Jump to ratings and reviews
Rate this book

La isla de las voces

Rate this book
Robert Louis Stevenson

161 pages, Paperback

First published January 1, 1893

4 people are currently reading
133 people want to read

About the author

Robert Louis Stevenson

6,835 books6,943 followers
Robert Louis Balfour Stevenson was a Scottish novelist, poet, and travel writer, and a leading representative of English literature. He was greatly admired by many authors, including Jorge Luis Borges, Ernest Hemingway, Rudyard Kipling and Vladimir Nabokov.

Most modernist writers dismissed him, however, because he was popular and did not write within their narrow definition of literature. It is only recently that critics have begun to look beyond Stevenson's popularity and allow him a place in the Western canon.

Ratings & Reviews

What do you think?
Rate this book

Friends & Following

Create a free account to discover what your friends think of this book!

Community Reviews

5 stars
47 (20%)
4 stars
100 (42%)
3 stars
75 (31%)
2 stars
12 (5%)
1 star
1 (<1%)
Displaying 1 - 30 of 43 reviews
Author 2 books461 followers
Read
March 21, 2021
""Bunlara hiç aldırış etmemelisin" dedi Kalamake. "Bütün bunlar bir rüya ve hepsi de gölgeler gibi yok olup unutulacak"." (s. 21)

Hazine Adası gibi kitaplarıyla pek çok insanın çocukluğunda gönlüne yer bulmuş Stevenson'un bir kitabı da Babil seçkisine girmiş. Açıkçası bu öykü kitabı hakkında beklentilerim düşüktü ama okurken çok keyif aldım. Çocukken okuduğum kitaplardaki heyecanı hissettim sanki...

Kitaba ismini veren Sesler Adacığı isimli öykü en beğendiğim öykü oldu. Bu öyküdeki büyülü atmosfer beni hemen içine çekti. Zaten oldum olası tropik adalarda geçen öykülere bayılırım. Çocukluğumda en sevdiğim kitap olan Robinson Crusoe gibi... Bu öyküde de tropik adalarda geçen oldukça gizemli bir hikaye anlatılıyor.

Kitabın ikinci öyküsü Şişenin Cini bana bariz olarak Binbir Gece Masalları'ndaki Aladdin öyküsünü hatırlattı. Bir farkla, bu öyküde hayatımızdan bir ödün veriyoruz isteklerimiz karşılığında...

Kitabın diğer iki öyküsü beni o kadar etkilemedi ama sonuncu öyküdeki korku atmosferi -denemesi- ne korkutucu ne de gergindi. Öylece okunup geçilebilecek türdendiler.

Jules Verne'in aksine Stevenson'un yer yer üşengeçliğe kaçtığını düşündüm. Örneğin toplanacak gizemli otlara "falanca ağacın filanca otu" gibi isimler verirken bazı betimlemeleri "çok korkunç, eşi benzeri olmayacak denli korkunç" gibi yapmacık kelimelerle ifade etmesi bunların üzerine pek düşünmediği izlenimini uyandırdı.

Borges'in Babil seçkisindeki kitaplar bittikçe, azalan kitaplara bakıp üzülüyorum. Keşke hiç bitmese bu fantastik yolculuk diyerek...

M. Baran
Ankara
21.03.2021

Şurada yayınlandı:
https://agacingovdesi.com/2021/03/21/...
Profile Image for Argos.
1,261 reviews494 followers
November 2, 2018
Babil Kitaplığı serisinden Stevenson’dan dört güzel fantastik hikaye, üçü uzunca. Tropikal coğrafya, Dr Jeklly ve Mr Hyde’daki gibi parçalanmış kişilik, düşler... Keyifle okunuyor, yazarın zaten hiç yabancısı değiliz. En çok Markheim adlı öyküyü sevdim. Öneririm
Profile Image for Rygard Battlehammer.
187 reviews93 followers
July 20, 2023
Çoğu insan gibi ben de Robert Louis Stevenson ile çocukluğumda tanışmıştım. Define Adası ’nın peşine düşmüş, Kaptan Flint’in efsanevi haritasını Jim Hawkins ile birlikte ele geçirmiştim. Macera dolu bir yolculuk olmuştu açıkçası ve kurnaz John Silver da işimi hiç kolaylaştırmamıştı. Bugün yaşadığım evden çok da uzak olmayan bir yazlığın çatı katında, kumsala çarpan dalga seslerinin yankıları arasında, yüz üstü yatıp öğlen sıcağında okuduğum kitap, beni o kadar etkilemişti ki, şimdi hatırladığımda sanki hala alabiliyorum denizden yükselen iyotla sunta tavanın reçineli rahiyasının o tuhaf birleşimini, çocukluğumun sonsuz Temmuzlarının kokusunu. Korsanların, hazinenin, maceranın çağrısını hala hatırlıyor, düşündükçe de tebessümüme engel olamıyorum. Ve bugün, yıllar sonra fark ediyorum ki, hayatın çok daha yavaş, uzun ve tatlı olduğu zamanlara geri dönmek için bir Borges Yazı nda Stevenson ile tekrar karşılaşmak yetiyor da artıyormuş aslında.

Babil Kitaplığı ’nın üçüncü odasındayız bu sefer, karşımızda da denizden esen rüzgarların romantik züppesi, maceracı Robert.

Stevenson İskoçya’da dünyaya gelmiş ve hayatını hastalıkla (ince hastalık) mücadele ederek geçirmişti. Aile meslekleri mühendislikti; babası, dedesi, amcaları. Deniz fenerleri inşa etmek de aile miraslarıydı. Haliyle zenginlik içinde büyüdü. Robert’tan da aile mesleğini devam ettirmesi bekleniyordu ama o mühendislik eğitimini yarım bıraktı, hukuk okumaya başladı. Mezun olduktan sonra hukukçu olmaktan da vazgeçti, Avrupa’yı gezmeye başladı. Gençliğinde sosyalizmin ateşli savunucusu olan bu zengin çocuğuydu, yaşı ilerledikçe sağa saptı, muhafazakarlara yanladı. Presbiteryen bir aileden geliyordu ancak ailesinin dini inançlarını reddetti, kendisini ateist olarak tanımlıyordu. Daima bohem bir hayat sürmeye gayret etti. Dikkat çekici sayıda evli sevgilisi oldu, belli ki kendisi biraz MILF’e düşkündü. Alemciliği sever, babasının, harçlığını kısarak kendisini durdurmaya çalışmasına karşı da ucuz publara, tekinsiz kerhanelere giderdi.

