Reşad Ekrem’in dilinde tarih gerçek hayattan daha canlı, daha güzel, daha büyülü… Osmanlı tarihi kimi eğlenceli, kimi dokunaklı nice garip vakalarla dolu: Dalkavukların hayli ayrıntılı fiyat tarifesinden “Maymun fuhşa alet olur” diye biçare hayvanları astırarak idam ettiren “Maymunkeş” Abdülkerim Efendi’ye, Kaşıkçı Elması’ndan bahriyelilerin maaşlarının gemi enkazı olarak ödenmesine, başına içi saman, talaş, hasır parçaları veya ziftli paçavra dolu bir kap koyup tutuşturarak padişaha “ateş istidası” veren dertlilerden devlet memurlarının yazlık evlerine gidiş tarihlerini düzenleyen “yalıya çıkma nizamı”na, mezarında başı kesilen şehzadeye varıncaya kadar pek çok garip vaka. Reşad Ekrem Koçu’nun bilgilendirirken eğlendirmeyi de ihmal etmeyen usta kaleminden.
Reşat Ekrem Koçu (1905-1975) is a Turkish historian and writer mostly known for his work "İstanbul Ansiklopedisi".He was born in İstanbul. After completing his high school education in Koçu Bursa Erkek Lisesi, he studied history at İstanbul University, where he later on functioned as a researcher. After 1933, he assumed duties teaching history at Kuleli, Pertevniyal and Vefa high schools. He also published various poems, stories and novels during his teaching years. Orhan Pamuk acknowledges this literary person as a source of his inspirations during childhood years, devoting a whole section to Koçu in his work Istanbul: Memories of a City.His best known work is the "İstanbul Ansiklopedisi"; an encyclopedia where he describes the city of İstanbul in many different aspects, often resorting to stories related to Ottoman times. He could not complete this work though, being interrupted due to financial problems at 11th volume.
His other works include "Forsa Halil" (1962), "Patrona Halil" (1967), "Erkek Kızlar" (1962), "Haşmetli Yosmalar" (1962), "Türk Giyim, Kuşam ve Süsleme Sözlüğü" (1967), "Osmanlı Padişahları" (1960) and "Eski İstanbul’da Meyhaneler ve Meyhane Köçekleri" (1947).
Tüyler ürperten bir kitap. Dalkavukların ağzına "kuyruğu dışarıda kalmamak üzere bir fındıksıçanı" kapatan padişahtan, maymun fuhşa alet olur diyerek meydanlarda yüzlerce maymun astıran alimlere, türlü türlü garip yasaklara -evlerde 7 çeşitten fazla yemek yapılmaması yasağı mesela!- kadar öyle tuhaf şeyler okudum ki... İstanbul neler görmüş, nelere tanıklık etmişsin! Böyle bir kitabın yazılması da pek bir güzel olmuş. Vakanüvis, venham, mestane, çamçak gibi yüzlerce yeni kelimeyi öğrenmem -pekiştirmeme imkan yok da neyse, okumak keyifli oluyor, kitabın son bölümünde sözlük var bereket!- de cabası.
