Aynı ırktan geliyorlardı. Aynı dili konuşuyorlardı. Bir tek dinleri farklıydı. Biri Müslüman Boşnak genci, diğeri ise Hıristiyan Sırp’tı. İkisi de konservatuardaki aynı Boşnak kızına âşık olmuşlardı. Ve bir gün bu iki genç, güzeller güzeli Suada’ya aşklarını ilan ettiler. Ancak gençlerden biri aşkına karşılık bulmuş, diğeri ise “Kalbimde iki kişiye yer yok” cevabını almıştı.
Takvim yaprakları 6 Nisan 1992’yi gösterirken bir bomba düştü beyaz zambakların açtığı yüreklere… Suada patlak veren savaşın estirdiği rüzgârda âdeta savrulan bir yaprak gibiydi. Savruldu, savruldu, savruldu… Sonra da kader onu bir zamanlar ‘hayır’ dediği genç adamın eline esir düşürdü. Genç adam, o gün ela gözlü çöl ahusuna bakmış “Kader bizi ne inanılmaz bir şekilde birleştirdi, görüyor musun Suada?” demişti.
Modern zamanlarda Avrupa’da yaşanmış bir soykırımda, kadere inananların romanıdır İncir Kuşları…
Kitabı elime aldığımda saat gece yarısına yaklaşıyordu... Hava aydınlanırken bitirdiğimdeyse gözlerim ıslaktı. Hâlâ düşünüp de inanmak istemediğim 2 cümle var bu kitabın ilk sayfalarında;
"Bu kitap, hayal ürünü bir roman değildir. Tamamen gerçeklere dayanır."
Hâlâ ısrarla inanmayı bile kabullenemediğim bu vahşetin içinde yaşamış insanların olduğu düşüncesi kanımı donduruyor.Hâlâ içimizde bir yerlerde yaşıyor, nefes alıyor oluşları, hiçbir şey olmamışçasına hayata devam etmek zorunda bırakılışları içimi acıtıyor. Her şeyden öte tüm bunları yaşarken Boşnaklar, bu insanlık ayıbına göz yummayı bırak, insanların bunu gözlerini dört açarak izlemiş olması tüylerimi diken diken ediyor. Hâlâ insanoğlunun bu kadar aşağılık oluşunu, bu kelimelerle tarif edilemeyecek iğrençliğini, bayağılığını sindiremiyorum.
Nefretin vücut bulmuş halinin 'insan'dan başka bir şey olmadığını her geçen gün tarihe bakarak öğreniyorum.
Bu kitap, (bana göre) bu yaşananların yalnızca kuru bir ifadesi olabilir. Yazının başındaki kitapta geçen o iki cümleye bakarak, yaşanılanların duygusal boyutunu kelimelerle ifade etmek eminim ki mümkün olmayacaktır.İşte bu duygusal boyutu birazcık olsun anlayabilmek, belki de bu zorlukların binde birini bile görmemiş bir insan olarak, bu insanların acılarını biraz olsun içinizde duyabilmek için, okuyun.
İncir Kuşları'nı okumaya başladığımda çok heyecanlıydım. Bir çok insan bana bu kitabın onların favorisi olduğunu söyledi ve ben de ister istemez bir beklentiye kapıldım. Kitabı okumaya başladım ve ne yazık ki ilk 100 sayfa benim için hayal kırıklığı oldu. Bazı bölümler senaryo okuyormuşum gibi konuşma dolu bazıları ise sadece özet gibi ve hiç bir detaya yer verilmemiş. Okurken bir şeyleri hayal edebilmek için biraz daha fazla detaya ihtiyaç duyan bir insanım. 100-150 civarında asıl kitap başladı ve beni içine çekti diyebilirim. Hikayenin içerisinde kendimi kaybettim ve yüreğim parçalandı. 1990'lı yıllarda Avrupa'nın ortasında nasıl böyle bir katliam yapılabiliyor aklım almıyor. Okurken sürekli kendime ben olsam kendimi öldürürdüm diyip durdum. Gerçekten dayanması imkansız bir şey bana göre. Her bir sayfada kendimi biraz daha kaybettim ve caniliğe daha da çok tanık oldum. Neden kimse bir şey yapmamış çok merak ediyorum. Neden o insanların o hale gelmelerine göz yumulmuş. Kitabı sevdim diyemiyorum ama çok etkilendim. Gerçekten etkilendim. Ve bunun en büyük sebebi gerçek bir hikaye olması. Özellikle son bölümlerdeki kavuşma anında gözyaşlarımı tutamadım. Bu savaşı anlatan daha fazla kitap okuyacağım kesinlikle. Özellikle okumaya yeni başlayanlara kitabı gönğl rahatlığıyle önerebilirim. Çok okuyorsanız eğer dilin basitliği sizi çok rahatsız edecektir ama yeni yeni okuma alışkanlığı kazanıyorsanız bu kitabı çok seveceğinizden eminim.
