'Savaşa ve militarizme karşı bir öyküler derlemesinin bilimkurgu alanında seçilmesinin anlamı nedir' Edebiyatta bilimkurgu dışında da anti - militarist olunabilir kuşkusuz. Ancak bilimkurgunun büyük bir avantajı var: Gündelik yaşamımıza sorgulanmaz bir biçimde yerleşmiş olan savaşperverliği, militarizmi, üniforma, emir - kumanda ve dayak biçiminde bir parçamız olan askerliği doğası gereği, çok daha rahat bir biçimde yadırgatabilir bilimkurgu. Bunu bir robot - masalı biçiminde yapabilir, asker kafasıyla açık açık dalga geçilebilir, ya da beraberce kendi gezegenlerine ihanet ederek, ölümü seçen bir Arzlı'yla tonlarca ağırlıkta bize şekilsiz görünen bir Jüpiterli'nin acıklı öyküsünü anlatabilir. Militarizmin insani değerler yaptığı tahribatı bütün şairlerin yok olduğu bir dünyadan daha iyi ne anlatabilir' Bugün farkına varmadan kabullendiğimiz birçok ufak tefek politik kararın yarın yol açacağı sonuçları, geleceğe gidip ''yerinde ve zamanında'' görmekten daha iyi ne sokabilir kafamıza'?
----- Öyküler:
Aldatmaca Oyunu/Shell Game/Philip K. Dick
Kaybolma Numarası/Disappearing Act/Alfred Bester
Asker Kaçağı/The Deserter/William Tenn
Alacakaranlıkta Kahvaltı/Breakfast at Twilight/Philip K. Dick
Anlaşmak Kolay Değil/MacLean-Tom Condit
Devle Dövüşen Bilgisayarın Öyküsü/Tale of the Computer that fought Dragon/Stanislaw Lem
1956'da İstanbul, Bakırköy'de doğdu. 1972'de girdiği Boğaziçi Üniversitesinden 1981 yılında, İngiliz Edebiyatı dalında lisansüstü derecesiyle ayrıldı. 1982-83 yıllarında Montréal McGill Üniversitesinde bilimkurgu alanında doktora çalışması yaptı, ancak doktora derecesini almadan İstanbul'a döndü. 1983'ten bu yana Akıntıya Karşı, Zemin, Birikim, Demokrat ve Defter dergilerinde deneme ve makaleleri yayımlandı. 1984-1995 yılları arasında Mozaik Müzik Topluluğunun bir üyesi olarak, 1995'ten sonra ise bağımsız olarak müzik çalışmalarını sürdürdü. Metis Yayınları'nda fantazi ve bilimkurgu dizilerinin editörlüğünü yaptı. 1986-1994 yılları arasında yazdığı siyasi makalelerini Geriye Kalan Devrimdir (Metis, 1997) adlı kitabında, sevdiği şarkıların sözlerinden hareketle yazdığı denemelerini Şarkı Okuma Kitabı'nda (Metis, 2000) topladı. Tarihin Bilinçdışı (2004), Bir Şeyler Eksik (2007) ve Çokbilmiş Özne (2008) Metis yayınlarından çıkan diğer kitaplarıdır. Ütopya, Distopya ve Bilimkurgu hakkındaki yazılarını derlediği The View from the Masthead: Journey through Dystopia towards an Open-Ended Utopia kitabı 2010'da İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları tarafından yayımlandı. 2002'den beri Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nde öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır. Bülent Somay aynı zamanda İstanbul Bilgi Üniversitesi Kültürel İncelemeler Yüksek Lisans Programı Direktörüdür. Devrimci Sosyalist İşçi Partisi mensubudur.
Müfredat dergisinde, "kalemin şarjörü tüfeğinkinden büyüktür" ismiyle yayımlanmıştı bu yazım.
