Jump to ratings and reviews
Rate this book

Bozkırdaki Çekirdek

Rate this book
Türk eğitim tarihinin en orijinal girişimlerinden biri olan Köy Enstitüleri, üzerinde konuşulması ve yazılması tabu sayılan konulardan biridir bir bakıma. Kemal Tahir, "Bozkırdaki Çekirdek"te, diğer romanlarında da yaptığı gibi bu tabuyu yıkmaya çalışarak Türk toplumunun Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanırken bazı devrimleri yukarıdan aşağıya uygulamak zorunda kalışını gözden geçirir.

"Nisan 1965’te Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilen "Bozkırdaki Çekirdek", dünya eğitim tarihinde de reform olarak değerlendirilen Köy Enstitüleri’ni anlamamıza da yardım edecek bir Kemal Tahir klasiği.

442 pages, Paperback

Published April 1, 2016

15 people are currently reading
369 people want to read

About the author

Kemal Tahir

72 books246 followers
15 Nisan 1910’da İstanbul’da doğdu. 21 Nisan 1973’te İstanbul’da yaşamını yitirdi. Asıl ismi Kemal Tahir Demir. Deniz yüzbaşı olan babası, Sultan II. Abdulhamid’in yaverlerinden. Babasının görevleri nedeniyle ilk eğitimini Türkiye’nin çeşitli yerlerinde tamamladı. 1923’te İstanbul Kasımpaşa’daki Cezayirli Hasan Paşa Rüştiyesi’nde mezun oldu. Galatasaray Lisesi’nde 10’uncu sınıftayken öğrenimini yarıda bıraktı. Avukat katipliği, Zonguldak Kömür İşletmeleri’nde ambar memurluğu yaptı. İstanbul’da Vakit, Haber, Son Posta gazetelerinde düzeltmenlik, röportaj yazarlığı, çevirmenlik yaptı. Yedigün, Karikatür dergilerinde sayfa sekreteri oldu. Karagöz gazetesinde başyazarlık, Tan gazetesinde yazı işleri müdürlüğü yaptı. 1938’de Nâzım Hikmet’le beraber Donanma Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nde “askeri isyana teşvik” suçlamasıyla yargılandı. 15 yıl hapse mahkum oldu. Çankırı, Çorum, Kırşehir, Malatya ve Nevşehir cezaevlerinde yattı. 12 yıl sonra 1950’de genel afla özgürlüğüne kavuştu.

İstanbul’a döndükten sonra bir süre İzmir Ticaret gazetesinin İstanbul temsilciliğini görevinde bulundu. “Körduman”, “Bedri Eser”, “Samim Aşkın”, “F. M. İkinci”, “Nurettin Demir”, “Ali Gıcırlı” gibi takma isimlerle gazetelere tefrika aşk ve macera romanları, senaryolar yazdı. Fransızca çeviriler yaptı. 6-7 Eylül olayları sırasında tekrar gözaltına alındı. Harbiye Cezaevi’nde 6 ay yattı. Çıktıktan sonra 14 ay kadar Aziz Nesin‘le birlikte kurdukları Düşün Yayınevi’ni yönetti. Edebiyata şiirle başladı. İlk şiirleri 1931’de “İçtihad” dergisinde yayınlandı. Yeni Kültür, arkadaşlarıya birlikte kurdukları “Geçit”, Var, Ses dergilerinde şiirleri çıktı. İlk önemli eseri olan 4 bölümlük “Göl İnsanları” uzun öyküsü Tan gazetesinde tefrika olarak yayınlandı, 1955’te basıldı. Yine 1955’te basılan “Sağırdere” romanıyla adını duyurdu. İstanbul’u bir çerçeve gibi alıp Türklerin Osmanlılıktan Cumhuriyet’e geçişini incelediği “şehir romanları” dizisinin ilk kitabı “Esir Şehrin İnsanları” 1956’da yayınlandı. Bu kitapta Mütareke dönemi İstanbul’unu anlattı. Dizinin diğer kitabı olan “Esir Şehrin Mahpusu” 1961’de, “Hür Şehrin İnsanları” 1976’da basıldı.

Kemal Tahirİlk kitaplarında daha çok köy ve köylü sorunlarına eğildi. Daha sonra Türk tarihinin ve özellikle yakın tarihin olaylarını ele aldı. “Devlet Ana“da, kuruluş sürecindeki Osmanlı toplumu ve yönetim sistemini, “Kurt Kanunu”da Atatürk’e karşı düzenlenmek istenen İzmir suikastini, “Rahmet Yolları Kesti” ve “Yedi Çınar Yaylası”nda ağalık kurumu ve eşkıyalık olgusunu inceledi. “Yorgun Savaşçı”da Anadolu’daki başsız, öndersiz ulusal güçlerin birleşip Ulusal Kurtuluş Savaşı’na başlamasına kadar geçen dönemi anlattı. “Bozkırdaki Çekirdek”te de köy enstitüleri üzerinde durdu. Kemal Tahir’in düşüncelerindeki çıkış noktası Marksist görüş ile Türkiye gerçeği arasındaki bağlantı sorunuydu. Siyasi eylemlere de katılmış bir yazar olarak, Türkiye’de kendi algıladığı siyasal, sosyal, kültürel yapı ile Marksist görüşün sunduğu çözüm arasında bir çelişki görüyordu. Türk toplum yaşamına uymadığına inandığı Batılılaşmaya ilişkin yargısı da bu Marksist çözümü yetersiz bulmasına bağlıydı. Çünkü Marksizim, “Türkiye’de 2’nci Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinin siyasal ve kültürel uygulamalarını bir ticaret burjuvazisi devriminin sonucu” olarak değerlendiriyordu. Kemal Tahir ise böyle bir sınıfın varlığından kuşkuluydu. Böylece hem Marksist görüşün, hem de Batılılaşmanın ürünü olan Cumhuriyet dönemi resmi tarih görüşünün aşılması düşüncelerini belirleyen temel nokta oldu.

“Devlet Ana”da Osmanlı toplumunun kölecilik ve feodalizmden çok farklı ve insancıl bir temel üzerine kurulduğunu anlatmayı amaçladı. Diğer romanlarında da “Türk insanı ve Türkiye özeli” olgusunu ortaya çıkarmaya çalıştı. Toplumsal gerçekçi çizgide sürdürdüğü yazarlık yaşamında eserlerinde yalın bir dil kullandı. Diyaloglarla zengileştirdi, karizmatik karakterler yarattı. En üretken romancılarımızdan biri oldu.

Ratings & Reviews

What do you think?
Rate this book

Friends & Following

Create a free account to discover what your friends think of this book!

Community Reviews

5 stars
128 (41%)
4 stars
112 (35%)
3 stars
58 (18%)
2 stars
10 (3%)
1 star
4 (1%)
Displaying 1 - 30 of 32 reviews
Profile Image for Emre.
290 reviews41 followers
January 3, 2019

"Orası öyle ya, bazı müfettişlerden duydum: Büyükler gelince ayağa kalkmıyorlarmış sizin öğrencileriniz...

