Ankara’da yeni yapılmış bir apartmanın dokuz odalı bölüğünde yaşayan Ayaşlı ile kiracılarının ilişkileridir anlatılan.
Kadınlı erkekli bu mozaikte, inşası süren Cumhuriyet’in sosyal meseleleri de işlenir. Memduh Şevket her bir kiracısını, ayrı ayrı romanı yazılacak ilginçlikte kişilerden seçer. Bunu yaparken küçük bahislerle aralarındaki mücadeleyi sürükleyici, akıcı bir dille yazmayı başarır.
Diplomat and politician Esendal, who served as ambassador in Tehran, Baku and Kabul, as a member of the Grand National Assembly of Turkey for four terms, and as Secretary General of the CHP between 1941 and 1945, was also a well-known literary figure. Although he was only seriously engaged in literature for nine years of his life (1923-1926, 1946-1952), he became an important figure in Turkish short story writing. He is the representative of situation storytelling in Turkish literature. His best known work is the novel Ayaşlı ile Kiracıları (Ayaşlı and the Tenants) published in 1934.
Sanırım benim kitap zevkim goodreads eşrafıyla hiçbir zaman örtüşmeyecek. Bu kitaba 1 veren o elleriniz kırılmadı mı yahu ? Hele bir de 1 verme nedeni olarak -çok fazla karakter var- gibi bir bahaneye nasıl sığınabildiniz. Aksine, onca karakter ancak bu kadar ustaca işlenebilirdi. Ayrıca Ayaşlı ve Kiracıları derken , kaç kiracı bekliyordunuz? Açıkçası okuduğum en sade anlatıma sahip kitaplardan biriydi. İleriki nesiller için, bu kitabın okunurluğunu kolaylaştırmak için şuraya bir link bırakıyorum. Oradan karakter analizlerini görebilirsiniz :)
Rusya'nın komünalkalarındaki komün yaşama benzeyen bir hayat sürmektedir kitaptaki karakterler ve cumhuriyetin ilk yıllarında, bir konak ya da otel diyebileceğimiz bir yapıda geçmektedir hikaye. Bazen fazla ahlakçı, toplumcu olsa da; kültür erozyonu, batılılaşma yolundaki kendini kaybediş sürece, yozlaşma ,başkalaşma teması adına okuduğum en etkileyici ve eğlenceli kitaplardan biri. Piano Piano bacaksız samimiyetinde ve tadında bir kurguya sahip.
Tam üç yıl önce okumuşum kitabı. Bu sefer Bülent Yıldıran'dan dinledim. Daha keyifli bir deneyim oldu. Daha fazla detay yakaladım sanki. Birbiriyle kesişen bu kadar çok karakteri ve hayatı ustalıkla anlatmış.
Her ne kadar yeni kalemler bulmayı, çağdaş dünya ve Türk edebiyatının yeni örneklerini yakalamayı sevsem de bu elbette sahip olduğumuz muazzam edebi mirası görmezden geldiğim anlamına gelmiyor.
Bu defa, karakterleri, durum anlatısı ve diyalogları ile su gibi akan bir yandan da inanılmaz derecede feyz aldıran adeta başucu kitabı olmaya aday bir eserle karşınızdayım.
Ayaşlı İle Kiracıları, oda oda dolaştırma vaadinde bulunmuyor adeta bizim coğrafyamızın asla değişmeyen mozaiğini kaleme alıyor. Karakter karnavalı bir eser olmasına karşılık, adeta hepsi ete kemiğe bürünmüş gibi canlı olacaklar kitabı bitirdiğinizde, kim kimdi, o neden böyle yaptı /dedi diye asla yorulmayacaksınız, bu tamamen sevgili Esendal'ın ustalığının neticesi bence.
Sahip olduğumuz edebi mirasın durduğu sandığı arada karıştırmak, havalandırmak şart bence. Bu sebeple yakın tarihimizin eserlerine muhakkak şans verin, pişman olmazsınız.
