Aslında Cennet de Yok, öyküleri kitap-lık, Eşik Cini, Notos Öykü, Özgür Edebiyat dergilerinde yayımlanan Kerem Işık’ın ilk kitabı. Yazar öykülerinde, yaşamın olağan görünen akışı içinde pek de göze çarpmayan ayrıntıları bütün sıradan görüntüsünden çekip, incelikle, yalın bir dille işliyor. Kerem Işık odaklandığı konuyu ve meselesini, kimi zaman çokkimlikli bir parçalılıkla, kimi zaman sıradan insana yönelen bir sesin dikkatiyle ve en sade haliyle ele alırken, abartılı söz oyunlarına başvurmadan, delidolu, öfkesini içten içe işleyen, duygulu, düşünceli karakterin naif ses perdesinde kalarak, duru bir Türkçeyle kuruyor öykülerini: naif bakışını insanın geçiciliğini kavramış bir dünya görüşüyle bütünleştirmiş oluyor.
Bunalım edebiyatını bunaltmadan, daraltmadan yapmak ayrı bir maharet istiyor sanırım. Yoksa klişeye düşme, itici gelme riskiyle karşılaşabilir yazar. Bu kitaptaki öyküleri okurken de bunları hissettim.
Kerem Işık, Nasıl anlatabilirim bilmem, yazdıklarını okurmak aynı yolları yürümek aynı boşluğa bakmak gibi. "bir boşluğa yeterince uzun bakarsanız o da size bakar" misali. boşlukta parlıyor ışıklar. derken, parlak gözlü bir kedi firlıyor, bir karanlıktan, kelimelerin duygularının üstüne, daman duman edip, kendince bir düzen veriyor, sürünen kuyruğuylada, hem altini ciziyor hem son noktayı koyuyor metine. bardaginizdaki son yudumu işte bu manzara içinde bir tebessumle iciyorsunuz. Yazarında bir yerlerde aynini yaptığını düşünerek.
Çok güzel, etkileyici öyküler vardı kitapta. Yer yer kendimi de bulduğum, düşüncelerimi okuduğum zamanlar da oldu. Hoşuma gitti açıkçası, yazarın tarzı. Diğer kitaplarını da merak ediyorum.
" Yaşamıyoruz aslında, yalnızca bir süreliğine hayatı örtüyor üzerimize. " " ...Yağmur damlalarını özgür kılan işte bu sonluluk bilinci olsa gerek. Bu hiçbir şeye sahip olmama, hiçbir şey olmama hali. Bunu başarabildiğimde özgür olacağım. "
Yazarın anlatmak istediklerinden neler düştü zihnimize bir bakalım: * Hayatı hiç yaşamadan bir döngünün içinde tüketip giden insanlar, * Yaşamdaki anların bütününü hissedip de onları zamanın akışına kaptıranlar, * Hayattaki varlık sebebini sorgulayanlar, * Yaşama tutunmak için öfkesini yola koşanlar, * Hayatın içine karışabilmek için kendini paralayanlar yer almış kitapta. ** İmbatı özlenen sokaklarda dolaştığımız, öykülere gerçeği kattığımız, ziyadesiyle düşündüren bir ilk okuma oldu benim için.
Sanki kendi düşünce akışımı okuyor gibi hissettiğim çokça yer oldu. Genel olarak depresif ve varoluşsal bir sancı havasında yazıldıysa da öyküler nedense beni çoğunlukla güldürdü.
Yalnizlik, sessizlik, karanlik. Kolay prim yapan klise konular degil mi bunlar artik, cok iyi islenmedigi surece? "Bir insanin bir digerine yapabilecegi en buyuk iyilik ondan uzak durmaktir." Bana gore bu soze gercekten inaniyor olsaydi bu kitap yazilmazdi.
Çocuklar, yolum çok iyi bir öykücü ve çok iyi bir öykü kitabı ile kesişti. Siz de gelsenize? Dört yol ağzında bekliyoruz. *** Özellikle İzmir’le öyle veya böyle bir gönül bağınız varsa, öyküler sizi ekstra sarmalayacaktır. Benim hiç yok, ama öyküleri yaratan o zihin benim kafamın içindekilerle öyle çok noktada temas etti ki, eksikliğini duymadım. *** Öykülerin bir teması olduğunu kabul edeceksek bu tema, İzmir’den ayrılamamak, yerinde saymak, ne ileri ne geri gidebilmek, olduğu yer mutlu etmese bile daha mutlusunu bulmak adına bir itki hissedememek gibi hepimizin oradan buradan tanıyacağı durumlar etrafında dönecektir. *** Bunun dışında tekrar eden bazı başka nakaratlara da rastladım. Örneğin, uzun süredir görülmeyen eşle dostla karşılaşıp, bu karşılaşmanın o hayatlarla kendi hayatını karşılaştırmaya evirilmesi gibi. Bunun dışında sanata ve daha da özelde plastik sanatlara tekrar eden bir gönderme de mevcut. Bunun, yazarın kişisel ilgisini yansıttığını varsaydım ve kendi kendime bu varsayımdan mutlu oldum. *** Eğer okuduğunuz her öyküde sarsılmak isteyen bir öykü okuruysanız bu öykü derlemesi size göre değil. Bu öykülerde büyük olaylar olmadığı gibi sizi duygusal bir sörf tahtasına da oturtmuyor. Buna karşılık her öyküde yazarın beyin kıvrımlarına biraz daha yerleşip, azıcık daha anlatsa diye gözünün içine bakıyorsunuz. En azından şu kardeşiniz üzerindeki etki, tam olarak budur. *** Sevgiler efendim.
"Topluma inanmıyorum ben. Eline geçen her ne olursa olsun gözünde büyüten bir tuhaf mengenedir toplum. Otoriteyi büyütür gözünde sözgelimi. Sağa sola emirler yağdıranları besler koynunda. Gereğinden fazla sorumluluk yükler olur olmaz insanlara. Sen bunu şöyle yapmalısın, ya da o öyle olmaz der. Olumsuzluklar, inançlar, önyargılarla beslenirken her şey daha iyiye gidecek martavalını da okumadan edemez. Görmez yaşananlardaki tekdüzeliği. Bir şeyler bekler hep onu oluşturan şekilsiz kafalardan."
oykuler yer yer cok hostu, kalemi iyi bir yeni oykucuyle tanistigima sevindim. ama yayinevi kitabi biraz ozensiz basmis gibi geldi, sanki metin elden gecmemis, okunmamis gibi geldi..