Ayağa kalkmak meselesi, evet var!... Köylülerimizin her kravatlıya el pençe divan durması geleneğini sarsmak istiyoruz! Enstitülerden birine, bir gün yeni bir öğrenci geldi, kravatı vardı. İçeri girince bütün sınıf birden ayağa kalktı. Kime saygı göstereceği bilinmezse, gösterilen şey, saygı sayılmaz diye düşündük!" Sf: 30

"Kasabalar köyleri tamamlayan en yakın çevre... Bunu hiç aklından çıkarma tezini yaparken... Köylü çocuğunu yakın çevresinin dışında incelemek yanıltır bizi... Köyün dünyaya baktığı açıyı kasabalar belirliyor. Tezin ana çizgisini değilse de, girişini buradan çıkaracaksın. Aslına bakarsan, bizim en büyük şehirlerimiz bile, içinde yaşayanların ezici çoğunluğunun bakımından kasaba sayılır. Bu yüzden, hemen bütün aydınlarımız köylülüklerini üstlerinden büsbütün atamazlar. Köylü sevmemeleri, unutuvermeleri, köylü olarak yaşayıp öldüklerindir." Sf:103

"Çekirdeği olsa, bozkır kalır mıydı bozkır?" Sf:186

"Biz, altın yerine, Bozkır'daki cevheri arıyoruz! Altından bin kat değerli, insan cevherini..." Sf:239

"Başlamak için gerçekleri oldukları gibi almak zorundayız. Başka memleketleri bilmem, bizim memleketimizde gerçekçi olmadan namuslu olmak imkansız! Ve de hangi büyük fayda için olursa olsun, gerçeği görmezden gelmek, hele değiştirmeye yeltenmek en büyük namussuzluk!" Sf:292


Profile Image for Serdar Tutal.
78 reviews6 followers
August 15, 2017
Anadoluyu, aslında bir zamanların anadolusunu anlamak için okunabilecek iyi işlenmiş herhangi bir kitap olabilirdi. Kitabı bunun ötesine geçiren ise köy enstitülerini işliyor olması. Köy enstitüleri ve köylülüğün durumunun hakikati ortaya konmuş. Şefik Ertem ve Halim Akın karakterlerine daha çok yer verilip iç dünyalarına daha çok inilse daha çok beğenirdim kitabı. Başucu kitaplarımdan birisi olurdu herhalde.

Şefik Ertem ve Halim Akın'ın yeri çok azdı. Halim Akın'ın kağnılar hakkındaki konuşmasından sonra romanda sevdiğim karakteri bulduğumu düşünmüştüm. Sonra karakterin derinliği kalmadı. Şefik Ertem ise birkaç sayfalık karakter. Dönem meselelerinin ele alındığı kitapları sevemiyorum, bayağı geliyor nedense. İnsanlığın varoluşundan beri devam eden meseleler ilgimi çekiyor. Halim Akın'ı böyle okumak isterdim.

Son olarak, kulağa küpe olması gereken şu gerçeği Şefik Ertem'den alıntılayarak bitireyim yorumu :

"İnsanları neden pohpohlarız Halim? Ya eğlenmek, ya da aldatmak için... Ben ikisini de sevemedim bir türlü... Tepeden tırnağa yanlış bu iş... Çocukları, yalnız doğayla boğuşacaklarmış, çevredeki insanlardan hep yardım, hep iyilik göreceklermiş gibi yetiştirmek yanlış... Göze alınmıyor çünkü karşı çıkacak insanlarla boğuşma eğitimi vermek... Bunu göze almadan soyut bir köylü şehirli çelişmesi olabilirmiş gibi yetiştirmek çocukları, ikinci yanlış... Bunlar, köy öğretmenini çevresiyle boğuşturma hazırlığı... Hem de onları yapmak zorunda kalacakları korkunç savaşa silâhsız sürerek... Başından yenik düşmeleri isteniyormuş gibi..."

Gerçek eğitim çevreyle, doğayla boğuşma becerisi kazandırmak değil, insanlarla mücadele etme becerisi kazandırmaktır. Gerisi hikayedir, zararsız topluluklar yaratma uğraşıdır.
Profile Image for Serap.
233 reviews5 followers
September 30, 2025
Türkiye’nin modernleşme sürecinin en iddialı projelerinden ve bugün hala bir tartışma konusu olan Köy Enstitüleri konusunda yazılmış kapsamlı bir roman Bozkırdaki Çekirdek.

Romanın geçtiği Şirin Köy aslında Anadolu’nun herhangi bir köyü olarak okunabilir. Burada geleneksel güç odakları, ağalar, şeyhler, dini önderlerle devleti temsilen öğretmenler karşı karşıya geliyor. Devletin niyeti, köylüyü eğitmek, bilinçlendirmek ve yeni bir toplumsal düzen yaratmak. Fakat bu ideal, köyün kendi düzenini ve çıkarlarını korumaya çalışan yerel karakterler için doğrudan bir tehdit anlamına geliyor. Eskiden herhangi bir evrak için kolaylıkla imza atan köylüler artık sorup sorgulamaya başlayınca ağaların işine gelmiyor. Romanda bu çatışmaları çok açık bir şekilde görüyoruz. Bunun yanında döneminde komünizmi yaymakla suçlanan enstitülerin bu konuyla uzaktan yakından alakası olmadığını da yine Kemal Tahir üstelik köy enstitülerine karşı biri olarak ortaya koyuyor.

Kısacası Bozkırdaki Çekirdek’te eğitimle değiştirilmeye çalışılan bir toplumun sancılarını, umutlarını ve direncini okuyoruz. Bir idealin peşinden giderek, güzel hayallerle çıkılan bu yolda yaşanan zorlukları, ödenen bedelleri ve sonuçlarını Kemal Tahir’in eşsiz kaleminden okumak büyük zevk gerçekten.
Profile Image for meryem betul.
48 reviews6 followers
December 26, 2019
Kitap salt bir Köy Enstitüleri eleştirisi gibi lanse edilse de aslında Kemal Tahir'in objektif olarak Köy Enstitüleri ile ilgili kötülerini içermekte. Bununla birlikte kitaptaki asıl eleştiri o dönemim yerel düzenine, taşra hayatına ve köyün ileri gelenlerinin aslında ne olduklarına dairdir. Bu açıdan bakıldığında Kemal Tahir, köy Enstitülerinin eksiklikleri hataları olduğunu belirtse de aslında enstitü eğitimcilerinin kimlere ve nelere karşı hangi şartlar altında mücadele ettiğini göstermektedir. Köy hayatındaki ağanın, dervişin, muhtarın aslında nasıl bir düzen için olduğunu sağlam bir eleştirisini yapan Kemal Tahir, bu kitapla enstitüye yönelik eleştirileri yanı sıra enstitülerin faydalarını ve amaçlarını da enstitüye kabul edilen çocuklar üzerinden anlatmaktadır. Köy enstitüleri ile ilgilenen herkesin mutlaka okuması gereken; dönemi, yerel düzeni, eğitmenleri ve köylüleri farklı yönlerden inceleyen ve fazlasıyla sosyolojik gözlem içeren oldukça başarılı bir kitap.
Profile Image for Sezgi.
431 reviews68 followers
March 21, 2019
Kurt Kanunu’ndan sonra okuduğum için olsa gerek bana daha akıcı ve daha hoş geldi. Hemen dahil oldum hikâyeye, karakterlere karşı bir samimiyet hissi oluşturdu. Üstelik eleştirirken karşıt görüşlere de yer vermiş burada. Hem köylüyü hem öğretmenleri dahil ederek bir sistem eleştirisi yapmış ama hakkını vermiş. Hiçbir kısmı yavan değil, Anadolu’da yaşayan herkesin hak vereceği hatta 2019’da bile ‘’bu adam bizim şuna benziyor’’ şeklinde düşüneceği bir hikâyesi var. Şeyh, hacı hoca işlerini de oldukça yerinde kullanmış ve bastıra bastıra da fikrini söylemiş. Bu bile tek başına hikâye çıkaracak konu verirdi zaten. Bir yandan köylü çocuk olup öğretmenlere yardım etmek isteyeceğiniz, bir yandan da öğretmen olup varınızı yoğunuzu bu çocukların önüne dökme düşüncesiyle dolacağınız bir kitap. Ülkümüzü kaybetmemek ve 30 yaşına gelmeden çürümemek dileğiyle...
Profile Image for Caterina.
1,209 reviews62 followers
June 9, 2024
Tahir’in kaleminde en sevdiğim şey eserlerindeki karakterlerin ömürlerinin tek kitapla sınırlı olmaması… Cinci Nezir’i, Eğitmen Murat’ı ve daha nicelerini bir çok kitabında görebilmek. Ben buna kendine göre bir devamlılık diyorum. Bozkırdaki Çekirdek’te de durum değişmedi.

