Sari Yazma, Rifat Ilgaz'in otobiyografik bir romandir, ama orada anlatilan aslinda bir kusagin oykusudur.. Roman, bir donusle baslar. Yipratici mucadelelerle gecen uzun yillarin sonunda, yorgun ama inancli bir yurekle ve her seye yeniden baslamak kararligiyla dogdugu kente, Cide'ye donus. Bu yasam donemecinde tum gecmisiyle acik ve icten bir hesalasma ve bu sirada ortaya cikan, seruven dolu, uzun bir yasamdan kesitler. Abartmayan, dogal ve duru bir anlatim icinde, inanilmaz direncli bir mucadele ve mutlu umutlu bir son.Romanin adi olan Sari Yazma, Karadeniz'in caliskan kadinlari icin, yazarin bir saygi durusu...Sayfa 399Baski 2003 Cinar Yayinlari
Mehmet Rıfat Ilgaz, Türk şiir, roman ve öykü yazarı. Özellikle Hababam Sınıfı romanıyla tanındı. Hem yazılarında hem de kişisel hayatında toplumcu bir çizgi devam ettirdi. Türkiye’nin en çalkantılı siyasi dönemlerinde devam ettiği dergiciliği, aynı dönemdeki birçok yazar gibi, onun da adliye koridorlarında ve hapishanede zaman geçirmesine neden oldu. Oldukça üretken olan yazın hayatına şiirden mizah öykülerine, romandan çocuk kitaplarına birçok farklı alanda eser sığdırdı. Bir zamanlar toplatılan Karartma Geceleri eseri 2004 yılında 100 Temel Eser listesine girdi.
Rıfat Ilgaz “Sarı Yazma”da Cideli emekçi kadınları da anlatıyor ama esas anlattığı kendi yaşam öyküsü. Roman biçiminde sunulan bir anılar toplamı aslında, bir otobiyografi.
Rıfat Ilgaz yıllar sonra İstanbul’daki yorucu hayatından kaçıp biraz soluklanmak için doğduğu yere dönüyor ve orada babasının tuz mağazasından başlayarak anıları canlanıyor ve çocukluğundan itibaren yaşamını anlatıyor.
Rıfat Ilgaz, nüfus kaydına göre 7 Mayıs 1911’de, annesinden aldığı bilgiye göre de Şubat 1910’da Cide doğmuş, Ailenin yedinci ve son çocuğu. Altı yıllık ilkokulun beş yılını Cide’de, kalan bir yılını da babasının tayin edildiği Terme’de tamamlamış. Terme o zamanlar sağlıksız bir yer önce sıtma sonra da yaşamı boyunca yakasını bırakmayacak göğüs hastalıklarını orada kapmış. Tabii bu hastalıklarda çocukluğunun geçtiği I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı yıllarının yoklukları da etkili olmuş. Ortaokulu Kastamonu’daki ablasının yanında okumuş. Sonra yatılı olarak Kastamonu Muallim Mektebi’nde okumuş, genç yaşta öğretmen olmuş. 1931’de Gerede’de ilkokul öğretmeni olarak göreve başlamış.
Çok küçük yaşlarda okumaya merak sarmış. Okuma tutkusu ve Türkçe öğretmeni şair Zeki Ömer Defne’nin yönlendirmesi önce şiire sonra da düzyazıya yönelmesine neden olmuş. Şiir ve yazıları önce mahalli gazetelerde sonra Türkiye’nin önemli dergilerinde yayınlanmaya başlamış. Atatürk’ün efsane Maarif Bakanı Mustafa Necati ve Faruk Nafiz Çamlıbel okuluna geldiklerinde küçük Rıfat’ı çağırtıp dergide yayınlanmış şiiri okutuyorlar. Yine o zamanlar devletin ve CHP’nin önde gelenlerinden olan Ahmet Kutsi Tecer de şairlik ve yazarlığında destek oluyor. Ama zamanla Faruk Nafiz’le de, Ahmet Kutsi ile de yolları yarılacak, onlara çok minnettarlık duymasına rağmen toplumcu çizgide kararlılıkla yürüyecektir.
1934’te ilkokul öğretmeniyken soyadı almayana maaş verilmeyeceğinin söylenmesi üzerine kendine çok şey kattığına inandığı Kastamonu’nun simgesi Ilgaz’ı soyadı olarak almış.
