İlber Ortaylı (born 21 May 1947), is a leading Turkish historian, professor of history at the Galatasaray University in Istanbul and at Bilkent University in Ankara. Since 2005 he has been the head of the Topkapı Museum in Istanbul.
As the son of a Crimean Tatar family who fled Joseph Stalin's persecution and deportation, he was born in a refugee camp in Bregenz, Austria on 21 May 1947 and came to Turkey when he was 2 years old. Ortaylı attended elementary school and St. George's Austrian High School in İstanbul and then Ankara Atatürk High School. He graduated from Ankara University Mekteb-i Mülkiye (Faculty of Political Science) and completed his postgraduate studies at the University of Chicago under Professor Halil İnalcık and at the University of Vienna. He obtained his doctorate at Ankara University in the Faculty of Political Sciences. His doctoral thesis was Local Administration in the Tanzimat Period (1978). After his doctorate, he attended to the faculty at the School of Political Sciences of Ankara University. In 1979, he was appointed as associate professor. In 1982, he resigned from his position, protesting the academic policy of the government established after the 1980 Turkish coup d'état. After teaching at several universities in Turkey, Europe and Russia, in 1989 he returned to the Ankara University and became professor of history and the head of the section of administrative history.
İlber Ortaylı is widely known as a polyglot. Apart from Turkish, he also speaks German, Russian, English and French.
He has published articles on Ottoman and Russian history, particular emphasis on cities and the history of public administration, diplomatic, cultural and intellectual history. In 2001, he collected the Aydın Doğan Foundation Award. He is a member of the Foundation for International Studies, the European-Iran Examining Foundation and the Austrian-Turkish Academy of Sciences. A biographical book on İlber Ortaylı, "Zaman Kaybolmaz: İlber Ortaylı Kitabı," was published by Nilgün Uysal in 2006.
■Tanzimat'tan Sonra Mahalli İdareler (Provincial administration after Tanzimat) (1974) ■Türkiye'de Belediyeciliğin Evrimi (Evolution of manucipality in Turkey; with Ilhan Tekeli, 1978) ■Türkiye İdare Tarihi (Administrative history of Turkey) (1979) ■Osmanlı İmparatorluğunda Alman Nüfuzu (German influence in the Ottoman Empire) (1980) ■Gelenekten Geleceğe (From tradition to the future) (1982) ■İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı (The longest century of the Empire) (1983) ■Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Yerel Yönetim Geleneği (Local administration tradition from Tanzimat to the Republic) (1985) ■İstanbul'dan Sayfalar (Pages from Istanbul) (1986) ■Studies on Ottoman Transformation (1994) ■Hukuk ve İdare Adamı Olarak Osmanlı Devletinde Kadı (Kadıs as a legal and administrative figures in the Ottoman State) (1994) ■Türkiye İdare Tarihine Giriş (Introduction to the history of Turkish administration) (1996) ■Osmanlı Aile Yapısı (Family structure in the Ottoman Empire) (2000) ■Osmanlı İmparatorluğu'nda İktisadi ve Sosyal Değişim (Economic and social change in the Ottoman Empire) (2001) ■Osmanlı Barışı (Ottoman peace) (2004) ■Osmanlı’yı Yeniden Keşfetmek 1 and 2 (Rediscovering the Ottoman Empire) (2006) ■Kırk Ambar Sohbetleri (Kırk ambar conversations) (2006) ■Eski Dünya Seyahatnamesi (Travelogue of the old world) (2007)
Tanzimat bizde genelde dar kalıplar çerçevesinde incelenir ve bundan dolayı; bir taraf fazlasıyla iyimser ve ütopik bakarken diğer bir taraf yerin dibine sokar. Bu kitabın önemi de bize Tanzimat'ın ve onu idare eden devlet adamlarının tam ve objektif bir portresini sunmasıdır. İlber Hoca'nın yaptığı şu tanım gerçekten Tanzimat'ı çok güzel bir şekilde tasavvur etmemize olanak verir.
"Her şeye rağmen Tanzimat hareketi Türkiye tarihinde toplumu ileriye götüren ve çığır açan bir rol oynamıştır. Tanzimat devri tarihi ne dramatik, ne grotesk ne de mutantan bir tarihtir, kelimenin tam anlamıyla bir trajedidir. Trajik bir çözülmezliğin içten içe, ağır ağır kaynamasıyla tarihin ilerlediği bir zamandır. Bir toplumun kurumlarıyla, gelenekleriyle, devlet adamlarıyla kaçınılmaz bir yazgıya doğru ilerlediği, karanlığın ve gafletin yanında fazilet ve aydınlığın ortaya çıktığı, çöküşle ilerleyişin boğuştuğu, Osmanlı tarihinin en uzun asrıdır."
