18 Aralık 1938-4 Mart 1939 tarihleri arasında Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilen ve 1941’de kitaplaştırılan Selma ve Gölgesi, Türk edebiyatının en gizemli ve karanlık kadın kahramanının sıra dışı hikayesini içerir. Her zaman alaca ışıklar arasında yaşayan, ardında ölü erkekler bırakarak ilerleyen, vampir mi yoksa seri katil mi olduğu şüphesi roman boyunca bir gerilim pandülü halinde kafamızda salınan Selma, Selim İleri’nin ifadeleriyle, “viran yalısında tek başına, dudakları kan kırmızısı, iri yeşil gözlerinde kösnüyle karışık bir fırtına, hep yorgun, hep bezgin”, gölgesini kurbanlarının üzerine yayıp cezbedici sessizliği içinde bir femme fatale olarak avlarını kendi kuytusuna çekmeyi başarır. Selma ve Gölgesi, tefrikası ve ilk kitap neşri arasındaki farkları gösteren eleştirel bir düzende, ilk defa yayımlanıyor.
1899 yılında İstanbul’da doğar. Servet-i Fünun dönemi şairlerinden İsmail Safa'nın oğludur. Sivas'a sürgüne gönderilen babasının orada ölmesi üzerine 1901 yılında iki yaşında yetim kalmış, bu yüzden "Yetim-i Safa" adıyla anılmıştır. Babasız büyümenin acılarının yanı sıra, sekiz dokuz yaşlarında yakalandığı bir kemik hastalığı dolayısıyla çocukluk ve ilk gençlik yılları hastane koridorlarında geçmiştir. Bilahare bu günlerini eserlerine soğukkanlı bir ciddiyetle yansıtacaktır.
Hastalık ve savaşın yol açtığı maddî sıkıntılar dolayısıyla öğrenimini sürdüremez, babasının arkadaşı olan Recaizade Mahmut Ekrem Marif Nazırlığına veda edince onu Galatasaray Lisesi'nde okutma vaadini yerine getiremez. Peyami hayatını kazanmak ve annesine bakmak için Vefa İdadisi'ndeki öğrenimini yarıda bırakır. Keaton Matbaası'nda bir süre çalıştıktan sonra açılan sınavı kazanarak Posta - Telgraf Nezareti'ne girer; Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasına kadar orada çalışır. Daha sonra Boğaziçi'ndeki Rehber-i İttihat Mektebi'nde öğretmenlik yapmaya başlar. Dört yıl çalıştığı bu okulda kendi çabasıyla Fransızcasını ilerletir.
1918 yılında ağabeyi İlhami Safa'nın isteğine uyarak öğretmenlikten ayrılır ve birlikte çıkardıkları "20. Asır" adlı akşam gazetesinde "Asrın Hikâyeleri" başlığı altında yazdığı öykülerle gazetecilik yaşamına başlar. İmzasız olarak yazdığı bu hikâyelerin tutulması üzerine Server Bedi takma adını kullanır. Peyami Safa halk için yazdığı edebî değeri olmayan romanlarını "Server Bedi" imzası ile yayınlar. Sayıları 80'i bulan bu eserler arasında; Cumbadan Rumbaya romanıyla, Cingöz Recai polis hikâyeleri dizisi en ünlüleridir. Ayrıca ders kitapları da yazar.
1921'de Son Telgraf gazetesinde ve bilahare Tasvir-i Efkâr'da yazar. Nihayet Cumhuriyet gazetesine geçer, 1940 yılına kadar bu gazetede fıkra ve makalelerini yayınlar; roman tefrika eder. Kültür Haftası (21 sayı, 15 Ocak-3 Haziran 1936) ve Türk Düşüncesi (63 sayı, 1953-1960) adlarında iki de dergi çıkarır. Fıkra yazarı olarak Peyami, gazetelerin tirajlarını değiştirecek bir tesire sahiptir. Vefatında Son Havadis Gazetesi başyazarıdır. Çok sevdiği oğlu Merve'yi askerliğini yaptığı sıra kaybetmesi Peyami Safa'yı çok sarsar. Bu olaydan birkaç ay sonra 15 Haziran 1961’de İstanbul'da ölür. Edirnekapı Şehitliği'ne defnedilir. Peyami Safa kendi kendisini yetiştirmiş ender şahsiyetlerden biridir. Fransızcayı Fransızca gramer kitabı yazabilecek kadar ve tıp ilmini bir doktor kadar öğrenmiştir. 43 yıl hiç durmadan yazar. Güçlü bir fikir adamı, romancı ve polemikçidir. Nâzım Hikmet Ran, Nurullah Ataç, Zekeriya Sertel, Muhsin Ertuğrul, Aziz Nesin'le polemiğe girmiştir.