“Eşyamı almaya gittiğim gün, o daireyi sanki eskimiş, yıkılmış buldum. Ev tutmak, yeni bir daire kiralamak, bu eskiliği siz de çok evlerde görmüşsünüzdür: Duvarlarda çiviler, çivi yerleri, lekeler... İskender'le Faika odalarını fotoğraflar, açık kadın resimleriyle süslemişlerdi! Turan Hanım da odasının duvarlarına ipekli, işlemeli örtüler germişti; bu çivilerin çoğu onlardan kalmıştır. Bu lekeler de yağ lekesidir. Ayaşlı, bu duvarın kenarında yemek pişirirdi. Bu parmak izleri, Ayaşlının oğlunun parmak izleridir. Pencere kenarındaki parmak izleri de Abdülkerim ile ikisinindir.
Bak, benim odamda, şu ikinci cam çatlaktır, bunu Turan dirseğiyle vurup çatlattı. Nasıl olup da dirseği buraya geldiğinin hikâyesini sormayınız!
Arasam, benim odamda Cavide'nin de bir izini bulurum. Turan, bu daireden çıkıncaya kadar arasıra Cavide'nin haberini alıyorduk. Benim yolladığım yerde iki aydan fazla kalmamıştı. Bir tüccarın yanında çalıştığını söylüyorlardı. Sonra ne oldu. Bilmem!
Faika'nın odasında bu eski çorap bağı, belki Fuat'tan kalmıştır!
Eski bir kadın korsasının yarısı buruşmuş, atılmış, pis mendiller, kurumuş, büzülmüş, tek bir çocuk patiği, boş pudra kutuları, ilaç şişeleri, kopuk lastik borular, kâğıt parçaları, bunlar Faikadan, İffet Hanımdan kalmış şeylerdir.
Banyo odasının tam ortasına atılmış duran bu eski, kopuk kasıkbağı Şefik Bey zavallısından kalmıştır. O öldürüldüğü zaman odası aranmış, toplanmış, nesi varsa çıkarılmıştı. Bu kasıkbağı nasılsa bir köşede sıkışmış, kalmış. Şimdi herkes çıkıp giderken ortaya atılmış, Şefik Beyi andırıp duruyor!
Mutfak masasının bir köşesinde, bir deste eski yağlı iskambil kağıdı bırakmışlar. Bunlar Ziynet'in fal kağıtları idi. Faika ile Ziynet ne zaman biraz boş kalsalar, hemen oturup fala bakarlardı.
Bu döküntü, süprüntü içinde gözüme her ne ilişse, bana bu evde komşuluğunu ettiğimiz adamlardan birini hatırlatıyordu. Bizim gibi bir evde rast gele toplanmış insanların ayrılmaları hiç güç olmadı. Birbirimizi tezce unuttuk. Yalnız Ayaşlı bizi bırakmadı.”(s.254)
Tiyatro eserlerinin yazılı hallerindeki duygu eksikliği ve griliği kitabın tümünde hissediliyor. Romanın ana karakteri muhafazakar görünüyor ancak evli ve kumar meraklısı bir kadınla düşüp kalkıyor. Nedendir bilinmez ana karakterin Turan hanımla yakınlaşmasının detaylarına hiç girilmemiş. Yazar ikisini aynı odaya sokuyor ve suratımıza kapıyı çarpıyor. Romana giren bir travesti, kesilen kafa hikayenin ritmine hiçbir katkıda bulunmuyor. Sadece kitabın son bölümünde, ana karakterin evlenmeye karar verdiği, felç geçirip ölen Hasan Bey'in kızı Selime'yle yakınlaşmaları bir miktar tempo sağlıyor. Kitabın ismi Ayaşlı ve Kiracıları ama biz bütün hikayeyi duygusal yönden donuk birinin gözünden görüyoruz. Bu bir tarz meselesi midir çözemedim ama hikaye içerdiği pek de ahlaklı olmayan karakterlere rağmen bir TRT dizisi kadar sıkıcı ilerliyor. Girişinden finaline kadar okuyucuya mesafeli duruyor. Upuzun bir hayat yaşayıp yine de sevecek birini bulamamış bir "kız kurusu" kadar başarılı ve ilginç bir roman. Fethi Naci'nin hatırına 2 yıldız verdim.
