Umut Sarıkaya, çizerliğiyle olduğu kadar yazarlığıyla da anlatıyor kendini. Öykü ya da anı, ne derseniz deyin, bu kitaptaki metinler genç ve sıcak. "Benim de Söyleyeceklerim Var!" yazarın dergideki ve evdeki hayatından ya da çizer arkadaşları Ersin Karabulut, Metin Üstündağ, Bahadır Baruter arasında geçen olaylardan kesitler sunuyor okuyucuya. Sıradan ve bir o kadar da komik olan hikâyeler bunlar. Hayatın alışılagelmiş ayrıntıları, günlük diyalogları Sarıkaya’nın kaleminde başka bir anlam ve şekil kazanıyor. Espriler birbirini kovalıyor, kahkahalar yüksek sesle atılıyor. İçten ve doğal bir dil kitabın tamamına hâkim oluyor. "Benim de Söyleyeceklerim Var!" günümüz yaşantısının bir uzantısı sanki. Monotonluktan uzak bir uzantı… Eğlenceli, neşeli ve farklı… Gelin onların hayatına katılalım, renklerin tadını çıkaralım!..
1996 yılında İTÜ Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesine girdi. İlk amatör karikatürleri Leman dergisinde yayınlandı. 2002'den sonra Kemik dergisinde çeşitli köşeler hazırladı. Hemen sonrasında Penguen dergisinde çizdiği İşimdeyim Gücümdeyim isimli karikatür köşesi ve Benim de Söyleyeceklerim Var başlıklı yazılarıyla ismini duyurdu ve popüler oldu. 2007'de bir grup arkadaşıyla birlikte Penguen'den ayrılarak Uykusuz dergisinin kurucularından oldu.
İşimdeyim Gücümdeyim köşesindeki karikatürlerde çocukluğa dair mahalle hayatı ve sokak muhabbetlerini konu aldı. Benim de Söyleyeceklerim Var isimli yazı köşesinde ise aynı konuları ve dünya görüşünü daha edebi bir dille anlatmaktadır.
Umut Sarıkaya hayranı bir Sivaslı olarak; batının huyunu, suyunu benimsediğimiz şu dönemde hangi coğrafyadan olduğumu atom altı parçacıklarıma kadar hissettirmiş, okuduğum her yerde kahkaha atmamı sağlamış kutsal bir kitaptır. :m
Umut Sarıkaya kusura bakmasın ama kendisi çok iyi bir karikatürist olmasına karşın bu kitap serisi vasatın hayli altında. Hikayeler gerçek desen gerçeklik etkisi zayıf, yaratıcı bir kurmaca, düş gücü içeriyor desen o da yok. Gerçek-kurmaca dengesinde kendine has bir inceliği var desen o da yok. Yazım dili-dilbilgisi de özensiz olunca Sarıkaya'nın "Benim de Söyleyeceklerim Var"ı için maalesef geriye söylenebilecek olumlu hiçbir şey kalmıyor. Ağlama Melis vb. o hatırlarımızda kalan karikatürlerin hatırına bile maalesef.
Umut Sarıkaya'nın yapıtığı şeyin değerini hep sorguluyorum. Bu kadar hayatın ayrıntılarını yakalabilen bir insanın sadece daha derin ve daha düşünsel içeriklerde eser yazmamış olması onu kötü bir yazar yapar mı? Ya da yazdıklarını değersiz...
Çünkü okurken çer-çöp hissi yaratan bu metinlerin arka planında ciddi bir yaşanmışlık ve bu yaşanmışlıkların da ''Türk Gençleri'' özelinde gerçek yansımaları var. Belki de 50 sene sonra birileri bunun ciddi bir edebi eser olduğuna kanaat getirir de ben de rahat ederim:)
umut sarıkaya'nın karikatürlerini kısa durum hikayeleri olarak çevirdiği kitap serisinin ilki. karikatürlerle aram hiç iyi olmamıştır. bana hitap eden bir alan değildir ama bu kitabı okuyunca en azından insanların bu alanda ne bulduklarını anlamış oldum diyebilirim.