Eseri kısaca özetleyecek olursam yek cümle yeter: Bir köy enstitüsü romanı… Bazen sinirleneceğiniz, bazen güleceğiniz yerine göre düşündüren bir içeriği var.

Ben en çok çocukların özellikle Esef’in tertemiz yüreğini sevdim.

Bittiğinde eserin devamı var mı diye düşündüm. O çocuklara ne oldu bilmek isterdim. Külliyat okumasına devam ettiğime göre, bir cevap varsa bulacağım.

Okusanız seversiniz bence.
Profile Image for Murat.
65 reviews
February 4, 2020
Halen tartışılan Köy Enstitülerine oldukça sert eleştiriler içeren Tahir Kemal romanı. Yabancılaşmadan izlenilen yolun dolambaçlı oluşuna, tek parti hükumetinden Anadolu insanının dogmatik yapısına kadar.. Kitaptan bir kaç alıntı paylaşmak genel çizgisini görmek için yeterli olacaktır:

"Evet, köyün değişmesi düşünülmediği gibi, çocukları değiştirmek de hiç düşünülmüyor aslında... Köylere odundan dokuma tezgâhları dağıttık, Pazarda paketi 90 lira olan pamuk ipliğini 15 liradan veriyoruz! Yarım yırtık okuttuğumuz çocuklardan, biraz dülgerlik, kaba demircilik, biraz nalbantlık, biraz duvarcılık, önemlice rençberlik istiyoruz! Köyün bunlarla kalkınamayacağını sen de benim kadar bilirsin! Köyü ancak kendi kendine yeterliğe zorlar bu... Sanki bin yıldır Anadolu köyü başka bir şey yapıyormuş gibi... Araçlarda bu kadar gelenekçi olduğumuz halde, öğretmen yetiştirmekte bu kadar devrimci oluvermemiz seni hiç mi düşündürmüyor? «Bu enstitü eşinde bir çelişme var!» diye hiç mi kuşkulanmadın? Evet, önceleri çelişme yoktu pek... Sonra birden, durum vaziyetimiz bozuldu."

"Enstitülerde saflıkları bozulmadan yetiştirdiğimiz çocuklar, bin yıldır değişmeyen köyde ne yaparlar? Ya bizim öğretmen okullarından çıkanların ezici çoğunluğu gibi barınamazlar, savuşurlar, ya da mizaçlarına göre köy imamına döner, bazısı işini yürütüp ağa-mütegallibe olur."

"Birden, gazetede okuduğu bir olayı hatırladı: Alman Nasyonal Sosyalist işçi Partisi gençlik kolu gönüllüleri, Leningrat savunaklarının üstüne gösteri saldırısı yapmak için yarı bellerine kadar çıplak, silâhsız yürümüşler, parti marşı söyleyerek kendilerini mitralyözlere biçtirmişler. Emine Güleç, gözlerini yumunca bu körpe Alman çocuklarının yerine bugün buraya paçavralar içinde gelen, bir çeşit üniforma giydirildikten sonra kızgın güneş altında işe sürülerek yarı bellerine kadar soyunmaya zorlanan öğrencileri görür gibi oldu. İki olay arasında, körpe insanı acımadan kullanmak bakımından korkunç benzerliğe dehşetle şaştı."
Profile Image for Ömer Faruk.
165 reviews26 followers
December 27, 2020
Kemal Tahir'in klasikleşmiş üslubuyla köy enstitülerini konu edindiği romanıdır. Eser Kastamonu taraflarında bir köyün eteklerine kurulmakta olan Dumanlı Boğaz Köy Enstitüsü'nün inşa edilme sürecinde, Müdür Halim, öğretmenler, enstitü için köylerden toplanan gençler ve ağasıyla, dervişiyle, esnafıyla köy halkının çatışması üzerinden işlenmiştir.

Teknik açıdan zayıf bulduğumu söylemeliyim. Karakter zenginliği ve derinliği kesinlikle yok. Molla Hıdır hariç, Esef, Ökkeş, Yıldız gibi öğrenci karakterlerin yerine öğrenci 1, öğrenci 2 gibi figüran isimleri koyulsa eser için farkeden bir durum olmazdı. Karakterlerin inşalarını, iç çelişkilerini anlamıyoruz, daha doğrusu yazarın bunu anlatmak gibi bir derdi yok. Karakterler değişmiyor, dönüşmüyor. Öğrenciler enstitüye seçildiklerinde neyseler kitabın sonunda da o ruh olgunluğundalar. Aynı şey öğretmenler için de geçerli.

Bunun dışında yine teknik açıdan, eser upuzun bir tiyatro olarak da etiketlenebilir diye düşünüyorum. Diyalog dışında bir paragraf neredeyse yok. Yazar kendisi konuşmayı tercih etmemiş. Kitabın konusu olan köy enstitüleri hakkındaki tezlerini ise -adeti olduğu üzere- yan karakter bile olmayan kitaba şöylece bir girip çıkan "Şefik Ertem" karakterine özetletmiş. Buna göre özetin de özeti olarak: köy enstitülerinin daha baştan işe yaramayacak bir politika olduğunu, bireyleşemeyen köylüye ne derece eğitim verilirse verilsin temelsiz düze bina kurmak olacağını, ağa-hoca cenderesi arasında ezilen daha 10 sene önce o da zorla soyadı almış, tarlası toprağı olmayan köylünün varlık sahnesine çıkamayacağı, bunun eşyanın tabiatına aykırı olduğu, öncelikle köylüyü; görünmeyen, kaçan, geri duran, pasif bir tabiattan çıkarıp yiğitleştirmek, bireyleştirmek gerektiğini ancak o zaman BOZKIRDAKİ ÇEKİRDEĞİN YEŞEREBİLECEĞİNİ söyler. Fakat bu da soyut bir çaredir. Sorunu tespit etmekten öteye geçmeyen karamsar bir bakıştır.

Yine ara ara öğretmenler tarafından ifade edilen "çocukların ��rgat gibi, inşaat amelesi gibi insani olmayan şartlarda insanüstü bir gayret beklenerek en ağır işlerde çalıştırılması" aslında bürokrasinin yine köylüye verdiği değer hakkında bir eleştiri. Evet, köy enstitülerinin kuruluşu oraya yönelik bir hizmet ama bu inkılabın köy politikası hırsıyla mı yapılıyor, yoksa köylünün bizzat kendisi mi önceleniyor bu husus tartışmalı bırakılmış bence. Çünkü devletin bir okul yerleşkesi inşa edemeyecek kadar parası olmadığı, o sebeple köylüden hizmet beklendiği gibi bir açıklama romanda yer almıyor.

