«- Je vous préviens que ça ne se passera pas comme ça. Il est exact que je viens d'avoir quatre-vingt-cinq ans. Mais de là à me croire nul et non avenu, il y a un pas que je ne vous permets pas de franchir. Il y a une chose que je tiens à vous dire. Je tiens à vous dire, mes jeunes amis, que je n'ai pas échappé aux nazis pendant quatre ans, à la Gestapo, à la déportation, aux rafles pour le Vél'd'Hiv', aux chambres à gaz et à l'extermination pour me laisser faire par une quelconque mort dite naturelle de troisième ordre, sous de miteux prétextes physiologiques. Les meilleurs ne sont pas parvenus à m'avoir, alors vous pensez qu'on ne m'aura pas par la routine. Je n'ai pas échappé à l'holocauste pour rien, mes petits amis. J'ai l'intention de vivre vieux, qu'on se le tienne pour dit !»
Romain Gary was a Jewish-French novelist, film director, World War II aviator and diplomat. He also wrote under the pen name Émile Ajar.
Born Roman Kacew (Yiddish: קצב, Russian: Кацев), Romain Gary grew up in Vilnius to a family of Lithuanian Jews. He changed his name to Romain Gary when he escaped occupied France to fight with Great Britain against Germany in WWII. His father, Arieh-Leib Kacew, abandoned his family in 1925 and remarried. From this time Gary was raised by his mother, Nina Owczinski. When he was fourteen, he and his mother moved to Nice, France. In his books and interviews, he presented many different versions of his father's origin, parents, occupation and childhood.
He later studied law, first in Aix-en-Provence and then in Paris. He learned to pilot an aircraft in the French Air Force in Salon-de-Provence and in Avord Air Base, near Bourges. Following the Nazi occupation of France in World War II, he fled to England and under Charles de Gaulle served with the Free French Forces in Europe and North Africa. As a pilot, he took part in over 25 successful offensives logging over 65 hours of air time.
He was greatly decorated for his bravery in the war, receiving many medals and honors.
After the war, he worked in the French diplomatic service and in 1945 published his first novel. He would become one of France's most popular and prolific writers, authoring more than thirty novels, essays and memoirs, some of which he wrote under the pseudonym of Émile Ajar. He also wrote one novel under the pseudonym of Fosco Sinibaldi and another as Shatan Bogat.
In 1952, he became secretary of the French Delegation to the United Nations in New York, and later in London (in 1955).
In 1956, he became Consul General of France in Los Angeles.
He is the only person to win the Prix Goncourt twice. This prize for French language literature is awarded only once to an author. Gary, who had already received the prize in 1956 for Les racines du ciel, published La vie devant soi under the pseudonym of Émile Ajar in 1975. The Académie Goncourt awarded the prize to the author of this book without knowing his real identity. A period of literary intrigue followed. Gary's little cousin Paul Pavlowitch posed as the author for a time. Gary later revealed the truth in his posthumous book Vie et mort d'Émile Ajar.
Gary's first wife was the British writer, journalist, and Vogue editor Lesley Blanch (author of The Wilder Shores of Love). They married in 1944 and divorced in 1961. From 1962 to 1970, Gary was married to the American actress Jean Seberg, with whom he had a son, Alexandre Diego Gary.
He also co-wrote the screenplay for the motion picture, The Longest Day and co-wrote and directed the 1971 film Kill!, starring his now ex-wife Seberg.
Suffering from depression after Seberg's 1979 suicide, Gary died of a self-inflicted gunshot wound on December 2, 1980 in Paris, France though he left a note which said specifically that his death had no relation with Seberg's suicide.
