"İnsanların taş üzerine yazdıkları yüzyıllık yazılar, Allah için su üstüne yazılmış yazı gibidir."
Amerika'da doğan, orada İslam'la tanışan ve halen orada yaşayan, çeşitli Amerikan ve Avrupa üniversitelerinde psikolojik danışmanlık dalında akademisyenlik yapan Muhyiddin Şekûr Su Üstüne Yazı Yazmak'ta tasavvufa giriş öyküsünü anlatıyor. Şekûr, bu serüveni tasavvufla karşılamasından başlatıp şeyhinin rehberliğinde eriştiği dervişliğe ve ötesine kadar götürüyor. Şeyhinden aldığı "ders"lerle hayatın her anına dalga dalga yayılan ve hepsi birer hikmete işaret eden, kendisine sunulan lütufları ve bu yolda geçirdiği dönüşümü dile getiriyor. Bölümler arasında ilerledikçe, okur da günlük hayatın içinde insana yapılan ilahi çağrıya tanık oluyor.
Lavabonun tıkanması, biriken günahlara karşı bir uyarıdır aslında. Sadece perşembeleri kendisini aramasını söyleyen şeyhine ulaşamadığında yaşadığı hayal kırıklıkları, yazarı Allah'a giden yolda pişiren ateştir. Yolda rastladığı yaralı kuş, şehirde kopması beklenen fırtına ve arabasının bozuluşu hep semadan gelen işaretlerdir görmeyi bilene.
Eski bir plakçaların iğnesini ararken aslında kaybettiği inancını aramaktadır. Ve tüm bu olaylarda okur, yazarın samimiyetine, bazen acemiliklerine, tereddütlerine, ama en çok da teslimiyetine şahit olur ve onunla birlikte ruhun ve kalbin bu olağanüstü serüvenine dâhil olur.
Su Üstüne Yazı Yazmak, okura karanlıklar içinden bir ışık sunuyor, soluk aldırıyor, umut aşılıyor...
Arayış içinde olanlar ve aradığını tasavvufta bulmayı umanlar için kaçırılmayacak bir roman.
Dr. Muhyiddin Shakoor was born in Cleveland, Ohio. He completed his Ph.D at Kent State University in 1973. As a psychotherapist and educator, he has taken group dynamics and family therapy as his specialization. Since 1989, his academic, humanitarian and research interests have been directed towards the psychological aspects of large-scale human crisis. He has spent extended time in Bosnia, having been involved with refugees and issues of war, genocide and cumulative stress in Bosnian cities since 1992.
Uzun zamandır hiçbir kitabımı yarım bırakmıyordum... Bana bunu yaptırdığı için bu kitabı unutmayacağım. Devam edemedim. 100 sayfa okudum ama sarmadı. Normal zamanımda olsa direnir bitirirdim yine ama şu sıralar bunu yapacak gücüm yok.
Kitaba gelecek olursak, modern dervişlik hikayesi gibi bir şey. Tasavvuf yolculuğunu anlatıyor ama bana dili basit ve yavan geldi. Bu şahsi yorumum. 2 yıldızı serüvenine verdim yazarın. Çünkü gittiği yol güzel, çok güzel. Ama kitapta bir şeyler eksik.
Neyse bu kitap da yarım kalsın. Bunu da yapmam gerekiyordu...
Tasavvuf bilginiz yoksa bu kitaptan bir fayda göremezsiniz. Tasavvuf bilginiz varsa, hakeza anlatılanlar yine size pek bir fayda sağlamayacak. Muhyiddin Şekur'un ilginç hikayesini öğreneyim diyorsanız, maalesef bu kitapta onu da bulamayacaksınız.
Hikayenin anlatım tarzı çok zayıf, monoton ve sıkıcı. Ele aldığı unsurlar da genellikle sıradan. Kitabın sonuna kadar bu adam bunları niye anlatıyor diyorsunuz.
Sadece kitabın son 50 sayfasında beklediğim kıvama ve derinliğe ulaştı kitap.
Ayrıca burada anlatılan tarikat metodunun mainstream/anaakım tarikat metodunu yansıttığını pek sanmıyorum.
