Jump to ratings and reviews
Rate this book

Music by My Bedside

Rate this book
On the eve of a coup d’etat, the wife of a diplomat newly returned to Turkey finds that the Minister of Foreign Affairs, Fuat, is in fact a childhood friend. Having married more for status than love, and quizzically unmoored from the reality of day-to-day existence in the capital, she begins to nurse an impossible love for her husband’s superior, taking the reader on a compelling and often playful journey through one woman’s off-kilter view of herself, and the world of modern Turkey. On the eve of a coup d’etat, the wife of a diplomat newly returned to Turkey from the United States finds that the new Minister of Foreign Affairs, Fuat, is in fact a childhood friend. Having married more for status than love, and quizzically unmoored from the reality of day-to-day existence in the capital, she begins to nurse an impossible love for her husband’s superior, and in the process of telling us of her Bovary-like, novelistic infatuation, she confesses innumerable details of her her tomboyish school years, her independence and ambitions as a young woman, her surprise at her own willingness to set aside her aspirations to enter the comfortable world represented by her husband. Set against the backdrop of the great cultural changes occurring in Turkey during the 1960s, Music by My Bedside is a compelling and often playful journey through one woman’s off-kilter view of herself, the world, and the conventions by which she is constrained.

462 pages, Hardcover

First published January 1, 2003

46 people are currently reading
611 people want to read

About the author

Kürşat Başar

16 books79 followers
1963 yılında İstanbul'da doğdu.

İstanbul, Ankara, Lefkoşa ve Ağrı - Doğubeyazıt'ta tamamladığı ilk ve orta öğreniminin ardından İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümünü bitirdi. Çeşitli basın kuruluşlarında çalıştı.

1989 yılında yayımladığı Kış İkindisinin Evinde adlı ilk kitabıyla Haldun Taner Öykü Ödülü'nü kazandı.

1990 yılında Konuştuğumuz Gibi Uzaklara, 1992'de Sen olsaydın yapmazdın, biliyorum, 1996'da Aşkı Bulmanın ve Korumanın Yolları adlı romanları yayımlandı. Yazı ve denemelerinin bir bölümünü İğreti Yaşamlar adlı kitabında topladı. 2003 yılında Başucumda Müzik adlı romanı yayımlamıştır.

Halen televizyon programları yapmaya ve köşe yazıları yazmaya devam etmektedir.Bu siralar ntv de yayinlanmakta olan "Siyaset hakkinda hersey" adlı televizyon programını Ciğdem Anat ile birlikte sunmaktadır.

Ratings & Reviews

What do you think?
Rate this book

Friends & Following

Create a free account to discover what your friends think of this book!