“onca yoksulluk varken” benim en sevdiğim romain gary kitabıdır ki çok öğrencime de okutup sevdirdiğimi biliyorum. émile ajar takma adıyla yazılan bu romandan sonra pek çok gary kitabı okudum. o ilk hazzı hiç almadım diyordum, “kral salomon’un bunalımı’nı okuyana dek… gary ve ajar yazarlığının farkını düşünürken birden aydınlandım. sonuçta intihar notunda açıkladığı bu kimliği açık etmemek için ajar adıyla yazdığı romanlar birbirine daha çok benzemeliydi. o yüzden “kral salomon’un bunalımı” da aynı saf ve sevecen anlatıcı, aynı yaşam sevgisini içeriyor “onca yoksulluk varken’le. aynı biçimde yaşarıyor gözleriniz üstelik hem hüzünden hem mutluluktan. oysa gary kitaplarında çok daha kekremsi bir tat var. intihara giden yolu görüyorsunuz. oysa şimdi şu elimdeki romandan 1 yıl sonra yazarım intiharı bana olanaksızmış gibi geliyor. anlatıcı jeannot’un taksisine aldığı hazır giyim kralı salomon’la çalışmaya başlamasıyla açılıyor roman. salomon 84 yaşında. yahudi. zengin. hayatını SOS adında kendi evinde konuşlanmış bir yardım hattına adamış. onun dışında düzenli yardım ettiği tonla yaşlı var. salomon’un bu iyiliği romanda anlatıcı tarafından da amerikalı arkadaşı chuck tarafından da uzun uzun sorgulanıyor. bireyciliğin bu kadar öne çıktığı bir zamanda bu adam ne yapmaya çalışıyordur? chuck her zamanki felsefi teoremleriyle onun kral süleyman kompleksi çektiği ya da yahudilerin yaptığı gibi tanrıyla kavga ettiğini savunur. salomon ölmeye hiç hazır değil. ölmeye hiç niyeti yok hatta. sonra bir gün gitmesiyle matmazel cora giriyor jeannot’nun hayatına. 64 yaşında bir eski şanson. üstelik salomon’la kişisel tarihleri var. bizim jeannot dünyayı sırtında taşımak gibi bir sorumluluk üstlendiğinden yaşlı kadını kırmamak için onla yatmaya başlıyor. ama hep ayrılmaya çalışıp ayrılamayacağı fikriyle yaşıyor. tam bu arada kapıyı çalan aşk, cora’yla çetrefilleşen işler, salomon’un inadı bizim jeannot’yu iyice zorluyor. ama sonunda voila! öyle tatlı bir biçimde bitiyor ki roman. kendini sözlüklerde bulan jeannot’nun bunu aslında hayatın zorluklarından kaçmak içim yapması, okumamış bir serseri ama dünyanın en iyi insanı olması, hatta cora’nın deyimiyle kendisine en az benzeyen insan olması o kadar güzel bir biçimde veriliyor kü. yine salomon, onun yaşam hırsı, sonlara doğru anladığımız inadı, babacanlığı çok derinlikliydi. sonlara doğru delirip de beni orospulara götürün diye kükremesi ve hayatından kaygılı 5 genç eşliğinde orospulara teslim edilmesine kahkahalarla güldüm. cora’nın yaşadıkları, bir nazi askerine aşık olması ve bunu anlatırken, bu aşkın tüm kariyerine ve salomon’a mâl olmasını anlatırkenki bilgeliği, intihara kalkışmasıyla her şeyi çözüp başrole kraliçeler gibi kurulması nefisti. tüm bu olayların ardında insanın sorumluluğuna, dünyada olup bitene, kötülüklere cevabımıza, onurla yaşamaya dair bir roman aslında. ve bu kadar umut verici bir biçimde bitmişken yazarın ertesi yılki intiharı her şeyi bombok ediyor. teoriler çöküyor. tahsin yücel çevirisini kötüleyenler var. bu muhteşem çeviriyi okusunlar isterdim. o saflığı, sözlük maddelerini, yanlış kullanımları, sokak jargonunu ve basitliği nasıl ustalıkla çevirmiş.
"Her şeye boşveren bir hıyar olmak istemişimdir ben hep. Ama eğer hıyarın teki değilsen, işte o zaman hıyarın tekiymişsin gibi bir duyguya kapılırsın, öyle ya, gerçek hıyarlar hiçbir şey duymazlar. Öyleyse kendini bir hıyar olarak görmek istemiyorsan hıyarın teki olacaksın, başka yolu yok bu işin."
Of ya, of. Seni öyle çok seviyorum ki Romain Gary. Bilemezsin ne kadar çok. Romain Gary halini ayrı, Emile Ajar halini ayrı seviyorum. Gary ile ilk tanışmamız bundan 20 sene evvel Emile Ajar mahlasıyla yazdığı Onca Yoksulluk Varken kitabıyla olmuştu. O kitabı okurken aldığım hazzı hiç unutamadım - edebiyatın içimde ve hayatımda edineceği yeri ilk kez o zaman sezinlemiştim, büyülenmiştim çünkü. Sonra çok Gary okudum, hepsini de çok sevdim ama uzun zaman sonra Onca Yoksulluk Varken'de aldığıma benzer bir lezzetti Kral Salomon'un Bunalımı'nda aldım. Gary, Ajar mahlasıyla yazdığında farklı yazıyor hakikaten. Bunu becerebilmek ne büyük yetenek.
85 yaşında, hayatının ve servetinin kalan kısmını iyilik etmeye adamış Salomon ile anlatıcımız taksi şoförü Jean'ın tanışmasıyla başlıyor öykü. Salomon'un savaş sırasında tanıdığı Matmazel Cora'nın da konuya dahil olmasıyla dallanıp budaklanıyor.
İnsan bir kitaptaki tüm karakterleri nasıl sevebilir bilmiyorum ama hepsini çok, çok sevdim. Kral Salomon müthiş birisi zaten; hayatla kurduğu bağ, ölüme karşı koyuşu, umudu, neşesi, alaycılığı. Matmazel Cora apayrı naif ve hoş, anlatıcımı Jean zaten. Jean sanki Onca Yoksulluk Varken'deki çocuğun büyümüş hali gibi ki bu verdiği his kendisine bayılmam için yeterli.
