Yalçın Tosun’dan çarpıcı bir ikinci kitap: Peruk Gibi Hüzünlü
Dostluk, arkadaşlık, sevgi, tutku, bağlılık ve keder... Bu duygular arasında mekik dokuyan, gönül kırıklıklarını ustalıklı bir sevecenlikle onarmaya çalışan bir kitap, Peruk Gibi Hüzünlü. İlk öykü kitabı Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler ile adını duyuran Yalçın Tosun, kısa sürede ikinci baskısı yapılan bu kitabıyla 2011 Notre Dame de Sion Edebiyat Ödülü’ne de layık görülmüştü.
Öyküleri, edebiyat yazıları ve röportajları Adam Öykü, Notos, kitap-lık, Roll ve Radikal Kitap dergilerinde yayımlanan Yalçın Tosun’un kitaba adını veren “Peruk Gibi Hüzünlü”adlı şiiri Mabel Matiz tarafından bestelenmiş ve sanatçının aynı adlı albümünde yer almıştı.
Yalçın Tosun (Ankara, 1977) Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Aynı üniversitede Özel Hukuk Doktorasını tamamladı. İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak çalışıyor. Öyküleri Adam Öykü, Notos Öykü ve Kitap-lık dergilerinde yayımlandı.
Oldtimer grubundaki Sait Faik Hikaye Armağanı okumaları oyunu kapsamında okudum.
Okuduklarıma dayanarak genelleme yapmam doğru değil ama 1980'lerden sonra hikayeciliğimizin başına bir şeyler gelmiş sanki. 60 ve 70'lerin hikayelerindeki karakterler daha sahici. Sonraki yıllarda yazılanlar çok yapay duruyor. Bu kitaptaki karakterler de gerçekçi gelmiyorlar maalesef, yazar karakterleri ete kemiğe büründürememiş. Çok yönlü karakterler yaratılmaya çalışılmış ama olmamış maalesef.
Gercekten adi gibi huzunlu oykulerden olusan guzel bir kitapti. Her oykunun ayri bir huznu var ama bazilari bittiginde kalbimde gercek bir sizi hissettim. Bazilarinda cocukluktan kalan huzunlu anlar hatirima gelirken bazilarinda kendimi bambaska hayatlarin icinde buldum. En cok etkilendigim oyku suphesiz Madam Marini'nin Tamamlanmis Bir Resmi. Bunun yani sira Uc Kadinli Sehir, Beyaz Sabun ve Bazi Kofteleri ilk basta soyleyebilirim. Diger Yalcin Tosun kitaplarini okumak icin sabirsizlaniyorum.
Bazı kitaplar vardır. Yazarını yeni tanır, bir keşif tadında heyecanla başlar ona bir şans tanımak istersiniz. Kaç kişi tanıyorsunuz etrafınızda adını hiç duymadığı ya da henüz ilk kitabı çıkmış bir yazarın kitabını raflarda arayan, ya da satın alan? Var ama böyle kıymetli okuyucular. O okuyucuların merakı ve ilgisidir bence birçok yazarı okutan. Bu giriş Yalçın Tosun için değildi elbette ama benim için yeni bir yazardı kendisi. İlk okuduğum kitabıyla beni bir okuyucu olarak kendisine bağladı. Farklı öyküleri ve farklı karakterleriyle hayatın ve zamanın o birbirine paralel akan ama bir türlü barışmayan rahatsız edici ortamına götürdü beni. Her öykünün ayrı bir tadı var ama beni en çok etkileyen üç öyküsüdür. İlki 'Bir Bavul İçin Noktürn'dür. Leylak kokulu kadın ile bavulunda deniz yıldızı taşıyan bir adam vardır öyküde. Bir de kadından bir parça aldığını sanan adam. Haziran da bir karakterdir öyküde. Kimsenin bilmediği bir imkansızlık vardır bu öyküde. Diğeri 'Ferda'nın Unuttuğu'dur. Gençliğini, güzelliğini kaybeden Ferda, bir makyaj aynasında arar geçmişini. Büyük kızının aynadaki yansıması onu tedirgin eder. İç konuşmaları doldurur geceyi. Üçüncü sevdiğim öykü ise 'Madam Marini'nin Tamamlanmış Bir Resmi'dir. Yalnızlık, dostluk, umut, ölüm ne de güzel işlenmiştir bu öyküde. Sırf bu öykü bile Yalçın Tosun'u sevmem için bir nedendir. Bir de Bazı Köfteler vardır. Yutkunamadığımız kor düğümler gibidir. Acıtır.