Hastalık, Stevenson’un hayatında her zaman belirleyici oldu. Çocukluğunda hastalığı yüzünden okula devam edememiş, evde öğrenim görmüştü. Ömrünün son yıllarını geçireceği Pasifik’e göçmesinin nedeni de yine bu hastalıktı. Ömrü boyunca tüberküloz ve çevresinde gelişen solunum sorunlarını kontrol altına almaya uğraştı, kendine uygun, yaşayacak bir yer, yumuşak bir iklim aradı. Fransa’da kano yolculuğu sırasında, Amerikalı, evli ve iki çocuklu bir kadın olan, dergilerde kısa öykü yazarlığı yapan Fanny Van de Grift’le tanıştı ve hayatını şekillendiren en güçlü tutkulardan birini buldu. Yolculuğun ardından İngiltere’ye döndüğünde ilk seyahat kitabını yazmaya başlamıştı ama Fanny’i aklından çıkaramıyordu. 1877’de Fransa’da tekrar buluştular ve sevgili oldular.

Bir yıl sonra, Stevenson, Eşekle Seyahat kitabına konu gezisini yaptığı sıralarda, Fanny Amerika’ya döndü. Ayrılık, hayli yıkıcıydı; Robert’ın büyük bir depresyona sürüklenmesine neden olmuştu. Fanny’nin peşinden gitmek istiyordu ancak babası bu yolculuğa çıkmasını yasakladı ve seyahat masraflarını karşılamayı reddetti. Robert bir süre uğraştıysa da babasına diş geçiremedi, sonra gizlişce para biriktirip, ailesine haber vermeden yola düştü. Buharlı bir gemide ikinci sınıf bir koltukla New-York’a gitmek için biletini aldı. Bir taraftan ailesinin desteğinden mahrum durumdayken parasını elinde tutmaya çalışıyor, bir taraftan da fakirlerin nasıl yaşadığını keşfettiği heyecanlı bir macecra yaşıyordu. New York’a geldiğinde işler onun için hiç de iyi gitmiyordı. Trenle California’ya kadar gitmeyi başardı. Sonradan The Amateur Emigrant (Amatör Göçmen) adıyla yayınlanacak bu yolculuk, neredeyse hayatına mal oluyordu. 79 Haziranında Monterey’e vardığında yarı ölü haldeydi.

California’daki zorunlu molası aylar sürdü, çiftçilerin yardımıyla tekrar yolculuk yapabilecek kadar sağlığını kazandığında ve San Francisco’ya ulaştığında 1879 sona ermek üzereydi. Beş kuruş parası yoktu, ne yapacağını bilmiyordu ve kışın ardından sağlığı giderek kötüleşiyordu. Peşinden okyanuslar aştığı aşkına kavuştuğunda bir kez daha yaşamla ölümün sınırındaydı. Artık boşanmış bir kadın olan Fanny onunla ilgilendi, iyileşene kadar hemşireliğini yaptı. Tabii aslında hayatının kurtuluşunu Fanny’e olduğu kadar asi oğlunun “ahmaklıklarını” duyup telgrafla para yollayan mühendis beye de borçluydu. Romantik zengin çocuğu, felaketle bitmesi beklenen macerasına devam edebildi böylece.

Fanny ile evlendikten sonrasında da hayatı seyahatlerle doluydu Robert Louis Stevenson’ın. İskoçya ve Amerika arasında bir süre mekik dokudu, sonunda amcalarının bir deniz feneri yaptığı, iklimi görece ılıman, şirin bir belde olan Hampshire’a (İngiltere) yerleşti. Define Adası , Kaçırılan Çocuk , Dr. Jekyll ve Mr. Hyde gibi en önemli, en ünlü eserlerini bu dönemde yazdı.

1887’de babasının ölümü ile birlikte aile servetini kontrolüne alan Robert, nihayet kendi hayatının kararlarını verebilecek finansal özgürlüğe tam olarak kavuşmuştu. Annesini de yanına alarak New York’taki Saranac Gölü’ne taşındı. Master of Ballantrae ’yi bu dönemde yazdı ve bir sonraki yıl Pasifik Okyanusu’na yapacağı yolculuğu planlamaya başladı.
Hziran 1888’de Casco adlı yatla, ailesini de yanına alarak denize açıldı. Stevenson bir daha Amerika’ya da Avrupa’ya da geri dönmedi. Deniz havası ve tropik iklim sayesinde hayatı boyunca aradığı koşulları artık bulmuştu ve hayatının kalanını Pasifik’te geçirdi. Hawai’de, Gilbert Adaları’nda, Tahiti’de, Yeni Zellanda’da kaldı, maceranın peşinde göçebe bir hayat sürmeye başladılar.

Fanny, Robert, çocuklar ve yardımcıları, Pasifik’teki İki yıllık gezginlik hayatından sonra Samoa’ya geldiler ve 1890’da büyükçe bir arazi satın alarak Vailima’ya yerleştiler. Kısa sürede adanın hem kültürüne hem politik iklimine adapte olan Robert, burada yerel hikayeleri toplamaya da başladı, yerel halk arasında, hikaye anlatıcısı anlamına gelen Tusitala ismiyle tanındı.

