What do you think?
Rate this book


144 pages
İlk olarak çevirmenin çok başarısız ve kötü oluşu ile başlamak istiyorum (M. Sırrı Erer). Çok kötü bir üslubu var, bunun sebebi kullandığı eski Farsça ve Arapça kelimelerden kaynaklanmıyor onları bilmemek bizim ayıbımız, ben daha çok cümle yapılarından ve kötü üslubundan bahsediyorum ki sözcük tercihleri ile de bir çok dilden alıntı yaparak kopuk kopuk sıkıcı bir anlatımı seçiyor ve anlamayı güçleştirdiği de ortada. Ancak neyse ki çok uzun yıllar önce yaptığı zekice analizler ve tespitler ile okuyucuyu tüm bu kötü çevirmen hatalarına rağmen yakalıyor ve bir sürü notlar alarak , satırların altını çizerek elinden bırakamadığımız bir eser ortaya koyuyor Arthur Schopenhauer.
Gerçekten çok zeki bir adam Schopenhauer, biraz da kızgın aslında yaşadığı toplumdan. Gariptir ki 1900lerin başında yazılmış, dolayısıyla aradan 100 yıldan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen sanki günümüzü anlatması , toplumun ve insanların pek de değişmediğini gösteriyor ve tabi Schopenhauer' i da klasik filozof yazarlar arasına sokuyor.
Vurgulamak istediği şeyi bir çok kişi ıskalamış görünüyor, Schopenhauer okumaya karşı değil hiçbir zaman ; düşünmeden anlamadan okumanın , 'sadece' okumanın bir anlamı olmadığını , önemli olanın okuduğunu anlayarak ve üzerine düşünerek onu kendi uzvun haline getirmekten ve dolayısıyla bilginin kalıcı hale getirilmesiyle bir şeylerin değişeceğini ve anlamı olacağını söylüyor.
Bir sürü notlar aldığım okumaktan keyif aldığım ancak yüzyıllar içinde de hiç değişmeyip ilerleyemediğimizi de gördüğümde üzüldüğüm klasikleşmiş çok başarılı bir eser oldu. Okunması gereken eserlerden..
*
'' Hiçbir zaman kötü kitaplar çok az ya da iyi kitaplar çok fazla okunmaz.''
'' Kimi zaman eski dünyanın büyük düşünürlerine dair kitaplar yazılır ve halk bu kitapları okur; fakat bu büyük adamların kendi eserlerini değil. Bunun sebebi avamın sadece yeni basılmış olanları okumak istemesidir ve benzer benzerini sevdiği için halk günün derinlikten yoksun, çapsız kafalarından çıkma dedikodularını, büyük kafaların düşüncelerinden daha mütecanis(bağdaşık, homojen) ve daha hoş bulur.''
'' Dünyada kitaplardan daha tuhaf satış metalarına rastlamak galiba imkansızdır; anlamayan kimseler tarafından basılır, anlamayan kimseler tarafından satılır, anlamayan kimseler tarafından okunur, hatta tetkik ve tenkit edilir, ve şimdilerde artık onları anlayaman kimseler tarafından kaleme alınmaktadır. ''
'' Voltaire şu cümleyle bunu demek istiyordu; fakat doğrusunu söylemek gerekirse , yazarların çoğu lüzumsuz sözcüklerle düşünce sefaletini gizlemeye çalışırlar. ''
'' Okumak kişinin kendi kafası yerine başka birisinin kafasıyla düşünmesidir.''
Ayrıca nasıl ki hiçbir ülke sadece birkaç kalem ithalata ihtiyaç duyan ya da hiç ihtiyaç duymayan bir ülke kadar müreffeh değilse, en mutlu insan da içindeki zenginliği kendisine yeterli olan ve varlığını idame ettirmek için dışarıdan ya çok az veya hiçbir şeye ihtiyaç duymayan insandır, çünkü ithal mallar pahalı şeylerdir, bağımlılığı açığa vurur, tehlikeye sebebiyet verir, sıkıntı meydana getirirler ve sözün kısası yerli imalat için sefil birer ikamedirler. Hiç kimse başkalarından ya da genel bir ifadeyle, dış dünyadan çok fazla beklenti içerisinde olmamalıdır. Bir insanın bir başkası için ifade edebileceği şey öyle çok büyük değildir: neticede herkes yalnız kalır ve önemli olan şey yalnız kalanın kim olduğudur."
Bu le stile empesé denilen ve sözün gereksiz yere uzatıldığı sıkıcı, hantal üslubun olduğu kadar, sanki iki hatta birçok anlama sahipmiş gibi görünen zorlama ve muğlak üslubun; ve aynı şekilde hiçbir faydası olmayan tumturaklı üslubun ve son olarak değirmen taşı gibi boyuna dönüp duran ve tıpkı onun gibi sersemleten karmakarışık laf kalabalığının, bir türlü sonu gelmeyen saçma sapan gevezeliğin örtüsü altında en korkunç düşünce sefaletini gizleme tarzının anasıdır