1936’da Gazi Eğitim Enstitüsü’ne girip Türkçe ve edebiyat öğretmeni olmuş. II. Dünya Savaşı’nın ağır koşullarında yaşam mücadelesi o zamanlar çok yaygın olan verem hastalığına kapılmasına neden olmuş. Hastalığının tedavisi için İstanbul’a tayinini istemiş ve Karagümrük Ortaokulu’nda göreve başlamış. İstanbul’da edebiyat ve basın çevreleri ile daha kolay ilişki kurmuş. Öğretmenliğini yanında yazma işlerini de yoğunlaştırmış. Evlenmiş, iki çocuk sahibi olmuş, bir yandan da İstanbul Üniversitesi’nde Felsefe okumaya başlamış. İstanbul’a gelişi ile edebiyat dünyasına katılmış, şair ve yazarlardan dostları olmuş, aktif olarak dergilere, gazetelere katkıda bulunmaya başlamış. A. Kadir, Ömer Faruk Toprak gibi dostları ile dergiler çıkarmış.
İlk şiir kitabı Yarenlik iyi eleştiriler almış. Bu yoğun hayatı ikinci şiir kitabı Sınıf’ı bastırması ile tamamen değişmiş. Akciğer hastalığından raporlu olmasına rağmen hapis edilmiş. Tutuklu olarak yargılanmış, bilirkişi raporuna göre suçsuz bulunmasına rağmen altı ay hapis cezası almış. Öğretmenlik görevine son verilmiş. Rıfat Ilgaz’ın tek anlatmadığı İstanbul yıllarında eylemli olarak katıldığı siyasi çalışmaları. Yargılanıp hapis cezası almasını da sadece şiir kitabından kaynaklanıyormuş gibi anlatıyor. Oysa ki o yıllarda Türkiye Sosyalist Partisi’ni (TSP) kuracak olan Esat Adil’in çevresinde ve birlikte partinin yayın organları olan Gerçek gazetesini, Rıfat Ilgaz’ın adını ben koydum dediği Yığın dergisini çıkarıyorlar. Bazı biyografilerinde Türkiye Sosyalist Partisine üye olduğu da yazıyor. Rıfat Ilgaz TSP’nin konferanslarına da konuşmacı olarak da katılmış ve ‘Türk şiiri ve İnkılapçılık’ başlıklı bir konuşma yapmış. Yani partide önemli bir konumu var. Rasih Nuri, Rıfat Ilgaz’ın da kendisi gibi parti kararıyla Haftalık Gün dergisinde yer aldığını öne sürüyor. Gün’ün hemen her sayısında Rıfat Ilgaz’ın şiir ve yazıları yayınlanmış. İlk kitabı hakkında yazanlardan biri de Esat Adil. Adil’in “Rıfat Ilgaz halkın içinde kıvrandığı hayat realitesinden haberdardır” dediği yazı Gün Dergisi’nde yayınlanmış. Rıfat Ilgaz bu yazıyı, diğer eleştirilerle birlikte Yarenlik’in ikinci baskısına almış. Rıfat Ilgaz, Sarı Yazma’da Gerçek gazetesinin sıkıyönetim komutanlığı tarafından kapatılma kararının bir asker tarafından kendisine tebliğ edildiğini anlatır.
Rıfat Ilgaz, 1947’de Aziz Nesin’le birlikte yayınladıkları Markopaşa’yı, öğretmenlik yaparken bir yandan da Cağaloğlu’nda hayatını kazanmaya çalıştığı yılları, sonrasında Ankara’ya atanmasını ve öğretmenlikten atılmasını anlatıyor.
Sarı Yazma’da. Rıfat Ilgaz mizah dergisi fikrini TSP’li işçilerin önerdiğini, hatta derginin ismini bile onların belirlediğini de yazıyor. Yani parti ile bu denli içiçe. O nedenle tutuklanıp yargılamasını sadece Sınıf adlı şiir kitabına bağlaması doğru değil. Kitap olmasa da tutuklanacakmış. Nedense olayın bu boyutunu anlatmak istememiş.
Öğretmenlikten atılınca Cağaloğlu’na, Markopaşa’ya dönmüş yeniden. Bir yandan da hastalıklarla boğuşmaktadır. Sık sık hastaneye, sanatoryumlara yatar. Bu sırda bir yazısından ötürü yeniden yargılanır. Eşine zarar vermemek istediği için boşanırlar. Beraat ettiği yazısından yeniden tutuklanır ve hapse düşer. Rahatsızlanınca yattığı İzmir Tepecik Hastanesi’nde roman sona erer.
Tatlı ve acı anılarla ama her zaman iyimser bir bakış açısıyla ve gülümseterek yaşam öyküsünü kaleme alırken I. Dünya Savaşı yıllarından başlayarak II. Dünya Savaşı’nın yokluk günlerine dek ülkemizin geçirdiği değişimi Anadolu’nun küçük kasabalarındaki kendi yaşamıyla ve tanıklığıyla örnekleyerek anlatıyor.
