Värmlannin metsissä asuu kaksi eriskummalista vanhusta. He vihaavat toisiaan.
Maj Britiltä on evätty eliniäksi oikeus undulaattien omistamiseen. Asiasta on päätetty oikeudessa säälimättömän yksimielisesti. Hän on leski, joka on yhä katkera miehensä huonosta kohtelusta Volvolla. Maj Britt olisi varmaan koko ajan kiukkuinen ellei hän jatkuvasti polttaisi hasista.
On myös aatelismies von Borring, periaatteellinen partiolainen ja väsymätön lintubongari. Hän nukkuu yönsä ulkona vuodenajasta riippumatta.
Tähän maisemaan tupsahtaa Andreas Doppler seurueineen (poikansa Gregus ja Bongo-hirvi). Kaikkien kuviot menevät uusiksi.
Kirjassa esiintyy myös Erlend Loe, joka väittää kirjoittavansa tätä tarinaa. Liekö moiseen uskomista?
Erlend Loe is a Norwegian novelist. He worked at a psychiatric clinic, and was later a freelance journalist for Norwegian newspaper Adresseavisen. Loe now lives and works in Oslo where in 1998 he co-founded Screenwriters Oslo - an office community for screenwriters.
In 1993 he debuted with the book Tatt av kvinnen, and a year later published a children's book, Fisken, about a forklift operator named Kurt. Loe has a distinctive style of writing which is often likened to naïve art. He often uses irony, exaggeration and humor.
Evet, bir değerlendirme yazacak kadar canım sıkıldı. Nereden başlasak? Doppler serisinin ikinci kitabı olan Volvo Kamyonlar'ı YKY'nin 3. kitap olarak ötelemesinden mi? Bunu bir kenara bırakıyorum. Doppler hikayesine devam ederken ormandan kısmen ayrılıp İsveç'teki maceralarına tanık oluyoruz bu devam romanında. Andreas Doppler, geyiği Bongo ve oğlu Gregus ile İsveç'te.
Loe, metafiction yapmaktan büyük haz alıyor; romanın yarısından fazlası yazarın sarih tespitlerinden oluşmakta. İlk romanın başarısından mı bilinmez Loe adeta kurgusunda rahatlamış diyebiliriz. Bu sefer tanımadığı İsveçli yaşlı insanlarla "yüz göz oluyor" Doppler. Hayvanlar için gelişen takıntılar romanın merkezinde değilse de kenarlarında sık sık karşımıza çıkıyor.
Yaşlı ve tek başına yaşayan Maj Britt ve yine yaşlı ve tek başına yaşayan (fakat varlıklı) von Borring de hikayeye katılıyor. Burada ilginç olan, diğer iki ana karakterin de yalnız insanlar olması ve bu yüzden tuhaf bir şahsiyetlerinin olup olmadığına dair bir "reality check"den tamamen mahrum olacak kadar inzivaya çekilmiş olmaları. İnsanlarla olan etkileşimlerde isimli veya isimsiz karakterlerin tepkilerinden de bunu anlamak mümkün.
Roman, adını Britt'in eşi Birger'in Volvo'da çalışırken fikrini ortaya attığı ancak karşılığında yeterli maddi ve manevi takdiri göremediği Globetrotter adlı kamyon modelinden alıyor; hatta bir aralık Loe sizi Volvo kamyonları tarihi üzerine verdiği yarım yamalak bir derse tabii bırakıyor. Bu, kısmen anlamsız, kısmen de başlığa hakkını verir cinsten bir dokunuş.