III.Selimle II.Abdulhamit arasi gec 18.yy ve agirlikla 19.yy doneminde, Osmanli Imparatorlugunda gerceklestirilen tum reformlarin ve yasanan siyasi, ekonomik ve toplumsal donusumlerin hangi saiklerle yapildigini ve tarih derslerimizde Batinin zorlamasiyla yapildigi ve imparatorlugu yikilmaktan kurtarmaya yetersiz kaldigi anlatilan tum bu cabanin aslinda nasil ic dinamiklerle yapildigini ve Turkiye Cumhuriyetine hem kurumsal hem de beseri bir miras birakma noktasinda ne denli olumlu katkilari oldugunu tartisan gayet surukleyici ve bilgilendirici bir kitap. Sakin kafayla okunmasi kesinlikle tavsiye...
Bu kitabı okudğumda aslında Cumhuriyet devrimlerinin bir çoğunun temelinin Osmanlı zamanında atıldığını gördüm. Yani şu andaki algının aksine, Osmanlı ile Türkiye Cumhuriyeti arasında keskin bir çizgi olmadığını, günümüzdeki modern Türkiye'nin II. Mahmud döneminden itibaren başlayan Türk Modernleşmesi'nin bir ürünü olduğunu anladım.
Bugünkü İslam ülkelerinin karşılaştıkları sorunlarla (laik hukuk düzeni, aile kavramındaki değişim... ) Osmanlı'nın daha önceden karşılaştığını görmek insanı şaşırtıyor. Diğer İslam ülkerinden 100 sene ileride olduğumuzu görmek beni şaşırttı ve gururlandırdı.
Tarafsız tarih yazımı ne kadar mümkündür sorunsalını bir kenara bırakacak olursak akademik disipline riayet edilerek inşa edilmiş her tarih çalışmasını ipeklere sarmamız gerekiyor bence. Malum post truth çağındayız. Tarih zaten öteden beri ideoloji meftunlarının elinde oyun hamuru gibi şekil almış. Tarihin yeniden üretilmesi distopyalara konu olmuş. Gerçek, zaten hiçbir zaman yeterince önemli olmamış elbet ama içinde bulunduğumuz çağ işin biraz tadını kaçırmış durumda. İlber Ortaylı'nın Imparatorluğun En Uzun Yüzyılı eseri bu nedenle çok kıymetli. Osmanlı'nın en çalkantılı bu yüzyılı kimi çevrelerce iyi niyetle lehe manipüle ediliyor, kimi çevrelerce kötü niyetle lehe, kimilerince iyi niyetle aleyhe, kimilerince ise kötü niyetle aleyhe manipüle ediliyor. Benim şahsen en tahammül edemediğim cenah son derece kötü niyetli biçimde kendi ideolojileri doğrultusunda lehe manipüle edenler, yani Neo-Osmanlıcılar. Resim Müzesinde, kendi gözleriyle, padişahın kendi kızını resmettiği orijinal resme bakıp "Inanmıyorum ben bunlara, bu gerçek olamaz, validelerimiz saçının bir telini göstermekten imtina ederdi" diyen genç kızın zihniyetine şekil veren o Neo-Osmanlıcılar. Sanırım bunca çekiştirip bükmenin, kıvırmanın, yeniden üretmenin arasında gerçeğe ancak dürüst akademik çalışmalar ile yaklaşabiliriz. Bu eseri her türlü ideolojik angajmandan uzak, saiki bilimsel hassasiyetten başka bir şey olmayan bir çalışma olarak görüyorum. Islahatlarıyla döneme damga vurmuş 2. Mahmud'un kanlı katliamı da, Osmanlı aydınlanmasında büyük rol oynayan Ahmet Cevdet Paşa'nın baskın İslami karakteri de, Sultan Abdülaziz'in Impatoriçe Eugenie ile kol kola görüntü vermesi de, bir döneme kadar Osmanlı'da Türk adının kaba köylü anlamında kullanıldığı da, Osmanlı aydınlanmasının Batının zoruyla geliştiğini söylemenin haksızlık olacağı da, köylüsünü tefecilerin kollarına mecbur bırakan Osmanlı da, İstanbul'daki alafrangalaşma ile başlayan kadının konumunu yükseltmeyi mümkün kılan Osmanlı da bu kitapta yer buluyor. Iyisiyle kötüyle, günahıyla sevabıyla 19. yüzyıl Osmanlı'sı Ilber Ortaylı tarafından layığıyla kaleme alınmış. Kitapta kitabı özetleyen çok hoş bir cümle var: "Osmanlı kurumları genellikle radikal bir değişimden çok zaman içinde erimişlerdir."