Community Reviews

5 stars
686 (33%)
4 stars
628 (30%)
3 stars
473 (23%)
2 stars
176 (8%)
1 star
67 (3%)
Displaying 1 - 30 of 91 reviews
Profile Image for Asli.
5 reviews4 followers
July 29, 2010
Otobüs durağında beklerken son sayfalara gelip, beklediğim otobüs defalarca gelmesine rağmen binemediğim o durakta, hüngür hüngür ağlayarak bitirdiğim kitap... Çok çok güzel...
Profile Image for Maria Bikaki.
876 reviews506 followers
November 25, 2015
5 αστεράκια και αν μπορούσα θα βαζα και ακόμα περισσότερο. Συνοψίζω κυρίως τον ενθουσιασμό μου στην τόλμη του Κιουρσατ Μπασάρ ως άντρας να γράψει ένα τοσο όμορφο και τρυφερό βιβλίο με κύρια αφηγήτρια της ιστορίας του μια γυναίκα. Ίσως είναι από τα λίγα μπορεί και το μοναδικό βιβλίο που ο άνδρας συγγραφέας του κατορθώνει με τόσο καθηλωτικό και γλκό τρόπο να μπει, να κατανοήσει τόσο καλά το γυναικείο ψυχισμό και ακόμα περισσότερο να γράψει σαν να ήταν γυναίκα. Με συγκλονίζει πραγματικά σαν αναγνώστρια ο τρόπος που κατάφερε να αποδώσει όλα όσα υπάρχουν μέσα στο γυναικείο μυαλό, όσα συναισθήματα που μόνο μια γυναικεία καρδιά μπορεί να νιώσει και να κατανοήσει. Είναι τόσο πειστικός και συναισθηματικός ο λόγος του που νομίζω χωρίς κόπο θα μπει στην καρδιά του κάθε αναγνώστη. Λίγοι είναι οι αντρες συγγραφείς που καταφέρνουν να σκεφτούν ως γυναίκες για χάρη της πρωταγωνίστριας της ιστορίας τους και αυτό από μόνο του λέει πολλά και για την ποιότητα του βιβλίου. Αλλα ας περάσουμε και σε αυτό όμως. Η ιστορία του βιβλίου αφορά μια νεαρή γυναίκα που βρέθηκε από μικρή παντρεμένη με έναν άνδρα που δεν αγαπούσε και κατά τη διάρκεια του έγγαμου βίου της γνώρισε τον αληθινό, τον μοναδικό έρωτα στο πρόσωπο του υπουργου εξωτερικών της Τουρκίας. Ένας έρωτας απαγορευμένος μα και συνάμα ένας έρωτας αγνός και μελωδικός βγαλμένος από τις νότες του πιο όμορφου τραγουδιού. Θα πει κανεις διαβάζοντας την ιστορία ότι σε τι διαφέρει άραγε το συγκεκριμένο βιβλίο από ένα άρλεκιν του σωρού? Ειλικρινα? Στο περιτύλιγμα. Αυτό που κάνει το συγκεκριμένο βιβλίο να διαφέρει από ένα γεμάτο κλισέ άρλεκιν είναι η ζωντάνια των συναισθημάτων της ηρωίδας που αποδίδει έξοχα ο Μπαρσάρ. Η ηρωίδα ανοίγει με ευθύτητα και ωριμότητα το βιβλίο της μνήμης και μας μεταφέρει στα χρόνια μιας ταραγμένης εποχής όπως αυτής του 60. Μοναδικος της σύντροφος στο ταξίδι των αναμνησεων δίπλα από το άδειο της κρεββατι η μουσική, το αγαπημένο τραγούδι που σημάδεψε τον έρωτα τους . Ωμότητα, ρεαλισμός, συναισθηματισμός, ελπίδα, απελπισία και ένα σωρό άλλα συναισθήματα χορεύουν στο άκουσμα της μελωδίας της μπακέτας του μαέστρου μπασαρ δίνοντας στην αφήγηση ένα απογειωτικό χαρακτήρα με ηρωίδα μια γυναίκα που αγάπησε, αγαπήθηκε, τόλμησε και σας ζητάει να τη συντροφεύσετε και να την ακολουθήσετε στον μαγικό της σκοπό, στη μουσική που βγαίνει από τα βάθη της ψυχής της.
Κλεινω αφήνοντας μια παραγραφο μέσα από τι βιβλίο. Πόσο αληθινη.
"Είναι κουραστικό να θυμάσαι. Αλλά έτσι και το πετύχετε, αν δεν ξεχάσετε τίποτα, αν έχετε πάντα μαζί σας αυτούς που χάσατε, τις εικόνες, τις λεπτομέρειες, τα πρόσωπα, τις μυρωδιές, τις φωνές, τότε δε χρειάζεται να τα θυμάστε γιατί αυτά θα είναι πάντα μαζί σας. Και δε θα αποτελούν μιαν ανάμνηση, ούτε ξεθωριασμένα και παλιωμένα κομμάτια της ζωής σας που χάθηκε, ούτε θαμπές εικόνες σε φωτογραφίες που είναι αδύνατον να τις ξαναζήσεις ή να τις αλλάξεις, αλλά θα είναι η ίδια η ζωή που προχωράει μαζί σας σαν ένα παντοτινό παρόν. Μερικά πράγματα δεν ξεχνιούνται. Είναι όπως κάποιος που σας λείπει ακόμη κι όταν είναι δίπλα σας, που τον θυμάστε ακόμη και τότε..."
Profile Image for Merve Akıncı.
70 reviews37 followers
July 1, 2016
Üfff sevmiyorum böyle sonları işte. İçim darlandı yine...
Profile Image for Ozhan.
17 reviews7 followers
October 30, 2011
Sadece sayfa 166'ya kadar okudum. İlk başta uslubu sıradışı ve ilginç gelse de sonradan her şeye derin anlamlar yüklemeye çalışması, nefes almadan betimleme yapması bayıyor. Ayrıca anlatılan aşk hikayesi de çok yüzeysel, karekterlerin tarifi de bir kaç yerde kendi içinde çelişkili.
Profile Image for C.
303 reviews67 followers
November 16, 2018
70-80% lik bir kısmını atlamadan, normal bir kitap nasıl okunursa okudum. Şu an düşününce o kadar bile nasıl dayandığıma şaşırıyorum. Ben bu kitabı sevme umuduyla okumadım ama o kadar çok seveni gördükten sonra belki ben de severim diye düşünmedim değil. Yine de kendimi şaşırtmadım. Hiç bana göre bir yazım türü değil zaten. Her şeyin şiirsel anlatılması beni o kadar boğuyor ki anlatamam. Belki karakter yönünden şanslı olsaydım bu kadar düşük vermezdim, bu kadar sıkılmazdım. Ama küçük çocuk kafasındaki karakterimizin dengesiz, tutarsız hareketleri ve yüzeysel kişiliği beni aşırı sinir etti.

