Agop Arslanyan 1930'larda doğduğunda, 1915'te yaşananlardan sonra Tokat'ın Ermeni ahalisinin nüfusu büyük ölçüde azalmış, okulları, kiliseleri kapanmış, o canlı sosyal yaşantıdan geriye soluk bir hayalden ve yaşama tutunmaya yarayan geleneklerden başka pek bir şey kalmamıştı. Arslanyan daha on iki yaşında ailesini ardında bırakarak, okumak için memleketinden ayrılıp pek çokları gibi İstanbul'a göçse de, yüreğinde doğduğu kente olan özlem hiç dinmedi. Tokat Ermenilerinin bu son temsilcilerinin yaşantısı, komşularıyla olan ilişkileri, siyasi gelişmelerin gölgesinde hissettikleri, korkuları, sevinçleri, tadına doyum olmaz yiyecekleri, müzikleri, eğlenceleri, piknikleri, zanaatları, hep canlı, renkli, duygulu ayrıntılar olarak belleğinin bir köşesinde işli kaldı. Adım Agop Memleketim Tokat bu anıların, özlemin, bugün artık yok olmuş farklı bir zaman dilimini kaydetme arzusunun dışavurumu. Yüzyıl ortalarında bir Anadolu şehrinin zaman zaman eğlenceli, hüzünlü, ama hep içten, hep sıcak, hep samimi hikâyesini anlatan bu kitap, diplomatik-politik çekişmelerden uzak, basit halk kitlelerinin yaşantısıyla örülmüş, aşağıdan yazılmış bir tarihin meraklılarına göz kırpıyor.
Agop Arslanyan'ın doğduğu ve çocukluğunu geçirdiği Tokat'ın eski zamanlarını, kiliselerini, yemeklerini yazdığı ve her satırında buram buram memleket hasreti kokan otobiyografi kitabı. Tokat'ı öyle güzel anlatıyor ki dünyada bir sürü ülke gördüm ama Tokat gibi yer görmedim diyor.
Kitap bittiğinde Anadolu'daki Ermeni, Rum, Musevi toplum birbirini kırmadan, kavga gürültü etmeden, birbirine kızsa da belli etmeden yaşayabilse bugün çok daha güzel bir ülke olabilirdik demeden duramadım.
Maalesef yazar 1997'de Kanada'ya göç etmiş ve 2016'da çok sevdiği Tokat'ını bir kere daha göremeden vefat etmiş. İçimde onun yerine Tokat'a gidip ziyaret edesim geldi.
Hayatımın 20 yılının her yazını istisnasız geçirdiğim memleketim Tokat'ı Agop çok güzel anlatıyor. O dönemi anlatırken benim gördüğüm Tokat'ı da gözümden geçirip bazen aynı kalanlara özlem duydum bazen de artık olmayanlara dair ne düşüneceğimi bilemedim. Bir dönem Tokat'ta Ermeniler, Yahudiler de yaşıyormuş demek! Yeni bir bilgi değildi ancak bu hiç dokunamadığım, dokunma şansımın dahi olmadığı hayatları Agop'un gözünden yaşayabildim. Tokat Çerkez'i ounca bir de Agop'un her Tokat Çerkezlerinden bahsetmesinde bir gülümsedim.