Dışarıdan gelen bir gözlemci için Samoa üzerindeki emperyalist baskı ile karşılaşmak, Stevenson için irkilticiydi. İngilizlerin, Amerikalı ve Almanların Samoa’daki askeri varlığı ve tüccarların faaliyetleri ada halkı üzerinde gerginliğe neden oluyordu. Sakin bir yaşamın sürdüğü Samoa üzerindeki devamlı tehdit, Samoa klanları içinde zaten mevcut çekişmeleri ve tarihsel sorunları tetikliyor, büyütüyordu.

Aslında Stevenson, ticari faaliyetleri ilerici görüyor, genel anlamda bölgeye medeniyet taşıyacağına inanıyordu. Ne de olsa sosyalist günler artık çok geride kalmıştı ve yazar yakın geçmişte muhafazakar politikaları destekleyen yazılar yazmıştı. Ancak adalarda giderek artan ve bir iç savaşa dönüşecek olan tansiyon, Stevenson’ı da etkiledi. Pasif bir gözlemciden, Polinezyalıları sahiplenen aktif bir unsura dönüştürdü. Bu dönemde yazdığı makaleler ve mektuplarla iç savaşın detaylı bir tarihini çıkardı, Avrupa’da konuyu gündeme getirmeye çalıştı ve Samoa’da kako çekirdeği tekelleri ve yerel işbirlikçilerine karşı çıktı. Samoa’nın kabile şeflerine, ekonomik işgale karşı üretime geçin çağrısı yaparken şöyle diyordu Robert: “Samoa'yı savunmanın tek bir yolu var. Çok geç olmadan bunu duyun. Yollar, bahçeler yapmak, ağaçlarınıza bakmak ve ürünlerini akıllıca satmak ve tek kelimeyle ülkenizi işgal etmek(occupy) ve kullanmaktır... Eğer ülkenizi işgal etmez ve kullanmazsanız, başkaları kullanacaktır. Eğer işgal edip kullanmazsanız da, sizin ya da çocuklarınızın olmaya devam etmeyecektir. Bu durumda siz ve çocuklarınız karanlığa atılacaksınız"

Fanny’nin kardeşi Nellie (i Know) yazdığı bir mektupda "Bu çingene gezginler için 'ev' kelimesi ilk kez Samoa'da gerçek bir anlam kazandı” diyecekti. 1891’de Stevenson’ın annesi de aileye katıldı. Stevenson Samoa’yı büyük bir içtenlikle sevdi, halkı için endişelendi ve Polinezyalılar tarafından devildi. 3 Aralık 1894’te geçirdiği ani bir felcin ardından hayatını yitirdi. Samoalılar gece boyunca cenazenin etrafında nöbet tuttular ve sabah Tusitala’yı Vaea Dağı’nın denize gören eteklerinde toprağa verdiler...


***


Artık gelelim Kitaba; Dört hikayeden oluşan bir seçki bu ve hikaye seçimleri son derece başarılı. Borges’i seviyorsak bir nedeni var hakikaten. Kırk küsur yıllık kısacık hayatına büyük kitaplar sığdırmayı başarmış Stevenson’ı, şaşırtıcı biçimde iyi temsil ediyor öyküler. İlk iki hikaye yazarın Pasifik döneminde yazdıklarından diğer ikisi ise erken dönem eserlerinden seçilmiş. Pasifik öyküleri kitabın tonu üzerinde daha belirleyici bir etki bırakıyor, tıpkı Samoa’nın yazarın hayatındaki etkisi gibi. Kitabın tonu demişken, eşsiz de bir karışıma sahip Sesler Adacığı. Sanki 1001 gece masalları okuyorsunuz ama Şehrâzâd ile Şehriyar, Hawai’ye tatile çıkmış, tropik bir kumsalda anlatıyor masalı Şehrâzâd.

Açılış hikayemiz, kitaba da ismini veren Sesler Adacığı (The Isle of Voices): Hikayenin kahramanı Keola, Lehua adlı bir kadınla evli. Lehua’nn babası Kalamake ise yerel halk tarafından oldukça korkulan bir büyücü. Tembel ve kıskanç bir adam Keola. O da herkes gibi büyücüden çekiniyor ama değirmenin suyunun nereden geldiğini de merak ediyor. Kalamake’nin, tüccarlardan mal almak için saçıp savurduğu, normal yollarla kazanılamayacak kadar fazla gözüken para gözünü kamaştırıyor.

Bir gün Kalamake, gizemli para kazanma görevine damadını da dahil ediyor. Birlikte tuhaf bir adaya gidiyorlar. Keola, büyücünün özel bir tür yaprağı yakarak kumsaldan topladığı deniz kabuklarını paraya çevirdiğine tanık oluyor. Geri döndüklerinde büyücü damadına küçük bir ödül veriyor ve bundan kimseye söz etmemesini istiyor. Ancak ödül parasını hemen bitiren Keola, büyücüyü ifşa etmekle tehdit ediyor ve fazlasını istiyor. Kalamake’nin intikamı da çok gecikmiyor. Daha fazla para vaadiyle kandırdığı damadını Öllüler Denizi’nin ortasında boğulmaya terk ediyor. Neyse ki aç gözlü kahramanımız, denizciler tarafından kurtarılıyor, çeşitli maceraların adından da kendini tuhaf bir adada buluyor.

1891’de yazılmış hikaye için Stevenson’un eşi, “Polinezyalı dinleyiciler için hazırlandığını” söylüyor. Öykünün söylencelere yakın tonu, abartılı karakter ve olayları da bu yüzden tropik mit ve hikayelerden beslenen bir anlatıyla sunuluyor. Sesler Adacığı’nı yazdığı sırada, hayli gözlem şansı olmuş ve Polinezya halkını yakından tanıyor Stevenson. Yerel kültüre işlemiş olan aç gözlülükten rahatsızdı ve-ki bunu mektuplarında da dile getiriyor- hikayenin temelini oluşturuyor. Yazar kendine, bu kültürle olan ilişkilerinde didaktik bir rol biçiyor.