Rengeteg háttérismeretet kívánó könyv, néha úgy tűnt, hogy a szerző a témában megszerzett információit egyszerre akarja rázúdítani az olvasóra és magától értetődően használ neveket, helyszíneket, eseményeket. A török olvasók számára talán egyértelműek a könyvben felhalmozott történések, (bár kétlem, hiszen rengeteg a kikacsintás a párhuzamosan zajló európai és közel-keleti eseményekre is) nem beszélve egy átlag magyar olvasóról, akiről feltételezem, hogy nagyon kevés hányadát ismeri a török történelmi személyiségeknek. Az sem könnyíti meg a dolgunkat, hogy abban az időben mindenkit pasa, nagyvezír, bey névvel illettek. Ezektől eltekintve azonban egy nagyon érdekes és átfogó tanulmány a törökök reformkorszakáról, az ún. Tanzimatról, viszont szükségeltetik némi türelem az olvasásához :)
Kitabın doğru anlaşılması için tarihle ilgili birçok arka plan bilgisine sahip olmamız gerekiyor. İlber Ortaylı Türk isimlerinden, olaylardan, mekanlardan çok açıkmış gibi söz ediyor fakat ortalama bir macar okur kitaptaki durumlara çok az aşina olur. Sanki bütün bildiklerini hep birden paylaşmak istiyor dolayısıyla yazıda düzenli yapı bulunmuyor. Bunun dışında tanzimat dönemi hakkinda enteresan ve kapsamlı çalışma.
Tarih kitaplarında okutulanın dışında Osmanlı İmparatorluğu'nun "Gerileme" dönemi olarak adlandırıldığı dönemde yaşanan gelişmeleri öğrenmek, dönemin adının aslında uygunsuz olduğunu görmek ve Cumhuriyet dönemine etki eden olayları ve görüşleri anlamak için gerçek bir kaynak.
Türkiye’nin büyük olasılıkla (son zamanlarda yazdıkları biraz daha az akademik kumaştan olsa da) en üretken tarih yazarı ve tarih doyeni olarak kabul edilen (bunda kuşkusuz 70’li yıllarda Şerif Mardin, Halil İnancık, Mümtaz Soysal gibi elit akademisyenler devresinde öğrenci olmasının da payı büyük) İlber Ortaylı’nın tahminimce en iyi kitaplarından biri ve vaktim olursa tekrardan okuyacağım türden.
Kitap, Türkiye’de alışılagelmiş söylemin tersine, Osmanlı devrindeki yenilik hareketlerinin çok cılız olmadığı, hatta aksine, bunların Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda yapılan kökten değişikliklerin temelinde yattığını ve aralarında sıkı bir devamlılık bağı olduğunu savunuyor. Kanımca, Ortaylı’nın yapmış olduğu kapsamlı araştırma ve kendi tespitleri de bu savın ne kadar kuvvetli olduğunu kanıtlıyor.