Yanlış anlaşılmasın. Muhyiddin Şekur'un bilgisine, samimiyetine, imanına, hayat hikayesine vs. hiçbir olumsuz yorumum yok. Fakat kitap yazmak başka bir sanat...
Sonuç olarak bu yılki hayal kırıklığı listeme bir kitap daha eklemiş oldum.
Kitapta okuduğunuz her şey çok klişe gibi geliyor ama tasavvuf bilginiz varsa kitaptan keyif alıyorsunuz. Ben kendi adıma kitabı çok severek okudum. Hep dünyadan beslenen öykülerin dışında bir hikaye okumak bana keyif verdi.
If you want to understand what sufism is really is or what sufis are doing as to contemplace that is the most easy-read, easy-follow, easy-feel book you can find.
Go read it if you want to feel important, or better I say, you can feel life is worth after reading it since it enables you to tie everything to each other making you a warm nest.
Bu kitabı okumam uzun yıllar önceydi. Koyu bir Barış Manço hayranıyım. onun da şarkısında geçiyordu.. İsmi beni çekmişti kendine kitabın.. içeriğinden çok da bir bilgim yoktu. farklıydı ve güzeldi....İnsanın hırslarından nefsinden koptuğu anda ya da isteğiyle sırtını döndüğü anda neler olabileceğini anlatıyordu. Dahası mürid olma yolunda ilerlemekle ilgiliydi.
Şimdi ise yaş 30'lar ve yolu yarıladığımı varsayıyorum. O yıllarda çok fazla dini kitap okudum.. İçeriğine, yoluna ya da yazarının ideolojisine dikkat etmeden. Ama artık inancı kendi benliğimle birleştirince çok da vasıta aramaya gerek olmadığını gerçeklerin az öz olduğunu yolun başkalarının önünden değil de kendi yüreğimizden geçtiğini fark ettim.. Bu kitap bana onları hatırlatıyor......
Ve kitaplığımı karşıtırdığımda bu kitabı bulmuştum...... Bana üniversite yıllarındaki halimi, arayışımı, acılarımı ve bu kitabı okumanın bende uyandırdığı o tarifi imkansız bi o kadar da buruk olan o hissi anımsattı....
Life goes on... whether you want it or not.. It does not matter and it is not alway fair to us. do we have to Question it I dont know.. I think most pains I suffer now is because of this untames side of me... and this makes more tears and more sleepless nights with a huge gap in my heart. Yes life is not always hopefull live or leave it!
Hikâyenin kurgusal yapısı çok problemli. Tarihi bir dokuya modern bir alet monte edilmiş hissiyatı uyandıran yapay bir dokusu var. Kullanılan metaforlar ve kullanılış tarzı çok yapay. Sonlardaki tuhaf sahte tiyatro en rahatsız eden iç unsurdu. Kitabın içinde cevher değerinde sözler var ama bu güzelim sözler yapay ve zorlama kurgunun içinde eriyip gitmiş. Altını plastiğe yapıştırmışsın gibi bir hissiyat.. Bu zorlama metaforlar ve modern olacağım kaygısı yapmacıklığı olmasaydı tarihi dokusu ile ahenkli ve samimi bir eser ortaya çıkabilirdi. Kitapta yer alan alıntılara hürmeten üç yıldız veriyorum.
Alıntılar: - Sen kimsin, ben kimim? İkimiz hem hiçbir şeyiz hem de her şey. - Görmenin tek yolu gözünü evrene, doğaya ve çevrendeki yaradılışa açmaktır. İşaretler oradadır. Mutlu olmak mı istiyorsun? Gözlerini aç yeter. - Allah’a hiçbir beklentin olmadan şükret. Kendi yolculuğunuza çıkacaksanız hayatın her anından bir parça içeren bu kitapta çok şey bulabilirsiniz. Bazen bir fakir bazen bir kibir küpü; insanı çokça düşündüren bir ışık. Makamü’n-nefsi terketmek isteyenlere iyi bir yol arkadaşı olabilir.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Yazarın sufilik yolunda yaşadığı on iki bölümlük bir serüven. Her bölümde şeyhi ile sohbetleri ve çıkardığı dersler var. Etkilenmedim desem yalan olur.
*Hamd bana dost olup beni bu dünyadan gafletlere boğucu çılgınlıkların teknolojik depdebelerin hükmettiği bu uzay çağı dünyasından sıyırıp alan Allah'a mahsustur.