"Bu gizli aşkları, ihanetleri belki de fazla büyütüyoruz. Sanki dünyanın en büyük buluşmasıymış gibi aslında belki de hiç anlamı olmayan bir rastlantıyla bir araya gelmiş iki insanın ömür boyu birbirlerinden başka kimseye ilgi duymamasıı istiyoruz."

Biz istemiyoruz canım, biz sadece dürüst bir ilişiki istiyoruz. Birini aldatmayı nasıl bu kadar küçümsedi bu kız? Şaşırmamak lazım sonuçta kendisi mantık evliliği yaptığından evliliği oyuncak etti elinde. Bu kız gidip de saçma sapan bir evlilikle tanımayıp bağlanmadığı bir adamla evlendiğinde kitabı bırakmam gerekirdi. Bu tür bir karakterden başka nasıl mantıklı veya güzel kararlar bekledim acaba ben?
Neymiş efendim, aşık olmus, sevmiş falan filan... Bazı hareketlerini haklı çıkarsa da bu aşk meşk işleri, kız başından beri hep bir aklı havada geziyordu zaten. Beni aşırı sinir eden secimler yaptı. Bir süre sonra kendinin de farkına varacağı yüzeysellik ve boşluktaki bir kadına dönüştürdü kendini. Gerçek bir evlilikle bağlı olmasa da iki kişiyi aldatırken pek de suçluluk duymadı. En azından diğer kafa yorduğu saçma şeylere kıyasla buna gereken önemi vermedi. Ayrıca ortada iki evliliğin yıkıntısı üzerinde duran bir ilişki varken ben buna aşk olarak bakamadım. Sıcak yaklaşamadım. Hatta tanıştıkları andan beri umarım tahmin ettigim olmaz diye geçirdim içinden. Maalesef oldu.

Bütün bunlar bir yana, yaş farkı beni oldukça rahatsız etti.
"Bana bazen küçük hanım, bazen yumurcak, bazen ışığım, bazen bebek sevgilim, bazen de güzel kızım derdi."
Kitapta tam bir yaş geçti mi bilmiyorum ama adamın sürekli sevdiği kadını kızı olarak görmesi, kızın da aynı şekilde adamın olgun taraflarına odaklanması beni tarif edemediğim şekilde rahatsız etti. Belki de aralarında 10 yaş bile yoktur, ama birbirlerini tarif etme şekilleri bana bu izlenimi verdi.
Profile Image for Peri Kitapları.
138 reviews1 follower
August 4, 2015
"Sanki her şeyin üzerinden uçup gidermiş gibi yaşamak,
Anlar...
Anların peşinden gitmek...
Sonu ne olacak diye merak edilen romanlara değil de,
Bir dizesi okunup kaldırılan ve her keresinde başka bir şey anlatabilen
Şiirlere benzeyen anılar..."
(Sayfa 462)

Şiir gibi okuduğum, okurken de nasıl karakterler sonunu düşünmeden yaşadıysa sonunu düşünmeden sayfalarını çevirdiğim bir roman oldu...
Ne de olsa sonunu düşünen kahraman olamaz değil mi?
Buradaki gerçek yaşanmış bir hikayenin kahramanları da
gerçek hayatta bir "kahraman" olamasalar da
Kürşat Başar gibi sağlam bir yazara esin kaynağı olarak, bu unutulmaz güzel romanın karakterleri oldular.

Otursam şöyle bir liste hazırlasam;
En çok etkilendiğim kitaplar:
Bu kitap o listenin başlarında yer alırdı mutlaka...


