«Eserimi... Her yıldızla her yıldız arası yollar ve yönler kadar çok ve dolaşık... Dünya yolları ve yönlerinden... Biricik ulaştırıcı yolu ve eriştirici yönü bana gösteren... Otuz yaşımdan sonraki hayatıma temel atan... «Altun Halka’nın asrındaki en büyük kutbu... Efendim, irşad edicim, can kurtarıcım... Esseyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri’nin yüce ruhaniyetine ithaf ediyorum...» 26 Mayıs 1972 / N.F.K. Allah Resulünün mübarek hayatları… Eserin yazılışı bir hayli maceralıdır. İlk olarak 1950 tarihinde kaleme alınmış, 1952 Büyük Doğu’larında «Allahın Sevgilisi» ismiyle pek kısa bir bölümü tefrika edilmiş, 1956’da bu kez «O» başlığıyla yayınlanmaya başlamış, fakat yarım kalmış ve arada birkaç eksik kalan teşebbüsten sonra, 1969’da nihai şekline ve ismine kavuşmuştur. Çöle İnen Nur, Siyer kitaplarının alışılmış anlatımlarından farklı bir üslubu yansıtıyor. Eserin takdiminde bu farklılık şöyle ifadelendirilmektedir: «Tefsir, Hadîs, siyer ve nakil olarak en emin kaynaklardan devşirili ve kaynaklarını tek tek göstermek tasasından uzak bu eser, «Başlangıç» yazısında da belirtildiği gibi, sadece iman sahiplerine hitap edici, hiçbir aklî teftiş, tespit ve ispat gayretine düşmeyici, mutlak «doğru» üzerine hissî ve teessürî bir çatı kurucu ve eğer bir kıymeti varsa onu bu noktada toplayıcı bir denemedir; ve akla verdiği pay, onu bazı noktalarda yine akılla iptal etmekten ibarettir. Bu bir ilim değil, sanat eseridir ve ilmin içini ve dışını tahkik selâhiyetinde olmadığı mukaddes kapıya, ancak, inanmış ve teslim olmuş sanat tavriyle sokulmaktan başka çare yoktur. » / N.F.K.
In his own words, he was born in "a huge mansion in Çemberlitaş, on one of the streets descending towards Sultanahmet" in 1904. His father was Abdülbaki Fazıl Bey who held several posts including deputy judge in Bursa, public prosecuter in Gebze and finally, judge in Kadıköy. His mother was an emigree from Crete. He was raised at the Çemberlitaş mansion of his paternal grandfather Kısakürekzade Mehmet Hilmi Efendi of Maraş who named his grandson after his own father, Ahmet Necib as well as his son, Fazıl.
Necib Fazıl learned to read and write from his grandfather at the age of five. After graduating from the French School in Gedikpaşa, he continued his education in various schools, also including Robert College of Istanbul as well as the Naval School. He received religious courses from Ahmed Hamdi of Akseki and history courses from Yahya Kemal at the Naval School but he was actually influenced by İbrahim Aşkî, whom he defined to have "penetrated into deep and private areas in many inner and outer sciences from literature and philosophy to mathematics and physics". İbrahim Aşkî provided his first contact with Sufism even at a "plan of skin over skin". "After completing candidate and combat classes" of Naval School, Kısakürek entered the Philosophy Department of Darülfünûn and graduated from there (1921-1924). One of his closest friends in philosophy was Hasan Ali Yücel. He was educated in Paris for one year with the scholarship provided by the Ministry of National Education (1924-1925). He worked at the posts of official and inspector at Holland, Osmanlı and İş Banks after returning home (1926-1939), and gave lectures at the Faculty of Linguistics and History and Geography and the State Conservatoire in Ankara and the Academy of Fine Arts in İstanbul (1939-1942). Having established a relation with the press in his youth, Kısakürek quit civil service to earn his living from writing and magazines.
Nacip Fazıl Kısakürek died in his house at Erenköy after an illness that "lasted long but did not impair his intellectual activity and writing" (25 May 1983) and was buried in the graveyard on the ridge of Eyüp after an eventful funeral.
Necip Fazıl was awarded the First Prize of C.H.P. Play Contest in 1947 with his play Sabır Taşı. Kısakürek was awarded the titles of "Great Cultural Gift" by the Ministry of Culture (25 May 1980) and "Greatest Living Poet of Turkish" by the Foundation of Turkish Literature upon the 75th anniversary of his birth.
Peygamber efendimiz (s.a.v)in hayatını anlatan okuduğum en iyi kitaptı. Necip Fazıl öylesine güzel yazmış ki okurken hem onun coşkusunu hissediyor hemde az sözle ne kadar çok şey anlattığını fark ediyorsunuz. Sindire sindire ve hiçbir kelimesini kaçırmadan okumaya çalıştım ve okurken çok yoğun duygular yaşadım. Keşke hiç bitmese dediğim bir kitaptı. Herkesin mutlaka okuması gereken çok güzel bir eser.