Küçük küçük, çok sayıda temaya da değiniyor hikaye sırasında. Tüccarların tavırlarını eleştiriyor, görünmezlik üzerinde konuşuyor, yerlilerin kültürel mirasından bahsediyor ve kurguyu geniş bir skalada besliyor. Güzel bir ritmi var hikayenin, modern dünyadan baktığımda, tropik Pasifik Adaları kokusunu kesinlikle bana taşıyor. Elbette öngörülebilir bir hikaye sesler adası ama heyecanlı anları, beklenmedik küçük maceraları da okuyucudan esirgemiyor.

İkinci hikaye, Şişenin Cini (The Bottle Imp): Köyünden çıkıp gemilerde çalışarak dünyayı gezen Keawe adlı Hawaili bir gencin, bir dilek cinine sahip olduğu hikaye 1891’de yazılmış ve klasik lambanın cini temasına buram buram okyanus kokusu ekliyor. San Francisco’da dolaşırken ilgisini çeken, çok beğendiği bir ev görüyor Keawe. Kendi büyük hayali de dillere destan bir eve sahip olmak. Yakından incelemek istiyor evi.. Camdan içeri bakarken, hüzünlü yaşlı bir adam dışarı çıkıyor ve konuşmaya başlıyorlar. Yaşlı adam ona, tüm bu serveti ve güzel evi, şişenin içinde saklanan çirkin bir cin sayesinde elde ettiğini, isterse şişeyi de Keawe’ye satabileceğini anlatıyor.

Cin dilekleri gerçekleştirebiliyor ama uyulması gereken bazı kurallar var. Cin ömrü uzatamıyor, ölümsüzlük veremiyor. Şişenin mülkiyeti sadece ticaretle el değiştirebiliyor, diğer türlü şişe sahibine geri dönüyor. Eğer biri öldüğü sırada lambaya sahipse, ruhu lanetleniyor ve sonsuza değin cehennemde yanmaya mahkum oluyor. Ve en önemlisi, lamba sadece alındığı fiyattan daha ucuza başkasına satılabiliyor. İlk olarak hikayeye inanmıyor Keawe ama yaşlı adam “haydi deneyelim” diyerek oldubittiye getirip satışı tamamlıyor, 50 dolara şişe Keawe’nin oluyor.

Şişe şeytan tarafından dünyaya yollanmış ve ilk geldiğinde milyonlarca dolarmış. Sadece zararına satılabildiği için yüzyıllar içinde değeri düşmüş. İnsanlara ün, güç ve talih getirmiş Napolyon ve Kaptan James Cook şişenin sahibi olmuş. Bir nevi tersten NFT yani, herkes bir sonrakini kazıklıyor, sona kalmayan sonuçta kar ediyor ama en sonda birinin elinde patlıyor.

Keawe şişeyi kullanıyor, hep hayal ettiği eve ve servete sahip oluyor. Ancak hayatının aşkını bulduğunda, Kokua ile tanıştığında işler değişmeye başlıyor. Sevdiği kadının kalbini kazanmak için tüm zenginlikten vaz geçebileceğine karar veriyor.

Hırs ve açgözlülük ile başa çıkmayı sorgulayan, ahlaki seçimler ve fedakarlıktan bahseden bir hikaye Şişenin Cini. Keawe’nin şişeyi elden çıkartmakta zorlanması ve ardından şişenin peşine düşmesi ile büyüyor ve katmanlanıyor. Tatlı gerilimleri ve sürprizleri var. içgüdülerden, tutkulardan bahsediyor, Keawe’nin hallerine güldürüyor, bazen ahmakça, bazen zekice karalar alan karakterleriyle ilgi çekici bir masal anlatıyor. Akıcı, son derece tatlı da bir dil ile yazılmış, akıp gidiyor sayfalar.

Bu arada, bir noktada şişe elden ele geçerken fiyatı çok düşüyor ve satılması iyice zorlaşıyor. Artık sentler söz konusu olduğundan, şişenin yolculuğunun sonuna yaklaşılıyor. Halbuki benim bildiğim süper bir ülke var böyle bir sorunun asla yaşanmayacağı...

Üçüncü Hikaye Markheim 1884’te, Hampshire yıllarında yazılmış ve bizi tamamen farklı bir atmosfere götürüyor: Noel günü bir hediyelik eşya dükkanında satıcıyla konuşan Markheim ile açılıyor hikayemiz. Kesinlikle sinir bozucu bir insan satıcı; Markheim’e “Yine amcanızın odasından bir parça mı yoksa?” diye soruyor, “Amcanız da sağlam koleksiyoncuymuş, bayım!” diyor. Hırsızlıklarının, nasıl bir pislik ile muhatap olduğunun farkındalığını ima ediyor, hırsızı dürtüklüyor. Markheim ise kontrolsüz ve plansız bir çaresizlik içinde. Hırsızlık hızlıca sarpa sarıyor ve olaylar beklenmedik biçimde çirkinleşiyor. Hikaye de aslında tam burada başlıyor. Adeta ziplenmiş bir suç ve ceza gerisi. Güdüleriyle savaşan, kendiyle hesaplaşan hırsızın gözünden vicdani yüzleşmesine tanık oluyoruz, neyin gerçek neyin hayal olduğunu muğlak bir durumda içimize bakıyoruz.

Psikolojik bir yüzleşme olmasının yanından bir taraftan da korku hikayelerine göz kırpıyor öykü. Tekinsiz bir atmosferi var, gizemli havasını hep koruyor. Aynı anda yakalanma korkusu, vicdanı münakaşa ve çok ileri gitmiş olmanın getirdiği devam etme zorunluluğu iyi bir karışımla metine yansıyor. Kesinlikle empati ile yaklaştığım, gerginliğini hissettiğim bir hikaye oldu. Kendi hayatımda yakalanma korkusu yaşadığım anları hatırlattı bana ki nadir yaşadığım şeyler bunlar kitap okurken. Basit bir mekaniği maharetle işliyor ve dönüştürüyor.

Son hikayemiz ise Çarpık Janet ( Thrawn Janet), aynı zamanda kitabın en kısa hikayesi ama editöçryal sebeplerle kitabın kara koyunu, günahı.