Profile Image for Ebru.
95 reviews32 followers
February 5, 2017
Altını çizdiklerim:
* Attığımız her adımın, yıllar sonrasını, bilinmeyen bir geleceği belirleyebileceğini düşünsek yaşamayız.
* Birini öptüğünde salıncakta sallanır gibi hissediyorsan âşıksın.
* Hiçbir zaman yalnız kalmak istemedim. Ama kaldım. Belki de dünyanın en kalabalık insanıyken bile yalnız kaldım.
* Eğer yalnız kalmaktan korkuyorsanız herkese iyi davranın, başkalarının dediklerini yapın, yoksa sizi tek başınıza bırakırlar.
* İnsan soykırım yapabilen tek canlıydı.
* İnsan gönlünün istediğini alamadıktan sonra başka şeyin ne önemi var?
* Belki de zamanla insan hayatın sıradanlığına alışıyor. Beklentileri olmayınca sorgulamaya gerek duymuyor.
* Çocukken küçücük şeyler bize ne büyük mutluluk verirdi. Şimdi istediğimizi yapmak elimizde ama her nedense bizi mutlu eden şeyler gittikçe azalıyor.
* İnsan hayatını bölmeye kalkıştığında ilk yitirdiği şey huzuru oluyor.
* Anılar da yıldızlar gibi… Onlara bakarken nasıl aslında çok eski bir görüntülerini görüyorsak tıpkı öyle…

Ne yazsam ne söylesem bilemedim şimdi. Şiir tadında gerçeklerle dolu bir kitap. Aşk böyle güzel anlatılır, böyle güzel hissedilir mi. Son 30 sayfa aşırı hüzünlendirse de içimde 2017’nin ilk kitabının bu kadar güzel olmasının mutluluğu var.

Öğleden Sonra Aşk filminin kokusu var diye düşündüğüm bir an da yazarın da belirtmesi beni şok etti tabi.

Tek bir karakterin anlatımına rağmen diğer kişilerinde duygularını açıkça hissettim. Aşkın sıcaklığından bahsetmiyorum bile. Kesinlikle okumanızı tavsiye ederim.
Kitap dolu günler dilerim.
Profile Image for Cemre.
724 reviews562 followers
July 30, 2019
Başucumda Müzik'in özel bir yeri vardır bende. Lise birdeydim Başucumda Müzik'i okuduğumda. Çalıkuşu ile okumaya başladım diyebilirim; ama bana kitap okumayı esas sevdiren Başucumda Müzik'tir. Belki ergenlik yıllarım olmasından dolayı fazlasıyla etkilendim, bilmiyorum; ama kitap ile başka dünyalara gidebileceğimi bana esas gösteren Kürşat Başar oldu diyebilirim.

Tabii kitaptan sonra bir de televizyondaki programını izlemeye başlayınca iyice hayranı oldum çıktım kendisinin.
Profile Image for Müge.
9 reviews1 follower
September 22, 2015
Okuduğum en güzel kitaplardan biri. Hep deniyor ya, bir erkeğin olayları kadının dilinden anlatması ve olaylara o açıdan bakması çok orijinal-çok dokunaklı, diye. Gerçekten de öyle.
Profile Image for Elif  Yıldız.
243 reviews19 followers
June 21, 2019
Başucumda Müzik, benim için Kürşat Başar'la tanışma kitabı oldu. Her ne kadar bitirmesi uzun sürse de sonunda bu adsız hanımefendinin hikayesinin sonuna gelebildim.

İlk önce romanın konusundan bahsedelim. Şimdi'yi şimdide yaşayan uçarı bir kızımız var. Yer yer dikbaşlı yer yer hazır cevap ama çoğu zaman aşık biri. Biz ise -en basit tabiriyle- bu hanımefendinin ondan yaşça büyük politika adamı ve eşiyle (Turgut) olan aşk üçgenini ve de karakterimizin hayat ile ilgili iç tahlillerini okuyoruz.

Kürşat Başar'a ve romanın kendisine gelirsek, ilk olarak Kürşat Başar'ı tebrik etmek gerek. Bir erkeğin kaleminden bir kadının aşkını bu kadar içten okumak farklı bir deneyimdi. Muhtemelen bu kitapla ilgili duyacağınız en klişe yorum cümlesini okudunuz az önce ancak bilirsiniz, klişelerin gerçeklik payı vardır.
Konu itibarıyla klişe olsa da kendi içinde farklılıkları olan bir kitap ki bunu da sadece yazarın kalemine borçlu olmak gerek sanırım. Onun dışında o kadar farklı veya o kadar muhteşem bir aşk hikayesi olduğunu düşünmüyorum. Aslında ilk başta kitabın konusu da anlatımı da beni çok cezbetti ama bir baktım ki sürekli aynı olgular etrafında dönüp duruyoruz.
Karakterimiz çok buhranlı bi kere. Anlıyorum, bir yandan ailesiyle bir yanda aşk hayatıyla bir yandan da hayatın anlamıyla mücadele ediyor ama tüm bu sorgulamaları ve mücadeleleri okumak o kadar yorucu ki okurken ben de buhrana girdim. Sürekli aynı başlangıçlar, sürekli her şeyi sil-baştan yapmalar okurken beni çok yordu.

