Jump to ratings and reviews
Rate this book

After Defeat: How the East Learned to Live with the West

Rate this book
Not being of the West; being behind the West; not being modern enough; not being developed or industrialized, secular, civilized, Christian, transparent, or democratic - these descriptions have all served to stigmatize certain states through history. Drawing on constructivism as well as the insights of social theorists and philosophers, After Defeat demonstrates that stigmatization in international relations can lead to a sense of national shame, as well as auto-Orientalism and inferior status. Ayşe Zarakol argues that stigmatized states become extra-sensitive to concerns about status, and shape their foreign policy accordingly. The theoretical argument is supported by a detailed historical overview of central examples of the established/outsider dichotomy throughout the evolution of the modern states system, and in-depth studies of Turkey after the First World War, Japan after the Second World War, and Russia after the Cold War.

312 pages, Paperback

First published December 8, 2010

12 people are currently reading
240 people want to read

About the author

Ayşe Zarakol

4 books18 followers

Ratings & Reviews

What do you think?
Rate this book

Friends & Following

Create a free account to discover what your friends think of this book!

Community Reviews

5 stars
21 (38%)
4 stars
21 (38%)
3 stars
8 (14%)
2 stars
2 (3%)
1 star
2 (3%)
Displaying 1 - 13 of 13 reviews
Profile Image for Erkin Unlu.
175 reviews27 followers
January 27, 2025
Yazar Pozitif irkciligi (yani diger milletlerin, sistemlerin kendi milletine veya sistemine göre üstün olduğu inancı) akademik literatürde “leke” olarak ele aliyor ve Turkiye Japonya ve Rusya üzerinden acikliyor. Fikir Bana çok orjinal gelmedi ama on yıldır ülkesinden uzakta yasayan birisi olarak sıklıkla düşündüğüm bir konu bu. Ayrıca çeviri de daha iyi olabilirdi.
Profile Image for Davut.
107 reviews
October 19, 2025
Güzel bir Uluslararası İlişkiler çalışması, akıcı ve bilgilendirici anlatım. Vestfalya ülkeleri sistemi sonrası oluşan / oluşması beklenen yeni dünya düzenine liberalizm ya da demokrasi yerine konstrüktivizm yaklaşımının benimsenmesi tespit edilmiş. Severek okudum.
Profile Image for Murat AYDIN.
192 reviews2 followers
September 16, 2025
Yenilgiden Sonra, Akademisyen Zarakol’un özellikle 20. Yüzyıldan itibaren ağırlığını giderek daha fazla hissettiren Batıcılık normu ile etkileşimde bulunan Türkiye, Japonya ve Rusya örneklerini ele aldığı kitabı.

Dostoyevski’nin “neden Avrupalı olamadık? şeklindeki sorgulamasıyla başlayan kitabın ve dolayısıyla yazarın temel sorusu; bir devletin büyük bir askeri-politik yenilgi yaşayıp uluslararası sistemin dışına itildiğinde yeniden sisteme nasıl entegre olacağıdır. Yazar, kitabın son cümlesinde, bu kitaptan beklentisini, Batı’ya karşı aşk ve nefret duygusunun ötesinde, belli bir merkeze aidiyet içermeyen yeni bir aleme giden basamak taşlarından biri olması şeklinde izah etmekte.

İçerik ve Kuramsal Çerçeve bağlamında yazarın öne çıkan savları şunlar:

• Batı, modern devletleşme, sanayileşme, bilimsel gelişmeler ve uluslararası hukuk bağlamında referans noktasıdır. Bu üstünlük tarihsel olarak inkâr edilemez durumdadır.

• Batı’nın kurumsallaşma ve uluslararası düzen inşa etme becerisi, diğer toplumlar için de bir model teşkil etmiştir.

• Uluslararası sistem Batı merkezli kurallar çerçevesinde şekillenmektedir; yenilmiş devletler ise bu sisteme “gecikmiş” veya “dışarıda bırakılmış” aktörler olarak yeniden dâhil olmaya çalışır. (Yazar bu durumu, Batı güçlerinin “yerleşik”, Osmanlı/Türkiye, Japonya ve Rusya gibi aktörlerin ise genellikle “dışarıdaki” olduğundan hareketle “yerleşik/dışarıdaki” terimi üzerinden okumakta).

