Bu kitap, ne bir övgü, ne bir yergi kitabıdır. Bu kitap, İsmet İnönü'nün hayat hikayesi etrafında, bir devrin akışını verir. İkinci Adam'da biz, Tek Adam'da konu olarak alınan Atatürk hadisesini, günümüze kadar takip ederiz.
İkinci Adam'ın bu birinci cildi, İnönü'nün doğumundan, Atatürk'ün ölümüne kadar geçen devreyi alır. Bu devrede İnönü'nün soy ilişkileri, tahsil hayatı ve bundan 60 yıl önce, bir gizli ihtilal cemiyeti ile başlayan siyasi ilgileri ve sonra ordu hayatı yer alır. Daha sonra da ona İkinci Adam olmanın şartlarını, faktörlerini hazırlayan bir sıra olaylar...
Şevket Süreyya Aydemir was a Turkish writer, intellectual, economist, historian, and one of the founders, publisher and a key theorist of Kadro ("Cadre"), an influential left-wing political journal published in Turkey from 1932 to 1934.
Aydemir was a prolific writer. His most famous work was İnkılap ve Kadro ("Revolution and the Cadre"), published in 1932, where he outlined his theory of political economy presented in the Kadro journal. He published his memoirs, Suyu Arayan Adam ("The Man Searching for Water") in 1959. Between 1963 and 1965, he published Tek Adam ("The Single Man"), a three volume tome on Mustafa Kemal Atatürk. He also published a biography of İsmet İnönü titled Ikinci Adam ("The Second Man").
Dolu dolu bir kitap diye baslayayim soze. Eger egrisiyle dogrusuyla Ismet Inonu'yu tanimak istiyorsaniz kesinlikle seciminiz Ikinci Adam uclemesi olmali.
Ilk cilt "O harita ve pergelle, silahtan daha yakin arkadasti." cumlesi ile basliyor. Ailesi ve cocukluk donemi anlatildiktan sonra egitim hayati ve bu sirada basindan gecen olaylara dair doyurucu anektodlar okuyabilirsiniz. Ogrenim yasaminda ayni yillarda ogrenim gordugu kurmay kadrosu o kadar degerli ki, iste o kurmaylar gelecekte bu ulkenin kaderini cizmede etkin rol oynayacaklar.
Ve 1. Dunya Savasi: Osmanli'nin durumu analiz edildikten sonra bu savasin genis bir acidan degerlendirmesiyle karsilasiyorsunuz. Olaylar o kadar etkileyici bir dille anlatilmis ki kesinlikle sikilmiyorsunuz, cogu zaman sayfa sonlarina dip notlar dusulmus. Bu da akliniza takilanlara dair sorularin cevaplarini nerede bulabileceginizi gosteriyor ki oldukca doyurucu bir kaynakca bulacaginizi soyleyebilirim.
Araplarin ihanetine dair bolumleri okurken cogu zaman gerildim. Ardindan Kurtulus Savasi; Tek Adam ve Ikinci Adam'in birlikte hangi sureclerden gectigini, kritik zamanlarda neler hissettigini okurken goz yaslarimi tutamadigim bolumler oldu.
Bana gore kitabin en onemli iki kismi Kurtulus Savasi sonrasi Lozan sureci ve Ismet Inonu'nun basvekillikten cekilmesi sureciydi. Zira birtakim insanlar bu surecler hakkinda birbirini tutmayan seyler beyan ediyorlardi. Pasa'nin hatalari yok muydu, kesinlikle vardi... Fakat bu hatalarin yaninda gerek komuta asamasinda gerek meclis surecinde basardigi seyler de vardi ki dogrusuyla yanlisiyla o kararlar sayesinde bu gunlere geldik.
Bir insani anlatirken olaylari sadece tek tarafli degil birden fazla acidan ve donem sahidi kisilerin anlattiklarindan arastirip belgelerle destekleyerek paylastigi icin dalinda en onemli kaynaklardan biri deyip incelememi bitireyim.
En kisa zamanda diger iki cildi de okumak istiyorum.
İlk başlarda çok güzel ilerlesede, ortasından başlayarak sonuna doğru çok sıkıcı bir hal aldı. Aşırı derecede sayılara(iktisad alanında çoğunlukla) girildi ve bu kitaptan kopmama sebep oldu. Umarım diğer ciltler daha güzeldir.