Kısaca konudan da bahsedeyim; Suada adlı Boşnak bir kızımız var konservatuarda okuyor ve iki erkek bu kıza aşık oluyor. Biri Müslüman biri Hristiyan. Kız gönlünü Müslümana kaptırıyor ve diğerinin kalbini kırıyor ama o kalbini kırdığı çocuk çok farklı bir durumda tekrardan karşısına çıkıyor. Bosna'daki 1991-1993 yıllarındaki Müslümanlara yapılan eziyetleri ve toplu katliamları okuyoruz. Eminimki okurken hepinizin yüreği parçalanacak.
Bir yıldız dahi vermek istemezdim. Okuduğum en basit ve cinsiyetçi dille yazılmış kitaplardan. Bu kadar duygusal bir konu ancak bu kadar duygusallıktan uzak, yavan, yapmacık ve yüzeysel yazılabilirdi. Benim gözümde hiçbir edebi değeri yok. Üzgünüm.:(
Bir roman bu kadar mı sarsıcı olur. Yazar gerçekliğin bütün duygularını mükemmel bir şekilde yansıtmış resmen. Dönem olaylarını bilmeyenlerin de okumakta zorlanacağını zannetmiyorum. Şahsen bu olaylardan haberim bile yoktu ve baya bilgi edindim. Din, ırk ayrımı, savaşlar, işgenceler, köle satımaları; hepsi kan dondurucu. Umarım ki başımıza böyle olaylar asla gelmez, savaşlar bir şekilde sona erer ve dini dili ırkı şuyu buyu hepsiyle, hep beraber barış içinde yaşarız.
👎🏼 Bu kitabi okumami israrla tavsiye eden tum arkadaslarimdan ozur dileyerek baslayayim yorumlarima:
Bence iki seyi birbirine karistirmamak lazim; konunun guzel olmasi, romanin guzel olacagini garantilemez. O konuyu bulan yazarin edebi hunerlerinde biter is. Eger konunuz da zaten "gerceklere" dayanan ya da "gerceklerden" esinlenen bir konu ise 1-0 galip baslarsiniz.
Sinan Akyuz Bosna Savasi'nda zulum gormus, sistematik sekilde tecavuze ugramis kadinlardan birinin hikayesini anlatiyor. Simdi bu konuyu lise ogrencisine de yaz deseniz, gayet guzel yazar ve okuyani da cikar-cunku konu carpici. Ancak bu kadar carpici bir konu bu kadar mi kotu anlatilir arkadas? Cumleler son derece basit, anlatim son derece siradan. Erdal Oz anlatir bir iskenceyi, sanki size yapiliyormus gibi o iskence, iliginizde kemiginizde hisseder, kitabi elinizden biraksaniz da etkisinden kurtulamazsiniz uzun sure. Bu yazarimiz bir suru tecavuzu anlatmis, hicbir sey hissedemedim.
Diyecegim o ki, super kotu bir roman-okuyup da vakit kaybetmeyin.