Çirkin, çarpık bir kadın olan Janet, köyde kimse tarafından sevilmiyor ve insanları huzursuz ediyor. Balweary kilisesinin köye yeni gelmiş papazı Murdock Souilis ise Janet’e hoşgörüyle yaklaşıyor, cadı diye boğmak isteyen cahil köylülerin elinden kurtarıyor. Bu sırada köyde “kara bir adam görüldüğü” söylentileri başlıyor ve bir gece papaz Souilis, beklenmedik bir şeye tanık oluyor. Toplumsal bir eleştiri gibi başlayan öykü, bir anda Lovecraft hikayesine dönüyor.

Aslında hikaye gayet eğlenceli, ani biçim değişimi hayli de tatlıydı. Ters köşeye yatırmasını, oluşturduğu atmosferi gayet beğenmiştim. Ancak kitap bittikten sonra hikayenin orijinaline baktığımda düşüncelerim değişti, benim okuduğum versiyonun sönük bir gölge olduğunu fark ettim. Hikayenin özelliği İskoç Lehçesi ile yazılmış olması ve orijinalinde oluşan atmosfere yakın bile değil Türkçe çevirisi.


Çeviri örneği için bkz


O kadar düz ve özelliksiz biçimde çevrilmiş ki metin tam anlamıyla sakatlanmış, anlamını yitirmiş. Ne çevirmen Handan Balkara ne de editör İlknur Özdemir konuyu açıklama gereği bile duymamış. Basmış geçmişler, öykünün kitapta yer alması da anlamını yitirmiş normal olarak. Sonuçta ortaya, çevirmen Niran Elçi tarafından ısırılmış gibi bir şey çıkmış!


***


Sonuç itibariyle Thrawn Janet çevirisi rezaletine karşın, yine de memnun ayrılıyorum ben bu kitaptan. Jack London’a ilham olup Güney Denizi Hikayeleri ’ni yazdırmış, Dr. Jeykıl ve Mr Hyde’ıyla Lovecraft’ın dünyasını derinden etkilemiş, Arthur Conan Doyle, Holmes yazarken onun atmosfere sinmiş, Modern Fantastik kurgunun yıldızı Nail Gaiman’ın Coraline ve Amerikan Tanrıları hikayelerinde esinlenilmiş yazılar bıraktı Stevenson ardında. Onlarca kuşaktan yüz binlerce insanın hayallerini şekillendirdi ve elbette Borges’i de derinden etkiledi.
Önsözünü “Çocukluğumdan beri Robert Louis Stevenson benim için mutluluk biçimlerinden birini oluşturdu” diye bitiriyordu Borges kitabın başında; ne kadar uygun gerçekten. Stevenson ile bir kez daha karşılaşmak harikaydı ve Sesler Adacığı kesinlikle Borges Yazı ’na yakışır bir kitaptı.
Profile Image for Albus Eugene Percival Wulfric Brian Dumbledore.
587 reviews96 followers
December 18, 2021
«tutti gli uomini sono migliori del travestimento che cresce su di loro e li soffoca»
LA STORIA E LA LEGGENDA
John Henry "Doc" Holliday, pistolero e giocatore d'azzardo, nasce a Griffin nel 1851 e muore di tubercolosi a Glenwood Springs nel 1887.
Robert Louis Balfour Stevenson, scrittore, drammaturgo e poeta scozzese, nasce a Edimburgo nel 1850 e muore a Vailima (a Upolu, la principale delle isole Samoa) nel 1894. Di tubercolosi
Nella foto sotto, il vero Stevenson e il “Doc” cinematografico, reso da Dennis Quaid nel film Wyatt Earp.
Quando dici le somiglianze…



IL LIBRO
Molti anni fa, ancora giovanissimo apprendista mago, conobbi Mr. Stevenson sulla Hispaniola, in occasione di un viaggio organizzato su un’isoletta, popolata da scheletri e tesori.
Da adulto, continuai a seguire gli scritti di Mr Stevenson, e ne rimasi affascinato, tanto da annotare sulla mia fedele moleskine “Fin dall’infanzia, Robert Louis Stevenson è stato per me una delle forme della felicità.”.
Molti anni dopo, nel corso di un viaggio in Argentina, mi capitò di smarrire proprio quell’agendina. Solo dopo essere ritornato in Europa mi resi conto di averla lasciata a casa del mio amico Jorge Luis, che in quel periodo era ancora direttore della Biblioteca Nacional de la República Argentina.
Oggi, nell’accingermi a leggere questi splendidi racconti, scopro che l’introduzione di Jorge riporta… fedelmente la frase che avevo annotato tanti anni prima!
Che dire? Constatare come quel simpatico birbante concordasse con il mio punto di vsta su Stevenson, non può che rendermi orgoglioso, perciò gli perdono l’aver scopiazzato.
I racconti poi. I primi due, pieni di magia e superstizione, sono ambientati nelle isole dei mitici Mari del Sud; l’azione del terzo, Markheim, si sviluppa il giorno di Natale e anticipa concetti che poi Stevenson svilupperà in Strange Case of Dr Jekyll and Mr Hyde; l’ultimo, Janet la Storta, ci catapulta in Scozia, la notte del diciassette d’agosto millesettecentododici, dove, nel paesino di Balweary, Master Soulis vide sette corvi che volavano in tondo, sopra il vecchio cimitero. Ma - Iddio ci salvi! - il reverendo Soulis era forte nel Signore…
«Conoscermi! - esclamò Markheim. - Chi può conoscermi così? La mia vita non è che una mascherata e una calunnia di me stesso. Ho vissuto soltanto per smentire la mia natura. Tutti gli uomini lo fanno; e tutti gli uomini sono migliori del travestimento che cresce su di loro e li soffoca.».
Che dire? una conferma della straordinaria capacità di Stevenson di leggere i lati più oscuri dell’animo umano e di averli saputi restituire in forma di racconti coinvolgenti e da sogno.
Cara @Amaranta, grazie!!!
Profile Image for Amaranta.
588 reviews261 followers
October 10, 2017
Quattro racconti fantastici che hanno a che fare con il maligno e la sua manifestazione nel mondo degli umani. Stevenson si rivela ancora una volta uno scrittore brillante. Si potrebbe anche pensare che in fondo altro non siano che una prova con se stessi, per superare le proprie paure nell’isola delle voci, per cercare di trovare la chiave per il proprio animo, nel caso di Markheim e scoprirsi più forte della tentazione stessa, o a sondare i recessi più bui nel testo nero di Janet la Storta.
Ma il racconto perfetto è per me “Il diavolo nella bottiglia”. La tentazione forte dell’uomo di vedere i suoi desideri esauditi ma a che prezzo? Quello di vendere l’anima al diavolo attraverso una bottiglia che lo contiene e che passa di mano in mano sempre ad un prezzo diverso, che va diminuendo, fino all’ultimo cent, impossibile da scambiare con qualcun altro. L’amore, la disperazione, la forza di volontà e la cupidigia dell’umano sono gli elementi di questo piccolo capolavoro.
Profile Image for Aslı Can.
774 reviews293 followers
November 30, 2018
Fantastik öyküler genellikle içerik ile ön plana çıksa da Sesler Adacığı'nın dili de ilgi çekiciydi benim için. Tercih edilen cümleler, dikkatle ve özenle yazıldıklarını belli ediyor. Dili dışında içerik olarak fantastik edebiyatta karşımıza çok sık çıkan ögelerle örülmüştü. Mannheim hikayesinin sonunu sevdim.
80 reviews4 followers
February 5, 2017
​Sesler Adacığı, Stevenson'ın elinden çıkma 4 farklı öyküden oluşan bir derleme.