Ortaylı çok ilginç tespitlerde bulunuyor. Örneğin, “Hristiyan Bati-Müslüman Doğu” kavramının (aynı, “Ortadoğu” etiketlemesi gibi) nispeten yakın bir geçmişe ait kutuplaşmanın ürünü olduğu. Tam olarak katılmasam da Ortaylı’nın bir başka tespiti ise, aynı şekilde ve daha genel olarak, günümüzdeki kemikleşmiş olan “batı-doğu” ayrımının ise 19. yüzyıla dek olmadığı ya da çok soyut bir boyutta olduğu. Yazar, yakın geçmişe dek doğu ile batının daha çok iç içe geçmiş bir sentez olarak var olduğunu savunuyor. İşlediği diğer konu ve/veya tespitlerinden birkaçı da şöyle: Osmanlı aydınının batı düşüncesine, Rusya’daki Müslüman düşünürlerin (örneğin Azeri düşünürler gibi) tersine, kuşkucu yaklaşımları; kesin merkeziyetçilikten yerel yönetime geçişin in ilk tohumlarının atılması; askeri alanda yapılan reformların belli öngörülmüş bir plana göre olmadan tıp, matematik, fen ve genel olarak diğer eğitim dallarına da yayılması; Balkanlardaki süre gelen sorunların ve geri kalmışlığın bir nedeninin de batının tepeden inme yöneticiler ile bölgeyi yarı sömürge olarak görmesi (Ortaylı’nın katilliğim bu savı, çoğu Balkan tarihçilerinin savunduklarının tam aksidir!); imparatorluğun dağılmasında milliyetçilik akımlarının yani sıra toplumsal ve idari bozuklukların da rol oynaması; II. Mahmut’un Ortodoks tebaayı tek bir kilise altında toplayarak patrik aracılığı ile idare etmeye çalışması; kültürel olarak Bulgarların üzerindeki Rum etkisi, ve bundan ancak 1830’lardan sonra sıyrılabilmeleri; Gülhane hattı hümayunu ve Islahat fermanlarının anayasal, laik ve hukuk devletine atılan ilk adim olmasından dolayı olan önemi (Osmanlı yönetiminde oluşmakta olan bürokratların devletin içinde bulunduğu vahim durumu bu açıklamalarla açık olarak kabul edip planlı olarak bir restorasyon yerine yeni bur düzen arayışı içinde oldukları); Tanzimatı (1839) bir iç hareketin ifadesi, Islahatı (1856) ise dış yaptırımların sonucu olarak ayrıştırma; kurumsallaşan ve gelişen bir devlet yapısı (elçilikler, tercüme okullar) ve bir çok alanda uzmanlaşma (ve fakat Rusya’nın aksine dini kurumları sivil denetim altına alamama); şeriatın modernleşmeyi kesme çabaları ve buna rağmen meclis, seçim gibi kavramların anayasa ve pratiğe geçirilmesi ve çok sınırlı da olsa basın ve laik bir eğitim sistemi ile ulemanın yavaş ve biraz olsun etkisizleştirilmesi; toprak ağaları, gümrükler, vergiler, ve çarpık politikalar yüzünden sanayileşememe…
Ortaylı’nın, tahminim kısmen Kirim Tatarı olmasından dolayı, Osmanlı-Türk ve Rus yenileşme akımları arasında kurduğu paralellik ve kıyaslamalar da yapıta güzel bir zenginlik kazandırmış.
Bu kitap, içinde ve dışındaki güç ve baskılardan dolayı çökmekte olan bir imparatorluğun acilen modernleştirilerek kurtulması için tüm çabalarıyla didinen asil ruhlu bir kadronun (özellikle Fuat, Ali Cevdet, Mustafa Reşit, Mehmet Emin Ali, Mithat Pasa) hikayesi aslında. Okurken duygulandıran ve bunca çabanın bu zaman zarfında genellikle boşa gitmesi dolayısıyla üzen bir kitap.
Beri yandan, çok da karamsar olmamak en iyisi: daha önce de belirtildiği üzere, bu çabalar belki de gerçek meyvesini yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin reformlarına ilham kaynağı olarak verdi.
Alıntılar:
“Tanzimat devri… bir trajedidir... karanlığın ve gafletin yanında fazilet ve aydınlığın ortaya çıktığı, çöküşle ilerleyişin boğuştuğu Osmanlı tarihinin en uzun asridir.”
“İmparatorluk genç Cumhuriyete parlamento, siyasal parti kadroları, basın gibi siyasal kurumları miras olarak bıraktı. Cumhuriyet tabipleri, fen adamları, hukukçu, tarihçi ve filologlar son devrin Osmanlı aydın kadrolarından çıktı… Cumhuriyetin radikalizmini kamçılayan ögelerden biri de yeterince radikal olamayan Osmanlı modernleşmesidir.”
“Balkanlardaki ulusal uyanışta kilisenin onculuğunu uzun bir sure elde tutabilmesini asil nedeni, kilise mensuplarının laik eğitim ve dünya görüşünü benimsemekteki yetenek ve becerileri olmuştur. Tarih, coğrafya gibi konularda ilk popüler eserleri onlar kaleme almıştır… Balkan ulusçuluğunu büyük devletlerin etkilemesi, balkan halkları arasındaki uzlaşmazlıkların başlıca nedenidir.”