Çok uzun zamandır aklımda olan Yalçın Tosun ile tanışma kitabım. Gerçekten çok güzel ve yerli yerinde bir okuma oldu. Baya da geç kalmışım tanışmak için dedim.
Hemen hemen tüm öyküleri ve öyküler arası yapılan bölümler ve oralardaki başlıkları çok çok sevdim.
Öykülerin dizilimi ve uzunluğu da tam yerindeydi bu bence baya önemli sırf uzun olsun diye bazen uzatmak sıkıcı oluyor ya da bir öykü sonrasında gelen öykünün yeri orası olmayabiliyor.
Kapanış öyküsü ise ah dedirten cinsten.
Her zaman etkisini sürdürecek tekrar dönüp okumak isteyeceğiniz öykülere sahip tavsiye ediyorum!
N'aptın sen yine Yalçın Tosun? Şimdi aklımda hep Meryemine sığınan Madam Marini, ölü şempanzeler, üç kadınını iplemeyen İstanbul, Onat, Beyoğlu'ndaki boğaz manzaralı o şık restoran (bir kadın Portekizce şarkılar söylüyor ve nasıl oluyorsa hüzünlü olmamayı başarıyordu), sarılı kadın ve ba(ğ)zı köfteler..
Yazarın bu kitaptaki anlatısal yeteneği beni gerçekten etkiliyor. İsmini şiirinden alan bu kitapta, karakterlerinden dolayı hemen bir Yalçın Tosun okuduğunuzu anlıyorsunuz. Karakterlerin heterojenitesi ile, kadını, erkeği, cinsiyetsiz kimlikleri ile içerisinde 4 bölümden oluşan öyküleri okudukça güzel bir tat bıraktı.
Kısacık ama derin ve hüzünlü hikayeler incecik bir kitapta bütünlük içinde bir araya gelmiş. Geçen sene “Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler”i okuyup çok beğenmiştim. Bu kitabın tümüne bakınca aslında ilk kitabı kadar iyi bulmadım ama özellikle “Bazı Köfteler” ve “Madame Marini’nin Tamamlanmış Bir Resmi” için dört yıldız vermek istedim.
Öncelikle şunu söyleyim; Türk yazarların eserleri arasında umduğum kadar eleştiri görmüyorum goodreads'de. Bu kitabın altında bu kadar çok yorum görmek şaşırttı beni ve sevindirdi.
Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler'den sonra okuduğum ikinci Yalçın Tosun eseri. Diğer kitaplarını da okuyacağım yazarın çünkü üslubunu, zaman zaman sürprizlere açık anlatımlarını, hüzünlü ama ağır bir kasvete dönüşmeyen hikayelerini, öyküyü hiç sarkıtmadan, uzatmadan, dallandırıp budaklandırmadan tadında kesmesini, kimi hassasiyetlere aldırış etmemesini çok sevdim.
Hikayelerindeki karakterleri ben hiç suni bulmadım, böyle düşünmemek için çok haklı gerekçelerim de var. Bir de acımasız bir yorum olacak belki ama güvenli sitelerde, steril şekilde büyümüş, yetişmiş, en iyi özel okullarda okumuş, mahalle kültürünü bilmeyen bir okurun bu kitaptaki hikayelerle duygudaşlık kurması zor diye düşünüyorum.
