Yayımlandığı dönemde büyük ilgi gören ve sevilerek okunan Genç Kız Kalbi İstanbul’a akrabalarını ziyarete gelen genç bir kızın günlüğünden aktarılan sayfalardan oluşur. Olayların merkezinde platonik bir aşkın yer aldığı romanda Pervin’in aşk ve evlilik konusundaki düşünceleri anlatılırken, Mehmet Rauf kadın erkek eşitliği, birey ve toplum eğitiminin önemiyle ilgili görüşlerini ve seçkin görünen zümrenin sürdürdüğü hayata dair eleştirilerini de dile getirir. Akıcı bir üslupla kaleme alınan Genç Kız Kalbi’nde kahramanın iç dünyasında yaşadığı gelgitler, arayışlar ile sevinç, üzüntü, umut gibi duyguların dikkat çekici bir gerçekçilikle ifadesi Mehmet Rauf’un derin gözlem gücünü ortaya koyar.
Mehmet Rauf, Türk edebiyatçı. İstanbul'da doğmuş ve küçük yaşta edebiyat ile ilgilenmeye başlamıştır. Bahriye Okulu'na gitmiş, İngilizce ve Fransızca öğrenmiştir. Yakından takip ettiği Halit Ziya'nın eserlerine ve realizm akımına ilgi duymuştur. Fransız yazar Paul Bourget'yi okudu ve ondan etkilendi. 1896 yılından itibaren Servet-i Fünûn'da yazmaya başladı. Roman,hikaye ve tiyatro türünde eserler vermiştir.Psikolojik tahlillere büyük önem verir.Bu yüzden eserlerinde kahraman sayısı azdır.
Romanlarında genelde İstanbul ve çevresinde yaşayan seçkin ailelerin arasında geçen aşk ilişkilerini konu almıştır. Zaman zaman şiirler de yazmıştır
Sorgulanan, tartışılan ve eleştirilen şeyler belki bugün için o kadar da çarpıcı değil ama yazıldığı dönem düşünülürse bence epey etkileyici olmuştur zamanının okuru için, ufuk açıcı olduğu bile söylenebilir belki. Bir de sadece zamanını ilgilendiren meseleler değil yazarın değindiği şeyler, aslında hala üzerine düşünülebilecek konular. Çarpıcı olmamasının nedeni Pervin'in bahsettiği olumsuzluklara alışmış olmamız bence, kabullenmişiz. Bazı şeyler hala aynı, düzelen hiçbir şey yok.
Dönemin kadınlarla ilgili düşüncelerine delirmemek elde değil. Şu an çok daha iyi durumda olsa da yüz yıldan fazla zaman geçtiği düşünülürse bu ilerleme tatmin etmiyor insanı. O dönemde de şimdi olduğu gibi bazı erkekler kadınların nasıl giyinmesi, davranması gerektiği hakkında çok fikir sahibiymiş. Tek ve büyük fark ise artık onların düşüncelerini kimse takmıyor :) Yazar bir genç kızın bakış açısını iyi yansıtmış, gerçekten keyifliydi okuması.
Zaman değişiyor ama fikirler sabit herhangi bir değişim yok. Kitabın sonunu biraz daha güzel bağlamasını isterdim aceleye gelmiş gibiydi kalbim bir miktar kırıldı.
Pervin'i kendime çok çok yakın gördüm aşk konusunda. İstanbul'a geldiğinde verdiği tepkilerde haklı kısımları çoktu ama İstanbul'dan nefret etmesi çok kolay oldu bence ya da ben her şeye rağmen bir İstanbul aşığıyım... Bazı şeylerin hala aynı şekilde devam etmesini tekrar tekrar görmek çok üzücü. Yıllar geçse de hiç değişmeyecek mi bunlar merak ediyorum... Keşke kitabın sonu böyle bitmeseydi dediğim kitaplardan biri oldu ayrıca.
Yazıldığı devrin çok ötesinde bir kitap. Özellikle yazarın yarattığı kahramanın savunduğu fikirler bile okumaya değer . Günümüz Türkiyesi ile karşılaştırıldığında değişen birşeyin olmaması ise de cabası ..
Eylül, Türk klasikleri içinde en sevdiğim roman. Lisede okumuş ve çok etkilenmiştim. Ardından da okuyabildiğim kadar Mehmet Rauf okumuştum; ancak nedendir bilmem Eylül'den sonra en bilinen romanı olan Genç Kız Kalbi'ni okumamıştım. Türk klasiklerine ağırlık verdiğim bu dönemde Genç Kız Kalbi'ni okumadan duramadım.
Mehmet Rauf, dönemi ve ortamı düşünüldüğünde aslında kadına ilişkin takdir edilesi bir bakış açısına sahip, en azından karakterleri üzerinden yansıttığı fikirler böyle hissettiriyor, Yalnızca sonunda insan "kadın böyle olursa, erkek ile eşitliğini isterse, diğer kadınlar gibi kendisine sunulanla yetinmezse mutsuz olur" sonucu mu çıkıyor yani diye düşünmeden edemiyor. Bu noktada biraz rahatsız olduğumu söylemem lazım. Bununla birlikte Mehmet Rauf'un kadın karakterlerini bu denli derinlemesine anlatması ve bunda oldukça başarılı olması da kesinlikle takdire şayan.
