“Bir gün dönüp yazdıklarımı okudum. Düşünce derinliği şekline bürünen bir sürü ıvır zıvır saçmalık. ‘En azından bunun farkındasın,’ dedim kendime. Bir süre ara verdim yazmaya. Saksıya menekşe ektim, her gün suladım, bir akşam geldim soğuktan donmuş. Olabilir. Her şey olabilir.” Mutluluğun tek numarasının insana kötü bir geçmişi unutma gücü vermek olduğunu bilen insanlar... Utanç ve korku denen kayalar arasında ezilen insanlar... Sevmeyecekse bütün gücüyle nefret eden insanlar... Ezilmiş onurlarıyla sağa sola saldırmaya hazır insanlar... Ancak benzer nedenlerle kafayı yemiş insanların saçmalamasıyla inilebilecek derinliklere inen insanlar... Hiç kimsenin üşümediği ülkeyi arayan insanlar... Emrah Serbes, Memnun Kalırsın’da çürüme hikâyeleri ve çürümenin içinden insan hikâyeleri anlatıyor. Gadrin ve hüznün içine sarılı bir şefkatle... Olağandışına adım atan kitabın “Olağan hikâyeler” bölümü ise, Serbes’in yazı serüveninde değişik bir fasıl açıyor. Bir adamın yavaş yavaş mavi oluverdiği, son istasyonda veya olmayan bir peronda gerçekliğin değiştiği, fantastiğin, bilimkurgunun eşiğinden atlayan hikâyeler var bu bölümde.
Emrah Serbes was born in Yalova, Turkey. He graduated from the theater department of Ankara University, and he currently writes for newspapers, magazines, and television. His short story collection, Erken Kaybedenler (Predestined Losers), was published in 2009. Serbes’s novels include Her Temas İz Bırakır (Every Touch Leaves a Trace) and Son Hafriyat (The Last Excavation), both noir mysteries set in Ankara and later developed into the hit television series Behzat Ç., followed by the film Behzat Ç.: Seni Kalbime Gömdüm (Behzat Ç.: I Buried My Heart). His newest novel, The King of Taksim Square, is his English debut.
Hatta sanırım Behzat Ç. serisi haricinde hiçbir kitabından memnun kalmadım. Sıkıldım açıkçası. Bir Erken Kaybedenler fena değildi ama onun da teması vardı.
Özetle Bursa seyahatlerimin vazgeçilmezi olduğu için aynıma aldım ama beklediğimi alamadım.
Gencligimizle beraber bu arkadasi da geride birakmak gerekiyor herhalde. Ayni tavir, ayni sozler. Butun kitap, benim anlatacak bir seyim yok arkadaslar, sadece biraz kabiliyetim var, diye bagiriyor.
“Hata bendeydi, dandik bir otel odasında Thomas Mann biraz lükse kaçmaktır, hiçbir korkuyu gideremez, kutsal kitaplar yahut Nietzsche gibi iddialı bir adam lazım bunun için. Odaya girip kapının arkasına yaslayabileceğim bir şey var mı diye baktım önce, yatak yere sabitlenmişti, dizime şey gelen komodin dışında da bir şey yoktu, "Kim o?" diye bağırdım. Cevap yerine kapıya daha güçlü yumruklar indi.
Balkona çıktım yeniden. İzzet Ağbi ve ekibi de gitmişti. Eğer gitmeseler ben de, "Izzet Ağbi," diye seslenirdim belki. "Beni de bir sefer dinle, haksızsam tut benim de kafama sık. Okumak istemediğim okulları, çalışmak istemediğim işleri, dolaşmak istemediğim şehirleri, taşımak istemediğim eşyaları bıraktım, her şeyi bıraktım, tek valizle Ankara'ya geldim, gazeteden kuponla alınmış dandik bir valiz üstelik. Çünkü yazar olmak istiyorum. Bunu yaparken de kendi aynamda kaybolmamak, tanıyabileceğim kadar insanı tanımak ve sonunda bulacağım şeylerin beni mutsuz edeceğinden emin olsam da arayışımdan vazgeçmemek istiyorum. Yarın sabah bu yüzden sınava gireceğim. Belli ki buralar senden soruluyor, o zaman bu kapı niye yumruklanıyor?"
Kapının yumruklanması bir an kesilince tekrar içeri girdim, kapıya yaklaştım, yumruklayanın hâlâ orada olduğunu hissediyordum. Kapıya kulağımı yasladım, hemen bitişiğimdeki adamın soluk alıp verişlerini duyabiliyordum.”(s. 23)
balkona çıktım yeniden. izzet ağbi ve ekibi de gitmişti. eğer gitmeseler ben de izzet ağbi diye seslenirdim belki. beni bir sefer dinle, haksızsam tut benim de kafama sık. okumak istemediğim okulları, çalışmak istemediğim işleri, dolaşmak istemediğim şehirleri, taşımak istemediğim eşyaları bıraktım, her şeyi bıraktım, tek valizle Ankara'ya geldim, gazeteden kuponla alınmış dandik bir valiz üstelik. çünkü yazar olmak istiyorum. bunu yaparken de kendi aynamda kaybolmamak, tanıyabileceğim kadar insanı tanımak ve sonunda bulacağım şeylerin beni mutsuz edeceğinden emin olsam da arayışımdan vazgeçmemek istiyorum. yarın sabah bu yüzden sınava gireceğim. belli ki buralar senden soruluyor, o zaman bu kapı niye yumruklanıyor?
o ana kadar bütün iyimserliğimle ve jack london'la idare ediyordum ama bu kadarı da biraz fazlaydı artık. klasik, realist, romantik, modern, postmodern fark etmez, bütün yazarların şebeke suyuna ihtiyacı vardır.
...koca şehirlerin ortasında kederi ve kahkahasıyla baş başa kaldı insan.
içindeki hikayeler beni çok farklı yerlere götürdü. beklediğimden ve emrah serbesin önceki kitabından çok çok daha güzeldi. her bölümün kendine has güzel bir havası vardı. oldukça sürükleyici hikayelerdi. olağan hikayeler bölümü ise emrah serbesin normalde yazdığı konulardan ve biçimden daha farklı yazılmıştı, başlarda tereddüt etmiştim çok, beğenmeyeceğime dair fakat oldukça başarılı yazdığını düşünüyorum. “yalnız kurtlarla dans” hikayesi favorim oldu ve dönüp dönüp tekrar okumak isteyeceğim bir hikaye.
Bölüm 1 Şahsi Hikayeler keyifliydi, bölüm 2 Çürüme Hikayeleri daha keyifliydi. Bölüm 3 Olağan Hikayeler son derece gereksiz olmuş. Sırf bitirmiş olmak için okudum. 3. Bölüm olmasaydı daha iyi bir kitap olurdu.
Şahsi hikayeler bölümü yazarın alışık olduğumuz öykülerine benziyor, özleyenler için keyifliydi. Çürüme hikayeleri ve olağan hikayeler bölümleri ise çarpıcı ve bazı hikayeleri ofansif buldum ☺️