İki aşığımız var ve aralarına giren mesafelerden birisi de savaş ve politika. Zaman faktörü kadar aşk hayatlarında etkili değil biliyorum, kitabımızın konusu politika da değil onu da biliyorum ama sonuçta bahsi geçiyor ve kitabın sonuna kadar o kadar basit bir şeymiş gibi anlatıldı ki kitabın sonunda bir anda anlam yüklenen politika o kadar da büyük bir etki yaratmadı bende.

Karakterin hayatı ve aşkı sorgulamaları ya da karakterin gel-gitli karakteri bu kadar yansıtılmasaydı ve biz bu buhranları bu kadar okumak zorunda kalmasaydık benim için de bu kitabın ayrı bir yeri olurdu ama olmadı çünkü okurken çok yoruldum. Biraz daha karakterlerin yaşadıklarını okusaydık veya biraz daha tüm bu olanları diğer iki önemli karakter nasıl karşılıyor bilebilseydik kitap daha duru olurdu ve de bu kadar yorucu olmazdı. Hele bir de bu dediklerim Kürşat Başar'ın kalemiyle birleşseydi kitap tadından yenmezdi ama maalesef hiçbirini okuyamadan kitabın sonunu gördüm.
Profile Image for MURAT BAYRAKTAR.
394 reviews13 followers
December 19, 2022
Neden sevildiğini anlayamadığım, yasak bir ilişkiyi son derece sığ, karakter derinliksiz hatta yoksunca, lafı iyice uzatarak ve bu yüzden de sıkarak anlatan çoğu zaman da bunu genç kızlara oynayarak yapan sıradan Kürşat Başar romanı. Balolar, yurtdışı gezileri, bir anda ortaya çıkıp yapılan sürprizler ile sanki genç kızların rüyasını gerçekleştirmeye oynayarak hedef kitle üzerinden bir başarı yakalama çabası olarak değerlendiriyorum romanı.

Hikayeyi gerçek bir öyküden esinlenmiş olmasına rağmen beni ikna edemedi ve içine alamadı Kürşat Başar. Kitabın en büyük özelliği başrol karakterinin kadın oluşu ve onun ağzından hikayeyi okumamız. Yani erkek bir yazar kadın olarak anlatıyor hikayeyi ve en çok beğenilen kısmı bu olmuş romanın. Ancak ben okurken daha çok kararsız, dengesiz, hiçbir zaman ne düşündüğü ile yaptığı, konuştuğu bir olmayan son derece güçsüz ve aciz bir karakter gördüm. Dolayısıyla baş karakteri hiç beğenmedim ve genel olarak yazarın üslubunu da hiç beğenmedim. Kitapta bir sürü karakter ismi geçmesine rağmen ve kitap 450-500 sayfa olmasına rağmen hiçbir karakter hakkında doğru düzgün bilgimiz olmuyor. Bununla birlikte her hangi bir olay örgüsü de pek olmuyor. Ordan oraya giden insanlar ve yaşanan yasak aşktan öteye geçemiyor benim için.

Kitabı bitirdiğimde anlattıklarından çok anlatmadıklarını merak ettim özellikle anlatılmayan diğer karakterleri. Sonuç olarak sıradan bir üslupla, vasatın altında kalan, neden yazıldığını, bize ne anlatmak istediğini anlamadığım hikayesi ile pek de önermediğim Kürşat Başar romanı..
Profile Image for Mette Tvermoes.
4 reviews
July 7, 2014
Breathtakingly beautiful, and one of the best books I've ever read. It's one of those books you have to read slowly, because the sentences are so poetic that you want to stop and taste each one of them like a fine wine,even copy them to a notebook, to save the wisdom and beauty of them. For the same reason, it's a book I will surely re-read several times.

The novel has the slightly unusual characteristic that the narrator is a woman, although it has been written by a man. All the same, I was amazed at how well he knows the female mind and soul - at least I could identify with the main character better than I have been able to in most other books I have read.