Bunun dışında Ankara'da üst makamları işgal edenler arasında, bu köy enstitüleri politikası hususundaki çekişmelere de değinilmiş. Yalnız derinlemesine değil, sadece böyle bir uyuşmazlık olduğundan bahsediliyor. Esas enstitülere taş koyanın ağa ve avaneleri olduğu, bunun için enstitülere, öğrencilere ve öğretmenlere iftiralar atıldığı, karalar çalındığı, kurnaz oyunlar oynandığı anlatılmakta. Yöntem olarak da "Osmanlı'nın yasağı üç gün" meseliyle belirtilen yöntemi kullandıkları esere yedirilmiş. Bu mesel demektedir ki devlet bir politika üretir, ilk zamanlarda bunu çok şiddetli savunur, daha sonra bu ateşli hırs geçer ve yerleşik halk yine kendi bildiğini okur. Buna uygun olarak da Zeynel Ağa, dışarıdan iyi geçinir görünüp bir süre sonra arkadan Cinci Nezir'e dilekçeler yazarak, hatırlı arkadaşlarıyla görüşerek enstitüyü kapattırmaya uğraşır. Cinci'nin dilekçe hususundaki görüşleri de hatırlamaya değer. Der ki: Devlet'e bir kere yazarsın, görmezden gelir, iki üç kere yazarsın, işleme koyup sümenaltı eder. Dört-beş kere yazdığında ateş olmayan yerden duman çıkmaz der, altıda yedide ise var bu işte bir iş deyip soruşturmasını açar.

Cinci Nezir'in kasabada, dükkanının önündeki esnaf tiradını da unutmamak adına buraya yazıyorum. O tiradın manzum hali yazılsa muhteşem bir edebi tat olurdu.

Müdür Halim ve öğretmenlerin, çocuklar ve köylüler hakkında yaptıkları değerlendirmelerle ilgili bölümde ise sanki bir insan grubundan değil, ehlileştirilmeye çalışılan yabani bir hayvandan bahsettikleri hissine kapılıyor insan. Köylüyle Ankara arasındaki uçurumun bu kadar geniş olması da o çelişkinin, gerçek bir çatışmaya dönüşmesi ve "TAM OLARAK İKİ KÜLTÜRÜN ARASINDA KALAN EĞİTMEN MURAT"ın canını almasına varıyor. Finaliyle, teziyle genel olarak karamsar bir roman.

Kemal Tahir'in yalnızca bu kitaba münhasır olmayan, Rahmet Yolları Kesti, Köyün Kamburu gibi diğer köy romanlarında da rastladığımız ağalık düzeni, hoca geçinenlerin hali, köylünün cehaletiyle birlikte kurnazlığı gibi hususlara ilişkin tespitleri, o çizilen panorama okunmaya değer.
Profile Image for İlhanCa.
901 reviews7 followers
February 6, 2024
Kemal Tahir yine bildiğimiz gibi..
Ama bu eserini bitirmek gerçekten zorladı beni..
Muhabbetler çok uzamış sanki..
Tamam topluma ayna tutuyor bu eser ama beni yordu gerçekten..
Köy Enstitüleri merkezli bir tema işlemiş sanki..
Profile Image for Emre Tosun.
39 reviews
May 30, 2020
bir köy okulu öğretmeniyim ve enstitü meselesi çok uzun yıllardır zihnimi meşgul ediyor. okuduğum araştırma-inceleme kitapları ve mezunların anıları ortaya hep kusursuz bir enstitü profili koyuyordu. fakat hayatta kusursuz diye bir şeyin olduğuna inanmıyorum.
romanın en sevdiğim yanı enstitüye 'komünist' 'dinsiz' gibi gerçek dışı eleştirilerle yaklaşmaması. evet bunlar kitapta mevcut ama köylünün ağzından,enstitüleri yıpratmak için ortaya atıldığını bildiğimiz iftiralar şeklinde.
devrimlerin tepeden inmeciliğini,halka doğru anlatılamadığını çok güzel işlemiş kemal tahir ve müthiş bir kurguyla da romanını süslemiş. ben çok beğendim.
enstitüye getirdiği eleştirilerin de bi bölümüne katılıyorum ama hareket alanı oldukça kısıtlı olan cumhuriyetin denemesi gereken bir projeydi köy enstitüleri,sevabıyla günahıyla halkın iyiliği içindi.sebep olanlar bin yaşasın.
son olarak; dileğim odur ki meslek hayatım boyunca hep senin gibi öğrencilerim olsun esef :)
Profile Image for İsmet Yeniad.
56 reviews
August 12, 2020
Ben Kemal Tahir'in kalemini severim. Malumunuz son zamanlarda Köy Enstitüleri romantizmi çokça yapılmakta ülkemizde. Ben edebiyatın, yazara ne kadar güvenilirse güvenilsin başlı başına referans kaynağı olamayacağını düşünüyorum. Bu bakış açısıyla yazarın köy enstitüleri hakkındaki görüşlerini çok beğendim. Kusursuz çizilen Köy Enstitüleri tablosunu çok güzel bir şekilde eleştirmiş, eleştirmekle kalmamış yeri gelince köy enstitülerinin faydalarını ortaya koymuştur. Yazar, Köy Enstitülerinin "herkesçe" bilinen kapanma hikayesini "komünizm-dinsizlik endişesi" ekseninden çıkarıyor ve enstitülerin açılmasından tutun kapanmasına kadar bir çok bileşeni çok güzel bir şekilde ortaya koyuyor. Kitaptan bağımsız olarak, Kemal Tahir'in iç dünyasını ve edebiyatını daha iyi anlamak isteyenlere Prof. Dr. İsmail Coşkun'un yayınlanmış videolarını tavsiye ederim.
Profile Image for Yasemin Salihoglu Karagul.
321 reviews27 followers
September 8, 2023
Köy Enstitüleri ile ilgili simdiye kadar hep "romantik" bakış açısi ile yazılanları okumuştum. Kemal Tahir bize madalyonun diğer yüzünü anlatmış.

Okurken üzüldüm, keşke dedim. Daha önce yine bir kurgu roman olan Bilge Guven Kizilay'in yazdığı Emanet'i okumuştum. Emanet tam bir toz pembe enstitu kurgusu ile yazilmısken, Bozkırdakı cekirdek, koylulerin "ensdudu"leri nasıl gordugunu karamsar ( elestirel de diyebiliriz) bir kurgu ile anlatmış.

İki romana da objektif diyemem. Daha tarafsız bir gözle enstitulerle ilgili yazılanları okumak istedim.

