"...Άνευ σημασίας. Μόνο παραμένει το αίσθημα ελαφρότητας που είναι ο ίδιος ο θάνατος ή, για να το πούμε ακριβέστερα, η στιγμή του θανάτου μου που εφεξής πάντοτε εκκρεμεί και επίκειται ανά πάσα στιγμή..."
"Η στιγμή του θανάτου μου": Ούτε καθαρή μυθοπλασία ούτε καθαρή αυτοβιογραφική μαρτυρία. Ένα ιδιότυπο στοχαστικό και εξομολογητικό αφήγημα του Μωρίς Μπλανσό (1907-2003), εν είδει αυτοβιογραφίας, γραμμένο το 1994, όταν ο συγγραφέας είναι ογδονταεπτά ετών, σαρανταπέντε χρόνια μετά την "Τρέλα της ημέρας" (Άγρα, 1984).
Ένα κείμενο-κλειδί που σχολίασαν ο Derrida, ο Lacoue-Labarthe, ο Christophe Bident και πολλοί άλλοι.
Maurice Blanchot was a French philosopher, literary theorist and writer of fiction. Blanchot was a distinctly modern writer who broke down generic boundaries, particularly between literature and philosophy. He began his career as a journalist on the political far right, but the experience of fascism altered his thinking to the point that he supported the student protests of May 1968. Like so many members of his generation, Blanchot was influenced by Alexandre Kojeve's humanistic interpretation of Hegel and the rise of modern existentialism. His “Literature and the Right to Death” shows the influence that Heidegger had on a whole generation of French intellectuals.
Maurice Blanchot'nun 1994 yılında yayımlanan "Ölüm Ânım" adlı eseri alışılmadık bir metin. Anı, anlatı, ya da kurgusal bir parça. Hepsi mümkün.
"Ölümün bizzat kendisi tarafından ölmesi engellenmiş genç bir adam -henüz genç olan bir adam- ANIMSIYORUM."
Söz edilemeyenden söz etmeyi deneyen bu felsefi deneyim metni, Blanchot ve ailesinin, İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazilerle yaşadığı talihsiz/talihli bir deneyimin, yazarın benliği üzerindeki izlerini irdeliyor.
"Biliyorum; bu çözümlenemez his, onda varoluştan geriye ne kalmışsa değiştirdi, böyle düşünüyorum ben. Sanki dışardaki ölüm bundan böyle yalnızca ondaki ölüme gelip toslayabilecekti. "Hayattayım. Hayır, sen bir ölüsün"."
Kişinin kendi ölüm ânını anlatmasının olanaklılığı ve ölmeden ölmek. Bazılarımızın deneyimlemiş olabileceği bir kavram aslında. Hani derler ya, "Bir daha asla eskisi gibi olmadı, sanki o gitti, yerine başka bir kişi geldi". Benlik/varoluş kıran anlar deneyimleyen insanların hissedeceği türden bir değişim. Gelişim, güçlenme olarak da tanımlanır bu durum (olur da o durumdan kurtulur, o durumu aşabilirsek). Sanki içinizde bir şey ölmüş gibidir oysa. Belki de, bu ölüm durumuna rağmen ayakta kalmak, ölmeyen parçamızın güçlenmesiyle mümkün olduğu için iki yaklaşım da yerindedir.
"Ölümün ölümle yüz yüze gelmesi? Onun namına bu hafiflik hissini çözümleyecek değilim. Belki de birdenbire yenilmez olmuştu. Ölü – ölümsüz. Belki bir kendinden geçme halidir bu."
"Ölüm Ânım" oldukça kısa bir metin. Kitabın önemli bir kısmını bu metnin (bir sonsöz başlığı altında) incelenmesi oluşturuyor. Bahse değer tarafı ise, bu sonsözün, metne daha farklı açılardan da yaklaşmanızı mümkün kılması ve açıklayıcı olmaktan ziyade derinleştirici ve sorgulatıcı olması.
Düşünmeyi ve sorgulamayı tetikleyen bu küçük hacimli ontolojik kuyuyu, varoluşsal düşüncelere mesai ayırmayı seven ve anlama gayretini anlamış olmaktan önde tutan tüm yetişkin okurlara öneririm.