Gary hem her zamanki gibi çok komik (son 50 sayfayı baya sesli kahkahalarla okudum), hem dili muazzam lezzetli, hem de bu neşeli anlatısının içine hayata dair muazzam bilgelikler serpiştirmiş hep yaptığı gibi. Sevmeye, yaşlanmaya, iyiliğe dair öyle besleyici bir anlatı ki bu. Gerçekten hayret ediyorum, bu kadar umut dolu metinler yazabilmiş bir adam nasıl intihar eder, ne zaman Gary okusam aynı soru kafamda dönüp duruyor, çözemiyorum.
Neyse. Bayıldım sonuçta. Hem de nasıl bayılmak.
"İnsanların yüreği budala olmaz da nasıl olur, anlayamıyorum. Budala bir yüreğin yoksa, hiç yüreğin yok demektir."
Smart, sensitive, funny and you know what, it's one of my all-time favorites. Romain Gary is such a gifted writer, with a unique sense of humor and a loving eye for the human being, with that French pride and humor, it's really a fantastic book and I highly recommend it.
KRAL SALAMON'UN BUNALIMI (Çeviren Tahsin Yücel, Agora Kitaplığı).
Piyano Virtiözü olması umuduyla (geleneksel), Yahudi mahallesinde 20 yaşına kadar kısa pantolon giydirilen Salamon'un, dünya Pantolon Kralı olmasının; hayata asılmasının; yaşlandığında elindeki serveti kimsesiz, unutulmuş yaşlılara yardım için harcamasının; bu şekilde kendince Tanrı'ya nazire yapmasının; aklından çıkaramadığı aşkı Cora'nın; ve yolu onlarla kesişen hayat okulunda sürekli kendini yetiştiren Jean'ın öyküsü. Edebiyat lezzetiyle, hayatı anlamlı/umutlu/çeşitli kılma felsefesinin birleştiği unutulmaz bir roman.
"Matmazel Cora, bizim için yapın bunu, hepimiz için yapın, azıcık insanlığa gereksinimimiz var; öyle güzel bir şey yapın, incelik için yapın bunu, sevecenlik için, çiçekler için yapın, yaşamda bir gün ışığı olsun bu yaptığınız; yemin ederim ki, çok gerek var buna! Ufak bir şekercik, Matmazel Cora, yaşamın ağzına bir şekercik, değişebilmek için tatlı bir şeylere gereksinimi var yaşamın. Sizin iyi yürekliliğinize gereksinimi var, kiraz zamanındaki gibi bir şeyler yapın, hâlâ olanak varmış gibi bir şeyler. Aşk hatırı için yapın bunu, insanlık hatırı için yapın! Başka türlü olmaz. Yaşamak için insanlık gerek."
"Soluk alır gibi sevdin mi, Solunum hastalığına tutuldun sanıyorlar."
"Budala bir yüreğin yoksa hiç yüreğin yok demektir."
"Her şeyini yitirebilir insan, iki kolunu, iki bacağını, gözlerini, dilini, her şeyini; ama umudunu yitirmemişse, hiçbir şeyini yitirmemiş demektir, sürdürebilir."
"Sanırım, ölümün her şeyden çok nefret ettiği şey krallara yaraşır bir hor görüyle küçümsenmektir."
"Bana sorarsanız, kıyımların, Yahudilerin elinde bıraktığı şeylerin en iyisi, hayata tutunmak için geliştirdikleri alaycılıkları. Bir sinemasever olarak kesinlikle söyleyebilirim ki, Yahudiler gülmek zorunda olmasalar, sinema çok şey yitirirdi."
"Aslında her şey kendimize ilişkin bir bilgi fazlalığı olarak özetlenebilir. Eskiden, kendimizi bilmeyebilirdik. Kuruntularımızı sürdürebilirdik. Bugün (1978), iletişim araçları, transistör, özellikle de televizyon nedeniyle, dünya son derece görüngen oldu. Yeni çağların en büyük devrimi, dünyanın bu beklenmedik, bu kör edici görüngenliği. Şu son otuz yıl içinde, binlerce yıl süresince öğrendiklerimizden çok daha fazlasını öğrendik kendi hakkımızda. Bu da insanı allak bullak edecek bir şey. Biz, her zaman, her yerde biz, her şey gün gibi ortada, kendi gözlerimize görünür olduk, amansızca. Birdenbire yakamızdan tutup ışığın altına getirdiler bizi, şaka değil. Benim korktuğum şu ki, bir duyarsızlaşma süreci oluyor bu; Faşizm her zaman bir duyarsızlaştırma süreci olmuştur."
"Başkalarının mutsuzluğunu hiçbir zaman yeterince düşünmediğimiz için kendimizi gereğinden fazla düşünürüz, durumumuzdan hiçbir zaman hoşnut olmamamız bundandır."
"Hep bize ihtiyacı olan birilerine ihtiyacımız vardır."
"Yaşamımı yaşama karşı olarak yaşamak düşüncesinde değilim; hep kızgınlık, hep karşı çıkma, hep başkaldırı olsa olsa bir kurbanlar seçimine götürür. Biraz başkaldırı iyidir, ama benimseme de gerekir."