*Dizlerimin üzerine çöktüm ve alnımı kainatın rabbi karşısında yere koydum. Gözümden yaşlar boşanır ve bedenim bilinmeyen derinliklerden gelen bir haşyetle titrerken kendimi neredeyse kaybetmişim. Ağzımdan o zamanlar bana hayli yabancı gelen fakat artık evim gibi sıcak hissettiğim bir kelime döküldü: Sübhane Rabbiyel Ala
*Hikaye anlatacağına bırak hikayelerin seni anlatsın. Onları kendi hayatına uygula. Her gün üzerine bir fakirlik elbisesi geçir ve içindeki dünyayı Hz. İbrahim Aleyhisselamın bıçağıyla kes.
*Düşünce insanların ve kaderin gözünden, Aforozlular gibi yapayalnız ağlarım.
*Fakat kalbim rabbimin sağır olmadığından emindi. Bir karıncanın bile ayak seslerini işiten O, benim kırık dökük kalbimi de duyar.
*Kişiye ne isterse o verilir. İstediğin şey eline verilir ama elinde tutamazsın.
Yazarın sufilik yolunda yaşadığı on iki bölümlük bir serüven. Her bölümde şeyhi ile sohbetleri ve çıkardığı dersler var. Etkilenmedim desem yalan olur.
*Hamd bana dost olup beni bu dünyadan gafletlere boğucu çılgınlıkların teknolojik depdebelerin hükmettiği bu uzay çağı dünyasından sıyırıp alan Allah'a mahsustur.
*Dizlerimin üzerine çöktüm ve alnımı kainatın rabbi karşısında yere koydum. Gözümden yaşlar boşanır ve bedenim bilinmeyen derinliklerden gelen bir haşyetle titrerken kendimi neredeyse kaybetmişim. Ağzımdan o zamanlar bana hayli yabancı gelen fakat artık evim gibi sıcak hissettiğim bir kelime döküldü: Sübhane Rabbiyel Ala
*Hikaye anlatacağına bırak hikayelerin seni anlatsın. Onları kendi hayatına uygula. Her gün üzerine bir fakirlik elbisesi geçir ve içindeki dünyayı Hz. İbrahim Aleyhisselamın bıçağıyla kes.
*Düşünce insanların ve kaderin gözünden, Aforozlular gibi yapayalnız ağlarım.
*Fakat kalbim rabbimin sağır olmadığından emindi. Bir karıncanın bile ayak seslerini işiten O, benim kırık dökük kalbimi de duyar.
*Kişiye ne isterse o verilir. İstediğin şey eline verilir ama elinde tutamazsın.
5 yıldız veremedim çünkü çok özel ve güzel hâller, tecrübeler, muhabbetler kitaplaştırılınca işte bir yıldız kaybediyor sanki, ama biz okurlar diğer 4 yıldızdan istifade ederiz inşaallah..
Finished reading Muhyidin shaoor’s writing on the water. I picked this book randomly at a small bookstore in Istanbul, as I wanted to enrich my library with books from different places/cultures that I've visited. I never heard of Muhyidin shakoor before, and I wasn’t sure if this book was worth reading…I am very happy I picked it! This reading was very catchy from the first pages, and I really enjoyed reading it. In this book, Muhyidin relates his chronicles as a “murid”, a seeker on the sufi path of Islam. Moving from an ordinary muslim to a student of Islamic sufism’s major scholars as Ibn Arabi, Attar and others… On the face of the struggles, and throughout his reflexions, Muhyyiddin discovers the extent of his self-ego, his attachment of the dunya, and the reality of faith. It is a journey of a nomad soul, looking for the Truth… This story shows that there’s a secret in everything and that this universe is indeed full of messages “ For those who hear..” The writing is simple and easy, each page is like a relaxing breath, with enough details to help you picture the scenes…
Je viens de terminer la lecture de ce roman, et je suis ravie de cette lecture.
C’était aussi une occasion de découvrir Muhyidin Shakoor, qui a écrit quatre livres jusqu’à aujourd’hui. Writing on the Water étant sa première production.