Peygamber efendimizin hayatını anlatan okuduğum en akıcı kitaptı. Olaylar Necip Fazıl'ın anlaşılır ve akıcı dilinde akıp gitti. Sayfalarını hiç bitmesin diyerek çevirdiğim kitabı sadece üç kez elime aldım. Nasıl bittiğini anlayamadım. Her satırından ayrı ayrı etkilenerek, ürpererek okudum. Gerçekten anlayarak ve sindirerek okumaya çalıştığım için bilmediğim kelimelerle karşılaştığımda anlamına bakarak bütünlüğü bozmadan okumaya devam ettim. Bana peygamberimiz ile ilgili bilmediğim bir çok şey öğreten, bildiklerimi de ayrı bir lezzet ile sunan bir kitaptı. Üzerinden biraz zaman geçtikten sonra, farklı olgunluk aşamalarımda tekrar elime alıp okuyacağım kitaplar arasında yerini aldı.
Bilimsel tekniklerle hazırlanmış bir siyer olmadığını Necip Fazıl eserini takdim ederken belirtiyor zaten. Saf iman sahiplerinin okuması için yazdığını, ispat ve tespit kaygılarından uzak olduğunu belirtiyor.
Yazı diliyle değil konuşma diliyle bir hitap var. Cümlelerin yarım bırakılmasıyla, mübalağa ile uhrevi bir hava yakalanmış. Mikro manada cümle veya paragraf güzelliği değil komple 600 sayfa beraber ele alındığında esas estetik güzellik ortaya çıkıyor. Kişinin ve olayın ele alındığı yönlerin seçimi ve sıralaması, Nur silsilesi kavramı; sahabilerin peygambere muhabbeti esas profesyonelliğin ortaya çıktığı taraf.
Necip Fazıl’ın kalemine bir şey diyemem. Ama çok acı çekerek kitabı bitirdim. Peygamberimize iftiralarla dolu bir kitap. Kitaptaki bazı önemli kısımlar hiç ön bilgi verilmeden öylesine iki satır yazılıp bırakılmış. Anlatım gereksiz şiirsel. Kuran-ı Kerimle çelişen ifadeler de var maalesef. Kitabın büyük bir bölümü Kuran-ı Kerimle bir çelişki olup olmadığına bakılmaksızın erken islam tarihçisi İbni İshak’ın çalışmalarına dayanılarak kaleme alınmış. Sorgulanarak okunması gereken bir kitap.
Bu kitabı Mart Okuması başlığı altında okudum. Çok güzel bir kitapdı. Kitabı okurken bayaa bir akıcı olduğunu fark ettim. Kitapta olaylar birbirleriyle çok güzel bağlanmıştır. Akıcılığı çok hoşuma gitti. Daha önceden okumadığıma pişman oldum. Çok güzel bilgiler edindim. Kitabı okumam genel kültürümede katkıda bulunduğunu söyleyebilirim.
Muhteşem bir üslupla yazılmış. Bu kitabı siyer için bir bilgi kaynağı olarak görmek yanıltıcı olsa da, zira içinde bazi uydurma hadisler ve yanlış bilgiler var, anlatımı çok farklı ve şairane bir siyer okuması sunuyor okuyucuya. Özellikle kitabın sonlarına dogru çok yoğun bir duygu yansımasını hissedebiliyorsunuz. Siyer için yazılmış en edebi en asude eserlenden biri olacak benim için.
Üstad'ın Üstadı Abdülhakim Ervasi hazretlerine ithaf ettiği bu eser,ancak bu kadar muazzam olabilirdi.Sultan-ı Şuera'nın dilinden Alemlerin efendisi..Söylenecek çok fazla bir şey yok.Kesinlikle okunması gereken bir eser.
"Dünyanın safası gitti ve kederi kaldı." Hep hergün biraz daha koyulaşan o kederin loşluğu içinde sürünüp gidiyor değil miyiz? Dünya hergün biraz daha karanlık...
Peygamberimizin hayatini anlatan, defalsrcs okumus olsamda her satirinda yeniden ağladığım, cok guzel bir eser. Zaten ustad yazmis, açıklamış birde sonuna manalar alemine de bir kapi aralamis.
Necip Fazıl'ın daha önce şiirlerini okumuştum onun haricinde detaylı bir bilgim yoktu ama elime geçen sene bu kitap geçti. Hz.Muhammed'in hayatının anlatıldığı bir eser. Bir şairin dilinden hayatı şiir gibi anlatılıyor, değişik bir üslubu vardı. Necip Fazıl'a bu kitapla başlamak sağlıklı gibi durmuyor..