edebi kaygı taşımayan bu kısa durum hikayelerinde fazlasıyla kendinizi bulabilirsiniz. özellikle y kuşağı olan bizleri yakalayan bir çok detay var içerisinde. hikayelerin tamamı trajikomik olayları ve kendi toplumumuz içerisindeki her türden insanı barındırıyor. eşyalardan tutun da mekanlara kadar tüm unsurlar fazlasıyla kendi kültürümüze daha doğrusu modern türk kültürüne ait ögeler.
bittiğinde kendimi bir karikatür dergisi okumuş gibi hissettim. sıkılmadan ve sürekli yüzünüzde bir tebessümle okuyabileceğiniz bir kitap. ama okumasanız da hiçbir şey kaybetmeyeceğiniz bir kitap.
Aynı dönemde aynı üniversitede okumuş olmakla mı ilgili bilmiyorum ama yaptığı gözlemleri ve onları anlatışını çok sevdim. Eğlenceli ama aynı zamanda düşündürebilir de !!!
"Sarıkaya'nın karikatürlerini ne kadar sevdiysem, düz yazılarını o kadar sevmedim. Halbuki yazıları ile karikatürleri arasında pek de fark yok; yine aynı zeka dolu tespitler, yine aynı klişelerle dalga geçme üslubu, yine aynı en beklenmedik anda geliveren absürt tepkiler... Belki ben artık "tespit mizahı"ndan sıkıldım belki de Sarıkaya bana ancak çizgilerinin de gücüyle hitap edebiliyor, bilemiyorum..."
bu kitapta yazılmış mizahın hangi döneme ait olduğunu ve zırtlanın çocukluğunu 80 ve 90lı yıllarda yaşayanlara hitap ettiğini bilmeyen aklıevvel arkadaşların "güldürmüyor" yorumunu yaptığı mizah zirvesi kitap. karikatürün ayrı, nesrin ayrı bir edebî tür olduğunu unutmamak gerek. bugün twitter'ın kurgu hikâyelerine gülen insanların umut sarıkaya'yı anlamalarını beklediğim için de kendime ayrıca acıyorum.
Takım hep beraber birlik ruhu eşliğinde aynı tempoyla koşarken orda ipsiz sapsız zağar gibi tek başına dolaşmanın ezikliğini bilemezsiniz.
Ben takımdan ayrı düz koşu yapa yapa bi süre sonra birey oldum. İçime kapanıp bi süre hayatımı sorguladım o koşularda. Kimdi bu insanlar? Ne arıyordum bunların içinde? İşte bu ve bu soruların cevabını kendi içimde aradım ve bir düz koşu esnasında bularak rotamı saha içinden ayırıp eve doğru koştum. Kimse de ardımdan bir dur bile demedi. Ve o günden sonra futbol hayatıma mutlu bir seyirci olarak devam ettim.
“Geçmiş yıllara göre çöp kamyonlarının mahallelere daha sık gelmesini, insanlardaki tüketim çılgınlığının bir göstergesi olarak algılayıp, çöplüğü de o mahiyetle protesto amacıyla ziyaret ettiğine inanabilsem gam yemiycem. Ama sende o duyarlılık, o birikim nerdeee!”
Tam asansöre binecekken ofisboyumuz Mustafa koşup beni “Dur abi asansöre binme” diye durdurdu. “Sende mi ? Mustafa sende mi ?” diye sitem ettim. “Yok abi yanlış anlama asansöre birisi sıçmış o yüzden binme” dedi. “İsabet oldu Mustafam, zaten zor bir dönemden geçiyorum, böyle bir gerçekle karşılaşmam beni büsbütün yaralayabilirdi” dedim.
Biz Semih’i gizemli sanıyorduk ama sonra anladık ki Semih malmış.