Romana gelince, yerel ağız, koylulerin kendi aralarındaki konuşmalari takip etmekte zorlandım. Öte yandan, eğer köylülerimiz ve politikacılarımız bu kadar taş koydular ise, fikrin sahipleri etraflıca düşünüp aksiyon planlarını tam almadı ise, ulkem adına üzüldüm.
Profile Image for Serdar Erenler.
162 reviews
March 10, 2025
Kemal Tahir’in köy enstitüleri hakkında yazdığı ve enstitüler hakkındaki eleştirilerini de anlatıma yedirdiği romanı.
Kitapta tepeden inme bir devrimle köylüyü köye mecbur bırakmaya çalışan zihniyeti sorgularken, hacı hoca takımının ayak oyunlarını ve köy hayatını da her zamanki gibi aktarmış.
Aslında bir açıdan modernleşmenin kendi çıkarlarını bozacağı korkusunu taşıyan ayan sınıfının moderniteye direnmeye çalışmasını da görüyoruz bu arada.
Yazar yine Anadolu irfanını (?) kitabın ana ögeleri arasına ustaca yerleştirdiği için köyden ve köylüden soğuyor okuyucu her zamanki gibi.
Karakter gelişiminin üstünde çok durulmamış ama anlatılan dönem kısa olduğu için çok göze batmıyor.
Bana göre kitapta eleştiriler olsa da, ülkenin ileri seviyeye gelmesi için çabalayan devrimcileri ve tüm olumsuzluklara karşı onların gayretlerinin de göstermeye çalışmış yazar.
Tek eleştirim kitabın son kısmının anlatımının kısa olmasıydı, bana göre açık birçok konuyla bitti kitap.
Köy enstitüleri üzerine, politik olarak bir yana sapmadan, fikir sahibi olmak için okunabilir ama bir kaynak kitap olmadığını da akılda tutmak lazım.
10 reviews
December 6, 2020
Kitabın özetini müfettiş Şefik Ertem'in Emine öğretmen ile arasında geçen konuşmada buldum. Müfettiş Şefik Ertem enstitünün bozkırda yeşerebileceği konusundaki endişesini şöyle ifade ediyor."Çekirdeği olsa,bozkır hiç yeşermez mi?Çekirdeği olsa yeşerirdi bozkır.Bu sözle bozkırdaki çekirdek hiç yok ,inancına gidebiliriz diyemiyorum.çekirdeği" insan"için kullandığımız için gidemeyiz.Bozkırda elbet çekirdek var ama yaşama kanunları başka...Bütün sağlam çekirdeklerin şaşmaz kanunu YEŞERMEKTİR.Çürükse yeşermez,yeşermezse çürür.Bozkırdaki bizim çekirdek YEŞERMEMEYE doğru işlemesin?
Çünkü denemiş bin yıldır yeşermemesi için pusuda bekleyen güçler var. Tüm kitabın anlatmak istediği fikri ne güzel özetlemiş. İlme ,bilme,öğrenmeye,düşünmeye,eleştirmeye,düzene çomak sokmaya çalıştıkça eğitime karşı çıkılmış.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Profile Image for A..
Author 6 books26 followers
March 16, 2020
Kurgusal ögeler, mekanlar, kahramanlar taşısa bile, Kemal Tahir'in bu eserini bir kurgu romanı olarak okuyup irdelemek ve keyif almaya çalışmak yorucu olabilir. Onun yerine yazarın köy enstitülerinin hayata geçirildiği döneme ilişkin muhtemel yaşamları, karakterleri ve mekanları eserinde usta bir artist gibi resmettiğine tanık olmak, kanımca romandan keyif almak için yeterli ve belki de gerekli. Bozkırdaki Çekirdek, tek parti dönemi yönetici, politikacı, idareci, asker tiplemelerinden, idealist, yurtsever, ve yeni kurulan Cumhuriyet'ten aradığını bulamayıp hayal kırıklığı yaşayan öğretmenlere, köy yaşamından sıyrılıp yeni bir serüvene dahil olmaya çaba sarfederken bocalayan köy çocuklarına, kimi kurnaz, kendi çıkarını düşünen, kimi de saf, devletten medet uman, yardım bekleyen köylülere kadar özenle oluşturulmuş karakterlerin öykülerini birbirine bazen gayet doğal, bazen de ufak tefek boşluklarla ulayarak oluşturulmuş okunası bir eser. Bu eserin Cumhuriyet gazetesinde 1960lı yıllarda önce tefrika halinde yayınlandığı dikkate alındığında, ilk bakışta dağınık gibi görünen anlatımın aslında romana bir bütünlük verdiğini gözlemlemek de mümkün. Bir bakıma, Bozkırdaki Çekirdek’in basımından elli yıl sonra, bir başka köy enstitüsü roman denemesini üstlenmiş bir yazar olarak, Kemal Tahir’in kaleminin maharetini teslim etmemek mümkün değil…
2 reviews
January 16, 2021
Anadolu aydınlanmasının temel taşları olan Köy enstitülerine eleştirel bir bakış.
Profile Image for Beybulat-Noxcho.
273 reviews9 followers
October 3, 2024
“Ne kadar tehlikelidir verilenle alınanı birbirine karıştırmak” (s.17)

“Eskinin tımarlı sipahisi, devletin köyde çekilmiş kılıcıdır” (s.18)

“...halka rağmen aydınlar despotluğunu getirecek alaturka bir aslan...”(s.18)

“Bir değnek çizdi, iki ucunu karaladı” (s.20)

“Yirmi milyona yaklaşan nüfusun dörtte üçü köylerde yaşıyor. Bir hesaba göre kırk bin, bir başka hesaba göre altmış beş bin köyden yalnız beş bininde öğretmenli okul var. Eğitimli okullarsa dört bini ancak tutabildi. Otuz bin köy öğretmen bekliyor. Şehir öğretmen okullarından aldığımız öğretmenler şimdiye kadar yılda altı yüzü geçemedi. Her yıl, türlü türlü nedenlerle üç yüz öğretmen mesleği bırakıyor. “Her köye bir öğretmen amacına bu gidişle yüz milyon Türk lirası harcayarak yüz yılda varabileceğiz. Oysa enstitüler bizi, yirmi yedi milyon lirayla, en geç on yılda ulaştıracaklar bu amaca...” (s.29)

“...bazı müfettişlerden duydum. Büyükler gelince ayağa kalkmıyorlarmış sizin öğrencileriniz...Ayağa kalkmak meselesi, evet var! Köylülerimizin her kravatlıya el pençe divan durması geleneğini sarsmak istiyoruz!...Kime saygı göstereceğini bilinmezse, gösterilen şey saygı sayılmaz” (s.30)

“Osmanlının yasağı üç gün” (s.35)

“...suyun nereye gittiğini çekenler değil, onları dolaba koşanlar bilecek” (s.38)

“İt ürümekte deniz mundar olmaz” (s.39)

“Höst sefil göçmen! İtin yakarışı yerini bulsa gökten kemik yağar” (s.39)

“Evet Apti Ağa, Türk sıvanmayınca hiç olmaz! Neden mi? Hitler efendimiz katıksız Türk kanındandır ve de Müslüman’dır sapına kadar...Savaş açmadan önce, Bağdat’tan Basra’dan, Mekke’den Medine’den derin hocaları topladı başına...Ne bulduysa Kur’an’da buldu! Kafkasya Türk’ünü, Mekke Arap’ını çekip çevirmeye hazır olun, diye haber saldı Ankara’ya...Bunları bizim buyruğumuza verecek amma şartı var: Tekkeler selbes...Ezanımız Arapçaya dönecek ters yüzü, karılar örtülecek!Kısası: Ya Şeriat ya ölüm! Çünkü Müslüman’a dönecek dolaplar, gavura çıfıta ekmek yok. Karısı kızı dilerse cariye girer İslam evlerine...Oğlu, kocası hizmetkar durur yanımızda... (s.48)

“Ateş yok Tanrı’nın cehenneminde/ Herkes odununu bile götürür” (s.50)

“Erkeğin şeytanı karı denilmiştir” (s.60)