Loe, derin düşüncelere dalmaya, sevgi ve işe yararlılık gibi büyük meseleleri kurcalamaya başladıkça bu kavramların nasıl içi boşaltıldığını kendisi de adeta dalga geçerek gösteriyor. Ciddi yazabildiğini ancak bunu tercih etmediğini gösterecek kadar derinleşiyor diyebilirim. Absürt olanın hüküm sürdüğü bir hikaye fakat kimi karakterlerin hikayelerini hızlandırıp akıbetlerini "aradan çıkarması," kurgu sürecinde yazarın kendisine düştüğü hatırlatma notlarını gözlerimizin önünde alması keyifliydi. Sorun bunu yapma sıklığı aslında. Kitabın sonlarına doğru, okumaya başladığınız zamanki heyecanı vermiyor artık bu metafiction durumu.
Fakat, en çok hoşuma giden kısımlardan biri, İsveç-Norveç rekabeti üzerine girişilen atışmaydı. Ülkelerin ne üzerinden tanınır olduğu ve markaları üzerinden girilen bu atışmada, Erlend Loe'ya sahip olması sebebiyle Norveç'e hakkı teslim ediliyor. Bir diğer güzel dokunuş ise Shakespeare atfıydı; İngiliz edebiyatı mezunu olarak beni gülümsetti.
evet hele şükür serinin ikinci kitabını okuduk da son kitapta bongo'nun nereye gittiğini, doppler'in niye geri döndüğünü anladık. akşam kıkır kıkır gülerek bitirdim romanı. sen beni güldürdün loe, allah da seni güldürsün :) yani bu adamın o ergen erkek espri tarzını çok komik buluyorum çünkü erkeklik egosunu yerlere serip, her tür aptallığıyla yüzleşmiş, allahın safı bir adam var aslında ortada. bu kez yaşlı ve huysuz maj britt ve anton von borring'le tanışıyoruz. maj britt'in 80'li yaşlardaki marihuana tutkusuna da von borring'in izciliğine de çok güldüm. ama. ama şöyle bir şey var loe illa güldürürken dipte sistemin aksaklıklarını gösterir, laf arasında geçer ama geçer. maj britt'in volvo'da çalışan kocasının uğradığı haksızlık da maj'ın iyi niyetle yapmaya çalıştığı ama sonrasında hayatını karartan muhabbet kuşu olayı da, sevdiğine kavuşamamış ve açılamamış bir gey olan soylu von borring'in yalnızlığı da gülerken hep aklımızda... loe anlatıcı olarak da yazar olarak da sürekli lafa karıştığı için klasik roman kurgusunun epey ötesinde volvo kamyonlar. hatta en farklı tarzı bu kitapta sanırım. isveç-norveç esprileri ise elbetteki romanın olmazsa olmazıydı. dilek başak yine o geniş zamanlı resmi anlatımın ardındaki mizahı çok iyi yansıtmış. gerekli yerlerde bol dipnotla bizi aydınlatmış. ellerine sağlık.
İlk kitap Doppler'den bildiğimiz mizahi anlatım burada biraz daha evrilerek yazarın tamamen direksiyona geçtiği ve kendini sohbet tadında ortaya çıkardığı bir üsluba dönüşüyor. Bu kitap roman anlatımı arasında kurgu dışı anekdotlar değil de tam tersi, yazarın okurla sohbeti arasında verdiği romanmış gibi.
Biraz ipin ucu kaçmış sanki. Hani neredeyse kurgu dışı bir metin diyeceğim. Okurla münasebetini başarılı buluyorum yine de. Eğlenceli bir yazar Erlend Loe. Özellikle alışılmış üsluptan farklı bir şeyler okumak istiyorsanız Doppler serisi çok uygun olacaktır.
Bu kitap üçüncü kitaptan sonra Türkçe basıldı. Sedinin ikinci kitabı Volvo Kamyonlar. Karıştırmayın lütfen.
okej, možda sam malo oštar sa ocenom i svakako sam preterao poređenjem sa đorđe davidom (izvini brate ako čitaš), ali jednostavno sam rezigniran postojanjem ljudi koji misle da su ideju babe koja duva smislili sami bogovi humora i posle toga umrli od smeha, što je i logičan ishod jer bolju foru neće smisliti nikad.
