazarımıza. 1934 yılında Abdülhakîm Arvâsî ile tanıştıktan sonra büyük bir değişim yaşamıştır. Ondan önceki hayatını çöp diye nitelendirir. Arvasi ile tanışıklığından sonra daha çok dini bir hayat sürdüren Kısakürek'i birçok kişi ''menfaat neredeyse rotası da orası bu adamın'' diye değerlendirilmesine sebep olmuştur. Kim bilir belki de öyle. Sosyal medyada da baya popülerdir Kısakürek. Önüne hangi cümle gelirse altına bir resim de bir isim yapıştırıp paylaşabiliyor insanlar. Devir teknoloji çağı, bilgiye ulaşmak çok basit ancak kirliliğin önüne geçilmesi de zor oluyor.
Evet ne diyorduk. Tiyatro. 1964 yılında kaleme alınmış Reis Bey. Oğuz Atay'ın Korkuyu Beklerken'i ve Şinasi'nin Şair Evlenmesi'ni okumuştum. Haliyle Türk tiyatrosu denince de aklıma bu iki kitap geliyordu. Kısakürek’in böyle tiyatro eserlerinin olduğunu bilmiyordum. (Bir adam yaratmak) kitap önerileriyle beni hiçbir zaman hayal kırıklığına uğratmayan birisi de bu kitabı önerince okumakta kaçınılmaz oldu. Beklentimin çok üstünde bir eser okudum. Kendimi hangi karakterin yerine koyacağımı şaşırdım bazen. Birine küfrederken 10 sayfa sonra üzüldüğüm oldu. Böyle git-gellerle 2 gün içinde bitiverdi kitap.
Biri haksızlık ettiğinde sanmayın ki yanına kar kalsın. ''keser döner sap döner, gün gelir hesap döner'' diye özlü mü özlü bir söz vardır. Keza, yaradan haklının hakkını yerde komuyor. ''Hakim itham etmez, ancak takdir eder.'' Hakim, şüpheliyi itham edercesine yargılıyor. Şüphelinin adaletin tecelli edeceğine yönelik inancı kırılıyor. Savunmasını yaparken de bu ruh haliyle savunma mekanizmasını devreye sokamıyor. Hakim ön yargılı. Olmuş olabileceğin değil de olmuş olanın hükmüyle yargılıyor. Kendinden emin. Hayata 65, mesleğine de 30 seneden fazla emek vermiş. Haliyle eli güçlenenin zehirli bir yılana dönüştüğü bir ortamda onun da bu zehirlenmeden kaçamayacağı aşikar. Ne derlerse dinletemiyorlar hakime. Verdiği kararı gözden geçirmeyi ya da yargılamayı uzatmak istemiyor. Ona göre her şey ortada. Kıskıvrak yakaladı suçluyu. Helal doğrusu.
Usul şöyledir: Her sanığı, suçu sabit oluncaya kadar masum kabul etmeye mecburdur hakim. Özellikle bir adamı idam sehpasına gönderiyorsan aşırı özen ve önem göstermen gerekir. Savcının, avukatların çabaları sonuçsuz kalıyor. Savcının, avukatların bilhassa sanığın çabaları faydasız kalıyor. Reis, dediğim dedik... Böyle ilerleyip gidiyor eser. Daha fazlasını okuyarak anlayabilirsiniz. Necip Fazıl'la tanışmak isteyenler için sağlam bir giriş kitabı. Hem su gibi akıp gidiyor. Güvenin bana :) Özellikle ön yargı ve vicdan olgusu ile alakalı dersler çıkarabileceğiniz nitelikte. Keyifli okumalar diliyorum.
Reis Bey sadece adalette değil hayatta da merhamete yer olmadığına inanan, işini özel yaşamına önceleyen yalnız bir adam, bir hakim. Ceza hukukundaki "bir masuma kıymaktansa bin cürümlüyü cezasız bırakmak yeğdir" ilkesi Reis Bey'de baş aşağı çevrilip "Varsın, bir kötünün bürünmesi ihtimali olan masumluk maskesini kullanılmaz hale getirmek için bin masum feda edilsin" halini alıyor. Bir adli hata Reis Bey'in inandığı tüm değerleri yıkıma uğratıyor. Sonrası günah çıkarma, af ve merhamet manifestosu..
Kitabı vicdani kırılmayı baz alarak ikiye ayırırsak ilk bölüm oldukça gerçeğe uygun ruhsal betimlemelerden oluşurken ikinci bölümde bazı hadiselerin biraz abartılı olduğu kanaatindeyim. Somut örnek vermek gerekirse dadının Reis Bey'e olan tutumu veya Reis Bey'e merhamet bildirisinin ardından baro tarafından fahri başkanlık verilmesi hadiseleri. Necip Fazıl ikinci bölümde merhameti fazlasıyla yüceltmiş. Oysa merhametle adalet, af ile bedel çelişen şeyler. Kitapta merhamet sadece Reis Bey'in yaşadığı yıkımdan sonra yaşadığı vicdani kırılma sonrası tezahür ettiği haliyle Reis Bey'in iç dünyasında yüceltilseydi anlaşılır olabilirdi. Ancak ikinci bölümde merhamet yüceltisi Reis Bey'in iç dünyasını aşıyor, dünyaya yayılıyor.. Hal böyleyken merhametin, karşıtı olan adaletle anıldığı bir anlatıyı okumayı yeğlerdim.
Buna rağmen kitaptan çok etkilendim. Oldukça sarsıcı cümleler vardı. Bir hakimin vicdani muhasebesi üzerinden merhamet konusu çok etkileyici bir dille aktarılıyor.
