Cemil Kavukçu'nun iki yıllık bir aradan sonra çıkardığı yeni öykü kitabı Başkasının Rüyaları, öyküler arasındaki tuhaf ilişkiyle dikkat çekiyor. Kavukçu, bu kitabında nasıl ve neden yazdığının peşine düştüğünü hissettiriyor, yazarlığının perde arkasını aralıyor. Şimdiye kadar olmadığı kurmaca ile gerçek, düş ile gerçek dünya arasındaki hem keskin hem belirsiz sınırda gezinirken, yazarla anlatıcı, anlatıcıyla öykü kahramanı, öykü kahramanıyla yazar birbirine karışıyor, birbirinin içinde eriyor; kimin kim olduğunu unuttuğumuz bir dünyaya sokuluyoruz. Tüm öykülerin içinde gezinen aynı anlatıcı ve kahramanlar sayesinde öyküler aynı hayatın farklı zamanlarda çekilmiş fotoğrafları gibi bir süreklilik kazanıyor. Rüya ile gerçek arasındaki ince çizgide ustaca dolaşan Cemil Kavukçu, belli ki zarını rüyadan yana atıyor ve kendini olduğu kadar okurun da uzun bir rüyanın değişik gecelere, değişik zamanlara bölünmüş labirentlerinde gezdiriyor. Belki de bütün hayatımızın, çocukluğun o istenmeden içine sürüklendiğimiz ikindi uykularından başlayarak bir rüyadan başka bir şey olmadığını söylemek istiyor.
İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Jeofizik Mühendisliği bölümünü 1976'da bitirdi. Öyküleri, 1980 yılından bu yana çeşitli dergilerde yayınlandı. Patika adlı yapıtıyla 1987 yılında Yaşar Nabi Nayır Öykü Ödülü'nü ve 1996 yılında "Uzak Noktalara Doğru" adlı öykü kitabıyla Sait Faik Hikâye Armağanı'nı, 2009 yılında "Angelacoma’nın Duvarları" adlı otobiyografik anlatı kitabıyla Sedat Simavi Edebiyat Ödülü'nü kazandı.
Beklediğimden fazlasını buldum. Öykülerin birbirleri ile olan ilişkileri çok güzel geçti, gitti. Çok tatmin edici bir bütünlüğü vardı kitabın. Bir ona dokunup, bir buna sarılıp bitti, bitirdi. İyi bir öykü kitabı okumak isterseniz hiç korkmadan alın derim.
Tarık Dursun K. bu kitap için "utangaç bir roman" demiş. Öykü sevenler kadar roman sevenleri de fethedecek bir eser. Bir birine göz kırpan öykülerin hepsini sevsem de kitaba adını veren "Başkalarının Rüyaları" öyküsü favorim. Bu öykü aynı zamanda, diğer öykülerdeki kahramanlara alternatif hayatlar çiziyor.
Uzun zamandır Cemil Kavukçu okumamıştım ve nasıl iyi geldiğini anlatamam. Öykülerin gerçekle rüya (ya da kurmaca-üst kurmaca mı demeli?) arasındaki halleri, karakterler üzerinden birbirleriyle olan bağları ve sonunda neredeyse bir bütün oluşturmaları o kadar güzel ki, iyi bir öykü kitabı okumanın tüm hazzını yaşadım.
Başkasının Rüyaları bir öykü kitabı. Öykülerin her biri, bir diğerine bağlanan; rüya mı gerçek mi olduklarını anlamadığımız.. Rüyaysa uyanmak istiyorsunuz; gerçekse bu gerçeklikten kaçmak. Sonra bir bakıyorsunuz Cemil Kavukçu öyle bir düğüm atmış ki, içinde kalıvermişsiniz. Kurgu değil başka bir şey.. Sınırlar arasında gezinmek gibi.. Okuduğum ikinci kitabıydı ve ben her eserini okumak için sabırsızlanıyorum.
Aynı heyecanı Ferit Edgü için de duyumsamıştım. Farklı ve bir o kadar bana yakın cümleleriyle. İki yazarı da ne çok bekletmişim. İki yazarı da bir şekilde bulmak ne güzelmiş..
Kurgusu muhteşem bir kitap! Öyküler beklenmedik şekillerde bağlanıyor birbirlerine. Her bir öykü kendi tadında özel ve güzel olmakla beraber öyküler peşpeşe okunduğunda bir çemberi tamamlıyor.
“Gelmek zorundaydım. Yalnızca bir gece birlikte olacağız, katlanmamız gereken bir gece geçecek ve ben geldiğim gibi gideceğim. Otelde kalmak istememe tepki göstermişti. Kardeşi gelmiş; yıllardır görüşmediği, konuşmadığı, bir hiç yüzünden küstüğü kardeşi... Otelde kalması yakışık alır mıydı? Millet ne derdi sonra.
Millet... Ya da annemin dediği gibi; el âlem. Bütün yaşamlar o görünmeyen güce yaranmak için harcanıyor buralarda.” #solgun
İlk eline aldığınızda hiç bilmeyip; karakterlerin, olayların ve aslında öykülerin okudukça birbirine bağlandığını fark etmek güzel bir his bence öyküde. Üstelik bu durumun öykülerin önüne geçmemesi, hoşuma giden noktalardan biri. Diğer bir nokta da yazarın dili. Sade ama güçlü. Gücünü sözcüklerden alan, ama sözcüklere ağda katmadan sizi olaylar örgüsünün içine yavaş yavaş katan bir dil buldum bu kitapta. En sevdiğim öykü Başkasının Rüyaları oldu. Öykü severlere tavsiye eder, keyifli okumalar dilerim.