Ne “L'angoscia del re Salomone” Romain Gary racconta una buona storia, disseminandola di pensieri sulla vita e sulla morte. Qualche esempio: “Abbiamo sempre bisogno degli altri, non possiamo passare la vita a detestare noi stessi.” “È rassicurante vedere che non siamo soli a esser soli.” “Di cosa abbiamo paura tutti? Che non duri.” “È una vergogna. Il mondo diventa ogni giorno sempre più pesante da portare.” “La vita fa dei debiti contro di te e tu aspetti sempre che lei venga a rimborsarti... e poi c'è un momento in cui cominci a capire che la vita non ti rimborserà mai, ed è l'angoscia...” “Cosa si fa quando non si può più sopportare la propria condizione umana? Ci si disumanizza. (Come Charlie Chaplin, nel Monello, che ha trovato un neonato e apre un tombino e si chiede se non se ne sbarazzerà completamente.)” “Molti cercano i fare degli affari con Dio, io ti do questo e tu mi dai quello, io do agli altri senza lesinare e tu mi prodighi la buona salute, la longevità e più tardi qualcosa di meglio. Vai a saperlo.” “Anche quando non si crede ci sono dei limiti. Non si può non credere senza limiti, dato che ci sono dei limiti a tutto.”
Un voluntar care se culcă din caritate cu o domnișoară bătrână ca să o "rețină" (căci e o specie pe cale de dispariție ca pescărușii înghițiți de mareea neagră); un evreu bătrân care face binefacere luându-i obrazul lui Dumnezeu care procrastinează; și o cântăreață de "muzică realistă" care uită să îmbătrânească. Cam ăștia sunt protagoniștii.
În aventura lor se simte un mare deficit de iertare, umanitate, speranță, dar există înverșunare și pasiune. E și un surplus de ceea ce numim înțelepciunea vieții. Chestii citabile pentru enciclopediști și autodidacți.
E și mult subtext. O critică subtilă a altruismului creștinesc. "Bine faci, bine găsești" e o teorie. În plan practic găsești multe belele. Și acuma, na, depinde de fiecare să o demonstreze ca pentru sine și asta e miza principală. Dar e greu.
En farklı Emile Ajar/Romain Gary romanı. Ve en beğendiklerimden biri. Çok sıcak, zeka dolu, heyecanlı ve ufuk açıcı. Kısacası harika bir roman. Karşıtlıklar ve özgün fikirlerle dolu nefis diyaloglar içeriyor.
Her Romain Gary/Emile Ajar romanında olduğu gibi güçlü bir kadın karakteri var. Ayrıca diğer romanlarından bir parça daha fazla yahudi toplumunun yaşadığı sıkıntılara yer verdiğini görüyoruz.
Oh, this is good. It has a perfect blend of depth and lightheartedness, with French flavour and witty style throughout it. A top-class book, well worth a second read.
Artık hayatta olmayan bir yazarı çok sevince yavaş yavaş okumak lazım, senede bir kitabını mesela çünkü artık gerisi gelmeyecek... Daha 29. sayfadayim ve yine ağzımın kenarında o ironik minik gülümseme. yaşasın daha önümde yüzlerce sayfa var!!!
Salomon Rubinstein, a wealthy Polish Jew who made his fortune in France through manufacturing trousers, decides to retire and establish a philanthropic society. This organization aims to alleviate suffering, responding to phone appeals from those facing urgent financial, health, or loneliness issues. We meet two troubled individuals: the aging Salomon Rubinstein and the young taxi driver Jean, who attempts to fix everything.
Jean is employed by Salomon and tasked with visiting those who have reached out for help. One such person is Cora Lamenaire, a former popular singer and friend of Salomon's, now feeling useless and neglected at 65. Rubinstein, having amassed his wealth as the "King of the Ready-Mades," uses his resources to fund a suicide prevention hotline. Surviving the German occupation of Paris by hiding, Salomon feels a need to atone for escaping while others perished and aims to counteract the world's evil.
Emile Ajar is the pen name of the multifaceted and colorful Romain Gary, born Roman Kacew in 1914 to a Jewish family in Vilnius. A prominent figure in French literature, Gary was a novelist, diplomat, film director, and World War II aviator. He is the only author to have won the Prix Goncourt under two names. Fluent in six languages, he created multiple literary personae and was a decorated hero of the French resistance.
In his diplomatic career, Gary ended up as consul general in Los Angeles, where he left his wife, author Lesley Blanch, for Jean Seberg. He even challenged Clint Eastwood to a duel over suspected infidelity with Seberg. Writing under names like Fosco Sinibaldi and Shatan Bogat, he crafted his most famous alter ego, Emile Ajar, in 1973. Ajar was portrayed as a 34-year-old Algerian medical student who fled to Brazil after a botched abortion. Gary’s cousin, Paul Pavlovitch, played Ajar, handling interviews and photographs. Gary died by a self-inflicted gunshot wound in December 1980, revealing posthumously that he was also Emile Ajar.