Türk edebiyatının tanınmış ve sevilen öykü kitaplarından Memduh Şevket Esendal'ın en çok okunan eserlerinden Ayaşlı ile Kiracıları.
Kitap 1930'lu yılların Ankarası'na kuşbakış bir görüntü çizer. Ankara'nın bir semtinde Ayaşlı Apartmanında oda tutan birbirinden farklı insanların yaşayışlarına,duygu geçişlerine,hayat hikâyelerine ortak olur okuyan.
Hikâye boyunca adını bilmediğimiz bir bankacının tanıdık gözünden aktarılır hikâye. Ayaşlı Apartmanında yaşayanların meslek,iş,ev ve yaşamlarını bu kişinin gözlemlerine dayanarak okuruz kitabı.
Özellikle 1930'lu yıllardaki Ankara'yı ve Anadolu insanının portresini çizen, dönemine göre sade,akıcı ve çoğunluğu diyaloglar şeklinde olan bu kitap edebiyatımızın en gözde eserlerindendir.
— Çirkin bir adam, demiş. — Erkekte güzellik aranmaz, huyu güzel olsun, demişler. — Sevimsiz, demiş. — Alışırsın seversin, demişler. 3,5/5 Adam yayınlarından mükemmel bir baskıyla çıkan Aşk Öyküleri kitabında birbirinden farklı öyküler bir araya getirilmişti. Bunların arasında en çok beğendiğimse Memduh Şevket Esendal'ın "Gençlik" öyküsüydü. Çok uzun süre geçmedi okuyalı ama hala birkaç sayfa olmasına rağmen keskin bir şekilde hatırımda. Kısacık bir öyküyle yazarın kalemini bu kadar beğenmişken kendisinin en çok sevilen romanını okumak için sabırsızlanıyordum. Böylece Ayaşlı ve Kiracıları eserini elime aldım. Zamanında çok beğenilmiş hatta dizi uyarlaması bile çekilmiş. Cumhuriyetin ilk yıllarında Ayaşlı İbrahim' ait dokuz odalı bir apartman dairesinde yaşayanların hayatlarının anlatıldığı kitapta biz tüm olup bitenleri bir bankada çalışan ve apartmana yeni taşınan beyefendinin ağzından okuyoruz. Birbirinden apayrı insanların akşamları bir araya gelerek eğlenmesi, lakırdıları, sohbetleri derken hepsini yavaştan tanımaya başlıyoruz. Kumara, kürtaja ve aldatmaya da yer verilen kitapta aslında o zamanlarda insanların bu durumları ahlaksızlığa mı yorumladıkları ya da nasıl bir yaşantının içinde bunlara yer verdiklerine de tanıklık ediyoruz. Durum öyküsü türüne girdiği için çok fazla konuşma içeren bir kitaptı. Ne kadar çok severek okumayı istesem de daha öncesinde okuduğum ilk edebiyat örneklerinden olan kitaplarda olduğu gibi bu kitapta çok fazla etkilenemedim. Daha fazla duygu yoğunluğuyla ve yükselen bir beğeniyle okumayı dilerdim ama bir türlü o yıldızlar uçuşmadı. Belki bir diğer kitabıyla o beğeniye kendimce ulaşabilirim. Ama açık açık söylersem Ayaşlı ile Kiracıları benim için harika bir kitap değildi. Neredeyse hiçbir karakteri benimseyemedim, olay örgüsünü okumaya devam ettikçe herhangi bir övgü dolu beğeniyle devam edemedim. Keşke daha çok beğenebilseydim ama öyle olmadı. Size yine de keyifli okumalar dilerim..