“Yalnızın hayatını kalabalıklar yaşar. Yalnız ölünce nüfus eksilmez”
Kendi rüyamdan kovuldum.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Serinin en güzel kitabı. Alır almaz otobüste, metrobüste, sahildeki bir bankta otururken bitirdim bu kitabı. Hikayeler oradan buradan. İçinde bulunduğumuz hayattan. Çok sevdim.
Burada yazılan yorumları biraz garipsemedim değil. Bunu yapmaya hakkım yok biliyorum, sonuç olarak herkesin kendi zevkleri mevcut. Fakat bana kalırsa, Umut'un öyküleri, bakın abimmiş gibi Umut diyorum, karikatürlerinden çok daha iyi. Ki kendisi de bunu beş milyon kez söylemiştir. Katılmamak elde değil. Karikatürlerindeki tespitler de şahanedir bu arada, küçümsediğim düşünülmesin.
Nihayetinde bu bir kişisel gelişim kitabı değil. Annenizle, babanızla veyahut eşinizle bir sıkıntı yaşıyorsanız bu kitaptan bir çözüm beklemeyin. Anneniz, babanızla veyahut eşinizle kavga etmişseniz ve canınız sıkkınsa bu kitabı okuyarak neşelenme amacı güdebilirsiniz. Ve emin olun ki bu kitap bu arzunuzu tam anlamıyla yerine getirecek.
Umut bir edebiyatçı değil, yazdıkları öyle üzerinde uzun uzadıya düşünülmüş şeyler değil. Sonuçta haftalık bir dergide hızlıca bir şeyler çiziktiriyor. Buna rağmen tüm hikayelerde muhteşem gözlem yeteneğini, ayrıntıları yakalama gücünü hissediyorsunuz. Bir karikatürist değil de, sosyolog gibi işler çıkarıyor. Kadın erkek arasındaki ilişkiler, mahalle ortamı, aile bağları, kent yaşamı, arkadaşlıklar hakkında vurucu tespitleri var. Hikayesini okuyupta yok yaaaağğ dediğimiz bir yer yok neredeyse. Okuyucu için en yakın arkadaşı çoğu zaman da kendisi oluyor. Okurken hikayelerin hızına kapılıp gitmek elde değil. Hikayemi yazıyor kutalmış destanı mı anlatıyor belli değil. O yüzden yazdıklarını edebiyattan ayrı bir yere modern destan kategorisine koyuyorum. Onu eğlenmek için değil yaralarımızı sarmak için okuyoruz. De mi abi :)
Genel olarak Sarıkaya'nın başından geçiyormuş gibi bir üslupla yazılmış. Karikatürlerinde de sıkça koyduğu sarsıcı ve komik tespitler, insan ve ilişkilerinin basitliği üzerinden işlenmiş.
Kitabın tek kusuru özellikle yarısından itibaren biraz sıkan sürekli ani ve uçuk tepkiler üzerinden olayların gelişmesini sağlayan Umut tiplemesi olsa gerek. Tamam bu uçuk tepkiler ilk başlarda insanı güldürüyor ama açıkçası neredeyse her öyküde aynı karakterle karşılaşınca insan, "acaba bir sonraki öyküde Umut yine ne acayip tepkiler verecek?" diye sormamıza neden oluyor. Sarıkaya, karikatürlerinde gösterdiği yaratıcı karakterleri ne yazık ki bu kitapta kullanmamış. Ortaya da bol tespitli, komik ama bir yerden sonra sıkıcı bir eser çıkmış.
"Aslında biliyor musun, sen de aynı bana benziyorsun” dedim. “İlk başta bi şekilde, şans eseri bir kıymalı yiyorsun, sonra sanıyorsun ki, bir kere daha o tadı bulacaksın. Hatta bu özleme saatlerce, günlerce birilerinin peşinden bıkmadan usanmadan gidiyorsun. Seni kovuyorlar, kırıyorlar, aşağılıyorlar, yine de ardı sıra gidiyorsun peşlerinden, yılmıyorsun. Tam buldum diye seviniyorsun ama bir bakıyorsun ki önüne konulan o kıymalı poğaça değil, iki sade bir peynirli. Onu da tabiî ki beğenmiyorsun.”