This book is a literary tightrope walk, teetering between the abyss of despair and the defiant spark of hope. The author's unflinching honesty could easily tip into darkness, but a touch of Gallic charm and witty prose serve as a lifeline, pulling the narrative back towards the light. This is a sharp and evocative read that leaves a lasting impression. It is even more poignant when considering this was the last book written before the unfortunate demise of this unique literary giant and one cannot escape looking for hints to explain his terrible action between the lines.
Tai romanas ne apie Saliamoną, karaliavusį beveik prieš tris tūkstančius metų; nieko bendro nėra ir su kito autoriaus gan įdomiu romanu „ Karaliaus Saliamono kasyklos‘, kurį skaičiau jaunystėje. Perskaičius knygą, suvoki, kad ji visai ne apie Saliamoną, o jauną, paieškų kupiną žmogų. Jis – pasakotojas (romanas parašytas pirmu asmeniu), tačiau senukas Saliamonas, beveik pagrindinis romano herojus (o jų knygoje ne mažai, ir visi įdomūs), užima deramą vietą, o jo veikla, įsitikinimai, gyvenimo būdas verčia susimąstyti. Veiksmas vyksta 1978 metais, bet grįžtama ir į tolimą praeitį.
Gerai knygai nebūtinos pagyros, o ši knyga būtent tokia. Tad pateiksiu tik keletą citatų. „Kai ateidavau aplankyti kokios nors visų pamirštos senos damos, paklausti, kaip ji laikosi, ir kai paduodavau jai pono Saliamono siunčiamas dovanas, ji susijaudindavo, kartais net išsigąsdavo, lyg būtų įvykę kas nors antgamtiško. Turėdavau būti atsargus ir nesukelti pernelyg didelio džiaugsmo, nes taip netekome pono Ipolito, kuriam Saliamonas įteikė rentos iki gyvos galvos sertifikatą, ir tas iš susijaudinimo pasimirė“ – pasakotojas apie savo savanoriavimą. „Ponas Saliamonas laikinai pavadavo Dievą, kad Jį pamokytų ir sugėdintų. Dievas, matydamas, kad kitas senas ponas apipila žmones geradarystėmis vietoj Jo, labai susijaudins, liausis būti abejingas ir parodys, kad gali kur kas daugiau nei Saliamonas. Taip Čakas aiškino pono Saliamono dosnumą ir kilnumą: tas senas pakvaišėlis nori, kad jį mylėtų. O aš mačiau tik labai seną žmogų, kuris galvoja apie kitus, nes supranta, kad jo ir jų gyvenimo dienos suskaičiuotos. Bet gal Čakas ir teisus, kai sako, kad taip ponas Saliamonas mandagiai kritikuoja dangų ir nori sukelti jam sąžinės graužatį.“ . (Čakas – pasakotojo draugas). „Nemanau, kad panelė Kora melavo tikindama, jog turi ryšių scenos pasaulyje, manau, kad laikas prabėgo daug greičiau, nei jai atrodė, o tokiu atveju telefono numeris, kuriuo skambini, nebeatsako“. (Pasakotojui panelė Kora, kuriai 65 metai, bandė padėti padaryti artisto karjerą, nes „dabar tikrų vyrų jau nebeliko, net ir banditai tapo panašūs į verslininkus“ ). „Kaip gaila, kad mes leidžiame išnykti tam, kas buvo, nepamėginę sulaikyti to nors trumpam...“ (Senos dainos žodžiai, vis primenami romane). „Laiptinėje atsisėdau ir iš tolo klausiausi dainos pabaigos, o kai ji baigėsi, klausiausi tylos, ji visad dainuoja paskutinė“. „Kai jautiesi laimingas, gyvenimas įgauna vertę, ir tada dar labiau bijai numirti“. „Jei neturi kvailos širdies, vadinasi, išvis jos neturi“. „Mirtingumo požiūriu nelaimingieji laimingesni už laiminguosius: iš jų gali atimti tik nelaimę“.
Klaidas daro net saliamonai. Bet tikrieji Saliamonai moka jas ištaisyti, net jei užtrunka 35-erius metus. Romanas – ne šedevras, yra nelabai įtikinančių, net naivokų vietų, bet tai atleistina, nes lengvas humoras, kartais net graudokas, kurio kupinas romano veiksmas ir veikėjų poelgiai, autoriaus meilė netobuliems žmonėms – trūkumėlius nustelbia. Svarbiausia – nors autorius paliečia daugybę temų – jis ne per ilgas ir nenuobodus, lengvai skaitomas. Gražus jaunystės ir senatvės ryšys. Ne kiekvienoje knygoje jį randame, o ir gyvenime. Geras rašytojas parašė gerą knygą. Nieko nuostabaus. Tad 9 balai. Bravo Romain Gary kurį laiką pabuvusiam Emiliu Ajaru.
„Mirtingumo požiūriu nelaimingieji laimingesni už laiminguosius: iš jų gali atimti tik nelaimę".
Kai kurie rašytojai įsimena dėl savo sugebėjimo prajuokinti ir man Romain Gary humoro jausmas yra lyg sviestinės, sluoksniuotos tešlos kruasanas – norisi dar ir dar. Nors, pripažinkim, šis romanas nebuvo paprastas kelių vakarų skaitinys.
