Combining his own long term study of the revolution with the best of contemporary scholarship. Rex Wade presents a revised and expanded account of one of the pivotal events of modern history in this second edition. Within an overall narrative that provides a clear description of the 1917 revolution, he introduces several new approaches on its political history and complexity. Wade discredits many of the myths and misconceptions that have clouded studies of the period. He also considers the social history of the revolution and incorporates people and places too often left out of the story, including women, national minority peoples, and peasantry front soldiers.
Overall a very thorough treatment of the "Great Russian Revolution," utilizing recent scholarship and Professor Wade's own rich analysis. Little-appreciated insights abound, such as the unfortunate Alexander Kerensky's blundering actions providing the catalyst for the October "coup."
Yet I withhold the fifth star in this review because I differ with Professor Wade on a couple of important points. He is much too sanguine on the potential of the Constituent Assembly to deal with Russia's problems by the time of its convocation in January of 1918. By late 1917 Russia was far too polarized for any parliamentary regime to fill the breach. For the CA to have been effective it must have been elected as scheduled in the late summer. Past that date, things had gone far beyond its powers. Even had it prevailed, it would still have had to deal with an insurgent left, and to defend itself would have had to rely on the old army to suppress striking workers, rebellious peasants, seceding minorities, mutinous sailors and soldiers, as well as invading Germans: a recipe for right-wing dictatorship.
In fact the old army had betrayed Russian parliamentarianism twice: first in the attempted Kornilov putsch of August, 1917, and then by Admiral Kolchak's overthrow of the Constituent Assembly in Exile in Ufa in November, 1918. Interestingly, the Socialist Revolutionary Party leader Victor Chernov had the unenviable distinction of having been overthrown twice in one year by both opposing sides: as president of the CA by the Bolsheviks, and then by Kolchak. The CA's majority consisted of the same moderate socialists whose waffling on the war and popular demands for land and peace had already provoked the "extremes of right and left." Parliamentarianism was too weak and Russia too riven for the CA to have been the happy end suggested by Professor Wade.
Also he posits that anti-Bolsheviks had "no other choice" but to take up arms after the CA's closing. This is patently untrue. The next three years were rife with many non-violent opposition movements, specifically waves of strikes in the cities and industrial centers, as well as non-Bolshevik political opposition in the soviets. That these non-violent protests did not succeed no more counts against them than the failure of armed struggle to unseat the Bolsheviks.
These caveats taken under consideration, I still highly recommend Professor Wade's book as an effective antidote to the cold war historiography which still stereotypes the subject.
When will we as a society be brave and admit that the real reason the Russian Revolution is one of the most significant events of the 20th century is because it gave us Anastasia (1997)?
This is the second best book I've read that gives an overview of the Russian Revolution. I've read way too many books on this, so that is high praise. Sheila Fitzpatrick gets the one spot, but Wade dominates without question. Ending the book with the dispersal of the Constituent Assembly is righteous. That is the beginning of the end of democracy in Russia. Wade's take on Lenin offers a bit of a contrast to people like Lars Lih. He chooses to emphasize the power hungry, violent, centralizing Lenin but never falls into the traps Lih has so successfully criticized in his take on the flaws of the "textbook version" of Lenin. Wade's Lenin was not an autocrat from birth, but neither was he a pragmatic, yet still anti-war socialist in the mold of Tsereteli (who Wade rescues from obscurity.)
There's a lot to love about this book. I'll just add that the nationalities chapter is one of a kind in the attention it gives to people who are normally wholly written out of a Petrograd centered historiography.
Devrim, yaşayan her insanın bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde tanımlamayı başardığı nadir olgulardan biri: Başlangıç, özgürlük, diz çökmemek veya hak edilmemiş statüleri hak etmeyenlerin elinden almak... Bu tanımların aklımıza saldığı genelde basit, olumlu ve güçlü bir anlamdır fakat devrim bir insanlık hareketidir ve insanın olduğu yerde hiçbir şey basit değildir.
Ülkelerin devrim hikâyeleriyle tanışmamız çoğu zaman gençliğimize denk gelir. Modern zamanın destanı olarak anlatılan devrim hikâyelerinin denklemi akla yatkındır: Zor zamanlar geçiren halk, doğru yerde ve doğru zamanda güçlü bir lider, savaş ve mutlak özgürlük.
Bu basitlik ve kesin sonuç bize -nedense- devrimler hakkında donanımlı ya da donanımsız konuşma özgürlüğünü verir. Ancak bu özgürlük, aslında devrimleri anlamayı engelleyen en büyük faktörlerden biridir. Gerçekte devrimler, içerisinde binlerce somut gerçek ve neden-sonuç ilişkisi barındıran uzun süreçlere yayılmış olgulardır.
Şüphesiz dünya tarihinde bu devrimlerin en bilineni, kişiler ve örgütler tarafından örnek alınanı Rus Devrimi’dir. Ancak Rus Devrimi, ikonlaşmış liderlerine ve bilinirliğine rağmen en anlaşılmamış devrimlerden biridir. Hakkında ciddi bir okuma yapmayı ve araştırmayı gerektiren bu tarihî olay, çoğu zaman bir sözlü kültür örneği gibi sadece dillerde kalmış ya da yetersiz bildirilerin konusu olmuştur.