Oxuduqca hüzünləndim, içimdə insan denən varlığın necə belə çirkinləşə biləcəyini düşündüm. Bir xalqın soyqırımı, təcavüzə uğrayan qadınlar, həyat eşqini itirən ruhlar, yarıda qalmış həyatlar... Və təəssüf ki, hamsı mənim xalqımın da başıma gətirilən işgəncələr
Acikcasi beklentilerimi karsilamadi.. Sinan Akyüzün Piruze kitabindan sonra büyük bir hevesle cok övülen diger kitabi incir kuslarini ismarladim ama kesinlikle ayni keyifle okuyamadim.. Herkes cok hüzünlü cok duygusal derken ben bütün kitap boyunca duygu eksikligi oldugunu düsündüm.. Kitap cok yüzeysel kalmis duygulara fazla girilmemis.. Yapilan iskenceler, tecavüzler, ölümler öyle siradanmis gibi anlatiliyo ki insanin duygulanmasi icin kendini zorlamasi gerekiyo.. Hani iskencenin tecavüzün kötü birsey oldugunu bildigimiz icin duygulanabiliriz ama bu kesinlikle yazarin anlatimindan dolayi olan birsey degil bence.. Konudan konuya öyle hizli gecilmis ki annesinin gözlerinin önünde ödürülmesi bile 2-3 cümlede olup bitiyo ne bir derinlik var ne bir duygu tarifi (varsda kesinlikle bir ictenlik yoktu).. Ayni sekilde ask hikayesinin baslangicida oldu bittiye getirilmis.. Birbirlerini görüp hemen sevgili oluyolar ölümüne sevmeye basliyolar he canim oldu.. Inandirci bir kitap degildi yinede konunun güzel olmasindan dolayi 3 puan vermek istedim ama 3 puan verdigim diger kitaplara haksizlik olur diye düsünüyorum..
Kitap, 1991 yılında Boşnak ve Sırpların savaşını anlatıyor, aslında savaş adı altında Sırpların Bornaklara yaşattığı işkence, ölüm, tecavüz olaylarını bir aşk hikayesiyle birleştirerek anlatmaya çalışmış.
Konservatuvarda okuyan Suada, öğretmeninin oğlu Tarık'a aşık olur, fakat başka bir sınıf arkadaşı da kendisine aşkını itiraf eder, karşılık alamayan genç maalesef bir General'in oğludur ve Suada'yı esir alarak zaten kuşatma ile başlamış olan kötü günlerin ardı arkası kesilmez olur.
Leyla - Alexandra Cavelius kitabı ile benzerlik olduğnu duydum, Sinan Akyüz tarzım olmamasına rağmen arkadaşımın da tavsiyesi ile okumaya karar verdim kısa bir kitap olduğu için kısa sürede bitti.
Kitabın basımı iyi değil, son bölümü son sayfalarında tekrarlamış, dümdüz bir anlatımı var yaklaşık 300 sayfalık kitapta alıntı yapacak bir cümle bile bulamadım.
Tavsiye edemem ama okuyacak arkadaşlara iyi okumalar dilerim.
Bosna Savaşı... İşkence, Katliam, Kıyım, Haksızlık... Öte yanda aşk, umut, müzik... Ne denebilir ki keşke hiç yaşanmasaydı. Ve bizim devletimizde dahil tüm devletler bu savaşta sessiz kaldıkları için suçlular...
Okuduğum en güzel kitaplardan biriydi. Okurken gözyaşlarımı tutamadım; zaman zaman gözlerim doldu. Sürükleyici ve insanın kalbini hüzne boğan bir hikâyeydi.
Hikaye çok acıklı. Bosna’da yaşanan soykırım ve bir aşk hikayesi... Ancak edebi anlamda iyi bir kitap diyemem. Basit bir dille gerçek bir hikaye aktarılmış okuyucuya. Belki de yazarın tek amacı buydu bilemiyorum ancak çok fazla cinsiyetçi ifade olduğunu düşünüyorum.
Çok etkileyici olabilecek bir hikaye bu kadar yapmacık bir anlatımla nasıl heba edilir?