Šis autorius rašo lengvai, tačiau intelektualiai, todėl romane daug įvairių prasmių, sluoksnių, filosofinių įžvalgų ir simbolių. Kai kas prailgsta, kažko nesupranti, vis kažką stengiesi suvokti. Įdomus sprendimas – į pasakojimą įdėti ištraukas iš žodynų. Ir beveik iš kiekvieno puslapio galima išrašyti po gerą citatą.
Veikėjų nedaug ir jie visi skirtingi, sudėtingų charakterių. Pagrindiniai iš jų – jaunuolis Žanas ir į devintą dešimtį įžengęs Saliamonas, tarsi du poliai: jaunystė ir senatvė, gyvenimas ir mirtis. Buvo sunku įsitraukti į romaną, nes nei vienas veikėjas nepatiko, o pagrindinis pasakotojas Žanas buvo keistas, chaotiškas ir kartais atgrasus.
Man „Karaliaus Saliamono baimės" buvo apie senatvės, mirties ir užmiršimo baimę. Knygų klube išsiaiškinome, jog tai paskutinė knyga, kurią autoriaus parašė prieš savo mirtį ir ją galima laikyti lyg ir savotiška Romain Gary būsena prieš savižudybę.
Po juokeliais ir linksmumu slepiasi liūdni dalykai. Romanas parašytas prieš 45 metus ir jis nepraradęs savo aktualumo, o kaip tik atvirkščiai – senėjimo, vienišumo temos yra kaip niekada prasmingos ir reikalingos. Tačiau apibendrinant, „Aušros pažadas" man patiko visapusiškai labiau.
„Bet, manau, čia tėra egoizmas – apie kitus galvoju tik todėl, kad negalvočiau apie save, nes tai mane gąsdina labiausiai. Vos tik pradedu galvoti apie save, mane iš karto surakina nerimas."
Çevresel yıkımlar, savaşlar, ırkçılık, yaşlılık... ve tüm ötekilerin sorunlarını düşündükçe kafayı yiyorsanız aramıza hoş geldiniz. Bu dünyada özgecilik elbette ruhunuzu yaraladı. Bu hastalığınızın adı 'Kral Salomon Bunalımı'dır.
Kahramanımız taksici Jeannot'un Pantolon Kralı Salomon ile tanışmasıyla başlıyor roman. Salomon eski bir hazır giyim zengini, yaşlandıktan sonra S.O.S Gönüllülerini kurmuş. Burası umutsuz insanların aramalarını yanıtlayan gönüllülerin çalıştığı bir çağrı merkezi ve doğuştan gönüllü olan Jeannot da burada çalışmaya başlıyor ve olaylar gelişiyor.
Romain Gary'nin Emile Ajar takma adıyla yazdığı son kitap Kral Salomon'un Bunalımı. Bu kitapla yazarın bu isimle yazdığı kitapların tamamını bitirmiş oldum. Seçim yapmak zor olsa da en çok bu kitabını sevdiğimi söyleyebilirim. Yine unutulmaz karakterler kurgulamış yazar. Jeannot, Kral Salomon, Tong, Yoko, Matmazel Cora gibi ötekiler ve bunalımlıların dünyası.
Onca Yoksulluk Varken, Koca Tembel ve Yalan-Roman kitaplarının bir sentezi gibi bu kitap. Hepsinden bir şeyler var ama hepsinden çok daha fazlası. Bu kitaplardan birini okuyup beğendiyseniz Kral Salomon'la mutlaka tanışmalısınız.
Ех... една смешно-весела история за любов, разказана от Ромен Гари по неговия си уникално специфичен начин... Не мога много повече да кажа, освен няколко цитата:
Пък и известно е, че понякога любовта си е една голяма свинщина.
Плодовете никога не се съобразяваха със сезоните.
Когато знаеш какво трсиш, все едно, че вече си го намерил.
Сметките в счетоводните книги на природата винаги са фалшификати.
Животът най обича да си слага автографа.
Мислех си, че не беше нужно да обичаш някого, за да го обичаш още повече.
Чудя се откъде ли съм взел тоя благотворителен характер, като е него няма нищо наследствено.
Ако не бях ��акъв егоист, нямаше да ми пука за болката, която ми причиняват всички.
...когато любовта и е като дишането, всички я вземат за дихателно заболяване.
И без друго светът е толкова несправедлив, та да притуряме от себе си.
Вярата трябва да се пази непокътната. Без нея няма живот.
Когато имате щастието да не разбирата нещо, не бива да го изпускате.
Винаги се нуждаем от някого, който да има нужда от нас.
За да сме щастливи, трябва да живеем скрити.
Животът й открил сметка и доста се е натрупало. ... Понякога ми се струва, че животът е задлъжнял спрямо нас и не желае да ни се издължи...
Жалко е да отхвърлиш напълно миналото, без да задържиш поне частица от него.
Има ситуации, когато добрината става милостиня.
Смехът си е спасителна ценност.
Той не можеше да обели нито дума, а аз нямах какво да добавя.