M.Kemal Atatürk, en yakın silah arkadaşları, harpler, hatalar, başarılar. Eski Türkiye' nin son devri ve Yeni Türkiye'nin ilk yılları yokluk, savaşlar, kavgalar. İnsanın içini burkan cinsten bir samimiyet havasında bizi Atalarımızı, mücadelemizi ödenen bedelleri gözler önüne seriyor. Allah rahmet eylesin, emeği geçen bütün kahramanlarımıza. Şevki Süreyya Aydemir ruhun Şad Olsun
Gördüm ki İsmet Paşa sadece bugün ahlaksızca saldırıya uğramıyor. Milli Mücadele döneminde de, Lozan’da savaşırken de ilk başbakanlık yıllarında da hep acımasızca ve bilgisizce eleştirilmiş. İnönü’yü ve ve bir devri gerçekten tanımak isteyenler için dolu dolu bir eser.
İkinci Adam'ı okuyup Tek Adam'ı anımsamamak olanaksız. Şevket Süreyya da bunu doğal olarak bir tür devam çalışması olarak kaleme almış, öyle anlaşılıyor.
Tek Adam'ı okuduğumda 17 yaşındaydım. Atatürk'e, Türkiye'ye ilişkin hem soğuk ve somut gerçeklere, hem de o yılların kirli siyasi tartışmalarında bana yol gösterecek düşüngüsel duruluğa, bir yönelim kazanmaya gereksinimim vardı.
1960'lı yıllarda yazılmış, Şevket Süreyya gibi o dönemin içinde görev de üstlenmiş, döneme ilişkin söyleyecek kişisel sözü de olan birinin yapıtı bu gereksinimimi bir ölçüde karşıladı, ama bir tarihçi gibi değil, öncelikle bir düşüncü gibi kaleme aldığı Atatürk biyografisinin sevmediğim yönleri de çoktu. Bu yüzden Tek Adam, her ne denli temel kitapsa ve mutlaka okunmalıysa da, ne başucu kitaplarım arasına girdi, ne de sıklıkla kaynak gösterdiğim kitaplar arasında yer buldu.
Şimdi on yıl sonra, hem de akademik gerekçelerle Şevket Süreyya'ya dönmek benim için karışık duygular uyandıran bir deneyimdi. Aradan geçen yılların, benim için değişen şeylerin etkisi ne ölçüdedir emin değilim, az değildir herhalde, ama geldiğim noktada İkinci Adam'ın ilk cildini keyifle okudum ve sevdim.
Tek Adam'da uyguladığım yöntemi İkinci Adam'da da uyguluyorum: Bunu bir temel kitap olarak ele alıp İnönü biyografilerine buradan başlamak, sonrasında daha derli toplu ve tarihyazınsal olarak daha nitelikli biyografik çalışmalara geçmek, arkasından da dönemle ilgili nitelikli çalışmaları okuyup belge incelemelerine geçmek. Buna benzer bir yöntemi Atatürk'le ilgili okuduklarımda el yordamıyla bulmuştum, şimdi iyi sonuç almak umuduyla biraz daha bilinçli işleyeceğim.
Geçen süre içinde Şevket Süreyya'yla da önemli ölçüde barıştım denebilir. Dilinin, yazdıklarının, yönteminin kendine özgü bir kişiliği var. Biyografi yazmak Şevket Süreyya'ya özgü bir beceri değil ama bu kitapları bu dil ve tarzda, özgün bir biçemle kaleme almak Şevket Süreyya'nın kişilik ve tarzıyla yakından ilgili. Bu nedenle bir biçimde Şevket Süreyya'yı kitaplardaki anlatıdan yalıtmak, çıkartmak atmak olanaklı değil. Kitabı okurken anlatılanların yanında Şevket Süreyya'nın varlığını da hep duyumsuyorsunuz. Tek Adam'da da, Suyu Arayan Adam'da da sevmediğim bu yön İkinci Adam'da beni neredeyse hiç tırmalamadı, belki okumakta amacım başka olduğundan, belki aradan geçen sürenin etkisiyle, belki de Şevket Süreyya'nın Türk aydınları arasındaki yerini biraz daha iyi oturtabildiğimden.
İkinci Adam, ilk cildi bakımından, kişiliğinin türlü yönleri ve Türk Devrimi içindeki yerinin de ele alınmasıyla İnönü'yü kavramak için önemli bir adım. Şevket Süreyya İnönü'yü odağa alarak cumhuriyetin tarihini de bir kez daha yazmış. Burada özellikle ekonomik çözümlemelere ve İnönü'nün hükümetlerinin karşılaştığı siyasal açmazlara yönelik kapsamlı değerlendirmelere de yer verilmiş. Belli noktalarda İnönü'nün oldukça arkaplana itildiğini, sürecin incelenmesinin öne çıktığını görüyoruz.
İkinci Adam, İnönü'nün ve İnönü'nün merkezinde bulunduğu tarihsel süreçlerin anlaşılması için kuşkusuz yeterli değil, belirli açılardan ilkel ve eskimiş olduğunu söylemek de olanaklı. Buna karşın bu sürece ilişkin yapılan çalışmalarda İkinci Adam'dan yararlanmamak, onu atlamak, bir yana itmek de olanaklı değil.