En sevdiğim hikayeler ise şöyle:
Muzaffer ve Muz (mükemmel bir girişi var bu öykünün) Masumiyet (benzer bir trajik çocukluk anım var) Hantal Köpek (benzer hayal kırıklıkları yaşamamış erkek yoktur herhalde) Onat'ın Odası (unutulmaz ve çok başarılı bir finali var bu öykünün) Bazı Köfteler (Satı Abla, yatalak kocası ve Mucize. İşte size hiç de suni olmayan karakterler!) Madame Marini’nin tamamlanmış bir resmi (buradaki çoğunluk ile hemfikirim)
Bir çırpıda okutuyor kendini öyküler. Ama ilk kitapta olduğu gibi, burada da bazılarının zayıf olduğunu düşünüyorum -özellikle birden fazla anlatıcı kullandığı öyküleri. Sorun, sanırım, anlatıcı değiştirirken, anlatıcıyı yansıtmakta başarısız oluşu. 70 yaşındaki yaşlı kadın da, 7 yaşındaki çocuk da aynı şekilde konuşturuluyor. Demek istediğim hepsi yazarın tanrısal bakışından, 30'larında erkek bir öğretim üyesinin bakışından çıkıyor. Küçük çocuk, "dünkü performansımdan sonra babamla hiç yüz yüze gelmemiştik, ne yapacağını iyice merak ediyordum" diyor. Aynı çocuk bir sayfa önce kendinden büyük kuzenlerinin anlamadığı kelimelerle konuştuğundan bahsediyordu.
Yine çoğu öyküde şu var: Nereden okuduğumu hatırlamıyorum, öyküler sanki hukuk sınavlarında sorulan varsayımsal durumlara dair sorular gibi düşünülmüş ve geliştirilmiş. A evinde altın günü düzenler. Konuklardan B ile C, D ile E kız kardeşlerdir. B ile C'nin yıllar öncesinden nişan akdi bozma durumu vardır. D ile E'nin işveren-çalışan ilişkisi içindeki kocaları arasında iş akdiyle ilgili sorun vardır. A'nın ise kocasının kızına yönelik cinsel istismarla ilgili kuşkuları vardır. Olaylar gelişir...
Tamam, hödükçe oldu ama meramım şu ki sanki bazı öyküler fazla 'vaka analizi' gibiler. Yine de çoğu durumda ortada kanuna intikal eden bir olay olmuyor; ya yara gizleniyor, ya göklere havale ediliyor ya da en sonunda fiziken veya ruhen yıkımla sonlanıyor. Buna bir diyeceğim olamaz, yazarın hünerle işlediği, 'dert' edindiği insani durumlar bunlar, doğal olarak kendi tercihi. Umuyorum ki, bir gün birkaçını aile veya ceza mahkemesine de yollar da 'hukuk ve edebiyat'ı şöyle bir harmanlar.
Çocuklar tekinsizdir, annelerse uçurum; olur olmaz düşülür. Bitmemiş her sevişme, paslı bir iğne gibi doğrudan kalbe yürür. Söz bitimi gibidir, odanın her köşesi, bir kuşatma büyütür. Gece sona ermeden, peruk takan birini öpmezsem yaram büyür.
Üç Kadınlı Şehir İstanbul, her tarafı ince ince sızlayan, milyonlarca uzun/kısa sözleşmesi olan şehir İstanbul ve onun kayıp kadınları... Üç Adamlı Zaman, neler neler saklayan, titreyen gölgeleri bazen ıssız bırakan bazense dört duvar arasında olduğunda ancak kollara saran zaman... Yakup'un Bulduğu yarım kalmış öykü... Birkaç kalıp sabun ve bazı köfteler... Bir gök bakımlık acımalar... Delice sevilen bavul ve deniz yıldızları... Ve en çok da Madam Marini'nin Tamamlan(ama)mış Bir Resmi... Öykü ustası Yalçın Tosun'dan yine abartısız ve çok başarılı naif ve çarpıcı öyküler... Doyamadım yine şu renkli kalemine, harikaydı hele en son öyküsü resmen beni dağıttı. Okuyun, okutun.
Okuduğum ikinci Yalçın Tosun kitabı. Öyküleri ilk kitabındakiler kadar etkileyici bulmadım ancak son öykü "Madam Marini'nin Tamamlanmış Bir Resmi" tek kelimeyle mükemmeldi.