Meydan savaşları cephe savaşlarına döndüğünde ve bu cepheler, sivil insanların yaşadığı yerleri kaale almak ve onlardan uzak durmaya çalışmak şöyle dursun, insanları kitleler halinde ya cepheye doğru, ya da onun tam tersine sürmeye başladığında, savaş ilk defa insan hayatının esas bir unsuru olarak edebiyata giriyordu. Ancak yine de bazı aksaklıklar söz konusuydu, edebiyat her zaman yüce duyguları ifade etme aracı olarak alışılagelmişti, öyleyse artık savaş yanlısı olmayarak bir kenara koyduğumuz kahramanlık düsturunun yerine neyi koyacaktık? Bu, özellikle edebiyata ideolojilerin baskısının çok yoğun olduğu 1940-1970 arasının önemli bir sorunuydu. Askerliğe karşı duruş, savaş üreten ve savaşı besleyen rejimlere de bir karşı duruş demekti. En iyi ihtimalle anti-militarist yazınlar yazarlarının korkaklığıyla itham ediliyordu. Buna genel geçer edebiyatta bulunan çözüm, işlemek istemediği kahramanlık temalarının yerine başka bir güçlü duygu öfke unsurunu koymaktı. Evet, savaş kötüdür ve hep kötü kalacaktır, ama bunun suçlusu biz değiliz, onlardır. Bu biz-onlar söyleminin militarizme bir zarar vermek şöyle dursun, aksine onunla eşgüdümlü olduğunu görmek zor değil. Bir diğer çözüm, savaşı alıp efsanelere götürmekti, ama fantastik edebiyat da genelde haklının ve haksızın net çizildiği, savaşın kötülüğün bir sebebi değil, bir sonucu olduğu dogmadan kurtulamaz. Bu konuda en anlamlı yaklaşımı bilimkurgu dalı üstlenmiştir. İki bin yedi yüz seksen sekiz yılındaki bir savaştan kaçınılmasını söylemek, hem rejimle çelişebilecek kadar kaale alınmıyordu –zira bilimkurgu okuyanların çoğunlukla politik hayata etkisiz olduğu düşünülüyordu- hem de korkaklıkla itham edilemezdi, çünkü buradaki savaşta haklı veya haksız belli olsa da hangisinin “bizden” olduğu belli değildi. Ayrıca, savaşın olası sonuçlarını, en kötü ihtimalleri bütün bu sonuçları uzak bir gelecekteymiş gibi göstererek dile getirmek, mevcut sansürün çevresinden dolanmak için iyi bir yöntemdi.
Türk Edebiyatı’nda bilimkurgu bakir bir alan. Bu alandaki çeviriler ise genellikle üç-beş kült kitaptan ötesine geçmediği için, antimilitarizm gibi özel bir temayla yapılan bu seçki gerçek olamayacak kadar güzel geliyor kulağa. Kitaptaki öykülerin bütününde bir savaş var, bu savaş bilmediğimiz ve kurallarına aşina olmadığımız bir zamanda geçiyor. Zaten bilimkurgunun avantajı da burada yatıyor. Zaman ve mekân, ırk ve dil, hatta insan olma yahut olmama durumu, savaşın iyi ya da kötülüğünden bütünüyle bağımsız şeylerdir ve bu anlamda, savaşı ele alan bilimkurgu bir erdem deneyi sunuyor bize. Burada sorduğu soru “karşıdakinin yerinde olsaydınız hâlâ savaşı ister miydiniz?” değildir, bunu sormak bize gerçek soruyu unutturur ve taraflardan birini ya da diğerini meşru göstermeyi sürdürür. Fikrî altyapımızla son yüzyılda ortaya çıkmış hiçbir askeri müdahelenin arkasında duramayacağımız açık. Burada yapılan, tanıdığımız tek şeyin savaşın kendisi olduğu bir soyutlamadır, bu soyutlama, savaşı bütün bileşenlerinden ayırdığımızda ne derece çirkin ve ne derece insandışı bir şey olarak görüneceğini öğretir.