“Gerçekten de Osmanlı imparatorluğu tarihte Roma imparatorluğundan sonra dini toleransın en çok görüldüğü, üstelik bu toleransın zaman ve hükümdarın kişiliğine bağlı olmaksızın kurumsallaştığı bir devletti.”
Kitap 19. yüzyıl Osmanlısını konu alıyor. Öğretici olmaktan çok, merak ve sorular uyandırıcı bir tarzda yazılmıştır ki, bunu yazar da girişte belirtir. Bununla beraber tabii ki olayların temelini anlatır, yalnız sıkı bir kronoloji takip etmeden. Konuların belli bir sırası elbette var, ancak paragraflar arası birbirine girdiğinden takip etmesi dikkat ister. Daha çok olaylardaki kilit noktalar üzerinde durduğu için okumasını ben şahsen daha kolay ve akıcı buluyorum, fakat buna rağmen kitabı okumam düşündüğümden daha çok vakit aldı, belki düşündürücü olduğundandır.
Yazara gelince, çoğunluğun tanımasıyla birlikte, laik-liberal-cumhuriyetçi olduğunu yine de belirteyim. Bu dünya görüşüyle birlikte, olayları objektif bir yönle anlattığı kanısındayım. Yani olaylara bir yön verme çabası yok, kendi yorumuna atıflarda bulunsa bile, bağımsız bir araştırmayla tetkik edilecek seviyede şeffaf ve dürüst yazmış - çünkü ekseriyetle kaynak verir ve değerlendirmesinin (mantıki) dayanaklarını açıklar. Bu yönüyle Ortyalı'nın kitaplarını okumasını seviyorum. Ancak arada sırada kısa cümleler arasında yorumsuz yargılar verdiği de oluyor.
Turkish history is fascinating in many aspects and Turkey is a tourist destination for millions of people every year. However, present day Turkey is much different from what it used to be in times of the ottomans. Nowadays almost homogeneous ethnic Turkey is a product of the desintegration of the once powerful Ottoman Empire, which comprised many national groups and religions (millet) and had their own separate status in certain matters. Reknown Turkish historian, İlbert Ortaylı, presents in a vivid way at "Empire's longest century", how present day Turkey was somehow shaped in the 19th century during the Tanzimat period, setting the grounds for people like Mustafa Kemal, later Atatürk, to appear in the right moment to save what was left of a destroyed country. Tanzimatist couldn't prevent the desintegration of the Empire, as reforms really arrived too late, but could prevent damage from being complete. For that, they must be praised.
First, I would like to point out that I have read the Greek edition. As a result, I ought to say that there were certain mistakes as far as the text alone is concerned.
Well, in relation to the general perspective of the author it should be stressed that the book is an apology for the Tanzimat period from a pro-westernization, but nonetheless Turkish point of view. Consequently, impartiality is not included in the research questions.
Lastly, I wish to emphasise that solely from a scientific standpoint I would rather read more about the economic foundations of the Empire and the consequences of underdevelopment to the social and political structure of the State.
I rate this book with 3.5 stars (unfortunately "Goodreads" offers no decimal alternative).
İlber hocanın nükteli anlatımıyla tam bir akademik tarih kitabı diyebilirim. 1822-1922 yılları yani Cumhuriyetin ilanı öncesinde yaşanan büyük değişimler yer almakta. Kurumlardaki köklü değisiklikler ve hızla değişen toplumu açıkça göstermekte. Lise kitaplarımızda 1 ünitede belki 1 ayda kısa başlıklarla anlatılan olaylar İlber hoca tarafından çok güzel analiz edilmiş. Tanzimat fermanı, Islahat fermanı, 1.Meşrutiyet ve 2.Meşrutiyet ve zamanın aydın isimleri kitabın asıl kahramanları. En çok da tarafsız bakış açısı, bilimsel yaklaşımlarını çok seviyorum. Olaylara geniş açıdan bakması, yaptığı kıyaslamalar çok yerinde. Eğer bir tarih kitaplığı yapıyorsanız mutlaka İlber hocanın her kitabı yer almali.
19. yüzyılın Osmanlı İmparatorluğu hakkında geniş kapsamlı bir kitap. O dönemde yapılan reformların günümüze kadar nasıl geldiğini, Tanzimat hareketinin aslında modern Türkiye’nin şekillenmesinde ve devlet yapısının değişmesinde ilk kıvılcımı yaktığı ve sanılanın aksine Türkiye Cumhuriyeti reformlarının bir günde değil uzun bir yüzyılda Tanzimat ruhunun getirdiği birikimle oluşmasını çok güzel anlatıyor.