‘Doppler’in yazarı Norveçli romancı Erlend Loe’yi seviyorum. “Ne yazsa okurum” diyebileceğim bir yazar. ‘Doppler’i ne kadar sevdiysem ‘Kadının Fendi’ni de bir o kadar sevmemiştim belki ama yazarın eğlenceli tarzını seviyorum. ‘Doppler’in üçüncü kitabı ‘Bildiğimiz Dünyanın Sonu’nu ikinci kitap ‘Volvo Kamyonlar’ bir türlü çevrilmediği için okumamıştım. Sonunda ‘Volvo Kamyonlar’a kavuştuk. Evet, ilk kitaptaki mizah öyle pek yok bu kitapta. Emek, düzen, inanç, ev gibi başlıklara ufak ufak dokunuyor. Çok kolay okunsa da okuyucuya ‘Doppler’ kadar değmiyor hikâye, bir türlü yükselemiyor kitap. Bir devam romanı olmanın getirdiği dezavantajı avantaja çevirebilecek kadar güçlü bir metin de değil maalesef. Ama yine de kitapta sevdiğim kısımlar da oldu. Mesela İsveç-Norveç kapışması çok sevimliydi. Dünyayı değiştirmek isteyenlerin kendilerine yaptıkları kötülüğe temas da gayet yerindeydi. Çevirmen Dilek Başak’ın canımız ciğerimiz koskoca Röyksopp’u kelime olarak çevirmen notuyla açıklamasını ise biraz tuhaf buldum... Özetle, ‘Volvo Kamyonlar’ beklentimin biraz altında kaldı. Yazarı ve genel hikâyeyi sevdiğim için “Hiç keyif almadım” dersem yalan olur ama bir ‘Doppler’ asla değil...
Jednostavno, a toliko nenaporno sa svojom jednostavnošću. Važna poruka prenesana na zabavan način. Živopisna priroda i još živopisniji likovi. I odličan uvod u treći dio priče o Doppleru.
Ono što mi je možda i najdraže u drugom dijelu je priča ispričana iz perspektive pisca, što djelo čini nekako šarmantnim.
Very good continuation of the adventures of Andreas Doppler. Loe's voice is surely a unique one and in this one the narrative swings from comic and philosophical gold to treading the fine line between slight absurdity (which I adore) and that hideous flavor of slapstick that for some reason prevails in this part of the world (which pains me physically). The few times where he toes over that line is the sole reason I'm withholding the last star.
Doppler, who left home for the woods together with his (Scandinavian) moose and his young son in the first book, enters Sweden and walks right into the hospitable and generous Maj-Britt's home. Maj-Britt is a 90+ widow, who has discovered the soothing powers of marijuana for someone of her age and with her ailments. A nice lady, but with a thorn in her side that is the old landowner and boy scout leader von Sporring. When people actually meet, however, things can turn out differently than anticipated and this they do...
Hned na začátek si řekněme, že Náklaďáky Volvo jsou ještě o stupínek lepší než Doppler, první díl série o muži ve středních letech, který jde svou pilnost léčit do lesa. Nejenže přibyly autorovy vsuvky a komentáře, i vedlejší postavy se podařily ještě o kousek víc. Zhulená stařenka Maj Britt, která protestuje proti všemu a všem, a zhruba stejně starý skaut von Borring, který spává na balkoně svého panství a uctívá obraz Baden-Powella. Doppler tak v druhém díle okusí jak marihuanu, tak i skauting. Co to s ním udělá? A jak se má jeho los Bongo? To už si přečtěte sami. Rozhodně nebudete litovat! Skvělá kniha pro workoholiky, co mají občas chuť spláchnout diář do záchodu a vyprostředníčkovat šéfa/rodiče/manželku… Stejně jsme všichni moc busy, tak už na to kašlete a čtěte knížky Erlenda Loea.
Bolji od prvog dijela. Slobodniji. Neopterećen logikom, formom, pretencioznošću bilo koje vrste.