Beklentimin çok üstüne çıkan bir kitap oldu. "Utangaç bir roman gibi". Gerçekle rüya, anlatıcı ile yazar, yan karakter ile ana karakter birbirine girmiş, dikkatimi hiç kaybetmeden okuduğum ve beklenmedik şekilde etkilendiğim bir kitap oldu. "Okumadığım Türk yazarları okuyayım ya" diye düşünerek aldığım bir kitaptan müthiş zevk aldım.
“Eeee’” dedi okur, “bunlar nasıl öyküler böyle? Hepsi birbirine karışıp gitti. Ablası öldü mü ikinci öyküde, yoksa sonunda evlendi mi? Hee, pardon, o rüyaydı değil mi? Peki kaptan mıydı hamakta uyuyan, Sefil miymiş Enis’in adı? Yazar kasiyer kızla yatmış mı gerçekten? Kadın intihar mı etmişti yoksa bunamışta mı düşmüş? Nasıl yani; hepsini uydurmuş mu gerçekten? Gerçekten derken hani... aman be bu en böyle, kafayı yedirtti!” #
Çoook zevkli, eğlenceli ve aynı zamanda hüzünlü... ✌🏻Okuduktan sonra yukarıdaki yorumları yapanları dinlemek de öyle. 😂 Öyküleri sırasıyla okumalı. Ben öyle yapmadım.
Cemil Kavukçu ile tanışma kitabım oldu. Büyülü gerçeklikle yoğurulmuş, rüya ile gerçek arasında gidip gelen hoş öyküler vardı. İçindeki 7-8 hikayeden 3-4'ünü gerçekten beğendim. Birbiri ile bağlaması da hoştu. Cemil Kavukçu kitaplarına ara ara yer vermek istiyorum.
Öyküler aynı evrende geçiyor. İlk hikayede okuduğunuz karakter bir diğer hikayede size göz kırpıyor. Cemil Kavukçu favori yazarlarımdan oldu. Kesinlikle şans verilmesi ve okunması gerekir.
Dokuz öykü. Dokuzuncunun sonu birinciye bağlanmış, öykü kitabı diye başlayıp öyküler arasındaki usta işi geçiş ve bağlantılarla okuru sürükleyen hayran kaldığım bir kitap. Kavukçu nasıl ve neden yazdığını da anlatmak ister gibi. Yazar anlatıcı, anlatıcı öykü kahramanı birbirine karışıp gidiyor. Uzun bir rüyanın içinde geziyor okuyucu. Daha doğrusu yazar bizi elimizden tutup rüyasında gezdiriyor. Tarık Dursun K. bu kitap için “utangaç bir roman” demiş. Öyle gerçekten. Küçük bir çocuğun öğle uykusunda gördüğü rüyadan çıkıp, yazarın uykusundan uyanmasıyla çözülüyor. Öykü sevenlere şiddetle tavsiye ederim. “Kendine varmanın yolu biraz da başka şeylerden vazgeçmek değil midir ?”
Böyle büyük bir kalemle bu kadar geç tanıştığım için pişman; geç de olsa tanıştığım için sanşlıyım. Kuraklık yaşayan Türk edebiyatına nefes aldıran ender isimlerden biri. Öykülerindeki karakterleri farklı öykülerde bir araya getirmesi çok özel. Bir de okuyucunun hikayenin nasıl ilerlemesini istediğini bilir bir yazısı var. Böyle dişlerinizi sıkarak değil de ferahlık içinde bitiriyorsunuz hikayeleri.
Birbirinin içine geçen öyküler. Uyku ile uyanıklık arasında bir adam, yazar. Rüyalar, başkasının rüyaları. Hayaller. Gerçekle, geçmişle ve olabileceklerle harmanlanmış kesitler hayattan. Karga Vahit, Nur, marketteki kasiyer, nam Kadir, Eran Kaptan.
Paul Auster’in New York üçlemesindeki bir bölümü anımsattı bana bu kitap. Kişiler, öyküler, yazar, yazarın hayali, hep üçüncü göz olarak kitabın karşısında olan “Biz”. Keyif alarak okuduğum, toplumsal yansımaları da barından güzel bir kitaptı.
Okuduğum ilk Cemil Kavukçu kitabıydı. İçinde dokuz öykü bulunan eserde benim en çok beğendiğim şey öykülerin kendi içindeki bağı oldu. Öykü kahramanlarının hiç beklemediğimiz anda bambaşka bir girizgahla başlayan başka bir öyküde birden karşıma çıkması hem okuru şaşırtıyor hem de öykü içinde öykü ya da rüya içinde rüya izlenimi bırakıyor.
Cemil Kavukçu rüya gibi öyküler yazmış bu kitabında da. Öykülerin birbirinin içine geçtiği yerlerde buruk bir mutluluk hissettim. Yalın anlatımı ile az kelime kullanarak bu kadar şey anlatabilmesine hayran kaldım.
tüm kurguyu, işlenişini her şeyi ÇOK sevdim. bölümlerin birbirlerine bağlanışı, karakterlerin ortaklığı çok çok iyiydi. minik plot twistlerle✨ dolu akıp giden bir kitaptı.
Hikayeler birbirine göz kırpıyor, hatta bazı yerlerde iyiden iyiye iç içe geçiyor, bu da kitaba fevkalade bir bütünlük katıyor. Bir noktada hangisi rüya, hangisi hayal, hangisi gerçek, hangisi söylenti birbirine karışıyor, ve bence tam da burada okuyucunun aldığı zevk zirveye çıkıyor. Kaleminize sağlık. Öykülerinizdeki yalın dil ve akıcılıktan çok etkilendim.
Müstakil öykülerden bir roman kurulmuş. Keyifle okunuyor. Kavukçu'nun üslubu, Türk öykücülüğünde yabana atılmaması ve muhakkak tadına bakılması gereken bir lezzet.