Elbette kitaptaki bu öyküler, tamamıyla uzak bir galakside, çok çok sonra gerçekleşmiş savaşları konu alan öykülerden oluşmuyor. Philip K. Dick’ten seçkiye eklenen Alacakaranlıkta Kahvaltı öyküsü, alternatif bir Soğuk-Savaş finali sunuyor. Bu öyküde, savaş insandan daha kuvvetli bir öznedir ve başlamak için onun isteğine ihtiyaç duysa da, büyümek ve insanın sonuna hükmetmek için onun isteğine ihtiyaç duymaz. Burada bilimkurguya dair olan, mekânı alaşağı eden bombaların, zamanda da bir gedik açması ve yedi yıl öncesinden bir aileyi gelecekteki savaşın kurgusuna dahil etmesidir. Öykü bir yandan geleceğe dair olanları bu konuk aile aracılığıyla bize haber verirken, diğer yandan sona dair tellallık yapmanın ne derece az kaale alınır bir iş olduğunu hatırlatmak ister gibi, zamanına yeniden geri dönebilen aileye bir haberdarlık bakımından söz hakkı vermez. Seçkide Soğuk Savaşı farklı bir şekilde ele alan bir diğer öykü, Alfred Bester’den, Kaybolma Numarası öyküsü. Burada da savaş kontrolden çıkmıştır, ama bu kez etkin değil edilgendir, korkuyla biçim değiştirmiş ve bir diktatörlüğe dönmüş bir yönetimin eli tarafından üretilir ve yetiştirilen uzmanlar aracılığıyla bu üretim bütünüyle rasyonel bir düzleme oturtulur. Öyküdeki insanların saf isteklerinin dışında yürütülen savaş, özgürlük ve şiir için yapılıyordur, ama öldürmeye ve savunmaya dair bu aşırı uzmanlaşmanın bütün şairlerin kökünü kurutacağını kimse bilemezdi. Stanislaw Lem’in Devle Dövüşen Bilgisayarın Öyküsü adlı hikâyesi, bilinmeyen bir geçmişte, bilinmeyen bir krallıkta geçiyor ve masal üslubuyla anlatılıyor. Burada saf bir militarizm eleştirisinden ziyade, insan eliyle üretilmiş teknolojinin nasıl sözümüzden çıkabileceği ve bizi alt edebileceği, teknolojimiz ölümcülleştikçe, bu ölümün öznesinin ve nesnesinin aynı anda insan olacağı çok yerinde izah ediliyor. Aklınıza Matrix gelmiştir, gelmesin.
Geriye kalan öykülerin tümü az önce bahsettiğim soyutlamadan nasibini alarak, uzayda, sınırın yahut ırklar arası çatışmaların etkin olmadığı bir savaş dahilinde geçiyor. Üzülerek söylemeliyim ki, seçkinin konuyla alakası en az olan ve militarizme değil, yalnızca yerel bir kaygıyla siyasetteki asker hakimiyetine karşı çıkan, bunu bile gerekli olgunlukla yapamayan Müfit Özdeş öyküsü Krrçiysk olmuş. Bunun dışındaki öyküleri teker teker ele almadan önce, hepsinin ortak yönleri hakkında durmakta fayda var. Soğuk Savaş’ı ele alan öykülerde, düşman olan yalnızca bombalarıyla ve mermileriyle vardı ve Soğuk Savaşın kendi özel durumuna benzer şekilde, düşman birer insan olarak yoktu. Militarizmin temel silahlarından olan düşmanı yabancılaştırma düsturu, arka planın uzay olduğu öykülerde daha başarıyla işlenmiş. Buradaki düşmanlar birbirleri hakkında hiçbir şey bilmemektedirler, söz gelimi, uzaylı ırklarından biri, bir diğerinde yönetici ırkın ayrı fizyolojik özellikleri olmamasını kıskanabilmektedir. Konuşmaları ve anlaşmaları biri hariç bütün öykülerde birer tercüman –evet,bildiğimiz tercüman- aracılığıyla sağlanmış. Burada tercümanların görevi ise sadece dili öğrenmek değil, düşmanın düşünme şekline dair de bir şeyler edinebilmektir. Yani, günümüzün birbirlerini olduğundan farklı kılmaya çalışan ideolojilerinin ve birbirlerine benzememek için her türlü aracıyı kabul eden farklı orduların aksine, bu öykülerde düşmanlar tamamıyla ayrı olan dünyaları birbirine savaşla bağlayabilmek için iki dünyayı birbirine yakınlaştırmaya çalışmaktadırlar.