Bütün bir geriye kalan, ölümün ta kendisi olan o hafifleme hissidir, ya da daha doğrusu bundan böyle daima muallakta kalacak olan o ölüm anımdır. Maurice Blanchot Ölüm Anım Nazi isgali sirasinda Blanchot ve ailesinin kursuna dizilecekken kurtulmalarini yazar Blanchot Ölüm Anim'da. Ölmeden ölmek hissi. Kendine yabancılaşma, Alman subayin fransizca konusmasi karsisinda kendi diline yabancılaşma. Ölmeden olme hissi Dostoyevski'yi hatirlatti bana. O da kursuna dizilecekken Çar'in emriyle olumden kurtulmustu. Blanchot okuyucuya yasamin olumle anlamli oldugunu anlatmak istemiş . Yasami anlamli kilan zitliklardir aslinda. Yasam anlardan olusur var olan simdi su andir. Ölüm olmasaydı anlarin kısacası zamanın bir anlamı olmayacaktı. Bu varolusunun bilincindedir insanoglu. Ama varoluşumuz derin bir sessizlikte gizlidir. Ontolojik sessizlik.
Encore yayınlarının Ölüm Serisi içerisinde bastığı ilk kitap olan "Ölüm Anım"ın ilginç bir anlatım dili var. Oldukça kısa olan bu esere, eserin kendisinden çok daha uzun ve anlaşılması güç bir son söz yazan Melih Başaran'ın ne amaçladığını anlayamasam da kitabı kısmen beğendiğimi ifade edebilirim. Bazı insanlar felsefeyi, anlamının çok daha dışında/ötesinde anlaşılmaz ağdalı cümleler yığını olarak görmek istiyor ne yazık ki. Başaran'ın yazısı da bu minvalde bir yazı olmuş ve kitabın sonuna konmasa da olurmuş.
"Je me souviens d'un jeune homme - un homme encore jeune - empêché de mourir par la mort même - et peut-être l'erreur de l'injustice. Les Alliés avaient réussi à prendre pied sur le sol français. Les Allemands, déjà vaincus, luttaient en vain avec une inutile férocité." Blanchot disait que " Avant l'oeuvre, oeuvre d'art, oeuvre d'écriture, oeuvre de parole, il n'y a pas d'artiste, ni d'écrivain, ni de sujet parlant, puisque c'est la production qui produit le producteur, le faisant naître ou apparaître en le prouvant." Et c'est l'une des oeuvres qui fait de lui l'un des écrivains les plus remarquables du XXe siècle, un génie de la création ...
Η οριακότερη στιγμή του ανθρώπου- δηλαδή του θανάτου- βασισμένη σε αληθινό προσωπικό βίωμα του συγγραφέα. Το κείμενο δεν είναι ακριβώς μυθοπλασία ούτε φιλοσοφία ούτε βιογραφική καταγραφή αλλά είναι μαζί και τα 3. Δεν ξέρω τι άλλο να γράψω για να μη κάνω spoil παρά μόνο να το διαβάσετε έστω από καθαρή περιέργεια. Δεν είναι ούτε 15 μικρές σελίδες καθαρό κείμενο. 4 αστέρια γιατί δεν μπορώ μα είμαι αντικειμενικός με τον συγγραφέα που τόσο πολύ μου αρέσει.
12 blz waarin Blanchot verhaalt over het moment van zijn dood, het moment waaraan hij aan de dood ontsnapte of het moment waarop de dood hem pas echt in het leven liet staan? Enfin. 12 blz over een executie die er geen wordt en over wat dat met een mens doet. Denk ik. Ik twijfel er niet aan dat over die 12 bladzijden inmiddels boekdelen zijn geschreven en dat er gretig academische debatten over gevoed worden. Als lezer (ik las het intussen 2 x) is het een prikkelend tussendoortje waarop je zo lang of zo kort kan kauwen als je wil. Ik ga voor kort.
Wel nog even vertellen hoe prachtig dit met de hand gedrukte boekje uitgegeven werd bij Uitgeverij Vleugels. Misschien is dat an sich toch een vierde ster waard :)
« Était-il assez cultivé pour savoir que c’était l’année fameuse de Iéna, lorsque Napoléon, sur son petit cheval gris, passait sous les fenêtres de Hegel qui reconnut en lui « l’âme du monde », ainsi qu’il l’écrivit à un ami ? »
Το θνήσκειν μιλώντας απόλυτα ,είναι το αδιάλειπτα επικείμενο μέσω του οποίου όμως η ζωή διαρκεί επιθυμώντας . Επικείμενο του πράγματος που έχει πάντοτε ήδη παρέλθει.