Yer yer beni çok güldüren bir kitap oldu. Çok fazla karakter olduğu doğru ama o kadar iyi işlenmiş karakterler ki hepsinin hikayelerini ayrı ayrı hatırlıyorsunuz. Bir zaman sonra yeni bir karakter girse de onunla da tanışsam diye heyecanladığım kısımlar oldu. Severek okudum.
Önemli bir roman. 1930lu yılların Ankara'sını rahatlıkla takip etmek olanağı sunuyor olursa. Yakup Kadri'nin Ankara romanını okuyanlar buradan devam edebilir. İki roman bence bir bütünlük oluşturuyor.
Otel benzeri bir binanın bir katının 9 dairesinin her bir sakini, her ailenin yaşamı bir banka memurunun gözünden anlatılıyor. Sanki yıllar sonra bu apartmanın bir kiracısıyla karşılaşmışsınız da karşınızda apartmanın fotoğrafı, size o yılları anlatıyor. Bu 9 daire sakini ülkenin örneklemi gibi. Dönemin insan ilişkilerini, aile yapısını, çalışma hayatını, toplumun batılılaşmaya başlamasını bu topluluk üzerinden okuyoruz.
Okumaktan hiç bıkmadığım bir kitap. İş Bankası baskısının arka kapağında belirtildiği üzere "derinlemesine çözümlemelere" girmiyor Esendal. Ne varsa olduğu gibi aktarıyor. Uzun cümlelere*, ağdalı ifadelere de ihtiyaç duymuyor bunu yaparken. Bununla birlikte ele aldığı hemen her karakteri, ki bir sürü karakter var kitapta, çok iyi anlatmış. "Yeni yapılmış büyük bir apartmanın dokuz odalı" bölüğünde ikamet eden veya orada oturanlarla ilişkisi olan herkesi tanıyorsunuz, ne hissettiklerini anlıyorsunuz. Yine aynı metinde belirtildiği üzere herhangi bir sınıfa veya kimseye karşı önyargısı da yok. Olduğu gibi anlatıyor onları. Hikayelerini okumaktan da çok keyif alıyorum, Ayaşlı ile Kiracıları ise Türk edebiyatının en güzel eserlerinden biri bence.
*Uzun cümlelerin de hakkını veriyor. Dün gece şu tanımlamayı okurken iyi ki Türkçe biliyorum dedim mesela: "Eskiden hocalık etmiş, şimdi hem gazeteci hem mebus olduğu söylenen orta boylu, sarışın, güzel yüzlü bir bey, ki üç dört seneden beri bir genç hanıma tutkun olduğu ve cesaret edip de söyleyemediği ve kadın kendisi anlasın da gelsin bir lütufta bulunsun diye beklediği arkadaşları arasında söylene söylene nihayet sevdiğinin kocasının bile kulağına gittiği halde hala kadına açılamadığı işitilen bir bey, herkesin hoşuna giden bir cevap nutku söyledi."
İçinde bu kadar çok karakter olup da her birine tek tek bu kadar hakim olabilmek ve en önemlisi okura bu karakterleri geçirebilmek büyük yetenek doğrusu. İnce mizahı, yer yer sizi güldüren kesitler ve toplumun adeta röntgenini çeken bir anlatım. Bu kitabın yaklaşık yüz yıl önce yazılmış olmasına inanamıyorum.
Ayrıca lütfen kitapları sadece ödev olarak okumayın okutmayın
Eğlenceli ve sade üslubuyla Esendal, cumhuriyet dönemi Ankara'sında her odasında memleketin çeşitli yerlerinden gelmiş çeşit çeşit insan tiplerini ve bu binada dönen olayları anlatmış romanında. Fazla derinlere dalmadan akıcı ve sade bir şekilde neredeyse diyaloglarla yaratmış karakterlerini. Kitapta çok fazla karakter olduğu doğru ancak yazarın kaleminde hepsi o kadar gerçek ki, bu çokluk okurken rahatsızlığa ya da kafa karışıklığına sebep olmuyor. Günlük hayatta da karşımıza çıkabilecek kimi diyaloglar karakterler hakkında tam bir portre çizerken, aynı zamanda dönemin yaşayışı hakkında ip uçları da veriyor. Akıcı diliyle elinizde birkaç saatte eriyip biten bu kitabı okurken eğleneceğinize inanıyorum.