Kudretli kalemi ile kısa zamanda Bâb-ı Âli’de yıldızlaşan Peyami muharrirlik yönünün yanında usta bir nazariyatçıdır. Çağdaş Türk Edebiyatının roman tekniğini en çok geliştirmiş romancısıdır. Fıkra ve makalelerinde sağlam bir mantık dokusu ve inandırıcılık görülür. Romanlarında olaydan çok tahlile önem verir. Toplumumuzdaki ahlâk çöküntüsünü, medeniyetin yarattığı bocalamayı, nesiller ve sosyal çevreler arasındaki çatışmayı dile getirir. Zıt kavramları, duygu ve düşünce tezadını ustaca işler.
yıllardır okunmayı bekleyen bir kitaptı. yarattığı atmosfer ustalıklı. peyami safa mesaj vermek için yazmadığı kitaplarında bunu iyi yapıyor. romanın bu denli kötü kahramanı selma’nın durumunun da elektra kompleksine bağlanması freud’a göz kırpmış sanki.
Gerçekten beni içine çeken bir roman oldu. Peyami Safa’nın daha çok maddi gerekçelerle edebi bir amaç gözetmeden Server Bedi mahlasıyla yazdığı bu polisiye eser o döneme göre hızlıca yazılmış ama ne yalan söyleyeyim, benim diyen çoksatar yazardan daha nitelikli daha ustaca. Elbette öyle olacak ama değil mi? O Peyami Safa. Türk edebiyatının altın çağında yaşamış bir değer. Kitaba gelince; Selma’ya olan hislerim rahatsız edici bir hayranlığa dönüştü okudukça. Güçlüydü, karanlıktı. Ve bence çok iyi bir polisiye roman idi. Tavsiye ederim. Nasıl bittiğini anlamayacaksınız
Peyami Safa, okuması keyifli, ilginç, ürkütücü bir kadın karakter yaratmış. "Polisiye" ayağını kendi adıma pek iyi bulmasam da Selma karakterini okuduğum için mutluyum.
bu kitabın polisiye olarak geçmesine karşın daha çok atmosferi ve duygusal yönü ağırlıklı olarak anlatılan bir kitap. selma karakteri diğer karakterlerden ayrı bir dünya içerisinde yaşamını sürdürüyor sanki, o “ayrı” dünyanın betimlemeleri o kadar iyi yapılmış ki kitaba ara verip şöyle bi soluklandığımda sanki selma’nın bulunduğu dünyanın filtrelerinden geçmişcesine melankolik ve belli belirsiz duygularla hayatımı sürdürüyorum gibi hissettim. bunu sağlayan diğer bir şey de yazarın selma karakteriyle sağlam bir empati yapıp gerçeğe en yakın şekilde bu karakteri oluşturması. diğer karakterlere gelecek olursam yer yer olaylara verdikleri tepkiler, hisler gerçeğe en yakınken, yer yer de yazar selma karakteriyle kurduğu sağlam empatiyi diğer karakterlerle kuramamış gibi baştan savma oluşturulmuş tepki ve hislerle karşılaştım sanki. polisiyeye kayan kısmında ise çözülmesi gereken büyük sırların ardından koşturmuyor okuyucuyu, çok basit bir şekilde oldu bittiye geldi kanımca. bunları dışarıda bıraktığımda atmosferi itibariyle beğendiğim bir kitap, sırf bunun için bile tekrar okuyabilirim bu kitabı bana bahşettiği için canım kankam şeymaya teşekkürü borç bilirim <3 son olaraktan buraya kitaptan bir alıntı bırakacağım “gördüğün muvazenesizlikler hep tatmin olunmayan büyük ruhunun çırpınışlarıdır. onu hayatın facialarından ve karanlıklarından biraz emniyete ve güneşe çıkar, görürsün: dünyanın en makul ve muvazeneli kadını doğar.”