• Yenilgi, yalnızca askeri bir mağlubiyet değil, aynı zamanda meşruiyet ve kimlik krizidir.

• Uluslararası sistemi “eşitler arası” değil, hiyerarşik bir düzendir.

• Japonya, II. Dünya Savaşı’ndaki ağır hezimet sonrasında, yeniden yapılanma sürecine ABD işgali altında girdi. Utanç, Japon kimliğinde önemli bir unsur olarak kaldı; ancak Japonya, uluslararası sistemde güçlü bir “yerleşik aktör”e dönüştü. Meiji Restorasyonu’yla hızlı bir modernleşme süreci başlatarak Batı’nın teknolojisini ve kurumlarını uyarlamayı başardı. Bu yönüyle pragmatik bir uyum örneği verdi.

• Osmanlı, Batı merkezli sisteme eklemlenmekte zorlandı; “hasta adam” olarak görüldü. I. Dünya Savaşı yenilgisi sonrası devletin varlığı tehdit altına girdi. Cumhuriyet, modernleşme ve Batılılaşma üzerinden Türkiye yeni bir kimlik inşa etti. Cumhuriyet dönemiyle Batı modeline dayalı modernleşme ve ulus-devlet inşasında önemli bir adım attı. Uluslararası düzene entegrasyon için net bir vizyon koydu. Eğitim, hukuk, kadın hakları gibi alanlarda yapılan reformlar, Türkiye’yi kısa sürede Batılı normlara yaklaştırdı. Batı’ya yönelme, uluslararası sistemde Türkiye’nin bağımsızlığını ve meşruiyetini güçlendirdi. Ancak Batı tarafından tam anlamıyla “yerleşik” kabul edilmedi; sürekli olarak “dışarıdaki” hissi canlı kaldı ve “kısmî kabul” gördü.

• Rusya, 19. yüzyıldan itibaren Batı karşısında geri kalmışlık ve utanç hissi yaşadı.1917 Devrimi sonrasında Sovyet modeliyle “alternatif modernlik” geliştirdi. Soğuk Savaş yenilgisi, Batı merkezli sisteme yeniden entegrasyon çabalarını beraberinde getirdi. Ancak Rusya’nın “yarım kabul” edilmişliği, bugün hâlâ Batı ile ilişkilerinde sorun üretmektedir. Rusyanın süregelen hibrid kimliği ve Batı ile olan ilişkilerinde ikirciklik durumu söz konusudur. Batı ile rekabet ederken aynı zamanda kendi büyük güç statüsünü koruma kararlılığı gösterdi; Batı’ya karşı koyma ve Batı’dan öğrenme arasında sürekli bir denge kurdu.

• Özellikle Türkiye örneğinde, Batı ile kurulan ilişki sürekli bir “ait olma/olmama” ikilemi içindedir.

• Üç ülkenin de modernleşme çabaları, büyük ölçüde Batı’nın “yetersizlik damgası” altında gerçekleşti. Bu nedenle politikaları özgüvenden çok “yetersizlik kaygısı”na dayalıydı.

• Modernleşme projeleri genellikle yukarıdan aşağıya, toplumun katılımı olmadan dayatıldı. Bu da halk ile devlet arasında belli bir mesafe yarattı.

• Batı ile “aynı seviyeye gelme” arzusu, çoğu zaman “aşağılık kompleksi” ve “kendi kültürünü reddetme” ile iç içe geçti.

• İç politikada Batı’yı “yakalamak” amacıyla yapılan reformlar, milliyetçilik ve otoriterleşme eğilimlerini de besledi (örneğin Türkiye’de tek parti dönemi, Japonya’da militaristleşme, Rusya’da otoriterleşme).

• Japonya, Batı’nın yöntemlerini pragmatik biçimde benimsemiş olsa da,İkinci Dünya Savaşı’nda Batı hegemonyasına meydan okumaya kalktı ve ağır yenilgi aldı.