Arka planı uzay olan öykülerden ilk ele alacağım, yine bir Philip K. Dick öyküsü olan Aldatmaca Oyunu. Özetle, bir gezegenden diğerine aktarılmakta olan paranoyak hastalar, bir kaza sonucu bilinmeyen bir gezegende serbest kalırlar. Başka bir tesadüf sonucu bu durumlarından –hastalıklarından- haberdar da olurlar. Ama bu durum onların bütün diğer insanların kendilerine düşman olduğuna inanmaktan ve diğerlerine karşı silahlanmaktan vazgeçmeleri için yeterli olmaz. Irkçılığın ve nefretin, kan dökme ihtiyacının toplu olarak hissedildiği bir dönemde, toplumun kararlarda bir dayanak olarak kullanılamayacağı daha güzel nasıl özetlenirdi bilmiyorum. William Tenn’den seçilmiş Asker Kaçağı öyküsü ne zamandır okuduğum ve seyrettiğim bilimkurgu eserleri içerisinde en sağlam uzaylı kurgusuna sahip. Anlatılan uzaylı fizyolojisi, yaşadıkları ve duygularıyla türümüzden bütünüyle farklıdır, ama başrolümüz bu uzaylı ve kendi komutanı arasında bir karşılaştırma yaptığında, şaşırarak bu garip mülteciye daha çok benzediğini fark eder. Çünkü barışa ve diğerlerinin yaşama hakkına saygı insan türüyle dahi sınırlı değildir, bütünüyle evrensel bir ilkedir. Katherine MacLean ve Tom Condit’in yazdıkları Anlaşmak Kolay Değil Öyküsü, bir uzaylı ırkı ve insanlar arasında tercümanlar ve telepatlar aracılığıyla yapılan bir askeri manevrayı ele alıyor. Donanımda, taktiksel meselelerde ve zekâda hiçbir sorun yoktur, ancak sadece basit bir ilke farklılığı uzaylıların yenilgisini getirir: Komutanın fizyolojik açıdan diğerleriyle aynı olması nasıl mümkün olur? Burada, insanlar kendilerini temsil etmesi için daha aristokrat görünümlü bir canlı seçmek zorunda kalırlar. Bu canlı tehditler karşısındaki umursamazlığı ve sert ve ani çıkışlarıyla uzaylıları iliklerine kadar korkutan bir kedi olur. Kitabın ele alacağım son öyküsü Eric Frank Russell’dan Son Baskı, belki olumsuz eleştirebileceğim şekilde, Nazilere benzetilerek çizilen bir uzaylı ordusu içerir. Bu ordu dünyayı ele geçirmeye gelmiştir, ama karşılarında savaşa savaşa bunun mantıksızlığını görmüş bir insan medeniyeti, misafirlik anlayışı, ikram, sevgi ve mutluluk bulurlar. Ne kadar uzaylı ve ne kadar insan dışı da olsa hiçbir ast-üst ilişkisinin samimiyete ve sevgiye karşı duramayacağı anlatılmış. Burada, diğer eserlerden farklı olarak saldıran ordunun komutanı bir antagonist olarak değil, bir başrol olarak ele alınır ve en sert otoritenin dahi içinde nasıl insanî gelgitleri barındırdığı ve aslında militarizmin suçlusunun o veya bu kişiler değil, bu son öyküde durmadan dile getirilen altalta sıralanmış ve sorgulanması yasaklanan kurallar bütünü olduğu anlatılır.
Öykülerin olay örgüsüne dair çıkarımlarda bulunmadan, onların militarizme dokundukları yerleri ele almaya çalıştım. Ayrıca öykülerin her biri, bu özetlemelere sığdırılamayacak anlatım özgünlükleri içeriyor. Ele aldığım yerleri umursamadan, bu öyküler, savaşın hiç olmadığı alternatif bir dünyada da okunabilir ve mesaj içeriklerinden bağımsız olarak da sevilebilirdi. Ama, maalesef savaş var, ve biz bu öyküleri büyükler için yazılmış masallar olarak okuyamıyoruz. Oysa bilimkurgu denilince bazılarının aklına gelen bu. Bu öyküler ise tam olarak bununla alakalı bir göreve sahipler, gerçeğin aslında hangi kısımlarının dikkatimize değer olduğuna dair net çözümlemelerde bulunuyorlar. Bir tablonun ne anlattığını seçmek için üç adım geriye gitmek gerekir bazen, bunun gibi.