“Batı uygarlığı, her gün tıraş olmakla başlar” (s.63)

“Yürek soğutur çünkü benim gazozum...Düşmanını yemişsin gibi yürek soğutur” (s.86)

“Kasabalar köyleri tamamlayan en yakın çevre...Bunu hiç aklından çıkarma tezini yazarken...Köylü çocuğunun yakın çevresinin dışında incelemek yanıltır bizi..Köyün dünyaya baktığı açıyı kasabalar belirliyor. Tezin ana çzigisini değilse de, girişini buradan çıkaracaksın. Aslına bakarsan, bizim en büyük şehirlerimiz bile, içinde yaşayanların ezici çocukluğunu bakımından kasaba sayılır. Bu yüzden hemen bütün aydınlarımız köylülüklerini üstlerinden büsbütün atamazlar. Köylü sevmemeleri, unutuvermeleri, köylü olarak yaşayıp öldüklerindendir. Cinsel meselenin önemine gelince: Soyun tükenmesi korkusuna bağlıyorum ben bunu yarı yarıya...Anadolu’da bugün yaşama ortalaması 20-24 deniliyor
-Yok canım!” (s.96)

“Ne demişler? Deveciden dostu olan kapısını büyük yapar” (s.101)

“Bana sorarsan ...Biri doğar, biri ölür, bu dünyada ademoğlu ne artar ne eksilir, denilse de kulak verme!...Ben onu bunu bilmem, savaş iyidir ve de savaşın sırasıdır. Ne demiş yiğitler yiğidi, arslan sütü emerek büyümüş Huruşan Ali Efendimiz? Ölen ölür kalan sağlar bizimdir” Öleceklerimiz ölmeli, kalacaklarımız da “Oh” diyerek bir devran sürmeli sere serpe yahu” (s.127)
“Çünkü yiğitlik battal olmaz bir vakit” (s.147)

“-Beğendiniz mi ölçüyü?
-Nesi var ? Halim Bey’in sesi şakacı değildi: Bence her ölçü, ölçüsüzlükten iyidir. Ayrıca cigara içimi pek de eski bir ölçü sayılmaz. Demek, korkulacak kadar gelenekçi değil bizim köyümüz...
-Tütün memlekete girmeden önce, neyle ölçüyorlardı acaba?
-Uazakları adımla, arşınla...Derinlikleri kulaçla...İyilikleri, verimkarlığı endazeyle...Yüksekliği adam boyuyla, minarelerle...
Nuri Çevik alaycı,sordu:
-Ya kötülükleri?
-Onlar ölçülmez, onlar sınırsız... Açlık günle, sevgi, saygı kurban olmakla...” (s.149)

“Yamandır açlığın laboratuvarı, derim...Sabahleyin Nuri, Kafalardan önce akıllandı eller, dedi. Yok öyle şey! Hepsinden önce, mide akıllanır. Bin yıldır et yemiyor bizim köylü...Kafaca, gövdece durgunluğu, erken kocaması bundandır. Gizli açlık var bizde... Daha doğrusu yalancı tokluk...” (s149)

“Kurtuluş savaşı aslında Yunan’ı değil, milletin ters bahtını yendik”.... Çünkü umutsuzluğu, güçsüzlük belirtisi sayıyorduk” s.(151)

“Bir gün evde okuyacak bir şey ararken Aristo geçti elime...Sevmem herifin karakuş mantığını...Eflatun daha yakın gelir bana...Ne kadar eleştirilirse eleştirilsin, hele o sıralar, Aydınlar Devleti benim için çıkar yolların en kestirmesi görünüyordu. Aristo’yu okuyorum! Saçma! Çeviriyorum, evet, deli saçması “Kölesiz olmaz” diyor, “Köle ortadan kalktı mı, çivisi gevşer dünyanın, kıyamet kopar.....Çeviriyoru coğrafyaya bağlıyor toplumun kaderini herif...İnsanın oluşunu coğrafyaya belirlemiş.....Köle insan, önüne geçilmez bir coğrafya ürünüdür, ispatı “İşte Anadolu” diyor “Anadolu toprağı köle yetiştirri” diyor herif” s.(s.153)

“Ahmet Haşim’in bir benzetmesini hatırladım. “Öküzlerin sırtlarına yapışmış bir dev kene” demişti kağnı için” s.(154)

“Halt etmişsin Bay Aristo...Sadce laf etti diye Sokrates’e baldıran içiren Atina sitesinin sefil vatandaşları hür de, Anandolu insanı köle? Dış görünüşlerimizin hantallığı bizi aldatmasın” (s.161)
“Hürlüğümüzün hiç aşınmayan iki ana dayanağı vardır: Çile çekme gücü...Azla yetinebilme alışkanlığı...Bu iki zenginliğini hiçbir kumarcı hiçbir oyunda kaybedemez.” (s.162)

“1943’teyiz! Cumhuriyet kurulalı 20 yıl olmuş. İlk enstitü 1940’ta açıldı. Bu hesapça, köy öğretmeni yetiştirmekte tam on yedi yıl gecikmişiz. Sen şimdi buna hız diye yutturacaksın. Çok daha önemli işler vardı. Okuma yazmaya sıra gelmedi, dersen 1928’de aldık alfabeyi...Hem de eskisi zordu, bu kolay diye...
-Değil mi sakın?
-Sen alay etmek için sordun ama zarar yok! Ben bu konuda gücüm yettiği kadar alaya koşulmayacağım! Kime göre kolay? Eski yazıyı bilenlere göreyse, değil! Halkı hızla okutmaya göreyse, 1928’den bu yana 20 yıl geçti, okuma yazma bilmeyenler yüzde yetmiş...Yeni harfler kolaydı da, niçin okutulmadı millet? Çünkü köylünün okuma yazmayla görülecek hiçbir işi yok...O kadar yok ki, öğrenenler bile kısa zamanda unutuyor. Sen şimdi köylü çocuğunu alacaksın, yarım yırtık okutup köye salacaksın!
-Yok yarım yırtık! Köy için yeterınce...
-Köy için yeterince demek, okuma işinde şehirden, kasabadan ayrııyorsun köyü demektir ki, yarım yırtık sözünü doğrulamak olursa ancak o kadar olur. 1908’lerde de bu mesele tıpkı böyle konuşulmuş. O zaman, Bulgar köy okullarıyla ülkücü öğretmenlerine ağzımızın suyu akmış...Ben o sıralara yetiştim çiçeği burnunda öğretmen olarak...Köyleri mürteri, vatan millet hainin damgası vuruluyordu. Çok arandı kötü ihya edecek köylü okul tipi....Sonraları anladım ki, böyle saman alevi gibi parlayışlarımız hep kolayca kaçma huyumuzdanmış...Kaytarmacılığımızdan...Köye bir bina yapıp bir de öğretmen göndererek bütün zorluklardan kurtulmak. Aklı erenler “olmaz öyle şey” dediler. Dört süngülü ile koca br istibdadı deviren inkilapçılar bilmiyorlar ki, köyü yaşatacak okul değildir, okulu yaşatacak köydür. Öyleyse “Köylü bizden nasıl bir okul istiyor” diye düşünmeliyiz.” (s.164)