Yazıldığı dönemin kadınlarının gördüğü muameleleri ve yaşadıklarını aktarmakla birlikte, günümüz kadınlarının durumunu gösteren ve aslında çok da değişmeyen bir şey olduğunu hatırlatan bir kitaptı Genç Kız Kalbi. Kitabın sonu daha iyi bağlansaydı ve geçiş keskin olmasaydı ortaya muazzam bir eser çıkabilirmiş.
Pervin’in bir süre farklı bir ortama adapte olma çabasını, aşık olmasını ve kitabın başında düşündüğü değerlerin tam zıttı değerlere sahip olup hayatı hakkında kararlar alışını izliyoruz. Pervin’in Behiç’e olan aşkının ne kadar saf ve içten olduğunu okudukça anlayabilirsiniz. Onunla alakalı yazdığı her satır özenle ve heyecanla yazılmış sanki. Bu heyecanını biraz gençliğine veriyorum ve yazarın gençliğin hararetini ve değişkenliğini Pervin karakterinde çok güzel yansıttığını düşünüyorum.
Bu kitapta çok duyduğum bir kelime: Müşkülpesent: Zor beğenen demektirrrrr
'Eylül'ün yazarı Mehmet Rauf'un 1911 yılı yazında, yalnızca 1 buçuk ayda tamamladığı bir genç kız günlüğü... Dönemin genç kızlarının yaşadığı 'görücü usulü evlilik, özgürleşememe, aşkı tanıyamama, karşı cinsi tam olarak anlamadan evlendirilme' gibi konulara Yeşilçam usulü değiniyor.
Günlüğün yazarı Pervin, 19 yaşında, batı eğitimi almış, açık fikirli, İzmirli bir genç kız. Osmanlı geleneklerinin tamamına başkaldırmış; Avrupalı yaşıtları gibi yaşamak istiyor. Gözünde çok büyüttüğü İstanbul'a, amcasının yanında kalmaya geldiğinde, hem şehri hem de İstanbullu kadınları yakından tanıyor ancak ne İstanbul'da gördüklerinden ne de hemcinslerinin, kendilerine biçtikleri alaturka hayattan hoşlanıyor. Pervin ne vakit ki amcasının uzak akrabası şair Behçet Bey'le tanışıyor; işte o zaman içsel olarak büyümeye başlıyor...
Dönemine göre cesur bir roman ama şimdilerde okunduğunda, -cumhuriyet öncesi edebiyata meraklı olanlar haricinde-, kimseye bir şey katmayacağını düşünmüyorum. 'Eylül' gibi bir romanı yazan Mehmet Rauf'tan daha derinlikli bir şeyler bekliyordum ben.
Cok keyifli ve bir çırpıda okuduğum bir kitap oldu. Pervin biraz burnu havada ve zor beğenen biri. Aşık olduğunda ise işler tam tersine dönüyor. Üzerinden bir asır geçmiş olmasına rağmen ülkemizde birçok şeyin değişmemiş olduğunun bir kanıtı aslında "Genç Kiz Kalbi" Sadece ülkemizde değil tüm dünyadaki cinsiyet eşitsizliğini düşündüm sık sık. Kısaca okunmalı.
Bir erkek yazarın günlüğünü yazabilecek kadar bir genç kızı anlayabileceği, hissedebileceği konusunda şüphelerim var. Bu konuda kitabın başarılı olup olmadığını da bilemiyorum bu yüzden. Ayrıca kadın olmaya dair bazı konularda tuzumuz kuru olduğu için konuşma hakkına sahip olmadığımızı düşünürdüm. Yine de -kitabın özellikle yazıldığı dönemde ne kadar sevildiği göz önüne alınırsa- tepkilere göre bir şeyleri güzel bir şekilde aktarmış olmalı. Kitabın başkarakteri Pervin'de biraz Jane Austen karakteri (belki Jane Eyre de olabilir) özellikleri hissettim. Ancak bir temel farkla: Jane Austen karakterleri (ve dahi Jane Austen'in kendisi) kadının kendi başına var olmasını amaçlarken Sevgili Pervin tüm varoluşunu, mutluluğunu evliliğine ve kocasına bağımlı görüyor. Yazıldığı zaman bu görüşler özgürlükçü olabilir belki (tıpkı Kuyrukluyıldız Altında Bir İzdivaç'ta olduğu gibi) ama ne yazık ki olması gerekenden çok çok uzak. Bir hayalperest mutlu olacağına inansa bilinir ki sonu hüsranla biter. Kitabın sonu bunu bir kez daha kanıtlamış oldu.