Kitabın içinde aksayan, fazlalık olan bir şey yok; bu sayede çok hızlı okunuyor. Bilimkurguda en çok beni heyecanlandıran metinler, alternatif toplumsal ilişkilerin derinlemesine işlendiği metinler oluyor. Mesela LeGuin'in "Karanlığın Sol Eli" cinselliği ve dolayısıyla toplumsal ilişkileri çok farklı kurduğu/kurabildiği için çok hoşuma gitmişti. Bu kitapta ise daha farklı biçimde yarı tanıdık, yarı tanımadık bir dünya var. Yani bildiğimiz militarizmin, bilmediğimiz diyarlarda-zamanlarda ne olduğunu, ne olabileceğini düşünüyoruz. Sonuç fevkaladenin fevkınde. Bir de tabii öykü ile ilişkisi çok zayıf bir insan olarak bu kitabın öyküyle bağlarımı kuvvetlendirmesinden ayrıca hoşnutum. LeGuin'in "Uçuştan Uçuşa" kitabından sonra ikinci bilimkurgu öykü kitabı da hayal kırıklığına uğratmadı beni.
"Bir söylence, bütün bir toplumca benimsenip inanca dönüşebilir ve hatta bir sonraki kuşağa da öğretilebilir. Tanrılar, periler, cadılar - bir şeye inanmak, onu gerçek kılmaz. Yüzyıllar boyunca, Arzlılar yeryüzünün düz olduğuna inandılar."
Belki bir gün bizi kurtaracak şeyin biz olduğuna da inanırız.
Bilim-kurgu edebiyatına giriş yapmak için çok güzel bir derleme. Her hikaye bir birinden güzel. Özellikle ilk hikaye tam bir Philip K. Dick hikayesi ve herkese tavsiye olunur. (Kedili hikaye çok tatlıydı) Müfit Özdeş'in hikayesine de bayıldım.
Asker Kaçağı; savaşın anlamına, insanlığın güç ve kaynak arayışı ile egemenlik kurma arzusuna dair sorgulamalar içeren, mizahi ve eleştirel anlatımları ile 7 farklı yazardan 8 öykü içeriyor. Paranoid düşünceler, zaman yolculuğu, biyolojik silahlar etkisi ile ortaya çıkan olağanüstü yetenekler, telepatik güçler,uzay yolculukları, esrarengiz varlıklar, farklı canlı türleri, yapay zeka gibi unsurlar savaş karşıtı hikayeler çerçevesinde, soluksuz okunan ve iz bırakan bir yapıda işleniyor. Benim için öne çıkanlar Aldatmaca Oyunu, Kaybolma Numarası, Alacakaranlıkta Kahvaltı, Anlaşmak Kolay Değil ve Son Baskı oldu.
Aldatmaca Oyunu (Philip K.Dick): Formalhaut 4'e yolculuk eden bir hastane gemisi bataklıklarla çevrili bir gezegene düşer. Geminin paranoid belirtiler gösteren sakinleri, 5 yıl süresince bilinmeyen bir düşmana karşı amansız bir mücadele verirler. Düşmanın tanımlanamaması sebebiyle neyin gerçek, neyin sanrı olduğuna yönelik sorgulamalar, yolcuları farklı eylemlere sevk edecektir.
Kaybolma Numarası (Alfred Bester):2112 senesinde, Amerikan düşünü gerçekleştirmek amacı ile sürdürülen savaş devam ederken, St.Albany Asker Hastanesi'nin T koğuşunda yatan şok hastaları, gizemli bir şekilde ortadan kaybolup, geri gelmektedir. Bu durum General Carpenter'ın ilgisini çeker.
Asker Kaçağı (William Tenn):Arzlılar ve Jüpiterliler arası savaşta; Jüpiterli bir asker ele geçirilir. Gelişmiş bir teknoloji yardımı ile Jüpiterli ve Arzlı arasında kurulan telepatik iletişim farklı sorgulamaların kapısını açar.
Alacakaranlıkta Kahvaltı (Philip K.Dick):1973 yılında sakin bir hayat süren McLean ailesi bir sabah kendilerini 1980 yılında hidrojen bombaları ile yıkıntıya dönmüş bir dünyada bulur.
Anlaşmak Kolay Değil (Katherine McLean ve Tom Condit): Otoriter bir rejimle yönetilen Erdig İmparatorluğu'na ait savaş gemisi, uzayda barışçıl görünümlü ve telepatik güçlere sahip insanların bulunduğu "Kemal Atatürk"isimli Arzlı gemisi ile karşı karşıya gelir.