Bir apartman tutan Ayaşlı ve kimi tek kimi birden fazla daire kiralayan birbirinden değişik insanlar... Bekârlar da var aralarında, aileler de. Çalışanlar da var, emekliler de. Misafirlik, komşuluk derken zamanla büyük bir aile gibi olurlar. Bu büyük aileye sonradan gelenler zaman zaman sorun çıkarsa da, aslında apartmana renk katarlar. Bir nev-i memleketten insan manzaraları. Okuması çok keyifliydi, tavsiye ederim. =)
Ayaşlıyla kafam uyuşmadı çok. Dokuz odalı pansiyonu yarı kumarhane yarı kerhane sanki. Dedikodu da gırla gidiyor ama şu karı bu karı lafları kafa kırıyor. Kiracıların ardarda durum hikayeleri nereye gidiyor belli değil. Sait Faikden sonra bir de bu Türkçe Çehov şimdilik yeter ben yine bilişim bilim kurgu rutinlerime döneyim.
#5 Memduh Şevket, bir apartmanın odalarında oturan insanları anlatarak, bize o yılların Ankara'sından toplumsal bir kesit sunuyor, insanların, özellikle 'küçük insanlar'ın yaşamlarını, değer yargılarındaki değişmeleri gösteriyor; 'düzen'e değilse de bürokrasiye yönelik eleştiriler getiriyor... Memduh Esendal'ın, 1934 yılında, böylesine temiz bir Türkçeyle roman yazması, bir başarı sayılmalı. Sözü hiç uzatmıyor... Anlattığı kişilere çok yanlı bakmaya çalışıyor... Romanda yer yer bir Çehov havası var. Özellikle Raife Hanım'ın kızlarının anlatıldığı sayfalarda. Ayaşlı ve Kiracıları, ilginçliğini koruyan romanlardan.
1930’larda yazılmış düşük bütçeli “Herkes Herkesle Dostmuş Gibi” olarak tarif edebilirim bu romanı. Özellikle kitabın ilk yarısında sahneye aniden çıkan ve kaybolan karakterleriyle hızlı çekim bir günlük hayat panaroması.
Romanın ikinci yarısında temel karakterlerin (yine hayli kalabalık bir kadro) sahneleri ağırlık kazanıyor. Kolay ve keyifli bir okumayla roman akıyor.
Genel hissiyatım, 90’larda çekilen televizyon dizilerine, apartman ya da mahalledeki türlü insanın hikayesini anlatan dizilere benzediği yönünde. Sabri Bey ve Komşuları, Muhtar Bey ve Mahallesi, vb..
Yeni bir dil ve edebiyat yaratmaya çalışan Cumhuriyet Edibinin pek de hakim olmadığ, zamanlar, edatlar ve iyelikler ile cebelleşmesinin en keyifli vesikasıdır bu roman.