İlk iki öykü, içinde barındırdığı büyü, sihir, cin, şişe gibi unsurlarla birlikte Binbir Gece Masalları'nın modern uyarlamasıydı adeta. Mekan sınırsızlığı, zaman belirsizliği gibi faktörler ile baş karakterlerin bana göre Acem insanları ile büyük benzerlikler taşıyan Güney Amerika halklarından seçilmiş olması da bu ilişkiyi kuvvetlendirmekteydi.

Diğer iki öykü ise Stevenson'ın Dr. Jekyll ve Mr. Hyde eserinden aşina olduğumuz tarzına yakındı. Mekan olarak Birleşik Krallık dolaylarında geçen bu gotik öyküler, hafif bir fantastik-gerilim tonu da içermekteydi.

Dört öyküyü de bir arada düşünürsem, Stevenson'ın gerek mekan gerekse kişilik tahlilleri yapmada oldukça başarılı olduğunu söyleyebilirim. Bu tür eserleri türünün diğer örnekleri arasında başarılı kılan da yazarının bizleri yaratmış olduğu fantastik evrene çekebilmiş olması sonuçta. Öykülerin bir diğer güçlü tarafı ise hayli derin ve durağan olmaları. Okuyucuya verilmek istenen güçlü mesajlar var ve yazar anlatmak istediklerini pek de acele etmeden, sindirte sindirte aktarıyor. Bu yüzden uzunca sayılabilecek bu öykülerin her birini mümkünse tek seferde okumakta fayda var. Aksi takdirde anlamı yakalamak güçleşebilir, öykü yorucu gelmeye başlayabilir.
Profile Image for Fabio.
467 reviews56 followers
November 27, 2017
Avevano ragione
Avevano ragione i nativi delle isole del Pacifico, che soprannominarono Stevenson Tusitala, "Il Narratore di Storie". E aveva ragione Borges, che riteneva l'Autore una delle forme della felicità.

Quattro racconti notevoli, prima di tutto per capacità inventiva e narrativa (L'Isola delle Voci), a cui si aggiunge la forte empatia nei confronti dei protagonisti (lo struggente quanto improbabile spirito di sacrificio dei protagonisti de Il diavolo della bottiglia). In Markheim il tema del doppio, tanto caro all'Autore, assume un retrogusto a mio avviso dostoevskiano. Chiude la raccolta Janet la Storta, dove il doppio ricompare sotto la forma di duplicato diabolico, e l'uomo nero non disdegna di servire un curato che - ahilui - fa il grave errore di non dare ascolto alle voci malevole del popolo (già, non si trattava di fake news quella volta!).
Profile Image for Emre.
290 reviews41 followers
April 17, 2018
'İnsan ölürdü, beyin sustuğu zaman.' S:94
214 reviews23 followers
September 23, 2017
La magia, l'avventura, la caccia alle streghe, il diavolo in diverse declinazioni e la fantasia più sfrenata sono gli elementi dei quattro bei racconti di Stevenson contenuti nel volume. Dai mari delle Hawaii dove lo stregone Kalamake può diventare un gigante e tramutare conchiglie in monete e dove Keawe con la sua bottiglia incontra l'amore, alle lande Scozzesi dove il troppo dotto curato Murdoch combatte la sua lotta col maligno, fino al buio polveroso della casa del mercante dove Merkheim dovrà guardare in faccia sé stesso.
Le variazioni su temi noti non risultano scontate perché Stevenson è semplicemente bello da leggere, personalmente mi mette di buon umore, i racconti hanno carattere e personalità e sebbene non siano l'apice della produzione del buon Robert (che, ahimè, ci ha lasciati troppo presto) sono un ottimo cancello d'ingresso per iniziare a conoscerlo ma anche un ottimo digestivo dopo una scorpacciata delle sue opere, scorpacciata che prima o poi intendo fare.
Voto:7
Profile Image for Nihan D..
343 reviews5 followers
January 12, 2015
Babil Kitaplığı içerisinde şu ana kadar okuduğum beni en çok sıkan kitap oldu. Yazarın kısa hikayelere göre anlatımı çok ağır.
Profile Image for Mustafa Özgür.
103 reviews39 followers
October 24, 2018
..."Ah, kocacığım!" dedi Kokua. "Bir başkasının ebedi mahvoluşu sayesinde kendini kurtarmak korkunç bir şey değil mi sence?...
Profile Image for Burak Kuscu.
564 reviews125 followers
February 9, 2022
Babil Kitaplığının 3. Kitabı Sesler Adacığı. İçinde dört güzel öykü var. Jekyll&Hyde'ın yazarı Stevenson'ın çarpıcı öyküleri bunlar. 19. Yüzyılın ikinci yarısında eserlerini vermiş yazar daha çok tekinsiz macera tarzında yazıyor diyebiliriz.