Когато сте щастлив, животът придобива значение и страхът от смъртта нараства.
Обичал ли си някого, винаи нещо остава.
Гласът е важно нещо по телефона.
Хората не успяват да разберат, че е възможно да обичаш някого, който не те заслужава. Само дето в любовта няма нищо за разбиране, така е и толкоз.
Понякога хората се заблуждават и най-добрият начин да се освободят един от друг е да заживеят някъде заедно.
Чудесно е да намериш човек, който не се нуждае от никого.
Вече дори не става въпрос за любов, а за много повече.
Le génie de ce roman, c’est d’être écrit dans les termes du personnage principal. Ce dernier est un homme de la rue, qui n’a pas beaucoup étudié, mais qui l’aurait certainement fait si il en avait eu les moyens. Il tend d'ailleurs constamment à combler le manque de connaissance dont il souffre cruellement en autodidacte, comme il le dit lui-même en ses propres termes de manière répétitive. Dès les premières pages, surtout par les “explications” naïves, on voit à qui on a affaire: “il avait encore toute sa moustache et une courte barbe qu’on appelle à l’espagnole, car c’est en Espagne qu’elle est apparue pour la première fois”, le roi Salomon avait “un air résolu et implacable, comme s’il ne craignait rien ni personne et avait déjà battu plusieurs fois l’ennemi à plate couture, alors qu’on était seulement boulevard Poissonnière” (p.9). Cette naïveté géniale n’empêche personne de se débrouiller dans le monde et ouvre des possibilités poétiques précieuses à quiconque à la patience d’aller prêter attention. C’est donc à travers la sincère bizarrerie du personnage principal que nous découvrons ce “roi Salomon ... avant même qu’il ne s’appelle comme ça à [s]a connaissance” (p.10). Cet homme riche, devenu philanthrope “car plus on devient vieux et plus on a besoin des autres” (p.11), va lui ouvrir la possibilité du merveilleux, et ce, même si le narrateur n’est pas croyant, car “même quand on ne croit pas, il y a des limites. On ne peut pas ne pas croire sans limites, vu qu’il y a des limites à tout” (p.15). Notre narrateur cherche souvent conseil chez son ami Chuck, dont il se méfie pourtant comme la peste puisqu’il peut tout expliquer et que pour lui, “l’explication, c’est le pire ennemi de l’ignorance” (p.17). Cette modalité narrative met le lecteur en un état de tendre amusement idéal pour savourer la douce mélancolie du récit de ce dur au cœur tendre. Difficile de trouver plus sympathique comme passe-temps.
Yazarın Emile Ajar mahlasıyla yazdığı kitaplar her zaman en sevdiğim eserleri olmuştur. Bu kitap da elime alır almaz hemen içine çekti beni hatta baş karakter Jeannot'u kafamda Momo'nun(Onca Yoksulluk Varken) büyümüş hali gibi düşünüp okudum. Sanki Momo, Madam Roza'sını kaybettikten sonra kendine yeni yahudisini Kral Şalomon'u bulmuştu. Tabiki gerçeğin bununla alakası yok ama ben öyle düşünmekten keyif aldım. Kral Salomon'un Bunalımi bolca hüzün ve sarkazmla tatlandırılmış varoluşsal bir roman. Diğer varoluşsal eserlerden farkı kitabın sonuna kadar elden bırakmadığı hümanizmi. İnsanlık hallerini acımasızca eleştirirken hem bu kadar komik ve hem de müşfik ve hümanist olması yazarın en sevdiğim yanı. Bu kitabın özneline gelecek olursak tek eleştirim çevirisinin Tahsin Yücel beyfendinin yapmış olması. Kendisinin kelime seçimleri benim açımdan kitabın akıcılığını kaybetmesine neden olmuş. Tercih ettiği çeviri tarzı (öztürkçeleştirme) felsefi ve bilimsel metinlerde okunabilmekle birlikte bence roman ve şiir gibi türlerde eserin ruhunu ve ahengini bozuyor. Sayesinde -sel ,-sal takısından ailecek tiksinir olduk. Keşke bu kitabı da Vivet Hanım çevirseydi diye yakınmadan edemiyor insan.
"Когато човек не мисли достатъчно за другите, прекалено се вторачва във себе си, госпожице Кора."
Прочетох тази книга на един дъх. Великолепна, трогателна история за любовта оцеляла през годините, за добродетелите и всичко помежду им.
Гари разучава човешката природа във всичките й аспекти изключително проницателно. Соломон може да не е станал дете-чудо, но пък и да си "Кралят на панталона " не е лоша титла. Той е превъплащение на хуманизма, а благодарение на хитрите забележки и необичаен хумор лесно става любим персонаж на всеки. Учи всички ни на доброта, деликатност и за живота.
Ромен, успя да отблъснеш пълното отчаяние с носталгия, надежда и френски чар, отново ти свалям шапка!