Edebiyat derslerinden adı aklımda kaldığı için merak ettiğim romanlardandı Ayaşlı ve Kiracıları. Ne bekledim ne buldum bilmiyorum doğrusu, iyi yaşlanmış, değerini korumuş bir kitap mı tartışılır çünkü geride kalması gereken birçok karakter düşüncesini içeriyor. Kadınlardan ‘karı’ diye bahsedilmesi, sapma sapan gerici düşünceler beni kitaptan soğuttu ama belki de yazım tarzının ve realist bakışın bir yansımasıydı. Yazar gerçekten bu düşüncelere sahip miydi yoksa karakteri mi öyle oluşturmak istedi bir muamma. Yalnız bir adamın 9 odalı kiralık bir eve taşınmasıyla başlıyor. Her odayı başka biri kiralamış. Odaya girdikleri anda ayrı hayatlar yaşasalar da yemekleri, banyo yerleri ortak ve ister istemez birbirlerinin hayatlarına dahil oluyorlar. Bir süre curcuna hakim kitaba kim kimdi diye sonradan her bir karakteri rahatça kafanıza yerleştirebiliyorsunuz. Ben karakter portrelerini çok başarılı buldum, her bir insan ayrı detaylara, hayat hikayesine sahipti ve derinlikliydi. Ana karakter hem beyefendiymiş gibi davranıyor hem de yeri geldi mi arkadaşının ahlaksız bulduğu insanlarla çok rahat vakit geçirip hatta biriyle gizli bir ilişki bile yürütebiliyor. Eğlendiğim kişiyle evlenmeyeyim düşüncesini de birçok yerde kitap aksettiriyor. Bilir miydiniz kadınlar onları yönetecek erkekleri istermiş! Gerçi çok kızamam çünkü toplumsal sıkıntıları da yer yer güzel tespit etmiş. Mecbur olduğu için evlenenen, mutsuz hayat yaşamak zorunda olan kişileri de anlatmış. Yalnızlık, sosyal ilişkilerin yapaylığı, iş dünyasında torpillerden ve çeşitli statülerdeki kişilerden bahsetmiş. Ayaşlı Bey’in evini görsem muhtemelen içeriye adım atmazdım bana kitaptan okuduğum yerler yeterli 😅. Hasan Bey’in mübadeleden almaya çalıştığı arsanın ve bir düzen kurmasının çabasını bir süre unutamayacağım. Bir de Esendal’ın fiziksel unsurlara pek dokunmadan canlandırdığı bu karakterlerin yazımsal başarısını unutmayacağım. Ama her ne kadar kitaptan az olsa da olay örgüleri ne kadar aklımda kalır bilemeyeceğim.
Bu kitaba da bir apartman hikayesi de diyebiliriz sanırım. Bu sene tesadüfen böyle seçimler yapmışım, buna da biraz bilmeden başlamış oldum. Böyle kalabalık ama birbirine yakın kişilerin hikayelerini okumayı seviyorum, bunu da aslında Storytelde dinledim. Bülent Yıldıran seslendirmesi de kitaba çok uymuş. Ama bu ara kitap dinlemek için konsantrasyonum düşük, yaklaşık dörtte birini dinlemişken adapte olamadığımdan yeniden başladım. Ona rağmen beğendim, nedense Türk klasiklerine “çok klasik olabileceği için” elim gitmiyor bazen, bu kitapta bu önyargım ne kadar yanlış onu da bir daha anlamış oldum.
[KİTAP YORUMU] Merhaba, Edebiyatımızın en önemli ve özgün yapıtlarından sayılan “Ayaşlı ile Kiracıları”ndan bahsetmek istiyorum size. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüne ve Cumhuriyet Türkiye’sinin kuruluşuna tanıklık eden, edebi ve siyasal kimliğini bir arada korumuş yazarımız Memduh Şevket Esendal’ın unutulmaz romanından. Bu eser âdeta o geçiş döneminin bir sentezidir.