Devle Dövüşen Bilgisayarın Öyküsü (Stanislaw Lem): Siberistan düşünen makinelerle dolu bir ülkedir. Ağaçlar, bulutlar ve her türlü unsur mekanik beyinlerle donatılmıştır. Bu barışçıl ortam Kral'ın savaşma arzusu ile kendi düşmanını yaratması ile sona erir.
Son Baskı (Eric Frank Russel): Uzay'da egemenlik kurmaya çalışan Huld ordusu, barış içinde yaşayan ve zevk için çalışan bir Gezegen'i işgal eder.
Krrçiysk (Müfit Özdeş) : Uzayda besin kaynağı arayışı ile yolculuk eden Merendiz Robot Araştırma gemisi Dünya'ya denk gelir. Böceksi bir tür olan Merendizliler temsilci olarak Krrçiysk'i seçerler. Kendi psikolojik özelliklerini bir insana yükleyebilen Krrçiysk'in Dünya Gezegeni'ni ele geçirme planı bu şekilde başlar.
Bilimkurgu türünü okuyan , okumayan herkesin tanıdık bulacağı sorgulamaları ve heyecan uyandıran kurguları ile bu kitap önerimdir.
“Bütün on santimlik cetveller uzayıp on bir santim olsa bu fark nasıl anlaşılabilir? Cetvellerden birinin, hiç değişmeden, örnek olarak kalması gerekecektir bunun için. İşte bizler, her biri on bir santim uzunluğunda bir yığın hatalı cetveliz. Karşılaştırma yapmak için paranoyak olmayan biri gerekli bize.”
Kitapta konusu “savaş” olan derleme bilimkurgu öykülerine yer verilmiş. İçerisinde öyküsü bulunan isimler; Philip K. Dick, Alfred Bester, Stanislaw Lem, Katherine MacLean, Eric Frank Russell, William Tenn ve Türk bilimkurgu yazarımız Müfit Özdeş.
Eğer bilimkurguya ilginiz var ve başlamak için bir yer arıyorsanız, başlayacağınız yer burası olabilir. Uygun fiyatı, içerisinde bulunan yaratıcı ve sıkmadan tek seferde okunabilecek kısa öykülerle bilimkurguya giriş için uygun bir kitap olduğunu düşünüyorum.
Tek kelimeyle harika bir derleme. Butun hikayeler ayri ayri cok guzel. Bilimkurguya karsi onyargisi olanlar icin cok iyi bir baslangic olabilir. Ve tabi derlemenin bu kadar guzel olmasinin onemli bir sebebi de ceviriler. Cok guzel bir is cikmis. Ve Metis'e de tesekkurler, kitabi yeniden bastigi icin.
Birkaç öykü dışında çok kötü bir derleme. Çevirilerin de bir kısmı kötü. Öyküleri okurken yazarlar adına utandığım çok oldu. Didaktik olmadan bilim kurgu yazılamıyor mu gerçekten?
Pek sarmadı. Sadece, bilim kurgu türünde okuduğum ilk edebi eser olarak kalacak aklımda "Asker Kaçağı". Tabii daha önce okuduğum bazı distopik romanları saymazsam.
Bülent Somay'ın sunuş yazısında belirttiği gibi bilim kurgu insanın ya da insanlığın kendisine yer ve zaman olarak çok uzaklardan bakması açısından değişik ve faydalı bir tür olabilir tabii. Edebiyatta abartı sanatının açık temsilcilerinden biri de olabilir. Ama etkileyicilik açısından diğer edebi türlerden daha üstün gibi görünmedi bana. Sonuçta bu tür öyküleri yazan da insan ve ne kadar uzaktan bakarsa baksın insanın görebildikleri ve dile getirebildikleri kendisiyle sınırlı.
Yer ve zaman çok uzak olunca belki de çok büyük ve çok farklı beklentiler içine girmiş olabileceğimden öyküler biraz da yavan göründü bana.
Militarizm ile dalgasını geçen öykülerdeki ince mizahi fark etmek zor olmadı ama genel olarak çoğunda insana has duyguları yakalamada zorlandım. Belki biraz da bu sebeple pek sarmadı beni kitap.
En çok son iki öyküyü beğendim: "Son Baskı" ve "Krrçiysk"
Bilim kurgu seyretmek okumaktan daha cazip göründü bana "Asker Kaçağı"ndan sonra. Bu da bir okur olarak benim hayal dünyamın kısırlığıyla ilgili olabilir tabii.