Reis Bey'i okudum. Çocukluğumda filminin bir kısmını izlemiştim ama nedense filmin sonunu getirememiştim. Yıllar sonra kitabı görünce sonunda ne olduğunu öğrenmek için okudum.
Kitap 3 perdelik bir oyun. Oyunda, acımasız bir ağır ceza hakiminin verdiği bir yanlış karardan dolayı pişman olması sonucu karakterinde meydana gelen değişim anlatılıyor.
Karakterlerin tanıtıldığı 1. perde çok güzeldi. Bu perdede olaylar çok gerçekçi bir şekilde anlatılmış. Ama nedense 2. ve 3. perdeler ilk perdeye göre çok daha zayıf kalmış. Reis Bey'in fikirlerinin ve duygularının yavaş yavaş değişmesi gerekirken, karakterin gelişim süreci atlanarak karakter direkt nihai haline ulaştırılmış. Bu yüzden de karakterin içi boş kalmış ve samimiyetini kaybetmiş.
Okuduğum ilk tiyatro eseri. Necip Fazıl’ın edebiyatına olan hayranlığım bir kat daha arttı. O kadar güzel bir kitap ki okumaya doyamadım desem yeridir. Hatta çok yavaş okudum bitmesin diye. Reis Bey, bir ağır ceza mahkemesi başkanı, inanılmaz despot ve kuralcı bir adam. Mesleğiyle ilgili çok ketum ve kanuna, nizama hayatının her noktasında yer veriyor. Yaşadığı şehirde bir cinayet işleniyor ve karşısına gelen sanık için idam kararı veriyor. İnfaz gerçekleşiyor gerçekleşmesine ama sonradan bazı gerçeklerin gün yüzüne çıkması ile bütün dengeler alt üst oluyor. Reis Bey’in yaşadığı ruhsal değişim ve vicdan muhasebesini derinden hissettiren muazzam bir eser.
Kanal 7, Samanyolu TV yapımlarının senaryoları seviyesinde bir dönüşüm öyküsü. Başta sağlam esaslara dayandırılan bir karakterin, Namık Kemal romanlarında bile görülmeyecek romantiklikte, değişimi. Olayın temelsiz karakter dönüşümünden daha komik olanı ise bundan sonra olay örgüsünün saçma ve düzensiz bir hal alması. İlerledikçe her sayfada kalbinize ait bir cümle bulacağınız, her yerde kalB olan, bol bol kalbe dair şeyler anlatan kalbi eser. kalB kalB kalB... İşin kötü yanı idam sahnesine kadar gayet iyi giden bir oyun olması.
Reis Bey kitabını ilk okuduğumda ön yargılı davrandım. Fakat kitabın ilerleyen sayfalarında o kötü kişiliğin arkasında onun bir köşesinde iyilik ve kötülük mübadele yaşanmıştır. Aslında neyi seçmek istediğini bilmiyordu. Çevresindekiler de onun içinde başka birisini düşünüyorlardı. Yazımı şu sözle bitirmek isterim: Üstadı okumak bir ayrıcalıktır.
Göklerin merhamet dolu olduğuna inanıyorum. Bizse, umacı korkusuyla yorgan altına kaçan çocuk gibi, nefsimizin beton çatısını tepemize çekmiş, yaşamayı öldürüyoruz! Yağmurun yalnız suyunu toplayabiliyoruz; ruhundan uzağız! Halbuki ne güzel isim koymuşlar ona: Rahmet.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Necip Fazıl Kısakürek’in oyunu (1964) • İstanbul’da Nişantaşı’nda bir cinayet işlenmiş, zengin ve yaşlı bir kadın öldürülmüştür. Kumarbaz ve esrarkeş olduğu, aleyhinde başka deliller de bulunduğu için kadının oğlu cinayet suçuyla tutuklanır. Tanıklann ifadeleri de bu zannı desteklediği için, masum olduğunda ısrarına rağmen, sanık asıhr. Oysa eve gizlice girip cinayeti işleyen, sonra da mücevherleri alıp kaçan; suçsuz yere asılmış gencin oyun arkadaşlarından biridir ve bu, sonradan anlaşılır. İdam kararını vermekle, meslek hayatının en büyrük hatasını işlemiş olan, o âna kadar merhametsiz ve katı bir kanun adamı Reis Bey, şimdi bazan kesin delillerin de yetmediğini görmüş, durumlara merhamet, anlayış ve psikoloji açılarından da bakmak lüzumunu öğrenmiştir. Reis Bey, emekliliğini ister, yargıçlıktan ayrılır. Aldığı ikramiyeyi astırdığı gencin yaşlı dadısına bağışlar. Kendi de eski katiller, ayaktakımı arasına karışarak onları dürüst birer insan yapmaya koyulur. Gittiği kumarhanede inandırıcı konuşmalarından birini yaptığı bir gün, kabadayıların bıçak ve tabancalarını toplamış, ceplerine yerleştirmiştir ki, kumarhane polisler tarafından basıhr. Garson, ocakta gizli bir paket eroini hemen ve gizlice Reis Bey’in cebine atar. Yapılan aramada, üzerinde bir sürü silâh ve eroin çıkan Reis Bey hapse atılırsa da durum anlaşılıp asıl suçlu ortaya çıkınca beraat eder.
Reis Bey Necip Fazıl'in önemli oyunlarından biridir. Merhamet yoksunu vicdansız bir insanın verdiği yanlış kararlardan dolayı yaşadığı vicdan azabı konu alınarak yazılan bu eserde derin düşüncelerle ve psikolojik yönünden ağır basan bir insanla karşılaşacağız. Kesinlikle okunmalı