Orhan Kemal'in 1969 yılında hem Türk Dil Kurumu hem de Sait Faik Hikâye Ödüllerini kazanan kitabı Önce Ekmek, bu büyük romancının öykücülükte de ne kadar büyük bir kalem olduğunu gösteriyor. Büyükşehir insanının yaşama ve şehre tutunma uğraşısını, kavgasını anlatan bu öyküler, tüm Orhan Kemal yapıtlarında olduğu gibi, okurun insana dair inancını besliyor, güçlendiriyor ve direnme gücünü artırıyor
Orhan Kemal, (Mehmet Raşit Öğütçü) writer of short stories and novels was born in Adana in 1914 and died in Sofia in 1970. His father, Abdülkadir Kemali, was an MP from Kastamonu during the first term parliament of the Turkish Republic. Abdülkadir Kemali, a lawyer by profession, established The Ahali Party which was dissolved causing its founder to have to flee to Syria. In order to accompany his father, Orhan Kemal had to miss his final year of secondary school. Orhan Kemal stayed in Syria for a year, returning to Adana in 1932. He worked as a laborer, weaver and clerk in cotton gin mills. During his military service he was sentenced to 5 years imprisonment for his political opinions. Bursa prison became a turning point in his life and art work as he met Nazım Hikmet who greatly influenced him. On his release in 1943, Orhan Kemal, moved to Istanbul (1951), where he worked as a labourer, a vegetable transporter and then as a clerk for the Tuberculosis Foundation.From 1950 onwards he tried to live upon the income gained from writing. Orhan Kemal died in Bulgaria. His body was returned to Turkey and buried in Zincirlikuyu cemetery.
Kemal’s first poem was published in Yedigün under the name of Raşit Kemal (Duvarlar 25.04.1939) Further poems written under the same pen name are Yedigün and Yeni Mecmua 1940. On meeting Nazım Hikmet, Kemal wrote under the name of “Orhan Raşit” (Yeni Edebiyat 1941) Impressed by Nazım Hikmet, Kemal concentrated on stories as opposed to poems. His first story, “Bir Yılbaşı Macerası”, being published in 1941. In 1942 he adopted the name Orhan Kemal when writing stories and poems in Yürüyüş. He found fame through stories in Varlık in 1944, his first collection of short stories “Ekmek Kavgası”, and first novel “Baba Evi”, was published in 1949. Early works depicted characters form the immigrant quarters of Adana Kemal described the social structure, worker employer relationships and the daily struggles of petty people from industrialised Turkey. He aimed to present an optimistic view through the heros of his stories. He never changed his simple exposition and thus became one of the most skilful names of Turkish stories and novels. He also wrote film scripts and a play called “İspinozlar”. Dramatisations have been made of “72.Koğuş”, “Murtaza”, “Eskici Dükkanı”, “Kardeş Payı”. After his death a novel award was arranged in his name (1971).
Şehir insanının yaşama tutunma çabası, parasızlık, ekmek kavgası, kalabalık içindeki yalnızlık, önce çevreye sonra da kendine yabancılaşmak, çocukluğa özlem, daha iyi bir yaşam için çabalamak ve bu çabanın karşılığını alamamak. Ama tüm bu zorluklara rağmen, yaşama umudunu yitirmemek.
Ağlamanın, küfretmenin en samimi halleriyle anlatıldığı 17 kısa hikayeden oluşan bir eser "Önce Ekmek". Yazıldığı zamanın gerçekliğine, en çok da bu gerçekliğin acı yanına ayna tutan bu öyküler yaşama dair güçlü bir inanç aşılıyor.
"Önce nan, sonra iman" diyen bir ses eşlik ediyor yazarın çoğu daha çocuk yaştan itibaren ekmek kavgası peşine düşmüş kırılgan karakterlerinin yaşam serüvenlerini okumaktan ziyade izlerken. Orhan Kemal baharsızdır dediği İstanbul'dan sesleniyor okurlarına. Tutunmak öyle kolay değil büyük şehirde. Hele ki de bu şehir İstanbul ise.