Bu kitaba Bosna Savaşını konu alan Leyla ve Sevdalinka kitaplarını takiben başladım. Basit bir dille yazıldığına dair yorumları okumuştum fakat bu kadar hayal kırıklığı olmasını beklemiyordum. Bazı erkek yazarlar kadın ağzından yazmamalı, kadın gibi düşünmediği için anlatımın inandırıcı olmasını engelliyor. Diyaloglar kimi zaman derinleşir gibi olsa da genelde yüzeysel. Belki sorun başkarakterin ele alınış biçimindedir, çözemedim. Başkarakter çok kendini beğenmiş, ukala ve şımarık bir kız, eğer yazar bu üslubu bilinçli kullandıysa ne mutlu. Yazarın okuduğum ilk kitabı, genel tarzını bilmiyorum ama yazara karşı bir bestseller önyargısı taşıdığımı da inkar edemem. Kız başına gelen onca şeyden sonra bile şımarıklığından , dangalaklığından birşey kaybetmiyor. Bu nedenle de onunla empati kuramıyorsunuz. Olay örgüsü çok tahmin edilebilir. Reddedilen Sırp oğlanın savaşta kıza tecavüz edeceğini, sevdiği oğlanın savaştan sonra tekerlekli sandalyede olacağını daha yazar söylemeden biliyorsunuz. Gerçek hikayeye dayanması bu kadar tahmin edilebilir olmasını haklı çıkarmaz bence.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Konusunun çok derin, yazarın kaleminin bir o kadar basit olduğu kitap. Maalesef yazar yaşananların hakkını verememiş. Son 40 sayfa hariç.. Tüm duyguyu ben son 40 sayfada buldum ve göz yaşlarımla son buldu. Hissettim... O an acıyı sonunda hissettim. Beğenmediğim bir diğer olay dini çok göz önüne alması. Zaten tüm yaşadıklarımızın en büyük sebeplerinden biri değil mi din? Tek bir Tanrıyı kabullenmişken neden hala din seçiyoruz. Bu soru bir tek müslümanlara değil, elbette. Umarım, tanrı böyle acıları bir daha hiç kimseye yaşatmaz.
İncir kuşları çok fazla kitap okumayan biri için çok rahat okunabilecek bir kitap , ama iyi bir okuyucuysanız dilinin basitliği rahatsız edecektir.Özellikle ilk 150-170 sayfada ciddi endişelendim tüm kitap bunların vıcık vıcık aşk cümlelerini mi okuyacağım diye ama sonra gerçekten elimden bırakamadım. Tabii bir de konunun gerçek olması daha bir etkileyici kılıyor 90’lı yıllarda Avrupa’nın göbeğinde nasıl böyle bir kstlism olabiliyor diye sorarken buldum kendimi ama 2019 yılında sa dünyanın bir yerlerinde yine katliam olmuyor mu? Bir kadın olarak çok üzülerek ve çok düşünerek okudum,ben olsam ne yapardım diye çok düşündüm ama asla konduramadım bir şey.Keşke o katliamdan kurtulan herkes Suada gibi güze bir geleceğe adım atsa. Bu savaş ile ilgili daha çok kitap okumalıyım.önerisi olan var mı?
This entire review has been hidden because of spoilers.
Kelimelerin kifayetsiz kaldığı, boğazımda birşeylerin düğümlendiği anlar oldu.Kitaptan başımı kaldırıp bir süre devam edemediğim, okumak için cesaretimi toplamam gereken anlar da oldu.Kitap; okuyucuyu etkileyen ve bitene kadar esir alan ,tek solukta okunup bitecek türden. Kalemine sağlık SINAN AKYÜZ
İncir Kuşları, İncir Kuşları ay be İncir Kuşları: Bir solukta, okumak istemeyeceksiniz! Sırpların, Boşnak halkına yapmış oldukları vahşetin anlatıldığı hikayede, parçalanmamak elde değil. Birleşmiş Milletler'in "güvenli bölge"olarak ilan edipte, bir gecede Hollandalı komutan tarafından Sırp köpeklere teslim edilmesiyle değişen yüz binlerce Boşnakların, en acı hikâyesi. Devirde kara devir değildir. Ne 1914'tür ne de 1945'tir yıllar 1992-93 dünyanın gözü önünde sırplar kan kusmakta... ... Çok sade bir dil ama o satırlar kolay okunmuyor. Ama yine de okumanızı tavsiye ederim, güzel içinizi ısıtan bir final ve aşka sadakatte yok değil. Sinan Akyüz, bu tarz hikayeleri anlatmaya kendini adamış olsa gerek ki, Şahika ve Feraye Piruze-Şam'da Bir Türk Gelin, İki Kişilik Yalnızlık gibi kitapları da sıkıntılı bir okuma sürecine sokuyor, okuyoru.