Asker Kaçağı/ Derleyen Bülent Somay Savaşa Karşı Bilimkurgu Öyküleri
Gündelik yaşamımıza sorgulanmaz bir biçimde yerleşmiş olan savaşperverliği, militarizmi yadırgatmak için seçilmiş 8 bilim kurgu öykusü var kitapta: *Aldatmaca oyunu/ Philip K. Dick Galaksiler arası bir savaşta bir grup diğerlerini paranoid olduklarına, inandırıp savaşmalarını önlemek ister *Kaybolma numarası/Alfred Bester Amerikan rüyasını gerçekleştirmek için savaşan general, hayallerinin ardından kaybolan askerlerini nasıl bulacaktır. *Asker kaçağı / William Ten Jupiterden kaçan militarizm karşıtı bir asker kaçağı yaratık, dünyadaki militer düşüncelileri inandırabilir mi? *Alacakaranlıkta kahvaltı/Philip K. Dick Bir aile zaman sarsıntısıyla 7 yıl sonraya atılırlar, savaş çıkmış ülkeleri harabeye dönmüştür. *Anlaşmak kolay değil/Katherine McLean, Tom Condit Savaşçı bir gezegen dünyadan gelen bir gemi ile karşılaşır. Geminin adı Atatürk'tür. İçinde barışçı dünyalılar vardır. Köleler ve efendiler yoktur. Gemideki insanlar bir kediye büyük saygı gösterirler. Savaş yerine barış mı yapmalıdır *Devle dövüşen bilgisayarın öyküsü/ Stanislaw Lem Bir kral aydaki elektrodevle savaşıyor. Onu bilge bilgisaýar yardımıyla altettikten sonra artık savaş istemiyor *son baskı/Eric Frank Russel Bir gezegeni ele geçirmek üzere gelen komutan keşif için gezegendeki mutlu, sevecen insanlar gibi olmak isteyen askerlerini yitirir *Krrçiysk/ Müfit Özdeş Etobur bir gezegenin böcek canlıları et ihtiyaçlarını karşılamak için dünyayı ve Türkiyeyi seçerler. Bir çocuğun beynine yerleşip onun yönetici olmasını ve ülkeyi insanları ve hayvanları ile sömürmelerine aracı olmasını sağlamaktır amaçları
Militarizmi eleştiren, savaşperverliğin ruhlarda ve toplumlarda yaptığı tahribatı anlatan sekiz adet bilimkurgu öyküsü... Etkileyici ve düşündüren bir kitap. Öykülerin hepsini sevdim diyebilirim, masalsı bir öykü hariç. Devle Dönüşen Bilgisayar, diğerlerine göre biraz zayıf kalmış.
İnce kurgularıyla beni etkileyen, öne çıkan favori öykülerim ise kitaba adını veren Asker Kaçağı, Son Baskı ve Müfit Özdeş'e ait olan Krrçiysk oldu. Asker Kaçağı empati temasıyla etkiledi, Son Baskı her yeriyle film gibi güzeldi zaten. Krrçiysk ise kısa, öz ve vurucu sonuyla damga vurdu zihnime.
Bilimkurgu sevenlere, militarizmi sorgulamak isteyenlere bu derlemeyi öneriyorum.
Ünlü bilimkurgu yazarlarının (Stanislav Lem, Alfred Bester, Philip Dick vs.) anti-militarist, hiciv dolu öykülerinin bulunduğu bir seçki. Savaş karşıtlığını, totaliter rejimlerin askeri yöntemlerle birleşince yarattığı baskıcı havayı tarafsız yansıtan bir derleme olmuş. Aralarında Türk yazar Müfit Özdeş'in güzel bir öyküsü de mevcuttur.
Ayrıca içinde Kemal Atatürk adlı bir uzay gemisini içeren öykü de vardır. Bu adlandırmanın çevirmenle ilgisi yoktur, tamamen yazarın tercihidir.
Keyifli ve yer yer "öğretici" bir kitaptı. Elbette tüm öykülerinden aynı şeyi yapmasını beklemek boşa beklemek olurdu ama... Hepsinin "bir şeyler" yaptığı düşünülünce... Beğendim. Mesajı gözüne sokarcasına vermemesi de devasa bir artı.