Çocuk olmak, borcunun son kuruşuna kadar sadık bir çocuk olmak, kadın olmak, hem anne hem kadın olmak, ilk'in dördünden terk, sevimsiz yayınevi sahibinin aşağılamalarına göğüs geren bir muhasebeci olmak, bindiği minibüste unutulduğunu düşündüğü para üstünü beklerken içi içini yiyen bir adam olmak, yenik bir adam olmak, Edirne'de bir yerlerde mavi taşlı küpesiyle hayal ettiği göçmen Hayriye'nin düşüncesiyle hayata tutunan Bilal olmak, kısaca insan olmak var Orhan Kemal'in öykülerindeki satırlarda ve satır aralarında. Hüzünlü fakat insanlıktan umudunu kesmemiş, keşke yaşıyor olsaydı, keşke daha çok yaşasaydı dediğimiz yazardan on yedi hikaye var bir solukta okunan hepsi güzel, hepsi özel. Çocuk omuzların sırtlandığı "Elli Kuruş"sa benim için en özel.
Hepsi birbirinden şahane 17 öykü. İyi ki Orhan Kemalin öykülerinin methini duydum da okumaya başladım. Geç oldu biraz ama olsun. Son üç öyküyü kendi kendime sırıtarak okumuşum:) suratımda hala o gülümseme... Tabi hüzünlü öyküler de vardı. Ekmek için okulunu bırakmak zorunda olan kız çocuğunu anlatan önce ekmek gibi. Elli kuruş borcuna sadık olan gazeteci çocuğun hastalığını yenemeyip can vermesi gibi. Bir çocuk öyküsünde sokak çocuğunun sırf sıcak olur diye hapishaneye girmeyi düşmesi gibi:( Ama kes öyküsünde ilkokuldan terk patronun cahilliğine rağmen ne dese tekrar etmek zorunda kalan çalışanı gibi, sağiç öyküsünde babasının korkusundan futbol oynayamayan çocuğun büyüyüp babasının kopyası haline gelmesi gibi düşündüren öyküler de vardı. Keyifli öyküler sona kalmış gibiydi. Çok bizden çok kaliteli öyküler...
Yine, yeni ve yeniden Orhan Kemal kitabı daha bitirdim.İçindeki öyküler birebir içinde hissettirdi, içindeki 17 hikaye'yi sıkılmadan ve bıkmadan okudum keşke hikayeler daha uzun sürseydi ve ben hemen bitirmeseydim
Orhan Kemal yine karakterinin ve müthiş gözlem yeteneğini konuşturduğu bu öyküleriyle tek bir ifade ile “esaslı öyküler” çiziyor. Dialoglar ve olaylar o kadar gerçek gibi, bir öyküsünde işten atılan karakteri ile birlikte boş bakışlarla kahvehanede başka bir öyküsünde bir anda parasız kalan işçiler ile birlikte soğuk kaldırımlarda ama hep onunla birlikte dolaşıyorsunuz. Bu müthiş bir anlatıcılık mucizesi değil de nedir? İnsana dair sıradan olaylarla örgülü öykülerinden inanılmaz, sıra dışı ve gönülden samimi anlatımının akışında kaybolma. Tüm öyküleri ekmek kavgasına çıkan sıradan insanların gerçeklikleri...”
gayet yüksek beklentilerle okumaya başladım ama bu kitap beklentimin de üstüne çıktı. "iki buçuk" adlı öyküde her şeyi kafada yaşayıp bitiren adam ve "sevmiyordu" öyküsündeki çocuğun iç konuşmaları o kadar gerçekçiydi ki kurgu okuduğumu unuttum. 60lar istanbul'una gittim geldim diyebilirim
#okudumbitti Kitabın Adı: Önce Ekmek Kitabın Yazarı: Orhan Kemal Tür : Hikaye Sayfa Sayısı : 128 Yayınevi : Everest Yayınevi
Gerçekçi roman ve oyun yazarı olan Orhan Kemal'in 1969 yılında hem Türk Dil Kurumu hem de Sait Faik Hikâye Ödüllerini kazanan "Önce Ekmek" kitabı bu büyük romancının öykücülükte de kadar büyük bir kalem olduğunu gösteriyor.
“Önce Ekmek” eseri 17 kısa hikâyeden oluşuyor. Bugün de sık sık duyduğumuz “Büyükşehirde yaşamak zor.” cümlesini hemen hemen her hikâyede anlatılıyor. Büyükşehir insanının yaşama ve şehre tutunma uğraşısı, kavgası, yoksulluğu hikayelerin konusunu oluşturuyor.