This books is a pearl, if you can appreciate the passion contained in it and enjoy a story which unfolds rather on the emotional level than in actual physical action.
Profile Image for manolya.
46 reviews5 followers
June 5, 2013
Çekim,tutku,aşk bu kadar basite indirgenip aktarılabilirdi ancak.Neredeyse her sayfasını buhranlar geçirerek çevirdiğim kitabı,başladığım kitapları yarım bırakamamamdan kaynaklanan bir durum olduğundan bitirmiş bulunmaktayım.Yazarın okuduğum ilk kitabıydı ve sanırım sonuncusu olacak.
Profile Image for Eda.
4 reviews10 followers
November 20, 2016
Sanırım bende bıraktığı burukluk hissini bir süre üstümden atamayacağım.. Gerçekten etkileyiciydi..
Profile Image for Funda Bakış.
29 reviews
April 23, 2021
Aşk hikayeleri beni eskisi kadar etkilemiyor sanırım. Yaşlı bir adamla genç kızın aşkı bana pek romantik gelmiyor açıkçası ama sonu üzdü. Kitap akıp gidiyor. Okuması çok kolay. Şöyle yazın deniz kıyısında ele alıp bir solukta okunacak bir kitap istiyorum derseniz tam size göre. Ayşe Kulin kitaplarını anımsatıyor.
Profile Image for Sydney Odell.
13 reviews25 followers
April 4, 2017
In the light of last years failed coup and the current referendum, I chose April's book theme to be centered around Turkish authors. The spirit of uncertainty in the streets, the dictatorship leanings, and the cognitive dissonance of a country on the precipice of deciding how far to "modernize" was eerily familiar to today's current situation. It was sad to be reminded, yet again, of just how much history repeats itself.

What first made this novel leap out at me was its beautiful prose and philosophical soliloquies. In the first 50 pages when the general story-line was still vague, I was enamored with the flowery language and the poetic angst. This narrating woman felt like someone I could relate to. The themes seemed to transcend the time and cultural gaps between author and reader.

Unfortunately, that style of prose is unsustainable in a book this long. As the romance went on, there was just far too many of her nostalgic "aha" moments to be taken seriously. Perhaps, it is like that with all our romantic relationships, our gross overestimation at how interesting the details are. But somehow this read as just a little too dramatic. As their love story went on, it was quite pathetic at how little true connection this couple had and just how deeply they went to protect their fantasy. I wanted to just shake this woman who had seemed so full of promise and self-confidence and force her to have some self respect. By the end, she had become such a spoiled naive child to me and I didn't have much sympathy for her situation.

I like to believe that her regression of character had a larger role to play in echoing the Turkish political times. In this novel, there is this huge crisis of identity in post-Ataturk Turkey which so frantically wanted to keep the fantasy of a perfect democratic Republic alive--even as the country began to politically unfurl. And we see the cost of defending that fantasy love as a willful disassociation from reality, as the narrator tried to do. She becomes unable to choose between being selfish and responsible, modern and conservative--just as Fuat does politically. Because fantasy love takes our deep insecurities and replaces them with vanity, and then requires that we become childlike and obstinate to keep those relationships alive. It's a cycle of cognitive dissonance which so perfectly combines her own romantic crisis with the country's identity transition--intertwining into one confusing mess of delusion. In the end, their ultimately egos come to alienate other people and bring an end to the fantasy of their romantic/political ambitions.
Profile Image for Nilgün.
189 reviews89 followers
January 31, 2012
Bir adamın bir bayanı bu kadar içten tanıması beni şaşırtmakla bilrikte korkutuyor? Bunlardan ancak çoğalırsa rahat ederiz...:)

harika bir kitap, çok severek aşık olarak okudğum bitiğinde de aşk acısı çektiğim bir eser...
Profile Image for crealord.
3 reviews
November 4, 2014
The first sections of novel are fluent enough. But next sections are very static and much longer than it should be. Basucumdaki Muzik is beautiful and different love story. it could have been more effective if written much shorter.
Profile Image for Limonlusutlac.
109 reviews6 followers
January 17, 2024
Bir oğlum olursa, adını Fuat koymak istiyorsam, sebebi bu kitaptır.
- Son okuyusumda bu yorumu yazmışım. Şimdi düşünüyorum da Fuat gibi biri tarafından sevilmek istiyorum sanırım. Ya da Fuat gibi birini sevmek. Zaten ikisi aynı şey.
Profile Image for Πάνος Τουρλής.
2,689 reviews164 followers
July 18, 2014
Από τις πιο ωραίες, άμεσες και ουσιαστικές ιστορίες αγάπης! Η Αλκυόνη Παπαδάκη μιλάει τουρκικά!

SPOILERS

Το βιβλίο είναι τόσο μα τόσο ωραίο, τρυφερό και καλογραμμένο που ό,τι γράψω από δω και κάτω θα ξενίσει οποιονδήποτε δεν το έχει διαβάσει. Οπότε εμπιστευτείτε με και διαβάστε το οπωσδήποτε.

