İstanbul'da Kayıp Zamanlar, İstanbul'u, neredeyse Cumhuriyet'le yaşıt bir kız çocuğunun gözünden anlatıyor. Küçük yaşında Gazi Mustafa Kemal Paşa'yı Kocataş Yalısı'nın balkonundan konuşurken seyretmiş, sonra onun manevi kızlarıyla aynı okulda okumuş bir Cumhuriyet çocuğu…
Ermeni Katolik bir ailenin kızı olarak doğan Liji Pulcu, Sarıyer'deki çocukluk günlerinden Osmanbey'deki ilk gençlik yıllarına uzanan dönemi dostlukları, komşulukları, okul hayatı, mesire gezileri ile renkli biçimde anlatıyor.
Kendi anılarına nokta koyduktan sonra da, Şişli-Tünel hattındaki semtleri resmediyor. Bu semtlerin sakinlerinin, gündelik hayatının, alışveriş dünyasının, eğlence ve kültür çevrelerinin bir panoramasını çiziyor.
İstanbul'da Kayıp Zamanlar, bu kadim şehrin yakın tarihine dair bellek tazelerken, kimileri az bilinen anekdotları kayda geçiyor: Adları sularla anılan sayısız mesireden, sokak eğlencelerine; Menderes'in imar faaliyetlerinden, AKM'nin on yıllar süren inşaatına; Türklerin, Fransızların, Rumların, Ermenilerin, Rusların ve Lehlerin sıcak bir öğrenci dayanışması içinde okuduğu Notre Dame de Sion'dan, Berna Moran ve Halide Edip'in öğrencileri büyülediği Edebiyat Fakültesi'ne…
Kişisel hayatlar üzerinden şehir-kültür tarihi okumak genelde çok keyifli oluyor. Bu kitap da buna iyi örneklerden biri. Cumhuriyetle yaşıt bir hanımefendinin ağzından çocukluk ve okul hayatını okurken bir yandan da İstanbul’a, gündelik yaşama; başta Şişli olmak üzere şehrin nasıl değiştiğine dair farklı şeyler okuyoruz. Anlatımın akıcılığı okuyucuyu alıp götürüyor. Eski İstanbul kültürüne merakı olanlar için gayet iyi bir metin. 2. cildini de arayı çok açmadan okuyacağım.
Bazı kitaplar vardır. İsmine yakışır. Bir anlamda ismiyle müsemma . Liji Pulcu , kendisinin tutkunu olduğu Proust’un Kayıp Zamanın İzinde kitabından dolayı da kitabının ismini sevdiğini belirtmiş. Yitip giden bir İstanbul’u , o günün tanıklarının gözünden okumak keyifli olduğu kadar da iç sızlatıcı. Eşsiz bir şehri nasıl acımasız ve hoyratça yok ettiğimizi gösteren sayfalar insanın içini buruyor. Kitabın bir yerlerinde boğaz kenarı evlerin bahçelerinden bahsederken , İstanbul’un meşhur sularının evlerin bahçelerinde olması , şimdi bunların yerinde apartman yığınlarının yer alması , bu örneklerden. Kocabaş, Otuzbir suyu, Asker suyu , Çırçır suyu, Hamidiye , Koru suyu kitabın sayfalarında , evlerinin camından balık avlayan , yengeç toplayan , iskorpit ayıklayan insanlarla içiçe. Şehrin doğal zenginliğini ve bunu yaşayan insanlarını anlatırken , şehrin kültürel zenginliği ve hareketliliği ile ilgili de güzel bir kaynak kitabı. Özellikle Beyoğlu, Nişantaşı , Şişli , Tatava taraflarını anlatırken , sokaklarda yürüyor ve o insanlarla karşılaşıyor hissini yaşıyorsunuz. Beyoğlu dolaştırıp 70’lerin birahanelerini anlatan şehir rehberlerine inat, küçük esnafı , işleri , çırakları , ünlü mamulleri ve malları ile bir geçit töreni yapıyor. Öğleden sonra bir çay içerken, mazi üzerine sıcak bir sohbet gibi.
Kitabı iki bölüme ayırarak inceleyebiliriz: Liji Hanımın çocukluğu ve Dame de Sion sonrası Istanbul. Özellikle ilk bölümde 20. yüzyılın başındaki İstanbul çok güzel betimlenmis, Liji Hanımın çocukluğunu yaşayarak okudum. Ancak ikinci bölüm kitabın diğer kısmından kopuk kalmış, hatta bu bölümler sonradan eklenmiş hissi uyandırdı bende. Mesela birinci bölümde halihazırda çok güzel işlenmiş olan bazı karakterler ikinci bölümde yeni baştan tanıtılmış (Zerrin Ün gibi). Bu edebi değerlendirme bir yana kanımca eski İstanbul'u sevenler için çok güzel bir kaynak. Zevkle okudum.