Ayaşlı ile Kiracıları, Ankara’da dokuz odalı bir apartman dairesinde geçiyor. Hikâyeyi bu apartmanda oda kiralayan aydın bir banka memuru anlatıyor. Yazar, Cumhuriyet’in ilk yıllarında oluşan toplumsal yapıyı, değişimleri yer yer bir gözlemci gibi seyirlik gözler önüne seriyor; yer yer ise kendi değerlerine göre eleştiriyor. . Bir ana karakteri değil, aynı çevredeki birçok kişiyi bir arada anlatıyor. Çeşitli sınıflardan oluşan, toplumda “yozlaşmış” diye tabir edilen, farklı meslek dalları ve kökenlerden gelen insanlar ve apartmandaki serüvenleri (özellikle de kadın-erkek ilişkileri ve aile kavramı. Yanı sıra kumar, uyuşturucu, rüşvet, sorumsuzluk, haksızlık, aldatma ve ihmal etme gibi pek çok konu) tüm gerçekliğiyle karşınızda beliriyor. Hatta yazar bu romanıyla ilgili bir röportajında: “Tezinden, temasından korkmam; yazılışı biraz hamcadır. Benim Ayaşlı ise bugünkü cemiyetimizin şiddetli bir tenkididir.” demiştir. Bu bağlamda #AyaşlıileKiracıları #Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki kentleşmeyi hazırlayan “toplumsal tabakalaşma”, Tanzimat döneminde başlayıp Cumhuriyet döneminde de devam eden “Batılılaşma” ya da “modernleşme” öyküsünün bir uzantısı olarak da okunabilir. . Kentleşme ve bürokrasinin en güçlü olduğu o zamanlarda, insanların hem mekânsal değişimi hem de dinin günlük yaşam üzerindeki etkisinin azalmasıyla ortaya çıkan “özgürlük” kavramını algılayış biçimini ve bunu günlük yaşamına dahil ediş şekillerinin öyküsünü okudum. Bazen çok fazla aşırılıklar bulduğumu söylemeden edemeyeceğim. Bu romanın en gerçekçi yönü ise bürokrasi, yasaların yetersizliği keyfilik, rüşvet ve iltimas gibi konular... Ne o zaman ne de şimdi hiç değişmeyecek...
Toplumsal değer yargılarının -özellikle ahlakın-sorgulandığı, kısa yoldan para kazanmanın yollarının arandığı bu ortamda yaşananlar...gerçekten düşündürücü. Her şeye rağmen yazar gelecek için umutlu.
Romanla ilgili bir kaç eleştiriyi de aktarmak isterim: A. H.Tanpınar, romanı yeni kurulan #Ankara’nın atmosferinde ülkedeki seviye ve zihniyet farklarını güçlü bir biçimde gösteren bir yapıt olarak yorumlamış; Fethi Naci de, bu gözlemlere katılarak “MŞE, bu odalarda oturan insanları anlatarak, bize o yılların Ankara’sından toplumsal bir kesit sunuyor; insanların, özellikle ‘küçük insanlar’ın yaşamlarını, değer yargılarındaki değişimleri gösteriyor; ‘düzen’e değilse de bürokrasiye yönelik eleştiriler getiriyor” demiştir.
Bu eseri okurken #MŞE’ye neden Türkçenin Çehov’u dendiğini de anladım. Konuşma ile yazı dilini beraber kullanması, dilindeki yalınlık, kısalık, -edebiyat yapmaması- “O’nun da Çehov gibi “Denizin rengi mavidir” diyebilecek kadar süslerden uzak bir dille yazması”, eserlerini başarılı ve kalıcı olmasının temel sebebi. Hem de bir okul mezunu olmamasına rağmen, tamamen alaylı olmasına rağmen.
Çalkantılı bir dönemin tanığı olan #Esendal’ın 1942 yılında #CHP Roman Ödülü Yarışması’nda beşincilik ödülü alan ve diziye de uyarlanan bu uzun öyküyü o dönemlerin yaşayışından bugüne bakmak; insanların hem sosyal hayatları hem olaylara bakış açılarını görmek isteyen zihinlere tavsiye ederim. Eminim siz de benim gibi “pürüzsüz, temiz ve terkipsiz” bu anlatının tadına varacaksınız. Sevgiyle umutla kalın!
1934 yılında yazılan bu eser bazı özellikleri bakımından çok başarılı ve önemli iken bazı özellikleri ile akılalmaz kötü ve başarısız. Eserin en dikkat çekici olumsuz tarafları kadına olan bakış açısı ve kadın karakterlerin neredeyse aynı zihniyete sahip olması ve maalesef seksist bir şekilde tasvir edilmesi.
Bu eserden bir kaç yıl önce tefrika edilen yıllar sonra kitaplaştırılıp basılan Vassaf Bey romanındaki güçlü ve çağdaş kadın karakterleri nerede burdaki birbirinin kopyası erkeğe muhtaç, bozuk kadın karakterler nerede. İki kitabın da Memduh Şevket Esendal'dan çıkmış olması şaşırtıcı benim için ve bu kısımlar benim için puan kırıcı. Daha da ilginç ve dikkat çekici olan bu romanın 100 Temel Eser arasında gösterilmesi.