Τι έχουμε εδώ; Μια κατά τα άλλα χιλιογραμμένη και χιλιοειπωμένη ιστορία αγάπης, όπου εκείνη παντρεύεται με δική της απόφαση από συνοικέσιο σε νεαρή ηλικία τον Τουργκούτ, έναν Τούρκο διπλωμάτη και τον ακολουθεί στα ταξίδια του. Όταν γνωρίζει όμως τον υπουργό εξωτερικών της Τουρκίας Φουάτ ερωτεύονται κεραυνοβόλα ο ένας τον άλλον! Είναι και οι δύο παντρεμένοι όμως κι ειδικά ο ένας είναι και γνωστό πρόσωπο της πολιτικής επικαιρότητας. Γνωρίζονται, ερωτεύονται, αγαπιούνται. Τελικά η αφηγήτρια (ποτέ δε μαθαίνουμε το όνομά της) χωρίζει και περιμένει τον αγαπημένο της. Ο Φουάτ κατορθώνει να κάνει κάποιες μικρές αλλαγές στην ιδιωτική και στη δημόσια ζωή του για να ξεκλέβει χρόνο να τον περνάνε μαζί. Ζούμε τη δύσκολη για την Τουρκία δεκαετία του 1950. Ώσπου στο πραξικόπημα του 1960, ένα βήμα πριν ο Φουάτ παραιτηθεί από τη δημόσια ζωή και πάρει διαζύγιο, ένα στρατιωτικό πραξικόπημα ανατρέπει τα πάντα και απαγχονίζει τους υπουργούς της προηγούμενης κυβέρνησης, που κρίθηκε παράνομη! Η αφηγήτρια μας περιγράφει τα γεγονότα, ξαπλωμένη σε ένα άδειο κρεβάτι, με τη μουσική του αγαπημένου τους τραγουδιού στο προσκέφαλό της.

Από τα ωραιότερα ερωτικά μυθιστορήματα, με έναν βαθύ πόνο και μια έντονη αυτογνωσία, με λέξεις κοφτές, ωμές και ρεαλιστικές, μαθαίνουμε για αυτήν την ιστορία αγάπης με αντικειμενικότητα και χωρίς εξάρσεις ή μελό σκηνές που θα μπορούσαν ανά πάσα στιγμή να ξεπηδήσουν και να ρίξουν το επίπεδο του βιβλίου σε αυτό ενός άρλεκιν. Τι το σώζει από το να κυκλοφορήσει σε σχήμα τσέπης στα περίπτερα; Νομίζω η γραφή, τα κοσμητικά επίθετα, τα συναισθήματα της κοπέλας που είναι αληθινά και στέρεα δομημένα, ο εσωτερικός της κόσμος που παρουσιάζεται με πραγματικά ερωτήματα, αγωνίες και ελπίδες, αληθινά αισθήματα, οι συνεχείς ανατροπές στη σχέση της (δεν περίμενα ποτέ ότι όντως θα ζήταγε διαζύγιο, δεν περίμενα ποτέ ότι ο Φουάτ θα έφτιαχνε σπιτικό μαζί της έστω και για τα Σαββατοκύριακα, δεν περίμενα ποτέ ότι η γυναίκα του θα την επισκεπτόταν στο σπίτι της (τους) απλά για να δει πού ζει ο άντρας της και να φύγει χωρίς σκηνές και φασαρία). Και φυσικά λείπουν οι σαχλές και ανάλατες ερωτικές σκηνές (παραδόξως!). Μόνο η πρώτη τους φορά δίνεται με ρομαντικά χρώματα και σαχλαμαρίσματα αλλά κι αυτό σύντομα, σχεδόν περιληπτικά.

Επίσης το βιβλίο είναι γεμάτο με εικόνες μιας Πόλης που αλλάζει και μιας χώρας που αναζητά την ταυτότητά της σε δύσκολες πολιτικές συνθήκες, με αποκορύφωση το στρατιωτικό πραξικόπημα του 1960. Η πρωταγωνίστρια μας μεταφέρει τα πάντα χωρίς να γίνεται φλύαρη και κουραστική: πώς μεγάλωσε, πώς ένιωσε όταν είδε τον σύζυγό της, πώς ένιωσε όταν είδε τον εραστή της, πώς ένιωθε μέσα στον γάμο της πριν και αφού ανατράπηκαν τα πάντα, ποιες οι σχέσεις της με τους γονείς της, τον αδερφό της, την καλύτερή της φίλη, πώς περνούσε τον χρόνο της ως σύζυγος διπλωμάτη σε Αμερική και Λονδίνο, πριν επιστρέψει στην Πόλη, στο σπίτι της γιαγιάς της. Βλέπουμε τον κουλουρά το πρωί, τα ταξί στους δρόμους, το καραβάκι που μεταφέρει στα Πριγκηπόννησα τον κόσμο, την ανατολή στον Βόσπορο, την καθημερινότητα των απλών ανθρώπων. Μόνη μου ένσταση είναι το γεγονός ότι η πρωταγωνίστρια δεν δουλεύει, τι στο καλό δέχτηκε η μάνα της να την πληρώνει και να την ταΐζει; ειδικά μετά το διαζύγιο; και δέχτηκε κάνα δυο χρόνια την όρη της να γυρίζει άεργη από δω κι από κει; τελικά έχουμε πολλά κοινά σα χώρες).