Mene ovo podsjeća na Bakmana, a pošto je knjiga objavljena prije 15 godina, duhovita, pisana na norveškom, radnja se odvija u Švedskoj, glavni lik se zove Maj Brit i ima stotinu godina, a u zavadi je sa komšijom, takođe stogodišnjakom, daću sebi za pravo da zaključim da je Bakman baš u ovome našao inspiraciju za svoje romane. Makar djelomično.
A onome ko je na koricama knjige (izdanje Geopoetike) napisao: ,,Kritika naše civilizacije, savremenog društva i opštenametnute briljantnosti u ovom čudnovatom i maštovitom romanu dobija još oštriji ton od onog u Dopleru...'', dati neki ozbiljan ukor.
Iako je Doppler imao vise genijalnih komentara na zivot, nastavak je jos bolji! Mozda nema desnicara koji se trazi u sumi, ali ima gospodu Britt koja je moj idol i baca svih u sjenu:)) Inace nisam od postmodernistickih fora, ali priznajem da ova knjiga ima stila za to! Veseli me dodatno pripremljen teren za treci nastavak...
Stralunato, folle, sopra le righe, spassoso. Irresistibile per le prime 150 pagine, poi l'autore perde un po' la bussola e si perde all'interno del suo stesso testo (lui stesso lo ammette). Il risultato è sconclusionato e imperfetto, ma quanto è stato bello perdersi in questi deliri!
Reading "Volvo Lastvagnar", or "Doppler 2" as you might think it to be, and expecting a novel similar to the first Doppler book would probably be slightly disappointing. The second book featuring Doppler's life is nothing like the first. Doppler is present in the book, no fear, but so are a lot of other new central characters and, not to be overseen, the author, thus introducing metafiction to the world of Doppler and friends. In several chapters of the book the author and his thoughts on writing dominates and takes away focus from the actual plot. To a literature teacher as myself, these kinds of narrative twists always seem interesting, but others might miss more of Doppler and his wonderfully crazy mood swings and takes on modern life. This being said, you will no doubt recognize Loe's humor and peculiar mind.
Når verda rundt deg er i ferd med å rakne fullstendig, er det veldig passande å forsvinne inn i total Loe-absurditet. Triveleg gjensyn med Doppler, etter litt for lang tid.
На відміну від першої частини серії "Доплера" "Вантажівки «Вольво»" я читала вперше і, відверто, не впевнена чи варто було.
На поверхні все виглядає ніби нічого: цю книжку населяють типові для Ерленда Лу диваки, які займаються чортзна-чим. Доплер, який наприкінці першого тому вирушив із лісів під Осло в напрямку Швеції в компанії шестирічного сина та однорічного лося, прибивається до будинку такої собі Май Брітт, 93-річної шведки, яка тільки те й робить, що курить травичку та слухає реґґі на повну гучність. Правда, ще іноді дістає сусіда — старого ентузіаста скаутського руху, нащадка шляхетного роду, птахогляда, який і сам харчується, як та пташка, і завжди спить просто неба. Доплера мимохіть втягує у "холодну війну" між цими двома шведами, яким трохи за дев'яносто, незабаром його покидають спершу син, в якого стався напад геніальності і який заговорив так, ніби йому принаймні на років 20 більше, ніж насправді, а тоді й лось, який — що? — відчув поклик природи, мабуть.
У мене склалося враження, що Лу просто не знає, що робити з цими своїми персонажами, він вирішує вийти зі скрутної ситуації, зруйнувавши четверту стіну, він постійно коментує те, що відбувається, і хотілося б мені сказати, що дотепно, але — ніт. Я взагалі недолюблюю цей прийом і вважаю, що його треба використовувати вкрай обережно (хоча згадується один дуже класний приклад того, як це можна зробити вдало: в A Deadly Education Наомі Новік, де присутнє одне-єдине “READER, I RAN the fuck away.”, і це було несподівано, дотепно і дуже свіжо).