Bu da Şevket Süreyya'nın özgün değeriyle ilgili bir fikir vermeli bize.
"Bizim tarihimiz, halk çocuklarının tarihidir. Halk denen hazinenin bitmek tükenmez verimliliği, Türk tarihinin akışında bu akışa damgasını vuran büyün Önder Şahsiyetlerin kaynağı olmuştur. Bu kaynak onları doğurmuştır, kucağında büyütmüştür, şekilleştirmişti. Denebilir ki Türk Tarihi, aslında, Halkın ve Halktan gelenlerin tarihidir" (s.5)
"Galiba, Bernard Shaw'a ait olan bir söz vardır: -Birinci adam güneşi, İkinci Adamı gölgeyi sever" (s.10)
" İkinci Sultan Mahmut bu sefer de Ruslardan asker istemek zorunda kaldı 5 nisan 1833'te öncü olarak 15 000 kişilik bir Rus ordusu Boğaziçi'nde Beykoz kıyılarına ayak bastı. Bütün bu şartlar altında Osmanlı devleti kalmışsa, bunun nedeni, Alman Meraşali Helmuth Von Moltke'nin dediği gibi, bu devletin mirasını paylaşmakta, mirasçların ittifak edememlerindendi. " (s.33)
"bir Aksiyon ki, sonuçları toplumun kaderini etkiler. Toplum, yarattığı siyasi şahsiyetlerin elinde ya mutlu, ya bedbaht olur. Yani siyasetçi, Toplumun öyle bir eserdir ki, Toplum onu hem kendisi yaratır, hem kendi iradesini onun iradesine bağlar. Kendi kaderini, kendi yarattığının kaderiyle birleştirir" (s.203)
"Ama teferruat hususunda bir Üstat'tı" (s.207)
"Başkan Hap - Yeryüzündeki iyi niyetli insanlara selam" (s.226)
"Demokrasi, bir inkilap nizamı değildir. İnkilap nizamı, azınlığının iradesinin, çoğunluğunun iradesine, inkilabın zararuretleri nedeniyle, cebir ve zor yoluyla hakim oluşudur. Eğer inkilap, henüz son sözünü söylememişse, onun fırtınlar içinde girişilecek, 19. yüzyıl tipinde bir Demokrasi çabası, hiç bir başarı vadetmez" (s.287)
"Takrir sahibi Ferridun Fikri bey, bir meclis tahkikatı heyetinin kurulmasının acele karara alınmasını istiyordu. Ama iş Rauf beyle, kabinenin savunucuları arasında bir çarpışma halini aldı. Hatta Ali Çetinkaya bir aralık kürsüye fırladı. Rauf Beye onun Çerkez asıllı oluşunu ima ederek: -Sen bu toprakta oturamazsın. Ecdadının, babanın ve dedenin geldiği yere gidersin. Bu toprak bunu istiyor" (s.294)
" Mesele düşünmeli ki, 1926'da bile Adapazarın'dan patates İstanbul'a, Marsilya'dan gelen patatesleslerden daha pahalıya mal oluyord ve Merzifon pirinci Samsun'dan Hindi-Çin'i pirincine rekabet edemiyordu." (s.351-352)
"Recep Peker- Liberalizm Vatan Hıyanetidir" (s.406)
" -Ne okuyorsunuz gazetede? Şu bizim Dizbağı nişanı meselesini ni? -Dizbağı nişanı mı? O da ne? - A duymadınız mı? Bir Amerikan gazetesinden naklen, bütün dünya matbuatına yayılan havadisi? İngiltere Kralı bana Dizbağı nişanı verecekmiş. Söylendiğine göre bu, İngilizlerin en büyük nişnaı imiş... -İyi ama, bunu size ne münasebetle vereceklermiş? -Bunu herkesten ziyade sizin bilmeniz lazım gelir. İngiliz Milleti beni sever de ondan
Gazi'nin mümkün olduğu kadar tatlılıkla söylediği bu söze karşı, İsmet Paşa, dudaklarında istihzalı bir gülümseme ile omuzlarını silker. Gazi'nin sesi sertleşmeye başlamıştır: -Evet, İngiliz Milleti beni sever ve sevgisini, Lyod Corc'u düşürmek suretiyle ispat etmiştir. -O meselenin harici siyasetle hiç ilgisi yoktur. Loyd Corc, Partiler arasındaki ihtilah yüzünden düştü.