Orhan Kemal, 1969’da “Önce Ekmek” ile Sait Faik ve TDK ödüllerini kazanmış. Kitapta 17 tane kısa öykü var. “Önce Ekmek” ifadesi bir slogan, bir çağrı, belki bir öfkenin dışa vurulması gibi. Milyonlarca insanın kaygısını da ifade ediyor. Toplumcu gerçekçi Türk edebiyatının usta ismi Orhan Kemal’in de temel kaygısı “önce ekmek” olmuş şüphesiz. Ama umutlu bir kaygı, hele çocuklar için daha da umutlu bir kaygı.
“Kirası aylarca ödenmeyen evin sokak kapısı çalındı. Ayten anladı. Fırladı sedirden koştu kapıyı açtı. Babasıydı. Şarap kızılı vurmuş ablak, koskocaman yüzüyle öfkeli girdi içeri. Bakmadı bile yüzüne kızının. Çalışsınlardı efendim. Meyhanedeki emekli haksız mıydı.. “Baktım işler gitti akıntıya. Emeklilik maaşı yetmiyor. Oğlanla kızı seferber ettim. Şimdi ikisi de işte. Evimize refah geldi, refah..” demişti. Sonra da eklemişti: “Önce ekmek..” Altları delinmiş, sarısını atmış, kat kat pençeli pabuçlarını çıkardı. Ağır ağır çıktı merdiveni.. “Önce ekmek.. Sonra başkası.. Okumak, meslek sahibi olmak.. Evet ama neyle? Önce ekmek, sonra her şey…”
Hikaye okumaktan çoğu kez roman okumak kadar keyif almayan bir okur olmama rağmen böylesine ustalıklı hikayelerin peş peşe sıralandığı bütüncül bir eserle karşılaşınca hayranlık duymaktan kendimi alamadım. Orhan Kemal büyük usta, büyük yazar... Hayatın içinden, ta içinden yazıyor öykülerini ve okurken siz de bir yanınızla o hayatın kıyısına köşesine ilişiveriyorsunuz.
Hepsi cok guzel yazilmis, kisa oykuler... En cok 'Cocuklar' ve 'Sevmiyordu' adli oykuleri begendim. Her iki oykude de kucuk cocuklarin dusuncelerini ve konusmalarini okura cok gercekci yansittigini dusunuyorum.
Sait faik öykü ödülünü almış belki'de en iyi hikaye. Kitapta bulunan her bir öykü yeşilçam sinemasından bir kesit gibi. özellikle 50 kuruş adlı hikayesi kitabın en can alıcı hikayesi. İşte bir kitap bir sanat eseri böyle olmalı kalıcı olmalı unutturmamalı kendini.
36 yaşına kadar Orhan Kemal okumayı atladığım için çok üzgünüm , büyük kayıp olmuş... Anlatımın sadeliği, diyaloglardaki dönemin yaşayan dilini kullanmadaki kararında özgünlük, hikayelerin çarpıcılığı mükemmelous...
Orhan Kemal’in hikâye kitabı (1968) • Yazarın on yedi hikâyesini derleyen bu kitapta yedi hikâye (Önce Ekmek, Bir Çocuk, Üçüncü, Tarzan, Coni, İncir Çekirdeği, Elli Kuruş), kitap isminin yaptığı çağrışımlara uygun olarak yoksulluk, yoksulluktan kurtulma ümit ve çabalan tema’sma dayanır. Kitabın en başarılı hikâyesi sayabileceğimiz Mavi Taşlı Küpe’de bir kadın arabacı, kendisini çırağıyla zina halinde yakalayan, cinsel güçten yoksun kasap kocasını öldürmüş, cezasını çekmiş, salıverilmiştir. Şimdi Bilal’dir kapatması. Bilal, küpesi mavi taşlı bir kızı sevmekteyse de kadın, onu bırakmamaktadır. Orhan Kemal’in İşsiz (1966) kitabındaki Kömürcü hikâyesinin kahramanı Hatice ile bu hikâyedeki arabacı kadın arasında karakter bakımından büyük bir benzerlik görülür. Yazarın bu kitabı 1969’da hem Sait Faik Abasıyanık, hem de Türk Dil Kurumu hikâye armağanlarını kazandı