Bir kitapcida gecirdigim uzun saatlerin ardindan oturup bir cirpida okudum benim icin Yalcin Tosun hikayelerinin ikinci sezonu olan bu kitabi. Sonrasinda hediye ettigim icin alintilarim yok, sadece izi kaldi kitabin. Boylesi daha iyi belki de.
Kapak resmini pek begendigimi belirtmeden gecemeyecegim. Mete Ozgencil imzasi tasiyormus. Aldigim onca kitap arasindan cekip bir goz atmak niyetiyle basladim okumaya. Peruk gibi huzunler yasadim. Her hikayenin son cumlesinden sonra biraz durakladim, sonra cikarip diger perugu taktim. Kendisiyle tanismam Dokunma Dersleri ile oldugu icin olsa gerek, bu kez hikaye kurgularinda nispeten biraz daha farkli kulvarlardan ilerlemesini bekledim ama beni vurdugu yerler yine de hep ayni. Her hikayenin sonunu vurucu bitirme kaygisi olmasa da olurmus. Bazen bir Sait Faik Abasıyanık gundeligi aramiyor degilim ama pek hizli okudugum icin objektif olamamis olabilirim bu konuda.
Mabel Matiz'in besteledigi dizlerden olusan ayni isimli sarkiyla kitaptan sonra tanistim, boylesi iyi de oldu kanimca. Zira pek sevemedim. O dizeler bana yeni peruklari isaret ederken daha guclu hisler birakmislardi.
Aklimda kalan bir cumlesiyle ozetlemem gerekirse: "Mutlulugun aranan bir sey haline henüz domusmedigi zamanlardı onlar."
bu kitabın da bitmesiyle eylülde 3. kitabın gelmesine dek 'Yalçın Tosun'suz kaldım. ilk kitabına göre beni vuran daha az sayıda öyküsü olsa da öykücülüğünün mıhlayıcılığı bu kez aile dışındaki konularda sürmüş. mabel matiz'in besteleyip söylediği şarkı versiyonunu beğenmesem de, bölümlerin başına yazdığı iki satırlık dizeler çok eskiyememiş, eskimesi istenmiş, zamanın bi bok yapamadığı şeyleri acıtıyor.
Kitap genel anlamda çok güzel öyküler barındırmasıyla beraber yalnızca son öykü ''Madam Marini''nin öyküsü için bile alınıp okunabilir. Ötekileştirilenlerin dünyasına da çok güzel ışık tutmayı başaran Yalçın tosundan kahveyle birlikte okumalık...
Bitirildiğinde çoğu zaman boğazınıza bir yumru takılmasına sebep olan, genelde güzel öyküler içeren bir kitap. Sadece "Madam Marini’nin Tamamlanmış Bir Resmi" isimli hikayesi için bile okunmayı hak ediyor.
Yalçın Tosun gerçekten başarılı bir öykücü. Okuduğum bu ikinci kitabında (İlki 'Bir Nedene Sunuldum') çok farklı sonlarla biten, isimleriyle birleştiğinde yüreğe dokunan öykülerini -hepsini olmasa da- gerçekten beğendim.
Yalçın Tosundan okuduğum ilk kitaptı ve gerçekten duygudan duyguya sürüklenerek okudum.Yazar gördüğümüz,duyduğumuz,yaşadığımız sıradan şeyleri o kadar ince ve güzel bir dille anlatmış ki okurken sık sık ‘Vay be hissettiğim tam olarak buydu’ dedim.Kesinlikle okuduğum son kitabı olmayacak.