Yaşasın Cumhuriyet! dedirten bir kitap. O yasak, bu yasak, her şey yasak. Bir de devletin başka işi yokmuş gibi halkın yaşayışını denetliyor. Tebdil-i kıyafet gezen padişah, çatılara tırmanıp bacaları koklayan padişah casuslari yasaklara uymayanları oracıkta idam ediveriyorlar. İdam edilmek işin güzel kısmı, ya öncesinde işkenceden gecirilirseniz... Çok yaratıcı işkence metotları var. Korku kitabı gibi neredeyse. Sarayda envai çeşit yemek yapılırken, ki ramazanlarda özellikle ascilardan yeni yemek tarifleri yaratmaları istenirmis, halkın 7 çeşitten fazla yemek bulundurması yasakmış sofrasında. İsraf günahtır diye tellallar dolastirilirken saraydaki israf arşa çıkıyor. 4.Murat'in sigara, alkol, kahve ve afyonu yasakladığı halde kendisinin alkol yüzünden ölmesi mesela. Adeta, benim dediğimi yap, yaptığımı yapma, hesabı. Yeniçeriler de savaşta asker, barış zamanı eşkıya. Korkunç, korkunç. Fatih Sultan Mehmet'in her gün balık, istiridye, karides ve ıstakoz yemesini de garipsedim. O zamanlar bu kabuklular yenilir miydi, ya da caiz miydi? Şimdi google'ladim, Fatih Sultan Mehmet Hanefi mezhebindenmis, ve bu mezhebe göre yalnızca balık helalmis. İlginç. Bu tür kitapları bu yüzden de seviyorum. Daha fazlasını öğrenmek için insanda merak uyandırıyor. Cellatlar sadece Kıptilerden oluşurdu dediği için Kıptiyi de merak edip araştırdım, 7.yy.da Arapların Mısır'ı almasına dek orada yaşayan eski Mısır halkıymış ve Hiristiyanlarmis. Vesaire vesaire vesaire.... Bir ilginç bilgi daha; padişahların kesilen saçları ve sakalları gül suyuyla yıkanır, yılda bir kez kabeye gönderilir, orada uygun bir yere gömülürmüş. Ama hiç bir Osmanlı padişahının bir kez bile hacca gitmediği nakledilmiş. Baston kullanan bir padişaha da, neden gavur icadı kullanırsın diye sorulduğunda, ben onu müslüman ettim diye cevap vermiş. Bunun gibi enteresan şeyler.
Reşad Ekrem Koçu’nun Tarihimizde Garip Vakalar kitabını lisans yıllarımda okuduğumda, Osmanlı kültürüne farklı bir pencereden bakmamı sağlamıştı. Özellikle sıradan insanların hayatına dair sunduğu gerçekler, ne övgü dolu ne de dışlayıcıydı; aksine, Koçu'nun kendi bakış açısına dayanan sade bir gerçeklik vardı. Kitabı okurken, hem tarih hem de edebiyat arasında duran o eşsiz üslubuna hayran kalmıştım. Ne tamamen tarihsel bir metin ne de edebi bir eserdi, ama ikisinin tam ortasında bir yerde duruyordu. Bu üslup, bana tarih ve edebiyatın sınırlarını sorgulatmıştı.
Osmanlı Devleti'nin farklı dönemler içerisindeki toplumsal yaşamını, devlet yönetimini ve kültürel yönünü biraz da mizah katarak anlatan mükemmel bir eser.
Anlatılanlar yaşanması mümkün olan garip vakalardan oluşuyor. Bu yönüyle Max Kemmerich'in Tarihteki Garip Vakalar kitabı ile benziyor.
Kitapta Osmanlı Devleti'nin özellikle son dönemlerindeki yozlaşmayı açıkça görebilirsiniz.
Yeniçerilerin zorbalıkları yüzünden perişan olan halkın çaresizliği, çeşitli yasaklara karşın bağımlılıklarından vazgeçmeyenler ve padişahların acımasızca kararlı duruşu kitapta öne çıkan konulardan.
Bu kitapta görüldüğü gibi geçmişe sadece iyi yönüyle bakmak, geçmişteki her şeyi kendi kültürü gibi benimsemek, tüm yeniliklere karşı çıkmak büyük bir yanılgıdan başka bir şey değil.
Elbette kitapta geçmiş dönemdeki iyi olaylardan bahsediliyor. Örneğin denizaltının kullanıldığını anlatan bölüm oldukça ilgi çekici.
Cumhuriyet'in ve Atatürk devrimlerinin aslında neleri başardığını, ne kadar büyük zorluklarla mücadele ettiğini, bir toplumu nasıl baştan yarattığını bu kitap sayesinde bir kez daha görüyoruz.
Tarihi yakın plandan (mikrotarih diyebilir miyiz) okumanın keyfi bir başka. Dalkavuklar, maymunların idamı, Ahmet'in günlerce süren sunnet düğünü, yeniçerilerin kontrolsüz hale gelişleri, istanbul'un eski meyhaneleri, meyhane köçekleri, alkol kullanan padişahlar, Fatih Sultan Mehmet Han'ın sofrasındaki yiyecekler, katibim şarkısının modernleşme ile bağlantısı, lalenin fransızcası tulip'in tülbent lalesinden köken alması, ilk ve tek açlık grevi yapıp ölen paşa, batıl itikadlar nedeniyle mezarından çıkarılıp yakılan yeniçeri gibi birçok anektod belgelere dayalı aktarılıyor.