Bir düğün düşünün, çift ve yakınları pistte dans ediyor, tek tek bakıldığında uyumsuz ama uzaktan bakıldığında yürek gibi atan , hareket eden bir topluluk...işte Kral Solomon'un Bunalımı bana bunu hissttirdi. Karakterin hızlı,kafası karışık konuşmaları ve eylemleri, etrafındakilerle kurduğu ilişki tam olarak yürek gibi atan, uyumsuzlğun uyumunda bir dans pisti. Emil Ajar'ın hayatın düşünmediğimiz kısımlarına, zeka ve nüktedanlıkla ve incelik ve zarafetle baktığı,hep olanı değil ,böyle de olabiliri gösterdiğ şahane bir kitap.
Kral Solomon'un Bunalımı'nda herkesin kendinden bulabileceği birşeyler var. Kitapta bahsedilen "sığınak-değer" kavramı üzerine düşünülmeye değer. Kendi sığınak-değer"inizi bulduğunuzda hayata karşı daha dirençli olabilirsiniz. Kitaptaki karakterlere yaşadıkları ve içinde bulunduğu durumdan dolayı üzülmek yerine güçlü duruşları ve hayata bakış açıları nedeniyle hayran kalıyorsunuz.
Due stelle e mezza Un libro affatto mediocre che, retrospettivamente, proietta qualche ombra anche su La vita davanti a sé, a cui lo legano fin troppe somiglianze: la voce, che sembra infatti quella di un Momò di vent’anni più vecchio, gli ammiccamenti, i trucchetti (comprese le sgrammaticature del protagonista) e, in fondo, i temi: su tutti il difficile confronto con la vecchiaia e la solitudine. Una storia traballante, stiracchiata all’inverosimile, tanto mestiere ma, alla fine, risultato davvero modesto.
Няма да спра да се учудвам и дивя на прекрасния стил на Ромен Гари. Това е още една невероятна история, разказана така, че да стигне до сърцето. Обичам Ромен Гари!
Toujours un peu étrange de revisiter un livre qui nous a marqué à une autre époque. C’est comme si on avait trop changé pour le comprendre autrement que comme un objet figé dans le temps, un monument érigé à notre jeunesse (même s’il s’agit en l’occurrence d’un hommage à la vieillesse et d’une critique des dates de péremption arbitraires). Comme dirait Jean, le narrateur: c’est pas de sa faute, au roman d’Ajar, mais je l’aime en général, c’est rien de personnel.
Гари-Ажара не переиздают совершенно непростительно; быть может, в противном случае было бы немного легче жить.
Радость этого романа в удивительной живительной силе любви, повсеместно испытываемой его героями, над которыми жизнь прилично поиздевалась. Срывайте цветы жизни, любите, пока есть шанс, танцуйте, пока играет музыка - и помогайте танцевать тем, кто ее больше не слышит, - это девиз молодого Жана и старого Соломона, хотя иногда и не разобрать, кому из них на самом деле восемьдесят четыре.
Это трагикомическая история одного оптимиста, человека, который четыре года прятался в подвале от фашистов, а потом вышел на свет и, не забывая своей истории, помогал миру не забывать остальных. Он коллекционировал старые открытки и приходил на свидания, назначенные пятьдесят лет назад, лишь бы не дать исчезнуть любви, вере и невероятному, подчас такому бессмысленному оптимизму. Встретив на улице Жана - "простите, вы случайно в тюрьме не сидели? - нет, просто у меня такое лицо, все рано или поздно спрашивают" - он обрел ученика, единомышленника, почти сына. А Жан, после долгих поисков и терзаний, "я, так сказать, автодидакт", наконец смог найти в большом двенадцатитомном словаре слово, которое так долго не мог отыскать.
Мир жесток и несправедлив, говорит нам Жан/Ажар/Гари. С ума можно сойти, пока дождешься от него воздаяния. Можно написать целую диссертацию о мудачестве и о том, как мудакам жить легко, а стойким прямым старикам в дорогих костюмах - не очень. Уничтожение и забвение грозит не только людям, вот, смотри, в океане опять разлили нефть и уничтожают чаек, сволочи, и, если не можешь спасти птиц - спаси себя, спаси нелепо нарумяненную, всему забытую певицу, спаси коротко стриженную девчонку из книжного, возьми словарь, найди в нем "сарказм", "фантазм" и "любовь", и сделай так, чтобы даже королю мудаков досталось немного твоей необъятной доброты.
Encore un livre exceptionnel de Romain Gary! Il y repousse les limites du français (allant presque jusqu’à créer une langue nouvelle), il parvient à rendre des définitions sorties d’un dictionnaire intéressantes et dépeint des personnages uniques et mémorables. On sent poindre sa propre détresse face aux années qui passent et à la mort, ce qui est compensé par beaucoup d’humour et un beau dénouement.
"Nesuprantu, kokią kitokią širdį galima turėti, pone Saliamonai. Jei neturi kvailos širdies, vadinasi, išvis jos neturi" Knyga, dėl kurios rimtai pasidaro apmaudu, kad dar negali skaityti originalo kalba. Nes turėtų būti dar gražiau
Препоръчвам на всички, за които любовта е по принцип, е отвъд времето и възрастта, нормата или здравия разум. Или както е при мен, представлява "августейша висина"