“Cumhuriyet’i besleyecek ve gürbüzleştirecek, memleketi saadet yuvasına haline giterecek hakiki İŞADAMLARINI yetiştirmek lazımdır. Ne demektir bunlar Halimcim? Birinci planda, rejim meselesi var, hem de bugün kü tek parti rejimi...Yarı aydınlar, her kimlerse, aralıksız suikast yapıyorlar rejime...Bunun için bu suikastçi aydınlrı tepelemek gücünde taze elemları yetiştirmek lazım....Senin dediğin gibi köy için yeterince değil, gerçek aydın: daha beteri: Rejimşor” Biraz bekledi. “Bunlar köy kaynağından alınacak bol bol...Çünkü hayata daha kuvvetli bağlarla bağlı, çağımız uygarlığının işlerini başarmaya daha yatkın taze eleman ancak orada bulunur. Nedir bunları hayata bağlayan daha kuvvetli bağ? İlkellikleri mi? Hele nedir bu çağımız uygarlığı? Kitap 1939’da yazılmış...Çağımız uygarlığı lafı o zamanda içinde çıklmayacak kadar çetrefildi. Şimdi 1943’teyiz! Dünya en azdan üçe bölünüp birbirinin gırtlağına sarılmış. Kurtarıcı fikri olduğunu sanan akıldaneler, sanki çağımızda uygarlık tekmiş gibi “çağımızın uygarlığı” lafını nasıl kullanırlar, sipsivri? Gelelim, meselemizin can alıcı noktasına...Onların karakterlerini bozmayacak müesseselerde yetiştirmek diyor sizin kara kaplı kitap...Değiştirmek kesinlikle söz konusu değil demenin bundan daha açıkçası olur mu?” (s.166)

“Yarım yırtık okuttuğumuz çocuklardan biraz dülgerlik, kaba demircilik, biraz nalbantlık, biraz duvarcılık, önemlice rençberlik istiyoruz! Köyü ancak kendi kendine yeterliliğe zorlar bu...Sanki bin yıldır Anadolu köyü başka şeyler yapıyormuş gibi...Araçlarda bu kadar gelenekçi olduğumuz halde, öğretmen yetiştirmekte bu kadar devrimci oluvermemiz seni hiç mi düşündürmuyor? “ (s.167)

“Çok şükür, nihayet kızdın! Kendi kendime konuşuyor gibiydim deminden beri....” (s.167)
“İnsanları neden pohpohlarız Halim? Ya eğlenmek ya da aldatmak için” (s.168)
“Söylemiştim ...Neyi niçin aradığımızı başından bilmezsek, köylünün nesini tanıyacağız? -Kim diyor bilmediğimizi? Biz bozkırdaki çekirdeğin ham cevherini arıyoruz!....
-....Çekirdeği olsa, bozkır kalır mıydı bozkır?” (s.171)

“İnsan gibi fikri var bu itoğluitin” (s.172)

“Ne denilmiştir? Yüksek olup asılma, alçak olup basılma” (s.216)

“İt, kimden yana olduğunu hiç bilmez, evet...Çünkü hayvan kısmının aklı vardır da, fikri yoktur. Baktım bizim it, fikirsizliğinden bizi bitirdi bitirecek...Geri attım kendimi, çalıyı dolandım. Kürt çobanın sürüsünden koyun aşırmaya yumulmuş koca kurt gibi sinerekten savuştum” (s.238)

“...Büyük ayrıntı var mıdır Alevilerle Sünniler arasında?
-Eh....Bundan ilerilik anlamı çıkarmak yanlış olur. Şu kadar milyon Alevi, hiçbir zaman bu memleketin ileri atılımlarını fazla desteklememişlerdir açıkça...Osmanlılık zaman ağır baskılar altında kaldıklarındandır belki de bu....Sık sık toptan kırımlara uğradıklarındandır. Kelimeleri iyi kullanmalarına gelince...Bu hemen hepsinde görülür ama, biraz dikkat edilirse, çoğu lafların, deyimler, mısralar, atasözleri, kısacası çok tekrarlanan yüzyıllar boyu pek değiştiğini, bir çeşti gerçekçi gerilik olduğunu ispatlar” (s.249)

“Başka memleketleri bilmem, bizim memleketimizde gerçekçi olmadan namuslu olmak imkansız” (s.268)

“Bana kalırsa, 31 Mart’ı çıkaran da o ingiliz gavuruydu, Hareket Ordusunu’nu çıkaran da...Abdülhamit’i Alamancı diye tepeletti Cöntürklere İngiliz, sonra bu dersten yararlanamayan Contürkleri de Alamancı oldular diye bitirdi. Arada ne olduysa Anandolu milletine oldu Derviş Ağa...” (s.299)

“İngiliz dedin mi, on dakika düşüneceksin öğretmen bey, oyunu çoktur ve de en kötü oyunun üstüne yoktur” (s.299)

“Yağmur siyim siyim yağıyordu” (s.324)

“Bilirsiniz, kendimizi aldatmaya başladık mı, çevremizi de aldatmaya başlarız! Farkına varmadan yaparız bunu çoğunlukla...Farkına vardığımız zaman da iş işten geçmiş olur” (s.345)

“Valla çıkarını aramadım ben...Öyle parça parça...Bölük pörçük bir şeyler...Birbirleriyle ilintisiz gibi...Bulanık...Ama gene de ilgi çekici...Durun bakalım, toparlayabilecek miyim? Evet, Çekirdeği olsa yeşerirdi bozkır, dedik. Bu sözle, Bozkırdaki çekirdek hiç yok, inancına gidebilir miyiz?
-Çekirdeği insan anlamına kullandığımız için...
-Gidemeyiz değil mi? Bozkırda elbet var çekirdek ama yaşama kanunları başka...Bütün sağlam çekirdeklerin şaşmaz kanunu: YEŞERMEKTİR. Çürükse yeşermez, yeşermezse çürür. Bozkıdarki bizim çekirdeğin sağlamlığı, YEŞERMEMEYE doğru işlemesin?
-Anlamadım...
-Evet, anlaşılır gibi değil...İnanılmaz bir şey...Yeşermedikçe sağlam bir çekirdek...Canlı olarak var olması hiç yeşermemesine bağlanmış...Savunması yeşermemek...Çünkü denemiş bin yıldır, yeşermesini önlemek için pusuda bekleyen güçler var. Bu güçler akıl almaz bir kıyıcılıkla en umutla filizleleri hemen ezer, tomurcuklanmaya yeltenen bütün kökleri imansızca söker. Çünkü onun da var oluşu, rahat yaşaması, bozkırdaki çekirdeğin yeşerip serpilmemesine bağlıdır. Bi bize benzeriz, sözünün kaynağı bu TERS gerçek...Atasözlerimizi tararsak, tarihimizdeki olayların temel gerçeklerine inersek, yalnız Batı’ya değil, Doğu’daki Arap’a, Acem’e de pek uymayan garip özellikler buluruz. Bozkırdaki çekirdek, yaşamasını YEŞERMEMEYE bağlamış, dedik. Yeşermek, ortaya çıkarmaktır. Bizimki kaçıyor, saklanıyor! Dünyanın her yerinde yiğitliğin biricik şartı DİRENMEKTİR. Bizde “Yiğitliğin on şartı var: Dokuz kaçmak, biri hiç görünmemek...Anadolu insanının MAL’la, hatta CAN’la olan tarihsel ilintisini bu açıdan değerlendirmeli...Pasiftir Anadolu insanı...Yiğitlenilecek yerde kaçan, becerebilirse hatta hiç görünmeyen adam niçin çok çalışsın, neden biriktirsin? Allah’ın malı olan topraklarda uğraşıyor binlerce yıldır, kiracı olarak...Ne demiş Frenk ataösözü? Toprağın varsa savaşın var, demiş...Toprağı yok ki savaşı olsun” (s.400)