Kitabın ilk bölümünde yazarın çocukluk ve gençlik anıları varken, ikinci bölümde beyoğlu ve çevresindeki günlük yaşam ile eğlence, kültür sanat etkinlikleri anlatılmış. İkinci bölümün daha çok ilgimi çektiğini ve 30 ile 60’lı yıllar arasında bu bölgede yabancı sanatçıların klasik müzik konserleri verildiğini biraz şaşkınlık ama sevinçle öğrendiğimi söyleyebilirim. Bu konserlerin bazılarına da Cemal Reşit Rey’in ve orkestrasının eşlik ettiğini not düşeyim. Bununla birlikte 20.yy başlarında İstanbul hakkında ufak da olsa fikir sahibi olunabilir. Meraklısı için tavsiyedir.
Neredeyse Cumhuriyet'le yaşıt Liji Hanım'ın önce Sarıyer'de geçen çocukluğunu, sonra da Dame De Sion yıllarını okuyoruz kitabın ilk kısmında. İkinci kısımda ise Şişli, Taksim bölgesinin onyıllar boyu değişimine şahit oluyoruz. Eski İstanbul ve geçmiş devirlerde gündelik hayat meraklıları için birebir. İkinci cildi de okuyacağım.
Fransızca bilmeyen bir yazarın Fransızca yazdığı bir çeviri kitap
Kitap Fransızca yazılmış, ben de Frankofon bir Fransızca çevirmeni olarak kitabın çevirisine bakarak Liji'nin A2 seviye Fransızca bilgisini farketmekten üzünç duydum. Yazar neden bilmediği bir dilde eser vermek için ısrar etmiş 21. yüzyılda anlamak mümkün değil (Fakat Fransızca biliyor olmanın değerli olduğu dönemlerde sınıfsal farklılıklar bilgi ile özellikle yabancı dil bilgisi ile yaratılmaya çalışılırdı). Zira yazarın Fransızca'sı giriş seviyesinde olduğundan çevirisi de ister istemez daha kötü olmuş.
Kitabın adı ve içeriği birbirinden bağımsız.
Eğer adı "İstanbul'da lüks markaların mağazaları" olsa tam puan verirdim. Çünkü Çizmeciyan sadece bunu anlatıyor. Ona ve kendi zümresine göre bu mağazaların, şatafatlı hayatın parıltılarının İstanbul'da azalması İstanbul'daki kayıp zamanları aydınlatıyor olabilir. Fakat Türk aydını olarak bizlere dar bakış açısı, sıkıcı dili ile zor anlar yaşatıyor. Liji Pulcu nasıl bir kitap yazarım da sadece beni ilgilendirir ve başka da kimse için pek bir anlam ifade etmez diye düşünüp kitabı öyle yazmış. Eğer kitap içinde bulunulan dönemin imtiyazlı kesiminden birisi tarafından sade ve sadece imtiyazlı kesimi için yazıldıysa sözlerimi geri alabilirim ama hayır.
Kitabın başlığı dahi İstanbul'un eskiden mükemmel olduğu sanrısını genelleştiriyor. Halbuki, Elif Mahir Metinsoy'un Birinci Dünya Savaşın'da Osmanlı Kadınları kitabında Frunze'nin 1923-4 anılarında, Şevket Süreya Aydemir'in ve daha sayamadığım onlarca kitapta dengeli bir dönem anlatısı sunulmuşken Çizmeciyan dönemin en pahalı terzilerini ve en lüks mağazalarını teker teker sıralıyor.
Ben bir yerden sonra sadece mağazaları sıralıyor olamaz diyerek okudum. Kitabı okuduktan sonra herkese kötüledim çünkü kitapta evrensellik adına hiçbir çaba hiçbir çıkarım hiçbir değerlendirme yok. Sadece mağazalar, Çikolatacılar, kapanan terzilere duyulan hüzün var.
Kitabın ilk bölümünde yazarın çocukluk anılarına değinilmiş. İkinci bölümünde ise eski Beyoğlu Şişli Nişantaşı anlatılmış. Keyifli bir İstanbul hatırası lakin biraz dağınık bir anlatımı var.