Romanda sürekli bir evlilik teması var ki bir yerden sonra çok sık tekrarı ile iyice bezdiriyor. Bazı okuyucular o dönemi yani Cumhuriyetin hemen sonrasını ve Ankara' yı çok iyi anlattığını söylese de hikayesi daha çok zamandan ve mekandan bağımsız. Bu da eserin iyi yanlarından. Toplumun iki yüzlülüğünü, kötü alışkanlıklarını, insan ilişkilerini, bürokrasiyi ve her kesimden insanı günlük olaylarla çok güzel aktarması ve özellikle de isimsiz baş karakterimiz ve Fahri'nin sıcak diyalogları da eserin çok başarılı ve iyi yanları.
Baş karakterimiz ile Fahri'nin muazzam sıcak diyalogları ve ilişkileri bana en yakın arkadaşım olan V. U. ile aramızdaki diyalogları hatırlattı. Onlarda adeta kendimizi bulmamız da romana ayrıca ısınmamı sağladı ve o kısımları zevkle okudum.
Dolayısıyla bu kitap ile kafam ve duygularım biraz karışık. Ancak dili, üslubu, toplumun tavrı ve tutumları, başarılı karakter yansımaları ile okunsa iyi olur eserlerden..
'' Hani öküzü döverler ağlamaz da, tutup okşarlar, garipser, ağlar. Benim onu okşamam da ona öyle geldi. ''
Kitabın realist bakış açısı, karakterin kendi içindeki çatışmalarla ahlak kavramını sorgulatması baya başarılı. Apartman dairelerinin oda oda kiralanması, odalarda kumar oynanması, küçük çapta genelev işletilmesi gibi öğeler bana klasik Rus romanlarını hatırlattı. Kitabın dili bence tiyatro eserleri gibi ruhsuz değil. Kitapta ilginç olan diğer şeyler ise evlilik kavramı ('' Bu devirde eğlenmek değil evlenmek meseledir''), muharebeden sonra verilen ( veya verilmeyen) toprak parçaları, sultanın malı olmaktan çıkmış toprakların bireylere paylaştırılması vb. 30lar gibi bir tarihte, bir toplumun sosyal dönüşümünü çok iyi gözlemlemiş bir yazar olmalı ki böyle bir kitap yazabilmiş. Kitaptaki karakterlerin çoğunun dönem toplumuna göre daha eğitimli kişiler olduğu görülüyor, neredeyse hepsinin bir ünvanı var ve nüfuz sahibiler. Türkiye'de daha sonra yaşanacak müteahhit gerçeğinin ve apartman hayatının getirilerinin prototip hali gibi kitapta anlatılan yaşam.
Bence mükemmel bir kitap, birileri sürekli mutlu hikayeler dinlemeyi seviyor olabilir, bu kitap insanın gerçeğe yakın ruh halini ve davranışlarını çok güzel aktarıyor, masal dinlemeye alışmış olabilirsiniz, ama bu kitap da gerçeklik var o yüzden karakterler zaman zaman iyi, kötü, değişken. Karakter çeşitliliği çok fazla bu yorucu olabilir ama detaylı karakterler de onların duygularıda çok güzel aktarılmış. Benim gibi insan doğasını davranışlarını anlamayı seven biriyseniz M.Ş.E hikayeleri çok iyidir.
Ayaşlı ile Kiracıları, eşkıya ıslahı Ankara Ayaşlı İbrahim'in pansiyonvari apartmanında geçer. Apartmanın odalarını kiralayanların yaşamlarından parçalar sunulur. Fazlaca roman kişisi pansiyondan gelip geçer. Yaşananlar pansiyonda kalan bir anlatıcının gözünden aktarılır. Olaylar, bürokratik, sosyal ve ahlaki eleştiriler getirir, okuyucunun zihnine.