-Ya?... Bu ihtilafın, tam Dumlupınar Zaferi üzerine çıkışına ve Avam Kamarasında Lyod Corc'a yapılan hücumlarda, en ziyade Türkiye'ye karşı takip ettiği düşmanca politika üstünde durulmasına ne dersiniz?" (s.468)
I frequently enter and exit dark periods, yet I never stay in them for long. They’re more like a distant relative I visit often. To grieve or rage deeply over anything appears to me inevitably as a kind of deception, because such states arise only when one forgets the cosmic perspective and shrinks down into the merely human. For this reason, it’s impossible for me to experience any feeling—whether good or bad—in a prolonged and consistent way. Except for the term “dissociation.” Because I know very well how to dig into existence down to its deepest points, bending and twisting reality, even annihilating it, rendering life lifeless or existence nothingness. I am inclined not to what is called “depression” but to what is called “psychosis.”
İsmet Paşa ve dönemin ilişkileri hakkında Şevket Süreyya Aydemir haricinde şu ana kadar kimseden okumadığım kadar net ve objektif yorumlar, bilgiler mevcut. Döneme ilginiz var ise, İsmet Paşa ile ilgili bilgi edinmenin haricinde döneme dair de yeni bilgiler edinmeniz çok olası. Bu ciltte özellikle 1920 Nisan - 1930 arasındaki dönem detaylı olarak incelenmiş, 1930-38 arasına da değinilen noktalar, bölümler olsa da kitapta asıl ağırlık belirttiğim 10 yıllık dönemde. Mutlaka okuyun.
İsmet Paşa'nın gençlik yılları ile alakalı kısımlarda daha çok keyif aldım. Fakat inkılap döneminin anlatıldığı, İsmet Paşa'nın başvekil olduğu yıllarla alakalı kısımlarda, ekonomik gelişmeler çok ayrıntılı ele alındığı için sıkıldım diyebilirim. Neticede bir başvekilin icraatları arasında en çok yer edenler ekonomik olanlardır diyebilirsiniz ama ben biraz da yazarın komünist olmasına bağlıyorum bu durumu. O yüzden kitabın sonlarını bir an önce bitsin diyerek okudum.
Atatürk ve İsmet İnönü hakkında birşeyler okunacaksa en iyi ve en nitelikli adres Şevket Süreyya Aydemir'dir. Onu okuduktan sonra diğer kitapların size yeni bir şey söylemesi çok zordur.
Tek adamın tadında ikinci bir şahsiyeti de yine Şevket Süreyya Aydemir farkıyla okudum. Kesinlikle ölmeden önce okunacaklar listenize alın.
Şevket Süreyya Aydemir’in İsmet İnönü’nün hayatını anlattığı üç ciltlik eserinin birinci cildini nihayet bitirebildim. Birinci cilt İsmet İnönü’nün doğumundan Atatürk’ün ölümüne kadar geçen dönemi kapsıyor. Bu kitapta Tek Adam’a karşılıklı referansların, zaman zaman tekrarların olduğu, Tek Adam’ın sıkıştırılmış versiyonu gibi gözükse de öyle değil. (Bu tekrarlar yüzünden zaman zaman kitaba ilgim biraz dağıldı, bir solukta bitirdim diyemeyeceğim)
İkinci Adam’ı sahneye çıkartan Lozan sürecine, Cumhuriyetin ilanından sonraki iktisadi politikalara yoğun olarak değinilmiş. Bu kitap niye ilgimi çekti? Türkiye tarihindeki her olumsuzluğu CHPye bağlayan siyasetin arka planını ve Türk politik tarihinde çok uzun bir döneme imzasını atmış bir politikacıyı tanımak istedim.
Kitabı okumaya başlarken yazarın böyle bir tarihi kişiliğin biyografisini, İnönü yaşarken yazmış olmasından dolayı pek objektif olamayabileceğini düşünüyordum. Öyle olmadığını gördüm. Birinci cilt içinde çeşitli kereler Doğu sorunu konusunda birşey yapılmadığı, tarım konusunda uygun ekonomi politikalarının geliştirilemediği gibi haklı eleştiriler gündeme getirilmiş. Cumhuriyetin kuruluş dönemini ve İsmet İnönü kişiliğini (ve CHPyi o dönem bile halktan kopukluğunu) anlamak için faydalı bir eser. Artı kuruluş sürecinin yoklukları ve sıkıntıları içinde uygulanan ekonomi politikalarının doğruluğu yanlışlığı da objektif bir şekilde değerlendirildiğini düşünüyorum.
Şevket Süreyya Aydemir’in titiz çalışmasını okumaktan keyif aldım. Bu kitap için yapacağım eleştiri (bu sefer içindekiler kısmı var) ama kitapta orjinalinde olmasa da sonraki baskılarına bir kaynakça kısmı konulabilirdi. Yazar eserinde dip not olarak yerli yabancı çok sayıda kaynağa değiniyor, ama bunu kaynak listesini toplu olarak görmek faydalı olur. (elimdeki 1993 yılı 7.basım belki yeni baskılara eklenmiştir)