Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun “Bu Kaydı çok iyi saklayın, aman ha!” diye vasiyet ettiği kayıttaki ses Nâzım Hikmet’e ait. 1960’ların teknolojisi bir makara bantta tam 50 yıl bekledikten sonra Nâzım ülkesine sessiyle de olsa dönüyor…
Bedri Rahmi ve Nâzım hikmet 1961 yılında Paris’te bir araya geliyorlar.
Bedri Rahmi “Patırtı yapmayın” diyerek başlıyor “Yeşilden mordan pembeden”
Şiirine, sonra Nâzım’a bırakıyor mikrofonu. Nâzım 55 şiirini soluksuz okuyor.
56.’sına geldiğinde kısa bir ara vermek istiyor ve sonra “Bir Garip Yolculuk”la devam ediyor (Biz bu şiiri “Saman Sarısı” olarak biliyoruz). Şiirler arasında ikisi var ki ilk kez bu kayıtla ortaya çıkıyor.
“Büyük İnsanlık” Kendi Sesinden Şiirler adını alan bu çalışma Yapı Kredi Yayınları ve
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nın birlikte hazırladıkları ses ile şiirin buluşmasıdır.
İki şairin 50 yıl sonra gerçekleşen mürüvvetleridir.
Nazim Hikmet was born on January 15, 1902 in Salonika, Ottoman Empire (now Thessaloníki, Greece), where his father served in the Foreign Service. He was exposed to poetry at an early age through his artist mother and poet grandfather, and had his first poems published when he was seventeen.
Raised in Istanbul, Hikmet left Allied-occupied Turkey after the First World War and ended up in Moscow, where he attended the university and met writers and artists from all over the world. After the Turkish Independence in 1924 he returned to Turkey, but was soon arrested for working on a leftist magazine. He managed to escape to Russia, where he continued to write plays and poems.
In 1928 a general amnesty allowed Hikmet to return to Turkey, and during the next ten years he published nine books of poetry—five collections and four long poems—while working as a proofreader, journalist, scriptwriter, and translator. He left Turkey for the last time in 1951, after serving a lengthy jail sentence for his radical acts, and lived in the Soviet Union and eastern Europe, where he continued to work for the ideals of world Communism.
After receiving early recognition for his patriotic poems in syllabic meter, he came under the influence of the Russian Futurists in Moscow, and abandoned traditional forms while attempting to “depoetize” poetry.
Many of his works have been translated into English, including Human Landscapes from My Country: An Epic Novel in Verse (2009), Things I Didn’t Know I Loved (1975), The Day Before Tomorrow (1972), The Moscow Symphony (1970), and Selected Poems (1967). In 1936 he published Seyh Bedreddin destani (“The Epic of Shaykh Bedreddin”) and Memleketimden insan manzaralari (“Portraits of People from My Land”).
Hikmet died of a heart attack in Moscow in 1963. The first modern Turkish poet, he is recognized around the world as one of the great international poets of the twentieth century.
Sesinden dinlemek veya okumak şiirlerini farkeder mi bir şairin? Bu şair Nazım ise misli misli farkeder. Mutluluktan kanatlanan, acıdan kahrolan, özlemle yanan sesini 29 harfle nasıl bu kadar gerçek yapabilmiştir, yetenek bu olsa gerek. Anlama yeteneği, insanları gözlemleme yeteneği, hissetme yeteneği.. Yazmayı zaten ilkokulda öğretiyorlar, bu resmen insanlığın haritasını çıkarma yeteneği.. Tavsiye ederim okumanızı ve dinlemenizi..
''Aya gidilecek daha da ötelere, teleskopların bile görmediği yere. Ama bizim dünyada ne zaman kimse aç kalmayacak korkmayacak kimse kimseden, emretmeyecek kimse kimseye, yermeyecek kimse kimseyi, umudunu çalmayacak kimse kimsenin?
İşte ben komünistim bu soruya karşılık verdiğim için.''
Bedri Rahmi Eyüboğlu 1961 yılında Paris’te Nazım Hikmet’in şiirlerini kaydeder ve ‘Bu kaydı çok iyi saklayın, aman ha’ diye tembihleyerek oğluna verir. Kayıt tam 50 yıl sonra İş Bankası Kültür Yayınları’na teslim edilir ve ortaya kitap ve CD’den oluşan bu kitap çıkar. Kayıt şöyle başlar: Nazım Hikmet: Başlayayım mı Üstad? Bedri Rahmi: Başla Reis !
İnsanların türküleri kendilerinden güzel, kendilerinden umutlu, kendilerinden kederli, daha uzun ömürlü kendilerinden. Sevdim insanlardan çok türkülerini. İnsansız yaşayabildim türküsüz hiçbir zaman. Hiçbir zaman beni aldatmadı türküler de.
The great humanity is the deck-passenger on the ship third class on the train on foot on the causeway the great humanity.
The great humanity goes to work at eight marries at twenty dies at forty the great humanity.
Bread is enough for all except the great humanity rice the same sugar the same cloth the same books the same are enough for all except the great humanity.
The great humanity has no shade on his soil no lamp on his road no glass on his window but the great humanity has hope you can't live without hope.” ― Nâzım Hikmet
Büyük İnsanlik BÜYÜK İNSANLIKBüyük insanlık gemide güverte yolcusu tirende üçüncü mevki şosede yayan büyük insanlık. Büyük insanlık sekizinde işe gider yirmisinde evlenir kırkında ölür büyük insanlık. Ekmek büyük insanlıktan başka herkese yeter pirinç de öyle şeker de öyle kumaş da öyle kitap da öyle büyük insanlıktan başka herkese yeter. Büyük insanlığın toprağında gölge yok sokağında fener penceresinde cam ama umudu var büyük insanlığın umutsuz yaşanmıyor. 7 Ekim, Taşkent, 1958