Son bölümlerde, Islahat sonrasını Osmanlı’nın liberal ekonomiye geçişi olarak anlatıyor ve Avrupa bireyciliğinin bir nebze olsa da başlangıcı olduğundan bahsediyor. O dönemde yapılan ekonomik düzenlemelerden, işçi grevlerine kadar her şeyi ele alıyor.
Kısacası, kitap tam bir başyapıt ve 19. Yüzyıl Osmanlı modernleşme hareketi hakkında sebepleri ve sonuçlarıyla ilgili çok detaylı bilgi veriyor.
19. yy; İhtişamlı, koca bir Tarım İmparatorluğunun modern bir devlete dönüşme sancılarının yüzyılı. Daha önce bunun başka bir örneği yoktu ve ecdad bu rotayı kendisi çizmek zorunda kaldı. Ve İlber Hoca da kitabında bu sancıları ve çabaları çok güzel bir dille anlatıyor.
Veya Ercüment Ekrem Talu'nun ifadesiyle "Bir şems-i taban-ı ihtişam ve azamet, bir neyyir-i kudsi-i fazilet" olan kadim imparatorluğun yıkılmamak için, can verir gibi, son çırpınışları. Tanzimat meraklıları, 19. yy meraklıları, Türk modernleşmesi meraklıları, günümüz sorunlarının, mücadelelerinin kaynağını merak edenler, doluşun!
A scene plays in my mind: in childhood, perhaps ten years ago, during an art class, the teacher looked at my drawing and said, “But you didn’t color the ground. Are the trees flying in the air?” Only now do I have the chance to reply: “You do not tell me how to draw. You have zero authority to chain me.” To guess what kind of person she was, that single “but” she used was more than enough. But my child mind had already grown used to seeing her as a teacher, that is, an authority. If children must be taught anything at all, it should be this: never learn what others try to teach you.
I like to learn about Ottoman policies and perspectives on the modernization of Ottoman society and institutions. Although the informative tone of the book never disappears, the narrative tends to be repetitive and therefore it becomes like an obligation to finish the book rather than enjoying it. For academia, it will be beneficial to read but for history enthusiasts the information here might be too much to absorb.
Ortaylı'nın son zamanlarda çıkardığı satışa oynayan popülist kitaplarından çok farklı; ki zaten ilk baskısı 1987 eğer yanlış bilmiyorsam. 19. yy Osmanlısını Avrupa ve Rusya ile yaptığı karşılaştırmalarla oldukça güzel şekilde anlatan bir kitap. Osmanlı modernleşmesinin Cumhuriyet'e uzanan etkilerini de görmek için oldukça önemli. Gerçekten bir solukta okunan bir kitap.
Tanzimat dönemini, fikirlerini, yaşayışını, ortaya çıkışını ve aşamalarını tarih,edebiyat,bilim,sanat,siyaset ışığında çok güzel irdeleyen bir kitap. İlber Ortaylıdan okuduğum ilk tarih kitabı ❤️ . En çok hoşuma giden ise Tanzimatın bir devrim değil devrimi hazırlayan olaylar bütünü olduğunu anlatan kısmıydı.
İnanılmaz keyif aldığım bir eser oldu. Özellikle son bölümü çok heyecanla okudum. En çok üzüldüğüm nokta ise Alemdar Mustafa Paşa’nın sonunun nasıl olduğunu ve Sultan II. Mahmut’un tutumunu öğrenmek oldu. Beni derinden üzdü. Neyse, kitap çok güzel, çok bilgilendirici. Kıymetli vaktinize değecek bir kitap. Sonuçta İlber hocanın kaleminden, aksi düşünülemez.
Osmanlı'nın modernleşeye, batılılaşmaya bakış açısına ve yaptığı girişimlere dair epey güzel bilgiler var. Cumhuriyet dönemindeki modernleşme çabalarını kıyaslamak için de bu dönemi anlamak önemli olabilir.
Osmanlı’nın 19. yüzyılda Batıya ayak uydurma çabalarını değerlendirip günümüzün Türkiye’sinde bile geçerli düşündüğüm teşhisler koyan bir çalışma. Döneme tema üzerinden olan yaklaşımını takdir eder kitabı olay anlatımının ötesine taşıdığını düşünüyorum.