Rus Devrimi’ni konu alan birçok kaynak mevcut elbette ancak bunlar içerisinde Rus Devrimi 1917 şüphesiz ayrı bir yer tutuyor. Politik okumalara merak duyan herkesin âşina olduğu Rex A. Wade, çalışmasında kronolojik olay anlatımının yanı sıra sosyoekonomik sınıfları, cinsiyetleri ve fikirleri ayrı başlıklar altında inceliyor.
Bu başarılı sınıflandırmalar ve başlıklar, Rus Devrimi’nin çelişkili ve karışık yapısını anlamamızı sağlıyor. Çünkü Rus Devrimi konusunda en çok yanılgıya düştüğümüz noktalardan biri, halkı “bir anda” her şeyden bıkmış ve ayaklanmış bir bütün olarak görmemiz. Bu halkı oluşturan toprak ağalarıyla köylülerin, çocukları aç kalıncaya kadar açlık nedir bilmeyen zenginlerle sömürülenlerin aynı potada erimesi romantiktir ama romantiklik, bu karmaşıklığı çözmez ve objektiflik sağlamaz. Wade’in çalışması, zora kaçmayan diliyle tam da bizim için gerekli olan bu objektifliği sağlıyor ve karmaşıklığı anlaşılabilir bir hâle getiriyor.
Rus Devrimi 1917, sade ve anlaşılır yapısı sayesinde Rus toplumuyla empati kurmamızı kolaylaştırıyor. Bugün, bir devrim söz konusu olduğunda neredeyse yok saydığımız köylülerin, askerlerin, azınlıkların ve kadınların, devrim sürecinde yerinin yadsınamazlığını kitabı okudukça fark ediyoruz. Hâlbuki halk devrim sürecinde dolaylı yollardan ortak paydada buluşan parçalar hâlindedir. Hatta bu parçaların devrimden anladığı ve beklediği şey, bazen diğer parçaların yok edilmesidir. Rusya’da bir sarmal olarak yaşanan devrim süreci boyunca bu topluluklar, mutlak özgürlük hayallerini, antitezlerini oluşturan toplulukların yıkılışı üzerine kurmuştur. Fakat bu keskin farklılıklara rağmen bir “halk” olarak adlandırılmış ve eski düzeni yıkan bir halk devrimi yapmışlardır.
Wade’in ajitasyona kaçmayan dili sayesinde, çoğumuz için “pembe bir rüya” ve umut olarak tariflenen devrimin Ruslar için açlık, ölüm ve öfkeden doğan bir gerçeklik olduğunu anlıyoruz. Ancak bu çalışmanın kusursuz dengesi sayesinde, devrimin insanlar için pembe bir rüya olmasa da kızıl bir rüya olduğu süreçleri de görebiliyoruz.
Açlıkla, sömürüyle ve savaşla boğuşan insanların, Şubat Devrimi’yle beraber sembolizmi en verimli seviyede kullanışını, sanat dallarının devrim odaklı olmayı şevkle kabul etmesini, toplumun satırlarda bile hissedebildiğimiz bir kızıla bürünmesini coşkuyla okuyoruz. Kitabın dengesi ve kazandırdığı perspektif, onu diğer kaynaklara nazaran daha samimi kılıyor.
Kitap, çoğu sol fraksiyonun Rus Devrimi’ne ve bu devrimin liderlerine bakış açısını eleştirebilmemiz için de sağlam bir zemin oluşturuyor. Çalışma sayesinde, fraksiyonlar içinde âdeta bir fetiş unsuru hâline getirilmiş Vladimir Lenin’in yanı sıra Yuli Martov, Leon Troçki, Mark Natanson ve Maria Spiridonova gibi liderleri tanıma, bu liderlerin devrim sürecindeki yerini gözlemleme imkânı buluyoruz. Hâlbuki bu insanların liderlik ettiği topluluklar sol fraksiyonların içinde şakayla karışık bir hakaret olarak kullanılıyor.
Yine bir fetiş unsuru hâline getirilmiş bolşevizmin 1918’den itibaren tercih ettiği diktatoryal devlet anlayışı, “olması gereken” diye adlandırılıyor ve eleştiriye kapatılıyor. Maalesef mevcut tutum ve geçiştirme, bugün devrime çok çarpık bir bakış açısıyla yaklaşmamıza neden oluyor.Günümüzde Rus Devrimi’ni yorumlamak için atılan en yanlış adımlardan biri, kanımca bu devrimi ikonlaşan liderlerin başarısı olarak görmek. Hâlbuki devrim, ne toplum ne de sol fraksiyonlar için sadece kendilerine bahşedilecek bir başarı.
Aynı amaç uğruna oluşan onlarca farklı grup, dinamiği sürekli değişen liderler, devrime çok başka motivasyonlarla yaklaşan gruplar birbirinden ayrı düşünülemeyecek büyük parçaları ve devrimin kendisini meydana getirmiştir.
Bu parçaları birleştirmek ve bir devrimi anlayabilmek, insanın en güçlü kültürel refleksi okumaya ve manevi refleksi empatiye bağlı; bu manada Rus Devrimi 1917 bu iki refleks için de doyurucu bir tercih olacaktır.