Türk Edebiyatı Klasiklerini okumaya yeni yeni başladım ve bir elin parmaklarını geçmeyecek şekilde sevdiklerim kısıtlı. Genç Kız Kalbi ise sevdiklerim arasında itinayla yerini aldı diyebilirim 🌸 Pervin adında genç bir kızın İzmir'den Istanbul'a amcasının yanına gelmesiyle başlıyor. Pervin'in İstanbul'a olan hayranlığı çok fazla fakat rıhtıma ayak bastığı anda hayallerinde ki gibi olmadığını fark ediyor. Fazla hayalperest ve aşık olmak isteyen biri, evleneceği kişinin görücü usulüyle değil de kendi seçeceği birinin olmasını istiyor. Çok tatlı ve naif bir kitaptı, günlük şeklinde olduğu için elinizde sürünmesine imkan yok. Okumadıysanız bir bakın derim.
4/5 Son sayfalara gelene kadar benim için ortalama bir kitaptı ama o son kısım beni cidden şaşırttı ve bir o kadar da karaktere karşı sinir etti. Sinirim ana karakter olan genç kızımıza değil merak etmeyin. Hatta o açık yürekliliği ve gerçekçi bakış açısı ile beni en çok etkileyen karakter oldu. Fakat her zaman mantık duyguyu yenemiyor işte. Bu kitapta da bunu görüyoruz diyebilirim. Günümüz türkçesiyle de yazıldığı için okuması kolay ve zevkliydi. Tavsiye ederim🌺
"Çünkü yaşamak için hayat lazımdır... Hayal değil..."
Behiç bey bunları gerçekten söyledi mi evdekiler şeytanlık mı yaptı bilmiyorum ama genç kız kalbi.. daima kırılıyor BÖYLE BİTMEMELİYDİ pervin de tüm genç kızlarla aynı kadere mahkum oldu kabul etmiyorum ya KABUL ETMIYORUM BU SONU😭😭cildiracagim
Mehmet Rauf'un ne kadar da çağının ilerisinde bir insan olduğunu, insan psikolojisini çok iyi gözlemleyebildiğini gösterdi bu kitap. Hala, 100 yıl sonrasında bile aynı insani problemlerle aynı coğrafyada uğraştığımızı görmek üzücü.
"Ah yarabbim, dünle bugün... Hayat o hayat, manzara o manzara, güneş yine eski güneş, sema yine dünkü sema... Fakat her taraf bugün nasıl nur ve berrak, her taraf nasıl renk ve koku, her taraf nasıl gülüyor, her şey, her taraf nasıl pürneşe... Çünkü ah yarabbim, çünkü dün yalnız seviyordum... Bugün biliyorum ki seviliyorum..."
20.yüzyılın başında Türkiye’de evliliğin ve ailenin işleyişini anlatırken, kadının, toplumun ahlak ve değer yargılarının ne olduğuna ışık tutan çok güzel bir hikayeydi. Özellikle yazıldığı dönemi düşünecek olursak, yayınlandığında büyük bir etki yarattığını tahmin etmek zor değil. En güzel yanı, belki de en kötü olanı: Kitabın kadın,aile, evlilik, eğitim ve ahlak konusunda değindiği noktaları günümüzle çok kolay bağdaştırabiliyoruz ve bu kesinlikle çok acı. Sadece ülke olarak değil, ayrıntılarla bakıldığında dünya olarak bu konularda hâlâ pek bir ilerleme kaydedemedik. Denizde kum neredeyse! “Hem siz şurasını iyice aklınıza koyunuz ki medeniyet yıkmak değil yapmaktır ve insanlığı aydınlatacak önemli bir keşifte bulunan bir milleti yüz büyük savaş kazanmış bir millete bin kere tercih ederim.” Ne doğru söylemiş Mehmet Rauf...
Bu romanı okurken Mehmet Rauf'un iyi bir gözlemci olması gerektiğini düşündüm çünkü kendi döneminde yer alan farklı kadınlıkları metnine katabilmiş.
Rauf'un o dönemdeki kadın sorunlarına yani örtünme pratiklerine, kamusal alandaki kadın görünürlüğüne ve görücü usulü evliliklere değinmesi, genel olarak belirlenmiş bir kader ile irade sahibi olmak arasında bir seçim yapmak zorunda olan Pervin'in yaşantısal deneyimlerinde vücut buluyor. Metinde romantize edilmiş bir aşk teması yine varlığını korusa da toplumun bireyde ve "genç bir kızda" oluşturduğu baskı ve belirlenmişliğin iyi bir şekilde ele alındığını düşünüyorum.
1910 - 1911 dönemi Türkiyesinde yaşayan bir kızın aşk ile ilgili düşüncelerini okuyoruz. Baş karakter Pervinin bir çok fikrini benimsedim ve kitap boyunca nereseyse her söylediklerine katıldım. O dönemin insanlarının bakış açılarını da gözlemleyebilirsiniz kitapla birlikte. Çok beğendiğim bir Türk edebyatı klasiği oldu. Herkese tavsiye ederim.
" - Ooo, görüyorum ki siz de iftihar için bugünün fikrine karşılık geçmişin uzak şaşaasından medet umanlardansınız... Evet, geçmişe gıpta, onunla iftihar, bugün iftihar edecek şeyi olmayanlara mahsustur, buna ise ilerleme değil gerileme derler. Büyük milletler ise yalnız ilerleme gösterenlerdir."