Tarih severlerin mutlaka okuması gereken kitaplardan biri. Anlatılan kıssalar hem öğretici hem de çok keyifli. Kaşıkçı elmasının bulunmasından, Galatasaray Lisesi'nin kuruluşuna kadar hatta "Üsküdar'a Gideriken" şarkısının ne amaçla yazıldığına kadar aklınıza gelebilecek bir sürü hikaye anlatılmış.
Aslında öyle uzun sürecek bir kitap değil ama her gün bir iki bölüm okudum. En beğendiğim bölüm kaşıkçı elmasının nasıl bulunduğu ve yemek ölçü birimleriydi.
Dili güzel yazılmış.. Hicivlerle dolu bir kitap.. Aziz Nesin'i andım bol bol okurken kitabı.. Ona benzeyen yanı var kitabın.. Osmanlı'da yaşanan kimi saçma kimi özgürlüklere kısıtlama getiren kimi de idare edenlerin dahi uygulamadığı yasaklar işlenmiş kitapta..
Osmanlı tarihinin yasaklarla dolu hikayesi desem sanırım yeterli olur. Kahvehane , sigara, içki yasakları zaten bilinir fakat kadınların yaka genisliklerinden, elbise modellerine ve kumasina kadar olmadık yasağı da bu kitap sayesinde öğrenmiş oldum. Kitabın sonundaki "kısa notlar " bölümü daha ilginçti.
Reşad Ekrem Koçu'nun dili akıcı fakat eski Osmanlıca kelimelerin çokluğu benim gibi bu hazinesi fakir olanlara okumayı zorlaştırıyor. Buna rağmen kitabın içersinde bugünkü toplumun nasıl inşa edildiğinin ipuçlarını veren birçok olay mevcut.
Reşad Ekrem Koçu hayran kaldığım bir şahsiyet. Çok merak ettiğim külliyatına bu kitapla başlamak istedim, içinde kısa kısa, çoğu tarihi kayıtlardan ya da dönemin önemli eserlerinden alınan eğlenceli olaylara yer verilmiş. Sonundaki küçük notlar da çok kıymetli.
*Reşad Ekrem Koçu’nun bilgilendirirken eğlendirmeyi de ihmal etmeyen usta kaleminden “Tarihimizde Garip Vakalar” adlı kitabını okudum. Koçu, eğlendirirken bilgilendiren, bilgilendirirken eğlendiren, mutlaka okunması gereken yazarlardan, tarih gibi fazla seveni olmayan bir konuyu kaleminin gücüyle keyifli hale getirerek okutuyor. *Bu kitabında Koçu, Osmanlı tarihimizden derlediği garip vakaları gayet sürükleyici bir üslupla okuruna aktarmış. Masalsı tarzıyla anlattığı birbirine geçmiş hikâyeler, entrikalar, bugün garip gelen olaylar, Osmanlı zamanında bir şekilde sivrilmiş ve bu sivriliği daha sonra kendi lehine kullanmaya başlamış karizmatik kişiler ile ne sivrilmiş ne de karizmatik olup, tek suçu yanlış zamanda yanlış yerde bulunmak olan zavallıların trajikomik hikâyeleri. *Kitap Koçu’nun biyografisi ile başlıyor, anlatılan olaylardan sonra ‘Küçük Notlar’ başlığı ile kısa bilgiler verilmiş ve Osmanlıca- Türkçe sözlük ile bitiyor. ‘Küçük Notlar’ bölümü oldukça bilgilendirici bir bölüm. Arka sayfalarında Osmanlıca-Türkçe sözlüğü olması kitaplarının okunmasını hem kolaylaştırıyor, hem de zevkli olduğu kadar pek çok yönden faydalı hale getiriyor. Gene de yeni nesil için itici olabilir o yüzden biraz daha sadeleştirilebilir. Koçu eserleri biraz daha sadeleştirilerek yayınlansa daha çok okur bulabilir mi? *Osmanlı tarihi kimi eğlenceli, kimi dokunaklı nice garip vakalarla dolu: Dalkavukların hayli ayrıntılı fiyat tarifesinden “Maymun fuhşa alet olur” diye biçare hayvanları astırarak idam ettiren “Maymunkeş” Abdülkerim Efendi’ye, Kaşıkçı Elmasından bahriyelilerin maaşlarının gemi enkazı olarak ödenmesine, başına içi saman, talaş, hasır parçaları veya ziftli paçavra dolu bir kap koyup tutuşturarak padişaha “ateş istidası” veren dertlilerden devlet memurlarının yazlık evlerine gidiş tarihlerini düzenleyen “yalıya çıkma nizamı”na, esnaf cezalarından mezarında başı kesilen şehzadeye varıncaya kadar pek çok garip vaka. *Bahriyelilerin maaşlarının gemi enkazı olarak ödenmesi ilginç gelebilir ama daha önce tarihle, vakıflarla ilgilenenler bunu garipsemezler. Çünkü Kara ordusunda da yüksek rütbeli subayların maaşı, üstün hizmet dolayısıyla aldıkları ikramiyeler vakıf arazilerinden tapu verilerek yani arsa, tarla ile ödeniyordu. *İnce ama dopdolu bir kitap " Tarihimizdeki Garip Vakalar". Reşad Ekrem Koçu ile tanışmak için ideal bir kitap ( tabii hala tanışmamışsanız). Sadece tarih sevenler değil herkes için Reşad Ekrem KOÇU mutlaka okunmalı bence.