“Aslında hepimiz öldürülmüştük. Sadece bedenlerimiz henüz toprağa gömülü değildi.” S-266 iyi okumalar.
İncir Kuşları, Boşnak Soykırımı ile ilgili bana çok tavsiye edilmiş olan bir kitaptı. Bundan dolayı da beklentim oldukça yüksekti. Ancak ne yazık ki, beklentimi karşılayan bir kitap olmadı. Genelde sade anlatımları severim ama kitabın anlatımı fazla sadeydi. Özellikle de böylesine bir konu için şahsen fazla duygusuz buldum. Bundan dolayı da kitabın yarısından sonraki sayfaları, ne yazık ki, ara ara atlayarak bitirdim.
Bosna'da yaşananlar ne denli korkunçsa, edebi açıdan o derece felaket bir kitap. Soykırımın acımasızlığının ardına saklanılmakla yetinilmiş, edebiyat adına hiçbir şey içermiyor. http://www.umutcalisan.com/2017/11/in...
Dili itibariyle basit ve göze batacak derecede cinsiyetçi yorumlar içerdiğini söyleyerek başlamak istiyorum. İçeriği itibariyle ise değinmek istediğim noktalar çok fazla. Kitapta Boşnak Soykırımı'nı, dönemin Sırplarla ilişkisini ve taraflı olayları okuyoruz.
Öncelikle kitaptaki bir karakter yaşananlardan önce 20. yüzyılda olduklarını dolayısıyla Boşnakların aleyhine bir durum olmayacağını söylüyor ve benim kitap boyunca içime işleyen birkaç cümleden biri kesinlikle bu. Yaşananların tarihle ilgili olmadığı ve zaman ilerlese bile gelişmek yerine yerimizde saydığımızı (ve hatta kitapta Orta Çağ'a döndüğümüzü) hiç bu kadar net hissetmemiştim.
Herkesin olanlara sessiz kalması ise korkunç, öyle ki kitabın tamamen gerçeklere dayanması yaşananları sindirmemi zorlaştırıyor. Yıllarca birlikte yaşadıkları kesime köle gibi muamele etmeleri ve Boşnak kadınlarının cinsel objeden ibaret olması tarihin bu konuda bir diğer gerçeği ne yazık ki. Son sahnedeki kavuşma beni herkes kadar etkilemedi, sanırım toz pembe sonlara gerçekten alışmışım.
This entire review has been hidden because of spoilers.
çok kötüydü yani yazim dili kötü hiçbir duygu gecmiyo 200de bıraktım okudum sayıyorum daha fazla dayanamıcam kız ve erkek ilk görüşte aşık oluyo okey İLK GÖRÜŞTE NASIL ÖLÜMÜNE AŞIK OLABİLİYOLAR konusuna okeydim zaten bi şey beklemiyodum👍🏻
Gerçekten bu soykırım tarihin en utanç verici soykırımlarindan ve Avrupa devletleri biz barışı savunuyoruz diyerek izliyorlar binlerce kadın tecavüz edilirken. Çok acı bir gerçek çok güzel kaleme alınmış.
Aslında kitabı bölümlere ayırmam gerekse 3 ile 5 yıldız arası gidip gelirdim. Kitabın savaş öncesi bölümünde Tarık ve Suada'nın aşkına yer verilmekte. Asıl hikaye ise savaş ile birlikte başlıyor. Bu kitabın en kan dondurucu kısmı, kitabın gerçeğe dayalı bi hikaye den alınması (bu yüzden 5 yıldız). Lakin çok eksik kalmış. Bu kitabın en az 200 sayfalık potansiyeli daha var. Gerek Suada ve Tarık'ın aşkı, gerek savaşta kadınların yaşadığı zulüm maalesef çok yüzeysel anlatılmış. Eğer detaylı ve derin yazılmış olsaydı, kitabı elinizden bıraktıktan sonra dehşetten elinize uzun süre başka bi kitap alamazdınız. Kitab ne yaşanılan aşk hikayesini nede karakterin uğradığı zulmü ve dehşeti okuyucuya yeterince yansıtamıyor. Böyle bir kitap 320 sayfa da bitmemeli. Bu kadar sayfa sayisina aşk, savaş, nefret, zulüm, işkence vs sığdırılamaz. Kelimeler yetersiz, duygular eksik. Ne başkarakterin aşkına hayran kalabildim, ne yaşadığı zülumu onunla birlikte hissettim, ne de ona bu zulmu edenlere nefret duydum. Sadece gerçek olmayan kısa bi hikaye okur gibi, olanları ucundan kıyısından takip etmiş gibi hissediyorum kendimi. Eline arada sırada kitap alan insanlara tavsiye edebilirim, ama elinden kitap düşmeyen bir insanı tatmin etmeyecek bir kitap bu maalesef.