Anı kitapları, kısa bir süreliğine de olsa bizi o coğrafyaya ve zaman dilimine ışınlayıveriyor. Bu kitapla 1940’ların Tokat’ına, 1950’lerin İstanbul’una gidiyoruz. Anıların sahibi yazar daha sonra Kanada’ya göç ediyor ve Tokat’a bir daha gidemiyor. Bu kitabı okuyunca, bir zamanlar Türkiye’nin bulunduğu coğrafyanın ne kadar zengin bir yer olduğunu düşündüm. Benim büyüdüğüm yıllarda ve bugün, o zenginlikten neredeyse eser kalmamış. Oysa Anadolu, tüm bu kültürel mozaik sayesinde son derece zengin bir yermiş. Ben de Tokat’ı ziyaret ettim ama maalesef bu kültürel zenginliğin izlerine pek rastlayamadım. Yazar Agop Aslanyan’ın dedesi de Sivas’ta değirmenciymiş. Anladığım kadarıyla 1915’teki tehcirden etkilenmemişler; bazı iş kolları tehcirden muaf tutulmuş ancak Tokat’a gönderilmişler. Kitapta, tehcir sonrasında ve Cumhuriyet yıllarında da azınlıklara ve Ermenilere çok da iyi davranılmadığı görülüyor. Sonuçta bugün geldiğimiz durum ortaya çıkmış: çoğu göç etmiş ve ülke kültürel açıdan çoraklaşmış. Kitapta Tokat ve İstanbul bölümleri oldukça ayrıntılı; keşke Kanada’ya göç süreci ve sonrası da aynı ayrıntıyla anlatılsaymış.
Edebi olarak değerlendirmek ne kadar doğru olur bilemiyorum, yazar olmayan birisinin anı kitabı sonuçta. Bu haliyle bile çok rahat okunuyor. Açıkçası Ermeniler hakkında pek bir bilgim yoktu. Bunu okuyunca saf Anadolulu olduklarını anladım. Yüzyıllardır Anadolu'da Türkler, Kürtlerle bir arada yaşayan, farklı dini de olan insanlar. Çekilen sıkıntılara çok vurgu yapılmamış, yüzeysel geçilmiş, sanki bu tür olumsuzlukları sürekli dillendirmeyi tercih etmediğinden olsa gerek. Köy hayatını dibine kadar anlatması güzeldi. Ne yemeklerdi onlar yahu, iştahım kabardı! Sürekli didinerek elde edilmiş bir hayatı anlatıyor. Yaşlı insanların çocukluk, gençlik anılarını böyle hatırlaması hayret uyandırıyor bende açıkçası.
Such an interesting book to understand the Armenian culture and existence in the Tokat, Turkey. I didn't know/heard/see anything although, I did my 6-months obligatory military service in Tokat. It's surprisingly good collection of the historic aspect of the people who lives in there. Story of the Tokat kebab, relationship with the Turkish village inhabitants etc.
In terms of literacy, it is a poorly written book but that's OK. Please consider author hasn't complete any education except his own struggle to learn. His story is very unique and outstanding. I recommend this book to anyone who would like to understand the mixture culture in Anatolia
kitabı gerçekten çok beğendim. okuması çok keyifliydi. tabi bazı dönemlerde yaşananlar hiç güzel olmasa da (seferberlik gibi) dolu dolu yaşanmış bir hayat. agopla beraber bende gezdim bütün tokatı. hele o yemek tarifleri yokmu resmen bir hazine. bir önceki yorumda dediğim gibi mezhep yada ırk gözetmeksizin "İNSAN" olarak ele alıp hikaye yi değerlendirmek lazım.
Tokat’ın tarihini, kültürünü ve coğrafyasını derin bir sevgi ve titizlikle ele alan önemli bir çalışmadır. Tokat’ın çok da uzun süre sayılamayacak bir süre önce ki toplumsal dokusunu, kişisel anılarla harmanlayarak samimi bir üslupla aktarmasını çok sevdim. Anı kitabı sevenlere tavsiye ederim.
Çok sıcak, içten, keyifle okunan bir yaşam öyküsü. Bu toprakların zenginliğini de çilesini de kendi öyküsü üzerinden oldukça sempatik bir şekilde anlatmış sevgili Agop Arslanyan.
Kitabını ilk yarısı 2 Dünya Savaşı sırasında Tokat'ın bir köyündeki hayatı anlatıyor ikinci yarısı işte 1950'lerde İstanbul. Yazarın çok akıcı bir üslubu var