Askeri Kâtip Okulu'nu bitirdi. Şevket Paşa'ya yapılan suikastla ilgili olarak Sinop'a sürülmeden önce çeşitli yerlerde memurluk yaptı. 1918'de malulen emekliye ayrıldıktan sonra sütçülük, vapur biletçiliği ve pazarlarda manifaturacılık gibi işlerle geçimini sağladı. 1925-1945 yılları arasında İstanbul İmam Hatip Okulu, Çemberlitaş Ortaokulu ve Fener Rum Kız Lisesi'nde Türkçe öğretmenliği yaptı. Cumhuriyet, Son Saat, Vakit, Haber gibi gazetelerde ve halkbilime duyduğu ilgiyi eserlerine yansıttı.
Öncelikle şunu söyleyeyim: Eski İstanbul'a ve nostaljik metinlere ilgi duyan genel okurun hiç sıkılmadan okuyabileceği, hoş, akıcı bir kitap.
Ama konuyla özel olarak ilgilenenler için ise, bulunmaz, eşine rastlanılmaz, muhteşem bir kaynak! İddia ediyorum, yıllar sonra 1930'lar İstanbul'unu araştıranlar için Evliya Çelebi Seyahatnamesi gibi bir kaynak olacak. Bir yandan İstanbul'u iyi tanıyan, gezmeyi seven bir seyyah; öte yandan usta bir gazeteci gözüyle gezdiği semtleri gözlemleyen Kaygılı, 30'lar İstanbul'unun sözle, yazıyla fotoğrafını çekmiş.
Kaygılı'nın anlattığı Istanbul, bugün bile tümüyle yitmiş diyebiliriz. Anlattığı çayırların, bağların, bahçelerin yerinde yeller esiyor. Yazılarında canlı biçimde yansıttığı Rum, Ermeni, Yahudi, Bulgar, Arnavut azınlıkların sayısı, malûm, bir avuç kaldı. Hava değişimine, pikniğe, şenliğe gidilen köyler bugün İstanbul'un göbeği dediğimiz ilçeler, semtler olmuş.
Anlattığı kimi semtlerin adları silinmiş, unutulmuş. Kiminin adı değiştirilmiş. Mezarlıklar, bostanlar düzlenip üstlerine yapılar dikilmiş. Bugün İstanbul'da Çeşmemeydan, Şenlikdede, Oluklubayır, Paşaçayırı, Kazıklıbağ, Altıntepe, Fethiye, Langa semtlerinin adı eğer şanslıysa bir sokak ya da cami adında kalmış. Kalitarya Şenlikköy, Vidos Güngören, Litros Esenler, Petnahori Göktürk olmuş...
Dönemin insanları, şehircilik sorunları, kent yönetimi gündemi, dönemin meşhur gazino ve çay bahçeleri, şehrin suları ve yiyecekleri, iyi ve kötü yönleriyle sokakları, caddeleri, yapıları bir belgeselci titizliğiyle kayda geçirilmiş. İstanbul'u çalışanların ya da o dönemle ilgilenenlerin muhakkak bu kitabı edinmesini ve okumasını öneririm.
İstanbul'un neredeyse bütün sokak hayatını kayıt altına almış Osman Cemal kaygılı. Sadece insanların değil semtlerin de ötekisinin panoramasını çıkarmış. 100 yıl önceki İstanbul'un sokak hayatını, havası, suyu, yemesi ve içmesiyle şehri oluşturan gerçek dokuyu ilmek ilmek işlemiş. Kent tarihine özelde de İstanbul tarihine meraklı okuyucu için adeta bir başucu kitabı. Kitabı okurken ayak ayak Osman Cemal'le birlikte gezintiye çıkıyor gibi hissediyor insan.
Kesinlikle muhteşem bir eser! Osman Cemal Kaygılı'nın diline, canlı anlatımına, şiveleri duyduğu haliyle yansıtmasına hayran olmamak elde değil. Kalemi çok ama çok iyi.
Osman Cemal'in gazete yazılarından derlenen bu kitapta gerçek manada İstanbul'un dört bir köşesini geziyor, gezilen yerlerin ahalisini tanıyor, neyiyle meşhur olduğunu öğreniyor, yeme içme dünyasına, sularının lezzetine ve sorunlarına göz atıyoruz. Bugünün İstanbul'undan dönüp de geriye bakınca nasıl bir değişim ve dönüşüm yaşadığını görmek şaşırtıcı. Yıkıcı olan bu dönüşüm kararında yaşansa, sakinlerini çok daha mutlu eden bir şehrimiz olabilirdi.
İstanbul'da yaşayanlara, bu şehre meraklı olanlara mutlaka bu kitabı okumalarını öneririm.
30'lu yılların ilk yarısında tefrika edilmiş Kaygılı'nın kentin muhtelif yerlerine dair kaleme aldıkları. Yoğun bir Türkçü ton hissediliyor bakışında; bununla birlikte yok olmaya yüz tutmuş gayrimüslim âdetlerini kaleme almış, daha sonra da romanlaştıracağı Çingeneler'in izini daha bir özenle sürmüş Suriçi'nde. Süreklilik-kopuş arasında bir Tanpınar gibi değil, yüzünü ileriye dönüp geçmişe bir özlem duymuyor. Ahmet Rasim, Sermet Muhtar Alus gibi yazarların oluşturduğu kanona ait bana göre. Cumhuriyet'le birlikte bir süre unutulan kentin neye benzediğine dair iyi fotoğraf kareleri sunar bu kanon ama meseleyi ele alışında, ideolojik konumlanışında sorunlar barındırır.
1930'ların İstanbulu'nu Osman Cemal Kaygılı nakış nakış işlemiş yazılarında. Şu an gezdiğimiz, beğendiğimiz ya da aşık olduğumuz muhitleri bir de o zamanın penceresinden izlemek güzel bir deneyim.
Özellikle sade betimlemeleri, semt ya da köylerin önemli tiplemelerini anlatması ve neredeyse tüm İstanbul'u karış karış gezdirmesi kitabın, ve tabi ki yazarın efsunlu gücü.
Kitabın sonu geldiğinde, İstanbul nasıl şu anki betonarme haline gelmiş sorunsalı, sanırım okuyucudan öte siyasilere ders olmalı!
Çok severek okudum. İstanbul’un eski zamanlarına ait hem mekanlar hem de insanlar üzerinden güzel bir panorama sunuyor bize yazar. Geçmişle günümüz arasında köprü kurmak için güzel başucu kaynaklarından birisi.
Kitaptan aklımda kalanlar; çok çok fazla etnik çeşitliliğin beraber yaşadığı, her bölgenin kendine göre özelliği olan bir su kaynağı olduğu, İstanbul'un genelinin bostan, bağ, bahçe ve tarlalardan oluştuğu... 100 yıl geçmiş ama sanki dün gibi okunuyor..
osman cemal kaygili'nin argo lugatini da yazdigini dusunursek dil hakimiyetini ve anlatimindaki akiciligin haynagini anlayabiliriz. Ozellikle simdilerde sokaklarinda gezdigimiz ruhsuz, ya da can sikici carpik semtlerimizin zamanin istanbulundaki imgelerini kafamizda canladirmak icin mukemmel bir kaynak kitap.