Selma ve Gölgesi, bir adamın ölüm korkusuyla başlıyor, aşık olduğu kadından gelecek bir ölümün korkusuyla. Kitap boyunca bu duygu öylesine baskın ki diğer romanlarına nazaran çok yoğun ruhsal çözümlemeler kullanmamasına karşın bunu açık seçik hissedebiliyor okuyucu. Olayların akış hızı, karakterlerin iç dünyasının anlatımı, gerilimin dozu öylesine yerindeydi ki kitabı okurken hiç sıkılmadım. Yorumun tamamı için; http://okuyanmuggle.blogspot.com.tr/2...
Yazdığı başka türlü romanlarını okuyup çok sevdiğim bir yazarın Server Bedi takma ismiyle polisiye türünde yazmış olduğu (ki polisiye olduğu tartışılır zira kitapta bir ya da iki polis vardı, daha çok gizem kitabıydı - Peyami Safa kitaplarında genel olarak bu ögeye yer verir) bir kitabını okumak değişikti. Keyifli ve sürükleyici bir kitap, sevenlerine öneririm.
Güzeldi, yazıldığı dönemi düşününce bilhassa... Böyle bir kitabı okur muydum diyorum, okumazdim heralde diye düşünüyorum ama sonunda iyi ki bu kitap ile yolum kesismis ve okumuşum diyorum:)
Yazarın başka bir isim kullanarak gazateye tefrika ettiği eseri okuyunca; korku, macera, heyecan, aşk, ihanet, cinayet tadında bir Türk filmi izlemiş gibi oldum bitiminde.
Bı tık spoyler şeyetmem gerek; Bir gotik kadinimiz var, az buhranlı, az biraz psikolojik hezeyanları falan var. Tabi çok guzel, çok alımlı, çekici bir ablamiz kendisi. Erkekler de etrafında pervane. Dikkatimi çeken 1939 yılında gazetelerde tefrika edilen , sonradan romanlasan bir eserde kadın karakterimiz aşıklarına şarap eşliğinde "esrar" icirerek adeta bir hasan sabbah gibi akıllarını almakta, zavalla aşıkları "domine" etmektedir:)
2015 yazında 12 yaşındayken okuduğum bana okumayı sevdiren 2.kitaptır. Herkesin okuması ve selma hanım gibi bir kadına hayranlık ile kusmalık duygular beslemesi gerekiyor. Bu karakter edebiyat tarihimizin en enteresan karakterlerinden biri kesinlikle 💘
“Ölümü ve aşkı aynı anda hissettirmek.” Selma adeta gölgesi haline gelmiş ölümle muhteşem bir gizem atmosferi sunuyor,sadece bu bile gizemseverlere hitap ediyor.Selma karakteri Peyami Safa’nın diğer romanlarında da çizdiği kadın karakterlerin bazı benzer özelliklerini taşıyor.Yazar kadınlara çok fazla yaklaşamayan hayatı boyunca hep kadınların her şeyi olmaktan ziyade sadece bir şeyi olmakla yetinmek zorunda kalmıştır.Dolayısıyla Selma gibi gizemini koruyan,hastalıklı bir ruh hali çizmesi bana ‘işte tam da onun çizeceği kadın karakteri’ dedirtti.Ne kadar sevilen ve aşık olunan bir kadın olsa da Nevzat tarafından her zaman çözülmemiş ve kafada soru işaretleri bırakmıştır.Öyle ki işlediği cinayetler de dahi hiç iz bırakmayacak kadar zekidir.Eğitim görmüş ve son derece zeki bir kadının da cinayetler işleyip kan emici olabileceği bir kurguyla adeta bir vampir romanı kaleme almıştır yazar. Hep okunası ve hep bitirince okuyucu da bi şeyler bırakası bir yazar Peyami Safa.
Hoş bir hikaye Selma ve Gölgesi. Fakat polisiyeden ziyade heyecanlı bir gerilim olarak nitelemeyi tercih ederim ben. Akıcı ve sürükleyici. Ayrıca dili de inanılmaz hoş. O dönemin Türkçe'sinin apayrı bir tadı var, anlamakta da kesinlikle zorlanmıyorsunuz. Zamanın kalbur üstü ve eğitimli kesiminde geçen esrarengiz bir gerilim bu. Hikayenin büyük çoğunluğu İstanbul'da geçiyor ama sonu Venedik'te noktalanıyor. Selma karakteri de çok çarpıcı. Genel olarak kitabı çok beğenmekle birlikte bir noktayı gereksiz bulduğumu itiraf etmeliyim: Venedik yolculuğu sırasında vapurda peydah olan dul bayan, hikayede önemli bir görev alacağı izlenimi vermesine rağmen; bu izlenim fos çıkıyor. Peki o zaman neden sayfalar boyunca bu kadından bahsediliyor?