Мені було й без того забагато присутності автора в тексті, а після цього він ще й вписує в свою книжку нападки на літературну критикиню, яка, схоже, дозволила собі щось не те написати про його божественну творчість. Це було якось аж по-дитячому мстиво, їдко і неприємно, не треба так.
Serinin Doopler isimli ilk kitabını çok daha popüler olmuş olmasına rağmen okumadım. Açıkçası Volvo Kamyonlar’ı okuma isteğim de bu kez hikayenin İsveç’te geçmesi ve bir goodreads kullanıcı incelemesinde kitapta İsveç-Norveç rekabetine dair (ilgimi çeken bir konu) kısımlar olduğunun belirtilmesinden kaynaklandı. İçeriğe gelecek olursak, kitapta üç karakter var diyebiliriz. Bunlar absürt-gerçeküstü sınırlarında dolaşan bir şeyler yaşıyorlar. Yazar anlatıcının okurla konuştuğu postmodern yöntemi sık kullanmış. Genelde sevimli kullanılan bu yöntem bazı örneklerde de doğrusu bana itici geldi. Okuma boyunca sıklıkla Doppler’in bu kadar meşhur olduğu bir dünyada Figore’u neden kimse bilmez ve muhtemelen de hiç bilmeyecek diye düşünmekten kendimi alamadım (sıkıcı sayılabilecek, yaratıcı dokunuşların mütevazi olduğu bir akış). Ancak yine de kitabım kimi bölümlerinde ve özellikle sonunda yazarın yapmaya çalıştığı şeyi daha iyi anlayıp kendince hakkımı verdim. Okunmalı mı? Bence serinin ilk kitabı Doppler’i ve ikinci kitabı Bildiğimiz Dünyanın Sonu’nu okumuş olanlar (bu arada Volvo gerçekte serinin ikinci kitabı) ve İskandinav edebiyatı severler çok da tereddüt gerekmeden okuyabilir.
-Serinin ikinci kitabı olan bu kitapta kahramanımız Doppler Norveç'ten çıkıyor ve İsveç sınırlarına oğlu ve geyiği Bongo ile birlikte giriyor. İlk kitaptan farklı olarak yazarın anlatım/yazım tarzı değişiyor. kısa kısa bölümler sonrası gelen ara notlarla okuyucuya ilave açıklamalar yapıyor. Ayrıca yazar direk okuyucuya muhatap cümleler kuruyor.
- İlk kitapta ana karakter olan Doppler bu kitapta yine ana karakter ancak biraz daha izleyici olarak kalıyor ve iki yeni karakter dahil oluyor.
- Bu karakterlerden ilki yaşlı bir İsveçli olan Maj Britt. Her şeyi eleştiren huysuz, sinir bozucu, kafası her türlüğü hinliğe çalışan, aslında kendince derinde yaraları olan ve bu yüzden kindar olan, düzensiz ve aykırı yaşayan YALNIZ kadın.
- ikinci karakter yaşlı İsveçli bir izci olan Von Borring. disiplinli, yaşam enerjisi dolu, sportif, sağlıklı beslenen, çevresinde saygı duyulan, kendince derinde yaraları olan ancak kindar olmayan ve başkalarına saldırmadan kendi yolunda hayatına devam eden centilmen YALNIZ gizli gay.
- Doppler kitabın ilk yarısında Maj Britt'in ikinci yarısında Von Borring'in yanında hatta emrinde kalıyor. ilk kitabı hatırlarsanız, Doppler herkesten kaçmak YALNIZ kalmak için ormana taşınmıştı. huzuru aramak için şimdi ise takıntılı iki tane yaşlıya tahammül ediyor. Acaba insanoğlu zaman zaman kendini çevresinden soyutlasa da “insanın insana olan ihtiyacı dışında her şey hikâye” mi?