Dans ce livre, Muhyidin raconte sa journée sur le chemin du soufisme. Son voyage le long du « chemin » le fait passer par des tests, et des situations qui le poussent à mener des réflexions profondes sur le sens de la vie, le Moi, la dépendance émotionnelle et l’attachement au matériel.
Il est souvent épaulé dans ses réflexions par les instructions de ses Enseignants qu’il appelle « Shaikh », un mot en arabe désignant une personne respecté de part son grand âge et son savoir religieux avancé.
Bu kitabi ikinci kez okumaya calisiyorum. Ilkinde kucuktum belki anlamamisimdir dedim ama bu sefer ilkindeki kadar bile ilerleyemiyorum. Kendimi aldatilmis gibi hissediyorum paramin yandigina mi uzuleyim hayal kirikligima mi? kapagina konusuna gore kitap almamak gerekiyor. Bir kere anlatim cok bireysel. Icine giremiyorum olaylarin. Duygusal degil ama bireysel tecrube bahsettigim. Hatta bazen zorlama gibi bile geliyor. "In a few minutes, we arrived at the apartment of the Shaikh. I was quite surprised to find that it was not located at the top of the mountain, nor in the depth of some secluded cave."(puh sehrin gobeginde bulusma karari aldilar bu cumle ne alaka.) Ben dindar biri oldugum halde tasavvuf bana hic etki etmiyormus hissine kapildim. Abartilmis buldum duygu ve olaylari. Hatta bence bu kitap bu kadar meshur olmayi haketmiyor. "His face was deeply warm, yet serious and very kind." Bu cumleyle bir hayli karsilasiyoruz. Universal dervish description maybe. Tek kelimeyle mistisize edilmis. akil yolunu hepten kaybetmemis olanlar icin degil bu kitap. Baska bir kafada olmak gerek bunu okuyup zevk almak icin.
Bu kitabı, çok anlamlı bir zaman diliminde, anlamlı kişiler tarafından hediye edilince okumak nasip oldu. Kitabın konusu Muhyiddin Şekûr’un kendi seyr-i sülük yolculuğunu anlatması. Bu yolculuk esnasında yaşadığı tüm olayları büyük bir lezzet ve heyecan içerisinde okudum. Kitaptan alacağınız lezzeti artırmanın sanırsam tek yolu bir Kamil Mürşide varmak olup, bu yolda olmak… Aksi takdirde kitaba karşı düşünceniz sadece otobiyografik bir roman okumak olur.
Nice olayların ardındaki derin manaları açık bir şekilde Muhyiddin Şekûr’un kaleminden okuyabilmek çok güzel. Allah ondan razı olsun. İçerisinde yer alan olayları kendi hayatımız ile karşılaştırıp dersler çıkartmak, kitaptan aldığım faydalardan sadece bir tanesi. Hayat içerisinde karşılaştığı küçük bir sıkıntının kendi iç aleminde nelerle bağlantılı olabileceğini açıklarken sanki bu yola yeni çıkanlara da bir nasihat niteliğinde yer vermiş.
İlgilisi olan herkesin okuyup kendine çıkaracağı notlar, herkesin nezdinde daha önemli. Nasipliyiz ki kitabın devamı niteliğinde Gölgeler Koridoru okuyucuyu bu lezzetli yolculuktan alıp bambaşka bir diyara götürüyor. Bir kere gönlünüze düştü ise bu kitap, hemen şu an başlayınız.
Ya da acele etmeyiniz zaten kitabı en doğru, en güzel zamanda okuyabilmek nasip olur…
An interesting account from what I remember. Somewhat non-linear in its organization. There's something loping, meditative about Shakoor's writing. Things don't happen in a linear way. I often felt baffled by the lessons he was being given, or the logic of his sheikh. Of course, that kind of teaching is way beyond adhering to my limited understanding of logic or what makes sense. I'd like to revisit this. Having just read Reshad Feild's "The Last Barrier", I didn't think this was as compelling. But it's worth checking out if accounts of the Sufi path by westerners are of interest to you. I'd definitely like to read more. If you know of any other similar books, please let me know.
Keyifle okuduğum bir seyru süluk öyküsü oldu… Muhyiddin Şekur, tasavvufla tanışmasıyla birlikte girdiği tekkede şeyhinin yol göstericiliğiyle geçirdiği on yılı aşkın bir süre boyunca şeyhinden aldığı dersleri ve geçirdiği manevi dönüşümleri samimi bir dille anlatmış. Sonda şeyhin öğütlerini bir arada vermek de güzel bir detay olmuş.