Aylar süren kitap okuyamama sorunumu çözen kitap oldu. Zaten kısa bir kitap. Kitap tarihimizden Garip Vakalar dese de sadece Osmanlı tarihinden garip ve değişik olaylar mevcut. Okuması çok kolay akıcı bir kitap.
Bazı olaylar ve hikayeler rivayet edilmiş ancak gerçeklikleri biraz şüpheli.
Kitabın en başındaki Dalkavukluk mesleğini icra edenlere yapılan muameleye üzüldüm.
Şu meşhur şehzade sünneti var, resmen ülke batmış. Ama en çok dikkatimi çeken detaylar Yeniçerilerin son hallerindeki rezil durumlarının anlatılması oldu. Daha ciddi tarih kitaplarında Yeniçeri ocağının çok bozulduğundan falan bahsedilir ama detaylar verilmez. Biraz da Osmanlı tarihçilerinin duygusal davranarak Yeniçerileri çok kötü anmamasını da eklersek, ne oldu da bu Ocak topa tutularak kapatıldı, ne oldu da Yeniçeriler türlü eziyetlerle ortadan kaldırıldı anlatılmaz. Bu kitapta gayet güzel anlatılmış, Yeniçeriler son zamanlarında adeta organize bir terör örgütü gibi halkın canına, malına namusuna çökmeye başlamışlar. O sebeple de kangren olmuş kol kesilmiş.
Reşad Ekrem Koçu’nun tarihçiliği hakkında yorum yapmak haddime değil ama kitapta bazı olaylar pek gerçek değil, bunlar tarihte rivayet edenin hayal gücü müdür orasını anlamadım.
Reşad Ekrem KOÇU'nun okuduğum ilk kitabı. Yazar tarihe eğlenceli tarafından bakan akademik düzeyiyle çok ilgilenmek yerine kıyıda köşede kalmış bilgilere ulaşmaya ve tarihi sevdirmeye çalışmış. Okurken çok enteresan bilgiler öğrendim "Charles Vernay'nin kendi kendine Türkçe öğrenip Türkçe bir Divan yazıp sonrasında bunu devrin Padişahına ithaf etmesi" gibi daha önce hiç karşılaşmadığım bilgilere sahip oldum. Okurken eğlendim, öğrendim ve diğer Reşat Ekrem kitaplarının da içeriğini merak eder hale geldim. Yazarın eksik yanı ise birçok kaynakta da geçtiği üzere verdiği bilgilerin doğruluğunu kontrol etme gereğidir. Çünkü rivayet ve efsaneleri bolca kullanan bir yazar.
Bir devrin içinde muhtelif meslek gruplarından seçilen örnekler vardır. Her yeni meslek grubu belki kuruluş aşamasında işini hakkıyla yapardı belki ama yozlaşınca akla hayale gelmeyecek vakıalar da olmuştur. Reşad Ekrem de bunları seçmiş. Oldukça akıcı bir üslupla anlatıp vay anasına dedirtmektedir. Saray’ın içinden verdiği örnekler oldukça ilginç ve arşiv kaynaklarıyla desteklenmiş. Bazı örnekler de halkın içinde şehir efsanesi gibi anlatılan aslı astarı olmayan hikaye örnekleri de vererek bunları sonunda kısaca belirtmesi çok iyi olmuş. En azımdan gerçek olmadığını belirtmek güvenilirlik açısından merakı gidermiştir.