Birinci öykü fantastik bir ada hikayesi.

İkincisi bir lamba cini hikayesi ki bu da ilki gibi sınırsız paranın getirdiği yıkımı konu alıyor.

Üçüncü öyküde Markheim bir suç ve bilinmeyen bir güçle tetiklenen iç hesaplaşma konu alınıyor. Atmosferi ve karakterleriyle Jekyll&Hyde esintileri hissetmek mümkün.

Son öyküyse taşrada görev yapan bir papazın geçmişi hakkında tüyler ürperten bir korku anlatısı.

Ben hepsini beğendim, bir günde okudum. Tavsiye ederim.
Profile Image for Anto_s1977.
796 reviews36 followers
November 11, 2017
Il volume è composto da 4 racconti: L'isola delle voci, che dà il nome alla raccolta, Il diavolo in bottiglia, Markheim e Janet la Storta.
A parte il primo racconto, che ho trovato improbabile e non mi è piaciuto affatto, gli altri racconti li ho trovati molto gradevoli e. cosa da non trascurare, in tutti e tre il Bene vince sul Male. Quest'ultima una cosa molto confortante per una lettrice del XXI secolo!
Profile Image for Edgar Trevizo.
Author 24 books71 followers
October 2, 2015
Espectacular, desde la primera página hasta la última. Ya pocas veces se ve en un escritor un placer tan inmenso para contar historias sin afectaciones o adornos insustanciales a lo narrado. Estos son cuentos que se agradecen en la noches, en las tardes de lluvia on en pequeños ratos libres y que se recordarán y podrán volver a contarse alrededor de alguna fogata, entre amigos.
Profile Image for şamil.
38 reviews12 followers
August 27, 2016
'Ama Keola beyazların çocuk gibi olduklarını sadece kendi hikayelerine inandıklarını biliyordu.Bu yüzden kendisinin canının istediği gibi anlattı onlara.'Fantastik bir hikayede olabilirin sınırları nasıl genişletilir? işte böyle.
Profile Image for Hulyacln.
987 reviews567 followers
June 11, 2018
Sesler Adacığı,yazarın dört öyküsünden oluşuyor.Bu hikayelerde insanlık hallerinin ne denli çeşitli olabileceğini görüyoruz.Suç işleyip aynı anda iyi biri olmaya çalışan,hırslı olup merhameti unutmayan karakterlerin iç çekişmelerini de.Mekanların,karakterlerin yazarın iyileşme umuduyla gittiği topraklardan izler taşıması da hikayelerin zenginliğini arttırıyor.
Markheim yazarın diğer bir eseri “Dr Jekyll ve Bay Hyde”ı anımsatıyor.Özellikle şu cümlesiyle: “Doğamı yalanlamak için yaşadım ben.Bunu herkes yapar;tüm insanlar dışlarında büyüyüp onları boğan bu maskeden daha iyidirler aslında.”
Profile Image for G. İlke.
1,282 reviews
April 5, 2021
İlk hikâye kitaba ismini veren Sesler Adacığı, gerçekten çok değişik, çok hoş bir öyküydü. İkinci hikâye olan Şişenin Cini'ne ise tek kelimeyle bayıldım. Alaaddin'in sihirli lamba hikâyesinin geliştirilmiş versiyonu diyebilirim. Üçüncü hikâye Markheim biraz vasat kaldı ilk ikisinin yanında, son hikâye Çarpık Janet de öyle... Yine de ilk iki hikayenin hatırına, okumanızı tavsiye ederim. =)
107 reviews38 followers
October 28, 2020
Stevenson harika bir yazar. Anlattığı hikayelerin konuları güzel, kurguları güçlü. Bu kitapta dört öyküsü yer alıyor. Her öykü güzel olmakla birlikte ilk iki öyküye özellikle bayıldım. Öyküler fantastik-korku türünde. Çevirisi su gibi akıp giden bu kitapta tek bir yazım yanlışı bile gözüme çarpmadı.
Profile Image for Elif.
49 reviews
September 8, 2021
Özellikle ilk hikaye Sesler Adacığı ve ikinci hikaye Şişenin Cini çok hoşuma gitti. Diğer hikayeler de pek etkileyici olmasa da hoşça okunur ve Babil Kitaplığına yakışır şekilde fantastik unsurlar taşır nitelikteydi. Define Adası’nı küçükken okumuş olduğumdan sadece güzel olduğunu hatırlıyorum; bir ara tekrar okuma isteği uyandırdı yazarın bu hikayeleri bana o kitabı.
Profile Image for Türkay.
440 reviews45 followers
November 13, 2015
Stevenson'un yazdığı dört öykü dışında, Borges'in öykü tadında bir de önsözünden oluşan bir kitap.
Aslında, "hayatı roman gibi" olan yazarı tanımak, farklı tatlar içeren öyküler okumak oldukça keyifli...
Ondokuzuncu yy sonlarından, farklı coğrafyalardan seslerini duyuran öyküler...
Profile Image for vinier.
316 reviews12 followers
October 17, 2017
Stevenson escribe esas historias de aventuras que yo creía infantiles, pero que en realidad son bastante interesantes y fantásticas; todo vale la pena por el último cuento que sí me dio miedo.
Profile Image for Gabriel Benitez.
Author 47 books25 followers
Read
September 6, 2023
Tal vez, uno de los elogios más bonitos que puede recibir un escritor, fue el que R. L. Stevenson recibió del mismo Borges en el prologo de esta edición de sus cuentos: "Desde mi niñez, Robert Louis Stevenson ha sido para mí, una de las formas de la felicidad".
Stevenson es un clásico por derecho propio y aunque casi todo mundo lo conoce por su famosa Isla del Tesoro, sus faceta fantástica muestra a un narrador magistral.
Este tomo de La Biblioteca de Babel, toma cuatro relatos que Borges considera entre sus favoritos: La isla de las voces, El diablillo en la botella, Markheim y Janet, la contrecha. Las dos primeras son relatos fantásticos de magia y hechicerías situados en islas exóticas como Hawai o las islas del sur; Markheim ocurre en una tienda, y el último es una historia de brujas y brujería. Aunque ya los había leído en otras recopilaciones nunca está de más volver a ellas. Una cosa interesante: en los dos relatos principales, aunque los protagonistas son hombres, son las mujeres las que salvan el día con su audacia, valor y amor.
La isla de las voces.- Un joven casado con la hija de un hechicero se entera de como es que su suegro obtiene todo su poder. Cuando intenta chantajearlo se verá inmerso en una venganza de horror que pondrá a prueba sus habilidades de sobreviviencia.
El diablo en la botella.- Una botella con un demonio atrapado en su interior cuenta con un poder sorprendente: cumple todos los deseos que tu le pidas. Sin embargo, hay un precio. Si mueres antes de haberte desecho de la botella, tu alma se va al infierno. Para deshacerte de ella tienes que venderla a otra persona, siempre por un precio inferior a la que la compraste, y tienes que ser completamente sincero con el comprador y advertirlo sobre la maldición. Uno de sus poseedores, que ya se ha desecho de la botella, tiene que volver a buscarla y comprarla pues su felicidad futura depende de ella, pero el precio de esta ya está llegando al límite.
Markheim.- Un hombre mata a un anciano anticuario para robarlo, pero su encuentro con una entidad maligna lo hará volver a replantear su proceder.
Janet, la contrecha.- Un párroco toma como ama de llaves a una mujer que todo el pueblo desprecia porque la consideran una bruja. El párroco considera todo ello pura superstición hasta que ocurren un grupo de hechos escalofriantes que lo harán dar un paso... hacia la dimensión desconocida! Una de las mejores historias de brujería que puedan leer.
Profile Image for Sevki.
270 reviews5 followers
March 22, 2020
Genelde üzerinden zaman geçmiş öykülerden çok keyif almam, ama bunlar farklı. Kitapta dört öykü var; ilk ikisi direkt, dördüncüsü ise dolaylı yoldan fantastik öğeler içeriyor.