“Pek samimi olmadığınız, fakat çok samimi olduğunuz birisi vasıtasıyla tanıştığınız biriyle baş başa kalmak bile yeterince ıstırap vericiyken bir de onun böyle soru mu, öneri mi, sitem mi ne olduğu belli olmayan bir cümle kurması gerçekten çok acı oluyor. “
İsmi lazım değil abone olduğum youtube kanallarından birindeki bir videoda, bir yazarın tavsiyesi üzerine okudum kitabı. Doğruyu söylemek gerekirse de zor bitirdim. Kitaptan ziyade özensiz ve samimi olmayan bir günlük de denebilir. Kaç kez yarıda bırakmayı düşündüm ama başlamışken bitsin diye yarıda kesmedim. Daha önce hiç karikatürcü kitabı okumamıştım, hepsi böyleyse lütfen karikatürcüler kitap yazmasın, çizerlik dışında başka işler yapsın. Kimseye tavsiye etmeyeceğim bir okuma deneyimi oldu.
Yıllardır çizdiği karikatürlerini okuduğum Umut Sarıkaya'nın kitabını okuyunca fark ettim ki tüm çizdiklerinin yazılı edebiyata dönüşmüş hali bu kitap. İnsanın duygularını mizahi ve en gerçek haliyle ortaya döken, güldürdüğü kadar da yer yer hüzünlendiren bir kitap. Kimsenin itiraf edemediği gerçekleri bir bir kitabında barındırdığından gözümde büyük bir özgünlüğü bulunmaktadır. Şiddetle tavsiye ederim.
12 yil kadar once askerde okudugum bu kitabi tekrar elime alinca anilarim canlandi ve tekrar ayni hevesle okudum. Ilk basta dumduz yazi gibi gelen hikayelerin icine yedirilmis o zekice espriler, o durum komedileri, bir noktada sizinle kesisen ayrintilar.. Muthis basarili ve orjinal bir yazim dili ile antidepresan tadinda bir Umut Sarikaya saheseri. Insani ciddi ciddi bir hikayeyi okurken bir anda anira anira guldurmeyi basaran yegane bu kitabi okuyunuz, okutunuz.
Umut Sarıkaya’yı ve eserlerini çok severim aslında ama bu ilk dönem yazıları çok yavan geldi bana. Günümüze daha yakın tarihli yazılarını da bildiğim için buradakilere pek ısınamadım belki. Tabii, bu aslında kendisi çok daha iyilerini yazdı sonradan demek olduğu için sonraki toplu eserlerini de muhakkak okuyacağım.
Umut Sarıkaya'yı bu kadar yakından tanımak istemezdim sanırım çünkü anlattıklarına göre kendisi bazen düşünceli olabilen bir barzo. Anı ya da hikayelerin fazla cinsiyetçi olduğunu düşünüyorum, onun dışında bazı yerlere çok güldüğüm oldu. Genel olarak bakınca kafa dağıtmak için okunabilir olduğunu düşünüyorum. Umarım serinin diğer kitaplarında bu kadar cinsiyetçilik ve barzoluk yoktur.
kafanız doluysa ve romanvari şeyler okumak istemiyorsanız, pek edebi bir değer beklemeden eğlenmek ve güzel zaman geçirebilmek için okuyabilirsiniz. umut sarıkaya'yı "sakızım düştü" hikayesiyle ve tabii ki karikatürleriyle tanıdım. ara ara bu hikaye şimdi naaalaka, boş desem de, sevdim ben.
Kitap, tanıtımında da yazdığı gibi "genç" bir eser. Zaten Penguen'deki yazıları birleştirilip kitap haline getirilmiş. Dergiyi okurken karikatür-yazı dengesiyle gayet güzel giden bir bölümdü "benim de söyleyeceklerim var!" ama kitap haline gelmesi pek olmamış. Takibi zor. Meraklıları okuyabilir.