Reşad Ekrem Koçu tarih okumayı sevdiren isim olarak bilinir. Bütün eserleri heyecanla okunan romanlar gibidir. Tarihi romanlarda yazarın kendi hayal gücünün kurguları mevcut olabilir ama Reşad Ekrem Koçu eserlerinde tarih gerçekleri vardır. Koçu'nun bu eserinde özellikle Osmanlı tarihinde rastlanan günümüz bakış açısı ile hayli garip hadiseler okuyucunun bir oturuşta okuyup bitireceği bir kitaba dönüşmüş.
Kitabın anlatım şekli ve içindeki “ilginç vakalar” gerçekten oldukça ilgi çekici. Konunun sürekli değişmesi de okuyucun canlı tutuyor. Vakaların çok detaya girmeden kısa hatıratlar şeklinde anlatılması hoşuma gitti. Yalnız konuları derinlemesine araştırmak isteyenler için bir kaynakça ve yol gösterme olmaması bir hayal kırıklığı yarattı. Kitapta “bu neymiş ya” deyip daha detaylı öğrenmek istediğim kısımlar biraz içimde kaldı diyebilirim.
“Maaşların muntazam verilmesi Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetiyle başlamış ve Cumhuriyet devrinde de, Atatürk’ün asil bir direktifiyle, bir adım daha ileri gidilerek peşin maaş usulü tatbik edilmiştir, bu da muhakkak ki devlet idaresinde bir asaletin ifadesidir.”
“Eskiden rakıya "aslan sütü" derlerdi; herkes içki içemez, rakıyı, yüreği sağlam insanlar içmelidir derlerdi. Onun için eski büyük gedikli meyhanelerdeki rakı güğümlerinin üzerine pirinçten bir yürek şekli konurdu.”
Reşad Ekrem Koçu, muhtemelen dönemin popüler tarih dergilerinden biri ya da gazeteler için hazırladığı Osmanlı tarihinin ilginç ve "garip" öykülerini derleyip; kimi zaman "böyle anlatırlar ama aslı öyle değildir" anlamında eklemeler ve yorumlarla eşine az rastlanan bir eser ortaya koymuş her zamanki gibi. Yıllar önce okuduğum kitabı, bu kez de sesli dinleyerek yeniden hatırladım.
Mustafa Alp Dağıstanlı'nın "Bildiğin Gibi Değil: Osmanlı" kitabından hemen sonra okumuştum. Elde olmadan onunla karşılaştırıyorum. Dağıstanlı'nın kitabı çok daha akıcı bir dile sahip. Koçu'nun kitabı ise, birçok yerde anlatımın içine atıf yaptığı bölümleri olduğu gibi alması, okumayı zorlaştırıyor. Onun dışında çok güzel bir kaynaktı.
Adı üstünde, tarihimizdeki garip vakaların derlemesi. İstanbul'da yaşıyorsanız veya ilçelerine, eski İstanbul'a biraz hakimseniz hikayeler çok daha canlı hale geliyor. Sanki sokaklarında gezdim, sarayın bahçesindeydim... Bazı hikayeler garip olmasının yanında ürkütücü de. Okudukça okuyası geliyor insanın. R. Ekrem Koçu'nun okuduğum ilk kitabıydı, diğerlerini de severek okuyacağıma eminim.
Osmanlı tarihinden ilginç ve eğlenceli bilgiler veriyor. Bazı deyimlerin nereden geldiğini öğreniyorsunuz o bakımdan da baya keyifli. Fakat kitabın sonundaki sözlük içindeki osmanlıca sözcüklerin tamamını içermiyor, o yüzden bazı hikayeleri tahminen anlamak gerekiyor. bir puanı ordan kırdım:))
Storytel’den sesli kitap olarak dinledim. Reşat Ekrem Koçu tarzı tarih anlatımı bence şu anki jenerasyona daha uygun olurdu bana göre. Erken doğup erken ölmüş bir tarihçinin dikkati her zaman kendinde tutabilen hikaye türüne yakın tarih kitabı diye özetleyebilirim.