İlk iki öyküyü beğendim. Her ne kadar benzer bir yöntemle ilerliyor da olsa keyifli ve merak uyandırıcıydı. ÖZellikle ilki çok daha yaratıcı; yazar geniş bir hayal gücüne sahipmiş. Üçüncü öyküde, karakterin içsel mücadelesine tanık oluyoruz ve bence burada da tasvirler oldukça başarılı.

Sonuncu öykü çok sıkıcı geldi, yukarıda "dolaylı" yoldan fantastik deme sebebim de kısmen bu; dini öğelerden evrilen ve fantastik bir konsept de olsa gerçeklik ihtimali sıfır olan öyküler beni çekmiyor. *Spoiler* Hayır sevgili yazar, şeytan diye bir şey yok ve olsaydı da bir insan suretinde dünyaya geldikten sonra başka bir adam tarafından bu şekilde alt edilmezdi. *Spoiler* Baştaki iki öyküyü yazabilen bir beyinden bu sıradanlık ve sıkıcılığı beklemezdim :)

Son öyküyü beğenmediğim için 3 yıldız verdim, yoksa 3.5'tan 4'ü hak ediyordu.

Keyifli okumalar.
Profile Image for Onur Erol.
23 reviews1 follower
May 24, 2017
Üstad Borges'in hazırlayıp sunduğu her kitap gerçekten çok güzeldir. Babil Kitaplığı serisinden olan Sesler Adacığı fantastik edebiyatın öncülerinden Stevenson'un hikayelerinden oluşuyor. Hepsi birbirinden güzel sürekleyici ve şaşırtıcı. Yine hikayelerinde şeytanlar, cadılar, büyücüler cirit atıyor . Stevenson'un hikayelerindeki müthiş derinlik insanı alıp başka yerlere götürüyor. Dr. Jekyll ile Bay Hyde'daki müthiş yaratıcı zekasını yine bu kitapta görüyoruz. Hastalığından dolayı yumuşak iklime ihtiyaç duyduğu için pasifik adalarında (Miami ve Thaiti) yaşamış olan yazar burada baş yapıtı olan Define Adası ve diğer öykülerini kaleme almıştır. İskoçya Edinburg doğumlu Stevenson 44 yaşında Vailima'da hayata veda etmiştir. Markhiem öyküsündeki Raskolnikov'u andıran cümleleri okumak insanı heyecanlandırıyor gerçekten. Stevenson okuyorsanız her şeye hazırlıklı olun derim.
Profile Image for Diego López.
366 reviews5 followers
October 31, 2021
Stevenson nos cuenta, en tono de leyenda, una historia mágica, repleta de misterio y horror, que sucede en las islas del sur. Un mago conduce a su yerno hasta un lugar misterioso donde el oro se recoge en una playa y resulta muy fácil ser rico. La avaricia llevará al joven a desafiar las leyes de la naturaleza y se verá confinado en una isla entre voces misteriosas y caníbales. El humor y las descripciones de estas fascinantes islas entusiasmarán a los lectores que no podrán cerrar el libro hasta conocer la suerte de este hombre ambicioso.
Profile Image for Sirius Black.
161 reviews
June 29, 2018
Karakterler ve hayal gücü iyi. Binbir Gece esintileri hissedilebilir.
Displaying 1 - 30 of 43 reviews

Can't find what you're looking for?

Get help and learn more about the design.