• Türkiye’nin Batılılaşma politikaları kimi zaman kendi tarihsel-kültürel değerlerini bastırarak ilerledi, bu da toplumsal kopukluk ve kimlik bunalımlarına yol açtı. Batı ile entegrasyon çabası, kimi zaman toplumun değerleriyle çatıştı ve toplumsal yabancılaşmaya yol açtı. Tek parti dönemi gibi otoriterleşme eğilimleri, Batı’yı yakalama hırsıyla meşrulaştırıldı.

• Rusya, Batı’yı sürekli tehdit ve meydan okuma üzerinden konumlandırdığı için Batı ile sağlıklı bir ilişki geliştiremedi.

• Türkiye, modernleşme sürecini Batı’ya “yetişme” kaygısı üzerinden değil, kendi tarihsel birikimiyle sentezleyerek sürdürmelidir. Yıpranmış olan kimliğini ve Batı’ya karşı yaşadığı “yenilgi ve eksiklik duygusu”nun yol açtığı psikolojiyi aşıp Batı’yı ne mutlak üstün ne de mutlak düşman olarak görmeyen, özgüvenli ve dengeli bir perspektife geçmelidir.

Bu savlar ışığında Türkiye’nin Batı ile dengeli ilişkiler kuran ve aynı zamanda bölgesel güç kimliğini güçlendiren bir ülke olduğu İYİMSER; ne Batı’dan koptuğu, ne de tam uyum sağladığı, inişli çıkışlı (bugünküne benzer) bir ORTA YOLLU; Batı ile ilişkilerde ekonomik ve siyasi kopuşun derinleştiği, hem içeride hem dışarıda istikrarsızlığın arttığı KÖTÜMSER senaryolardan bahsetmek mümkün.

Kitapta, muhtemelen “akademik yazın”ın mecbur kıldığı bir düzenleme olsa da, biçimsel olarak benimsemediğim bir husus ise metin içerisindeki açıklayıcı bilgilerin sayda sonlarında değil de kitabın sonunda listelenmesinin, çoğu zaman beni sayfalar arasında gidip gelmek durumunda bırakması oldu.

Son tahlilde; alan uzmanları ve konuyla ilgilenen okurlar için yeni bakış açıları sunma potansiyeline fazlasıyla sahip bir eser. İlgili terminolojiye uzak olan okurlar için zorlayıcı bir okuma deneyimi söz konusu olabilir.
306 reviews5 followers
November 13, 2022
(Liian) sulavasti kirjoitettu teos siitä, miten Eurooppa on vaikuttanut kolmen imperiumina (Turkki, Japani ja Venäjä) olleen valtion toimintaan, kun nämä ovat pyrkineet nousemaan takaisin suurvaltioryhmään.

1800-L lähtien Länsi-Euroopoa vahvistui ja alkoi toimia kuin edustaisi moraalisesti parempia arvoja. Samalla muissa entisissä imperiumeissa eliitti omaksui länsieurooppalaisia arvoja ja kriteerejä, jotka johtivat nurinkurisesti tämän eliitin halveksimaan itseään ja mennyttä. Tähän toki kirjoitin huomion, että tämä lienee luonnollista, koska asiat nähtiin tuolloin (ja vielä nytkin?) voimavinkkelistä, jolloin Länsi-Euroopan vahvuus oli jotain mitä haluttiin, oman heikkouden tilalle.

Jäljittelyssä eivät olleet pelkät materialistiset arvot ja tavat, myös lännen kulttuuriset arvot nähtiin lännessä parempina.

Näin muodostui Insider-Outsider -asetelma, jossa ei huomioitu, että läntiset arvot eivät olleet neutraaleja vaan tiettyjen maiden asettamia. Näiden ulkopuolelle jääminen aiheutti stigman. Kirjoittajan mukaan stigmasta eroon pääseminen muodostui valtion päättäjille tärkeäksi tavoitteeksi.

Stigmalla kirjassa viitataan asiaan, joka kun poiketaan yleisesti hyväksytyistä näkemyksistä. Nämä näkemykset ja vertailut eivät kuitenkaan ole objektiivisia faktoja vaan suhteellisia.