3 yildiz! Oncelikle gecmis yillarda okudugum bir Sinan Akyuz kitabi daha vardi diye baslayayim. Dolayisiyla yazarin uslubuna asinaydim az cok. Gercek bir hikayeden alinmis olmasi dikkatimi cekmisti ilk basta. Mudurum okumalisin deyince baslamis bulundum.
Hikaye olarak oldukca agir ama bir o kadar da cekici bir konu secilmis. Bosnaklar ve Sirplar arasinda gelisen savasin getirdigi buhranlarin arasinda birbirine asik iki insan.
Konu savas olunca elbette ki cekilen acilar… Yitisler, tukenisler…
Ne kadar iyi bir konu secilmis olsa da uslup zayif olunca konuya konsantre olmaniz zorlasiyor. Bu baglamda Sinan Akyuz ne yazik ki “kuvvetli” tanimi yapabilecegim bir kalem degil.
Kitabin 20. sayfasi sonuna geldigimde sonu biliyordum diyebilirim. Oysa savas gercegi tokat gibi carpmaliydi yuzume. Olmadi…
Zaman kaybi demek emege yazik etmektir. Yine de okuyacaklar cok sey beklemesinler derim…
bu satırları ağlarken yazıyor olmak çok dokunuyor bana , bitirdiğim andan beridir doğru düzgün ağlayamamanın verdiği etkiyi yurdumun kapısından içeri girince görmüş olmak çok yıktı beni.. böyle bir kitap nasıl olur ? yüreğim kaldırmıyor olanları , gözlerim kör olsaydı da okumasaydım dediğim satırlar vardı ama gerçek olduğunu bildikten sonra gözler kör olsa ne yazar ki ? canım yanıyor şu an 2016 yılının aralığında 14 yıl önce olanları düşünürken. o zamanlar belki ben yoktum ama başkaları da mı doğmamıştı , bir kişi bile mi yardım eli uzatmadı . kadın yüreğimi bırakın insanlık yüreğim kaldıramıyorken olayı nasıl dayanır ki buna beden ? çok etkiledi beni , yıllar geçse de unutamam, unutturmam kendime... ah be suada neler çektin benim minik incir kuşum ...
İnsan olduğunuzdan utanıyorsunuz, maalesef dünyanın acı gerçeği , özellikle siyasilerin ve para ve/veya güç kazanma hırsı olan vicdansızların "din" adı altında toplumları birbirine düşürmesi... Bir kadın olarak tecavüz , zaten kelimenin vermiş olduğu korkunç bir ağırlık var, bence yazar iyi bir konu yakalamış ama buradan yeterli anlatım yapamamış. Sırbistan da burnumuzun dibinde yaşanan olayları bu şekilde dile getirerek anlatması oldukça başarılı. Daha çok yazarın, daha çok filmcinin bu konuları ele alıp , insanlığımızdan daha çok utanmamız lazım. Yahudi soykırımında olduğu gibi , Boşnak soykırımını da tüm dünyanın bu dillerle öğrenmesi lazım.
son zamanlarda bana neredeyse bütün kitaplarını okutan Sinan Akyüz'ün en başarılı kitabı.Başarı anlatımından geliyor,Anlatılanların güzelliğinden değil elbetteki,İçimi acıtan,bu kadar olmaz dedirten,fazla cesur anlatımıyla,anlattıklarını yaşatıyor,ben çok minikken yaşanan bu iç karartan olayları o kadar ayrıntılı dile getiriyor ki.Kitabın En acı cümlesi,Bütün kitaplarında olduğu gibi,"Bu kitap, hayal ürünü bir roman değildir. Tamamen gerçeklere dayanır." cümlesi sanırım.