Osmanlının son günlerinde küçük bir Ege kasabasında "Gelin olmak istemiyorum. Öğretmen olmak istiyorum!" diye direnen, ancak savaşlar ve düşman işgali yüzünden öğretmen olamayıp, çaresiz, gelin olmaya boyun eğen Gördesli Feride´nin kızıdır Nihal Yeğinobalı. Bu anılar kitabında neler yok ki. Eski Gördes´te görmeden nişanlandığı adamı tanıyabilmek için hizmetçi rolü oynayan Sıdıka. Şeyhülislam olabilecekken Jön Türk olan Yörük kökenli laik kadı Yeğinobalı Asim Molla. Evli bir Türk genciyle yaşadığı yasak aşk, Türk komşularının yaktığı hazin türküde yaşayan güzel Rum kızı Eleni. Manisa´da, Yunan yangınında Türkleri diri diri yanmaktan kurtaran Fransız rahibeler. Tatar güzeli, ‘kötü kadın´ Hediye. Yoksul göçmen kızı, vakur ve idealist öğretmen Memnune. Yaşayan efsane Manisa Tarzanı. Devrim şehidi Kubilay´ın boğazına dayanan kör bıçak. Mustafa Kemal´in kibarlığı. Çevresine aşk ve şiir dağıtan yoksul ve yakışıklı genç şair. Kan dökmeye ‘evet’, müziğe ve yaşama sevincine ‘hayır´ diyen örümcek kafalı Hafız ve daha niceleri... Otuzlu yılların başında, o yılların bütün coşkusunu, yoğunluğunu, aydınlığını Manisa´da doyasıya yaşayan bir Cumhuriyet Çocuğu’nun, bir romancı kaleminden çıkmış anıları. ...
Nihal Yeğinobalı İstanbul'a geldiğinde 8 yaşındaydı. Orta ve lise öğrenimini Arnavutköy Amerikan Kız Koleji'nde tamamladı. Daha sonra ABD'ye gitti. New York Eyalet Üniversitesi'nde edebiyat öğrenimi gördü. Usta bir çevirmen olarak sayısız klasik ve çağdaş edebiyatçıyı, romanları ve öyküleriyle dilimize kazandırdı. Vincent Ewing adını koyduğu sözde ABDli bir yazarın imzasıyla yazdığı ilk romanını Genç Kızlar adıyla yayımlattı. Bu kitap, çeviri bir kitap kandırmacasıyla yıllarca yeni basımlar yaptı. Hâlâ da basılıp satılmakta. Daha sonra Mazi Kalbimde Bir Yaradır adlı ikinci romanı yayımlandı (1988). Üçüncü romanı olan Sitem de büyük bir ilgiyle karşılandı. Cumhuriyet Çocuğu, yazarın kendi yaşam öyküsüdür.
türkçesi her zamanki gibi çağıl çağıl akan nihal yeğinobalı’nın anıları. gerçi anıdan ziyade çocukluğunun manisası’na ağıt yakmış mı demeliyiz, yahut anılar yapısı gereği zaten bir ölçüde ağıt mı sayılır bilemedim.
yeğinobalı manisa’yı öyle bir anlatmış ki hiç gitmediğim, görmediğim, zaten göremeyeceğim bir yere büyük bir özlem duydum. eşine rastlanmayan kır çiçekleri, keşifle geçen öğlenlere yarenlik eden binbir börtü böcek, susuzluktan kıvranırken koşa koşa kavuşulan tulumba elimi uzatsam dokunabileceğim kadar yakınımda belirdi sanki betimlemeleriyle. öyle bir dil yetkinliği.
allende’nin yüreğimdeki ülkem’deki anılarını daha geçenlerde okuduğumdan bu iki kitabı kıyaslamadan edemedim. yeğinobalı nostaljiyle dolup taşan, tasviri bol bir anlatı tutturmuş. sahne betimlercesine betimlemiş geçmişini. zaten bunları sonrasında romanlarında kullandığını da söylüyor. yine de ben olaylar, yaşantılar, yazarın araya serpiştirdiği bambaşka konulardaki fikirleri, hisleri vb. hakkında daha çok şeyle karşılaşmayı dilerdim. tasvir çağıltısı bunları bastırmış, altını kısmış sanki.
Yazar kendi anılarından yola çıkarak genç cumhuriyeti ve Manisa’nın muhteşem doğasında geçen çocukluğunu yazmış. Bir zaman sonra İstanbul’a taşındığında bu büyük şehri nasıl algıladığından ve bir taşralı olarak o yıllarda bile bu şehirde nasıl algılandığından bahsetmiş. Hem gelişmişliği daha doğrusu gelişememişliği görmek hem de yeni kurulan cumhuriyeti okumak. Bazı şeylerin değerini bir kez daha farketmek ve özellikle Atatürk sevgisinin hele ki o yıllarda ne kadar büyük olduğunu anlamak için mutlaka okuyun. Öte yandan yazarın neredeyse bütün kitaplarını okumuş biri olarak romanlarındaki bazı karakter ve olayların ve hatta mekanların anılarında gerçekten yaşanmış olduğunu bilmek çok keyif verdi.
Nihal Yeğinobalı’yı severim. Ancak bu kitap bambaşka. Tüylerim diken diken okudum. Yanlış anlaşılmasın diğerlerinden daha iyi yazdığı için değil, yaşadıklarını heyecanla anlattığı için! Atatürk’ü, 10 Kasımın tarifsiz acısını, çok sevdiği Manisa’sını coşku ile yazabildiği ve bu duyguları geçirebildiği için… ve tüm bunları yaşamış olduğu için!