“Hem bugüne hazırlananlara hem de yarınlara dalıp gidenlere Bir müezzin haykırır karanlığın minaresinden ‘Biçareler: Felahınız ne orada, ne şurda’” syf.236
Tasavvuf ile ilgili birseyler okumayı hep istemiştim. Elimde bu kitap mevcutken okumak istedim. Yazar kendi tasavvuf yolculuğunu anlatıyor. Yolculuğu, niyetinin samimiyeti, duygularının safiyeti, azmi çok güzel fakat anlatılar yüzeysel kalmış. Tasavvuf ile ilgili bir şeyler öğrenmek isteyenler için çok yetersiz gelecektir. Keyfi okumak için de bana yeterli gelmedi bir basitlik sadelik boşluk var gibi.
Zevkine güvendiğim birileri tavsiye etmişti. Beklentim mi çok yüksekti bilemiyorum, bu kitap beni pek de etkilemedi. Konu ve verilen mesajlar güzel, ama bazı kısımlarda kitap hiç ilerlemedi. Sevdim de diyemiyorum sevmedim de bu kitap için.
Kitap beni içine malesef alamadı, yine de güzel şeylere denk gelebilmek mümkün olduğunca istifade edebilmek adına okumaya çalıştım. Kek isimli bölümden sonra okumayı bıraktım. Şeyhin elini keke daldırıp sonra ordaki insanlara yedirmesini ben anlamlandıramadım.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Kitabı hem Türkçe hem İngilizce almıştım ama tasavvuf konusunda anlatılanları daha iyi anlayabileyim diye Türkçe olanı okudum.Öncelikle kitap hem bir arayış hem de bir yolculuk üzerine.Tarikat,mürit ve şeyh üçgeninde dışardan bakan kişi için mantığa uymayan çok şey söz konusu.Bu yönüyle mantıksız gelebilecek çok şey var ama yazarımız aklı bir kenara bırakıp,kalbi dinlemeden de mürit olunamayacağını anlatmaya çalışmış.Edebi yönü ve anlatım dili çok basit ama yazarlık iddiası ile yazıldığını da düşünmüyorum.Kitabın,yazarın kendi yaşadıkları üzerinden,böyle bir yola gireceklere ya da inanç konusunda tereddüt yaşayanlara bir nevi rehberlik etmek amacıyla yazıldığı da düşünülebilir.Okuma zevkini baltalayan diğer bir şey de anlatımdaki kopukluklardı.Yine de yazarın uzmanlığının psikoloji ve psikolojik danışmanlık olduğu düşünülürse,böyle bir konuya ilginiz varsa bu kitabı okuyabilirsiniz.Belki,çeviride kaybolmuş anlam söz konusu olabilir diye orijinal dilinde yazılmış olanı da okumak istiyorum.
bu kitabın okunma süreci bütün bir yaz. eylül'ü de dahil ederek tabii. 4 ay yani evet -nerdeyse tam. zaten uzun bir sürece yayarak okumak istiyordum ama, daha da sündü. bazı kitaplar direniyor sanki bitmemek için, bu da (iyi ki) öyle oldu. tabii bu ve benzeri kitaplarda edebiyat 2. planda oluyor. ki, bu tip bir roman için dil fena değildi. zaten çevirmenlerden biri sevin okyay lan, düşün. tasavvufla ilgili birçok kaynak kitap bulunur/okunur ama, kendi seyr ü sülukunu kaleme döken biri pek görülen bir şey değil. bu yüzden şekur'un yaptığı büyük iş. şanslıyız ki, devamı da yazıldı. alakalı kişilere önerilir.
Well conceived but very poorly executed book. While some of the various teachings are interesting, the interpretation and commentary of the narrator are borderline painful. Despite the fact that the narrator seems to be a native English speaker, it seems the original publication was not, at least based on the frequent typos and clumsy phrasing. In any case, poor translation can not be blamed for other issues such as the very awkward ending... Despite its issues, the context of the book does offer interesting insights into the Sufi community and as such may be worth picking up.