-ilk kitapta sıkılmaktan zevk aldığını söyleyen ve benim de zevk aldığım bir durum olan sıkılmak ve yalnız kalmak uzun vadede insanın akli dengesini bozuyor. maj britte , von borring de aslında normal değiller ve günün sonunda bardak taşıyor ve anormalliklerine yakışır şekilde kitaba veda ediyorlar.
-Tüm bunlara rağmen ben bu kitabı okuyan kişi olarak, modern hayatın da tıpkı yalnızlık gibi insanoğlunun akli dengesini bozduğunu düşünüyorum. üçüncü kitabı daha okumadım ama eğer Doppler eski hayatına dönerse bence yine mutlu olmayacak.
- İnsanoğlu olarak sevdiklerimizle belli bir uğraşıya sahip olarak yaşamak galiba en mantıklısı. Von Borring bir uğraşıya sıkı sıkı sarılmıştı onu hayatta tutan uğraşıydı ama yalnızdı. "bazıları İsa'yı görür ve tuttuğu yolunu değiştirir von borring bir kuş gördü"
-Maj Britt'i ise hayatta tutan kini ve nefreti idi. Kin/nefret öyle bir duygu ki insanın beynini ele geçirdi mi olmayacak şeyleri yaptırıyor. Marj'da da bunu gördük. Kitapta her ne kadar sempatik görünse de bence Von Borring'ten daha mutsuzdu.
Tenkte jeg egentlig skulle skrive noe lengre om hvordan Loe skildrer sorgprosesser på en overraskende varm og fin måte, absurditeten til tross, og hvordan karakterene Maj Britt og von Borring nær sagt er resultater av hver sin sorg, som var fint fremstilt med Loes ironiske formel i betraktning, og at dette i seg selv er verdt en femmer: men så var de 3-4 siste sidene av boka så rå at det holdt fint bare med de. Les.
İlk kitabı beğenip 2. ve 3. kitaplarıda almıştım ancak ikinci kitap bende Doppler'ın bıraktığı etkinin yanından bile geçemedi... Umarım 3. kitap da üzmez.
Norvecli Doppler'in Isvec'teki maceralari. Absurd ama keyifli bir yone gitmis Erland Loe. Bir suru neseli alt aciklamalar, gulunc hikayeler. Zaten oldukca kisa bir kitap. Absurdlukler tadinda kalmis. Ben begendim. Yuzumde gulumseme ile okudum bir cok bolumu.
Kitapta Bongo'nun eksikligini hissettim ama. Keske daha cok rolu olsaydi.
OMG! Tko me je tjerao...?! Nisam mogla odoljeti nakon sjajnog Dopplera ne pročitati njegov nastavak. ALI --- ovo je sasvim drugačija knjiga. Nema veze s Dopplerom, osim što se on pojavljuje kao lik i to tek nakon nekih 50 strana... Gregus i Bongo s kojima je krenuo na put na kraju "Dopplera" ga uskoro napuštaju te se Gregus više ne pojavljuje uopće, dok Bongo dolazi opet na samom kraju knjige u Dopplerov spas. Roman puca od komentara sveznajućeg pripovjedača, stalno nešto ima za dopuniti ili dodati ili komentirati, i možda je nekome to duhovito, ali iskreno, meni je išlo na živce. Sama radnja i nije toliko nezanimljiva - ostarjela Maj Britt koja se zbog bolova u kostima napušava i podvaljuje nešto uštogljenom susjedu von Boringu koji je vječiti izviđač i pasionirani ljubitelj ptica. Doppler nabasa na njen posjed i tu ostaje. Zatim se prebacuje kod von Broinga, gdje ga ovaj uči kako biti izviđač. Međutim, nakon čitanja Dopplera, ovo jednostano "ne sjeda". Da nisam čitala sjajnog Dopplera, ovo bi mi se možda u nekom trenutku i svidjelo. Ovako...NE. Ili Doppler ili Volvo kamioni.