Kitap zaman belirtmemiş olsa da roman, 1930 ya da 1940'larda geçiyor sanırım. Nevzat'ın vapur seyahatinde, Musevi işadamının Fransızca sorusuna Türkçe cevap vermesi ve işadamının sohbete Türkçe devam etmesi hikayenin Genç Cumhuriyet döneminde geçtiğini düşündürdü bana. Ne acı... Selma, etrafı cesetlerle çevrili, babası, hizmetçisi ve iki kocası intihar etmiş, ölümle kol kola bir kadın. Hikaye, Nevzat'ın aşık olduğu Selma'yı arkadaşı Halim'e anlatması ve tanıştırmak istemesi ile başlıyor. Elbette hikayenin sonunu az çok tahmin edebiliyor insan, ancak kitabın dili, anlatım şekli o kadar etkileyici ki; okur, sonunu öngörse dahi, ki tam olarak öngörebilmek mümkün değil, yine de büyük bir keyif ve merakla sayfaları çevirmeye engel olamıyor. Bence güzel bir kurgu, okumaya değer...
Sevdiğin bir yazarın üslubu sevdiğin bir edebiyatla birleştiğinde ortaya çıkan sonuç müthiş oluyormuş. Selma ve Gölgesi zamanında Peyami Safa’nın Server Bedi mahlasıyla yazdığı bir polisiye roman. Aslında klasik bir polisiye diyemeyiz. Cinayet mi yoksa intihar mı olduğu anlaşılamayan ölümlerin neden ve nasıl olduğunu öğrenmek niyetiyle bir araya gelen iki arkadaşın İstanbul Boğaziçi’nden Venedik’te gondollara uzanan merak ve gizem dolu olduğu kadar edebi anlamda da keyifle okutan hikayesi. Ayvalık sahaflarından payıma düşen tatlı bir yaz kitabı. #neokudum #selmavegolgesi #serverbedi #peyamisafa #renklikalemkitap
Kitap hiç beklemediğim kadar iyi çıktı. Peyami Safa "Server Bedi" takma adıyla yazmış bu polisiye romanı. Kitap o kadar esrarengiz başlıyor ki sizi içine çekiyor bir anda. Ne olduğunu anlamaya çalışırken kendinizi kaptırıyorsunuz romana. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu ve bu kitabı yazanın aynı kişi olduğuna inanmakta zorlanıyorum gerçekten, kitap o kadar iyi.
bu kitabı film yapsalar ne muhteşem olurdu… “Her şeyi inkar edecek kadar sevmek, bir tek şeyi, ondan başka hiçbir şeyi sevmeyecek kadar sevmek ve kalbini bölünmekten kurtararak yalnız kendi vahdetine ve bir tek mevzuuna kavuşturan yekpare ihtiras içinde sevmek, zor... Fakat hakkın var, ne kadar doğru söylüyorsun, ne kadar güzel söylüyorsun, sevmek bu, yaşamak bu.”
Keyif veren bir polisiye romanıydı. Halim gariban, romantik şair, Nevzat meftun ve son an bile kör fakat bilinçli. Görüntüde iradesi kuvvetli. Selma ise iç karartıcı, kan görmekten keyif alan, cezbedici bir kadın.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Üniversitede Türk dili ve edebiyatı ana dersinin okuma kitaplarından biriydi benim için. kendim seçmemiş olmama rağmen büyük bir keyifle okuyup Selma'nın iç dünyasının derinliğinde kaybolmak çok hoşuma gitmişti.
Peyami Safa’nın pek de gurur duymadığı için mahlasla yazdığı bu kitap şimdiye kadar okuduğum üç romanından da daha iyiydi. Keşke erdem sinyallemek yerine daha çok bu tarzda eserler vermeyi seçseymiş.
O buhran, o melankoli ne güzelde yansıtılmış. Manik depresif esintileride cabası. Beklenmedik bir ölümle şok oluş, tahmin edilen bir finalle son. Son söz; okuyun.
Akıcı, özgün ve son sayfasına kadar merak uyandıran bir eser. Karakter betimlemeleri başarılı. Gizemli, karanlık bir kadın ve onun etrafında dönen esrarengiz olaylar. Okunmalı.