“Aslında bütün bunları yıllardır köylünün karısını, erkeğini ürkütüp baskı altında tutmak için deliliğe vurarak yapmaktaydı ama deliliğe vurması da deliliğindendi” (s.444)
64 reviews7 followers
Read
January 28, 2021
Kemal Tahir "Esir Şehrin Üçlemesi" ile tanıştığım, yaşadığı dönem için muhafazakar denebilecek bir görüşe sahip bir yazardı benim için. Her ne kadar önceki romanlarını çok sevmiş olsam da bu romanını okuduktan sonra değerli bir romancı tanımını rahatlıkla kullanabilirim.
Köy enstitüleri konusu yüzeysel olarak bakıldığında günümüzde çok övülen, başarılı bir proje. Bu proje üzerinden, Cumhuriyet'in devrimlerini, karşılaştıkları sorunları, dönemin Türkiye'sinin (belki de kitapta sıklıkla kullanılan Osmanlı'sının) karakterlerini analiz etmiş. Kitabı tanımlayacak başka bir cümle de "Türk toplumunun modernleşme (batılılaşma) çabası" olabilir. Köylü - kentli, muhafazakar - modern çatışmaları romanın merkezinde yer alıyor. Romanın merkezinde bir karakter yok. Her karakter, bu batılılaşma serüveninde ya katkı veriyor ya da engel koyuyor. Değişime direnen köylüleri "şark kurnazlığı" üzerinden karikatürize etmiş. Yer yer mizahi bir anlatım olmuş ve romanın gerçekçiliğinden bir şey götürmemiş.
Dönemin ruhunu yansıtması, roman kurgusu ve karakterler üzerinden toplumu anlatmasıyla çok beğendiğim bir romandı.
Profile Image for Fearless.
737 reviews105 followers
June 23, 2023
Her okuyusumda daha da hayran oldugum bir yazar. Koy hali, dili ve isleyisi, kendilerini ve başkalarını koydukları makamlar, oynanan oyunların kurnazlığı ve 'kiyiciligi' kitabi ekinizden birakamamanizi sagliyor. Dili hizli ilerliyor ve kesinlikle merak ettiriyor.

Kitaba gelirsek, bakanligin koyluleri egitmek icin kuracagi enstitunun yol actigi durumlar ve olaylar icinde insanlik ve kurnazlikla cetin bir mucadeleyi okuyoruz ve tabiki insan dogasi ve tabiatin kendisiyle de.

-----"Turkce tabii.. "Bozkır " a da bakmamisin, "Çekirdek" e de...
---Nesine bakacakmisim bunlarin?
---Bakacaktin Enstituculu Halim... Baksydin, belki cikarsbilirdin kendi basina... Cekiedegi olsa, bozkir kalirmiydi bozkır?
Profile Image for Güney  Yazar.
53 reviews16 followers
March 28, 2021
Okuduğum Kemal Tahir kitaplari içinde en yavaş Okuduğum kitap bu oldu. Yer yer sıkılsam da güzeldi. Romantik köy enstitü anlatımı yoktu. Hatta köy enstitü kötüdür diye bir şey geçmemesine rağmen sanki öyleymiş gibi algısı olan bir kitaptı. Icinde yok yok İdealist öğretmen,realist yönetici çıkarına göre hareket eden fırsatçı köylüler. Kesinlikle okunması gereken bir erken cumhuriyet dönem kitabı .
23 reviews
June 15, 2023
Kemal tahir sevdiğim bir yazar. esir şehir üçlemesi ve devlet ana kitapları ile kendisini farklı bir yere koymuştum fakat bu kitap beklentimin çok altında kaldı. köy enstitülerinin kuruluşu dönemini anlatan bir eser olmasından dolayı beklentimi biraz yüksek tutmuştum fakat olay örgüsü biraz yavan karakter tahlilleri ise çok eksik kaldı. çoğu karakter hiçbir dönüşüm geçirmediği gibi olmasa da olur diyebileceğimiz noktada kalmış oldular. bunun yanı sıra köy hayatı ve köy enstitüsünün kuruluşundaki süreç biraz eksik geçti.

kitap vermek istediği mesaj aslında köy enstitülerinin kurulum sürecine bir eleştiriydi. bu eleştiriyi de çok doğru bulmuyorum. türk aydının bir kesimi türk devriminin tepeden inmesine şiddetli eleştiriler getiriyor. Kemal tahir'de bu şekilde düşünen grupta yer alıyor. fakat şu noktada yanılıyorlar bile isteye cahil kalmış/bırakılmış bir halka ne tür bir devrim yapılabilirdi? türk devrimi modernleşmeyi benimseyememiş, çağın çok gerisinde kalmış bir halk için tepeden inme bir devrim olmak zorundaydı. Kemal tahir ve onun gibi düşünen türk aydınlarının en büyük problemi de eleştirdikleri devrim hareketlerinin karşısına antitez üretmemeleri. Yine bu kitapta da gördük ki eleştiri var ama karşısına koyulan bir çözüm ne yazık ki yok. bu da karamsar bir tablo çizmekten öteye gitmiyor ne yazık ki.

ayrıca Kemal tahir'e bu roman özelinde köy hayatınından bi haber olduğu, hayatında hiç köye gitmediği, köyün ve köylülüğün ne olduğuna dair hiçbir fikri olmadığına dair de ciddi bir eleştiri var. bunu da not düşmüş olalım.
28 reviews1 follower
March 14, 2025
İlk defa fikir olarak ayrı düştüğüm bir Kemal Tahir kitabı. Ne yaparsan yap bozkırdaki çekirdek ezilir yok olur fikrine katılmıyorum. O dönem köylüsünü tanımak için güzel bir kitap bununla birlikte beş yıl sürmüş bir sistem için ağır eleştiri olmuş.
55 reviews
July 5, 2018
Anlattığı kafa karışıklığını, tereddüdü, köyü, köylüyü, bozkırı mükemmel bir şekilde yansıtmasına karşın, sonu biraz aceleye gelmiş gibi olan, anlattığını bir yere bağlayamayan bir kitaptı.
137 reviews1 follower
June 23, 2024
Kemal Tahir efsanesinin Köy Enstitüleri’ne bakış açısı. ‘Neden olmadı, niçin yürümedi?’ üzerine çokça değerlendirme. Sistem ama en çok da yerel halk eleştirisi.
Profile Image for Cengiz .
24 reviews
October 21, 2024
Anladın mı şimdi, çocukları sadece doğayla boğuşacak gibi yetiştirmek niçin yanlış… Sanki karşılarına hiç insan çıkmayacakmış gibi yetiştirmek…
Profile Image for Aziz Hayri.
112 reviews3 followers
June 4, 2025
Okumak istediğim romanlardan biri daha. Benim okuma hızıma göre çabuk bitirdim. Şimdi sıcağı sıcağına yazıyorum. Tam bir dönem romanı. Köy romanı. Büyük bir devrim niteliğinde başlamış olan "Köy Enstitüleri" konusunda yazılmış sağlam bir roman. İyi bir eleştiri romanı. Okunmalı ve okutulmalı diyorum.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Displaying 1 - 30 of 32 reviews

Can't find what you're looking for?

Get help and learn more about the design.