Peruk Gibi Hüzünlü, toplum içerisinde tabu haline gelmiş, konuşmaktan korkulan konular üzerine yazılmış gerçekten sıkı bir kitap. Yalçın Tosun'un insan psikolojisi adına müthiş gözlemleri var. Susulan, ötelenen duygular o kadar yansıtılmış ki. Hayran kaldım. Ensest, eşcinsellik, tecavüz konuları ön planda. Çoğu öykü sonunda "Ne?" şeklinde kalıyorsunuz. Başlangıcı bitişi, sosunu beğendiğiniz bir yemek gibi geliyor. En başta aldığınız kaşık ile son kaşığın tadı bir başka geliyor bu yüzden. Kitap dev bir yalnızlık aslında. Arkadaş bulmak isteyen tonlarca insan fakat aradığını sadece kendinde bulan karakterler. Nefis bir kitap. Öykü başlarındaki metinler birleştiğinde yine dokunaklı bir şiir ortaya çıkıyor. Mabel Matiz de durur mu yapıştırmış bu şiiri notalarına. İçiçe geçen sanatları ayrı seviyorum.
Yalçın Tosun'un anlatımına dair en beğendiğim şey karakterlerin derdini kendi derdimmiş gibi hissettirebilmesi. Hatta bazen karakterle vedalaşıyoruz ama derdi/sıkıntısı bir süre daha bana eşlik etmeye devam ediyor.
Alışılmışın dışındaki konulara dair hepimizin barındırdığı hikayeler vardır. Satırlara dökemediğimiz, döksek bile havada kalacak kadar kuru, sığ... Fakat Yalçın Tosun nasıl becermiş bilinmez, tüm bu öyküleri bir başkasının yazamayacağı şekilde sıralamış tek tek. Birkaçını beğenmediğim için puan kırsam da kitabı genel itibariyle beğendim.
Peruk Gibi Hüzünlü şarkısıyla Mabel Matiz tanıştırdı beni bu kitapla. Başlarda şiir kitabı falan zannediyordum. Hiç beklemediğim bir anda kitabı görünce inceleme şansı buldum. Salt incelemeyle sınırlı kalmadı ve su gibi akıp gitti hikayeler. İyice sindirebilmek için ara verdiğim de oldu. Hikaye türündeki kitapları pek tercih etmem. Uzun uzun boğduktan sonra iyi bir kapanışla okuyucuyu kandırıyorlar gibi gelir hep. Yalçın Tosun hikayeleri ise tam tersi oldu. Başlarda boğmadı, sonları tahmin edilebilir kıldı.
"Muzaffer ve Muz" ile başlayıp "Madam Marini'nin Tamamlanmış Bir Resmi" ile biten kitap, sizi o an'lara götürmüyor. Hemen yanıbaşınızda birlikte yol almanız için elinizden tutuyor. Farklı bakış açıları için okunması tavsiye olunur.
Dipçe: Kitabın adını alan şiir Aysel Gürel için yazılmış.
Alışılmışın dışındaki konulara dair hepimizin barındırdığı hikayeler vardır. Satırlara dökemediğimiz, döksek bile havada kalacak kadar kuru, sığ... Fakat Yalçın Tosun nasıl becermiş bilinmez, tüm bu öyküleri bir başkasının yazamayacağı şekilde sıralamış tek tek. Birkaçını beğenmediğim için puan kırsam da kitabı genel itibariyle beğendim.
Peruk Gibi Hüzünlü şarkısıyla Mabel Matiz tanıştırdı beni bu kitapla. Başlarda şiir kitabı falan zannediyordum. Hiç beklemediğim bir anda kitabı görünce inceleme şansı buldum. Salt incelemeyle sınırlı kalmadı ve su gibi akıp gitti hikayeler. İyice sindirebilmek için ara verdiğim de oldu. Hikaye türündeki kitapları pek tercih etmem. Uzun uzun boğduktan sonra iyi bir kapanışla okuyucuyu kandırıyorlar gibi gelir hep. Yalçın Tosun hikayeleri ise tam tersi oldu. Başlarda boğmadı, sonları tahmin edilebilir kıldı.
"Muzaffer ve Muz" ile başlayıp "Madam Marini'nin Tamamlanmış Bir Resmi" ile biten kitap, sizi o an'lara götürmüyor. Hemen yanıbaşınızda birlikte yol almanız için elinizden tutuyor. Farklı bakış açıları için okunması tavsiye olunur.
Dipçe: Kitabın adını alan şiir Aysel Gürel için yazılmış.