Sarı Yazma tam anlamıyla bir bildungs roman. Rıfat Ilgaz, bildungs roman tanımına uygun olarak çocukluk yıllarından başlayarak deneyimlerle ve zorluklarla olgunlaşmasını, iyi bir eğitimci, büyük bir yazar olarak olgunlaşmasının öyküsünü anlatıyor. Toplumcu bir şair ve yazar olarak kendi kimliğini bulma çabasını ailesi, çevresi ve hayatındaki önemli olaylarla birlikte anlatıyor. İçten, ayrıntılardan, çok özel şeylerden kaçınmayan bir anlatımı var. Sıcak, samimi üslubu da bu anlatımı güçlendiriyor.
rıfat ılgaz okuduğum en güzel kitapların yazarı.. onun dünyası bambaşka.. rıfat ılgaz’ın yazdıklarını okurken içiniz burkuluyor ya da aniden bir kahkaha atıyorsunuz..çok özel bi yazar ve malesef yurdum insanı onu sadece habababm sınıfı ile tanıyor hatta tanıyamıyor…
Çoğunlukla mizah romanları ile anılan yazarın, bu otobiyografik romanında, sade, akıcı ve içten üslubuyla geçmişi ile yüzleşmesi, içinize dokunuyor. İster istemez tanıdığınızdan farklı bir Rıfat Ilgaz oluşuyor kafanızda. Aslında kitap sadece bir otobiyografi değil, çünkü büyük usta kitabında, kendi kuşağının yaşamına, sevdası Karadeniz'e, Cide'ye, Sarı Yazmalı Kadınlara, cumhuriyetin ilk yıllarına da bakış açısı getiriyor. Yormadan okutturuyor kendini....
Bana Rıfat Ilgaz'ı okutmayan, tavsiye etmeyen, önüme koymayan '82 sonrası eğitim sistemimin içine tüküreyim. Sabahattin Ali'li, Aziz Nesin'li, Rıfat Ilgaz'lı Marko Paşa'lı yıllarda değilde, sığlığın yükseldiği Ak partili 2000'li yıllarda yaşamak kadar acıklı birşey yoktur herhalde.
Yaşadığı dönemi sade bir dille anlatan, harika bir yazar Rıfat Ilgaz. Eski zamanların zorlukları, günümüzde bile hiç değişmeyen baskılar. siyasi ve güncel yaşam en basit şekliyle anlatılmış.
Bi' insanın, bir aydının, hele ki Rıfat Ilgaz'ın yaşam öyküsüne yıldız vs. vermek pek haddim değil, imkanım olsa birkaç yıldız daha verirdim açıkçası. Içerik olarak bir şey yazmıyorum, okuyunuz, okutunuz...
Kurgusal yani cok az oldugundan ve sadece genel yapisina ve 1-2 ufak degisiklige bakildiginda gorulen tercihlerden ne kadar roman oldugunu soyleyebiliriz bilemiyorum. Daha cok belli bir anlati duzenine oturtulmus ani kitabi denebilir, ya da ani-roman. Cide'yle baslayan ve yazarin Cide'den Istanbul'a hayat ve yazarlik/ogretmenlik macerasini iceren bir metin.
Toplumcu yazarımızın kendi gözünden yaşam hikayesini okurken düşündüm ki fikirler, kitaplar, insanlar hür olmalı. Rıfat Ilgaz yaşamını kurtuluş savaşı, cumhuriyetin ilanı, milli şef ya da kraldan çok kralcılar dönemini, Marko Paşa maceralarını, açlık, hastalık, hapishane, taş odalar, koğuşlar hepsini tertemiz anlatıyor. Kitabı okurken kulaklarımda Aziz Nesin'in aydın tanımı çınladı "Aydın kişi yanlış giden her şeyden kendini sorumlu tutan insandır." İyi okumalar.
Bu ülkede aydınların neler yaşadıklarını ne bedeller ödediklerini ve tüberkülozu ve maalesef günümüzde de bazı şeylerin aynen devam ettiğini çok iyi anlatan bir kitap
Fena değildi. Dönemin edebi anlayışını, yazarla aynı dönemde yaşamış yazarları, şairleri ve çıkarılan dergi ve gazeteleri, yayınlanan şiirleri merak ediyorsanız sizin için ideal bir kitap.
Rıfat İlgaz’ın romanı (1976) • Öğretmen kıyımının nerede ve kime karşı başladığını, Aziz Nesin’in Markopaşa adlı mizah dergisi olaylanndan Babıâli entrikalarına kadar 1940 kuşağının mücadelesini ve İkinci Dünya Savaşı yıllarında Türkiye’yi anlatan bir öğretmenin romanı.