Tämä asetelma ruokkii kirjoittajan mukaan Master-Slave-asetelmaa. Toimija haluaa tunnustusta vertaiseltaan, mutta Slave-roolissa sitä ei voi saada, tekee mitä tahansa.

Tältä osin jäin hieman ymmälle. Ilmeisesti kirjoittaja ei arvostanut kategorisointeja ja vertailua. Mutta miten olisi pitänyt toimia, miten tuolloisessa järjestelmässä olisi otettu selkeästi takamatkalla olleet entiset imperiumit mukaan?

Kirjoittajan mukaan stigma käsitteenä, joka juontaa ihmistieteistä, toimii, koska muissakin IR-teorioissa valtioille oletetaan ihmisille kuuluvia luonteenpiirteitä. Olen tullut kauas akatemiasta, koska mielestäni tämä perustelu kuulostaa kaverin perässä kaivoon hyppäämiselle.

TURKKI
Turkin toimet maailmansotien välissä selittyvät maa halulla liittyä kv-järjestelmään. Turkissa vanhaan imperiumiin pohjaava ajattelumaailma edellytti Turkin kuulumista isojen pelureiden pöytään, vaikka materiaaliset edellytykset siihen olivat olemattomat. Tätä kautta myös EU-jäsenyys voidaan nähdä samanlaisena: stigman pelossa pelätään jäävän ulos pöydästä, johon Turkki kuuluisi omasta mielestään.

JAPANI
Kirjoittajan mukaan Japanin oli helpompi lyödä läpi ja tulla osaksi kansainvälistä järjestelmää toisen maailmansodan jälkeen, koska silloin talous ratkaisi. Ja Japani pärjäsi siinä kilpailussa. Johtuiko Venäjän jääminen ulkopuolelle siis siitä, ettei heidän talous lyönyt läpi? Mutta sehän näytti hyvälle, ennen itse aiheutettuja eristäytymistä, katastofeja ja kaasuun ja öljyyn hirttäytymistä.

NEUVOSTOLIITTO
Venäjä nousi vahvaan asemaan samaan aikaan, kun muualla oli jo tulossa muutoksia maiden poliittiseen järjestelmään (1815–>). Maassa on vallinnut 3 eri näkemystä valtiosta: luonnostaan länteen kuuluva, silta Euroopan ja Aasian välissä tai ei-läntinen suurvalta. Näistä johdetut kolme ratkaisuvaihtoehtoa ovat aseman korjaaminen Euroopassa tai sillan korjaaminen tai Euroopan standardien hylkääminen.

1990-luvulla Venäjä ei voinut kirjoittajan mukaan liittyä kv-järjestelemään, koska järjestelmä ja länsi olivat muuttuneet aiemmasta. En täysin ymmärtänyt tässä ajatuksn juoksua, ei kai silloista Venäjää, joka oli kovin erilainen kuin sen länsinaapurit, voinut ottaa mukaan EU:hun tai Natoon, ilman että Venäjä muuttuisi.


Kirjasta jäi vaikutelma, että valtiot tekevät historiaa, mutta valmiissa rakenteissa ja nämä rakenteet ovat suuria rajoitteita. Välillä suussa oli maku, että valtiot ovat pakotettuja toimimaan stigmasta eroon pääsemiseksi kuten toimivat. Ja länsimaiden näkemys hyvästä valtiosta, arvoista ja toimintatavoista ovat ikävästi rajoittaneet näiden entisten imperiumien toimintamahdollisuuksia, kun he ovat halunneet päästä osaksi isoja maita. Eihän kukaan pakottanut valtioita asettamaan itseänsä verrattavaksi läntisiin, haluamaan paikkaa länsimaiden kanssa samasta pöydästä.

Jäin kaipaamaan, miten hänen teoria näkyi käytännön tasolla. Miten tällainen stigmoista eroon pyrkiminen ja katkeruus länsimaita kohtaan heijastui päiväpolitikoinnissa. Nyt perustelu pohjautuu liiaksi muiden tutkimuksiin, jolloin mennään aika sujuvasti teoriapohjalla, muutamalla teoksella. Erityisesti kun vastaväitteitä omille näkemyksille ei esitetä. Mutta tukeeko käytä
Profile Image for Nicholas.
93 reviews9 followers
June 30, 2020
What holds international orders together? Socialisation, or stigmatisation? In Zarakol's treatment, it is the latter, a no-brainer given the 'rest' far outnumber the West in international society. It is the 'rest' that had to live with the experience of after defeat, physically, and more importantly, metaphysically. And international relations, if it were to truly explain the international, has been avoiding this question for too long.

What makes Zarakol's thesis a refreshing read is that it avoids the tone of ressentiment that is found in the literature arguing for an IR of the 'rest'. Rather, she treats such ressentiment as her subject of study, using insights from historical sociology and in-depth studies of national histories to ground understandings of local agency within an international order that is contingent in its formation, stratified in its membership, culturally specific in its norms.

Dropping arbitrary boundaries between the domestic/international, materialist/ideational, West/East, the book critically examines Turkey, Japan, and Russia's evolving domestic and foreign policy and makes a compelling argument about the role of status (more accurately, the question of ontological security) in driving state behaviours. Its focus on the theme of ‘encounter’ rather than difference (not discounting the latter, but rather contextualising it vis-à-vis the former) enables a nuanced understanding of the East/West question without pandering to stereotypes about either.

Arguably, one weakness of the book is that parts of the empirical sections are hard to follow in terms of its theoretical coupling of state behaviour and status concerns, which is more prevalent in the chapters about Japan and Russia. The unresolved question of the temporal dimension of the theory (i.e. for how long state behaviour will be driven by questions of ontological insecurity, and why does responses vary across time given that structures of insider/outsider differentiation remain) risk over-stretching the argument at times. But these quibbles do not detract from the fact that this book has opened doors for more critical work in historical IR and international relations of the non-West to come.
Profile Image for Ben bi kitap okudum.
55 reviews3 followers
January 21, 2025
Sosyal, ekonomik, siyasal tüm değerlerimizi batıya odaklı kuruyoruz. Modern devlet yapısını ilk kuran Vestfalya Devletleri arasında olmayan “Doğulu”lar, aslında o kadar da Doğulu olmadıkları, onlardan Doğulu daha neler neler olduğu, kendilerinin neredeyse Batılı birer Doğulu olup Doğuluları medeniyete eriştirecek köprü görevi gördükleri iddialarıyla statülerini arttırmaya çalışıyorlar. Lekeli, lekeli olduğunun farkında… Ne kadar haksızlık olduğunu düşünse de lekeli olmanın utancını içselleştirmiş.

Türkiye, Japonya ve Rusya’nın batılılaşma politikaları, Batı’ya yenilen büyük imparatorlukların devamı niteliğindeki bu ülkelerin izleyebilecekleri en iyi yöntem miydi?
Profile Image for KimNica.
72 reviews1 follower
July 2, 2018
4,5 stars

An excellent book! The theoretical argument is well thought out and insightful. Zarakol essentially makes ontological security and identity construction her focal point and argues for a study of IR that properly theorizes the behaviour of non-Western states.

I deducted half a star because her empirical examples are too much mere recountings of the respective histories, and I feel that she could have done a better job at bringing the policy options available to the respective governments to the forefront. But this is a lucidly argued, well written and even entertaining book,
Profile Image for Şahabettin A..
194 reviews2 followers
April 2, 2025
Genel olarak güzel derli toplu bilgi veriyor ama subjektif görüşleri ve bazı yanlı tarih anlatıları var. Doğrusunu net bildiğimiz yanlışlar onları da düzeltirse, daha tarafsız ve objektif bir kitap olabilir.
Profile Image for Orkhan Valiyev.
Author 2 books3 followers
Read
January 19, 2022
In this book, the author used different method/theory to explain modernization process of Turkey, Russia and Japan.
10 reviews1 follower
October 16, 2025
Kitabın Türkçe çevirisi kötü ve gramer hatalarıyla dolu. İmkanınız varsa orijinal metni okuyun.
Displaying 1 - 13 of 13 reviews

Can't find what you're looking for?

Get help and learn more about the design.