Όλα καλογραμμένα, άριστα δοσμένα, χωρίς υπερβολές και φανφάρες, όλα τα γεγονότα άρρηκτα δεμένα με τη ροή της αφήγησης, τίποτα περιττό, τίποτα ανούσιο και να σκεφτείτε ότι το έγραψε άντρας! Μπράβο του, χίλια μπράβο του. Ευτυχώς τις τελευταίες σελίδες τις διάβασα στο σπίτι μου κι όχι στο λεωφορείο, αλλιώς πάλι θα έχανα καμία στάση ή θα με κοίταζε παράξενα ο κόσμος. Το ένιωθα ότι η ιστορία αυτή δεν θα είχε αίσιο τέλος αλλά δεν περίμενα ότι ο Φουάτ θα ήταν το θύμα μιας στρατιωτικής παράνοιας κι ότι ο έρωτας αυτός θα τέλειωνε τόσο σύντομα (καλά, πέρασαν τρία χρόνια αλλά μπροστά στα όνειρα και στα σχέδια που κάνανε, δεν ήταν τίποτα) και τόσο άδικα.

Το βιβλίο ξεκινάει με μια από τις ωραιότερες εισαγωγές που έχω διαβάσει (απολαύστε αποσπάσματα ακολούθως) (κοφτές φράσεις, καίριες, μικρές παράγραφοι, καλοδουλεμένοι διάλογοι, σωστή έκφραση, ευτυχώς καλή μετάφραση):

"Παράξενη που είναι η μνήμη του ανθρώπου! Οι εικόνες θαρρείς ξαφνικά και ζωντανεύουν, τα χρώματα ξεχωρίζουν κι είναι σαν να βρίσκεσαι μέσα σε μια χαλασμένη μηχανή του χρόνου που σε τινάζει από δω κι από κει σε άλλες εποχές. Οι χρόνοι και οι εικόνες μπερδεύονται μεταξύ τους. Αδυνατείς να ξεχωρίσεις σε ποια μνήμη αντιστοιχεί, ας πούμε, μια μυρωδιά. Κι ίσως μόνο από αυτόματη αντίδραση να ξέρεις τι από όλα σου είναι πολύτιμο-καθώς τα πάντα εκσφενδονίζονται μέσα στην περίπλοκη τάξη της μνήμης σου, καθώς οι εικόνες διαδέχονται η μία την άλλη σαν να περνάνε με ταχύτητα από το παράθυρο ενός τρένου, κάποια από αυτές για μια απειροελάχιστη στιγμή λαμπυρίζει και τότε θα ήθελες όσο τίποτε άλλο στον κόσμο να επιστρέψεις στη στιγμή, στην εικόνα, στην αίσθηση εκείνη που ούτε καν είχες αντιληφθεί ενόσω τη ζούσες" (σελ. 9).

"Λένε ότι είναι ωραίο να θυμάσαι. Δεν είναι, όχι. Οι μνήμες μας κάνουν να χαμογελάμε για μια στιγμή και μετά, εκεί που πας να απλώσεις το χέρι να τις πιάσεις, σβήνουν και χάνονται κι όσο κι αν προσπαθήσουμε δεν αφήνουν μέσα μας παρά μόνο έναν σουβλερό πόνο" (σελ. 10).

"Είναι κουραστικό να θυμάσαι. Αλλά έτσι και το πετύχετε, αν δεν ξεχάσετε τίποτα, αν έχετε πάντα μαζί σας αυτούς που χάσατε, τις εικόνες, τις λεπτομέρειες, τα πρόσωπα, τις μυρωδιές, τις φωνές, τότε δε χρειάζεται να τα θυμάστε γιατί αυτά θα είναι πάντα μαζί σας. Και δε θα αποτελούν μιαν ανάμνηση, ούτε ξεθωριασμένα και παλιωμένα κομμάτια της ζωής σας που χάθηκε, ούτε θαμπές εικόνες σε φωτογραφίες που είναι αδύνατον να τις ξαναζήσεις ή να τις αλλάξεις, αλλά θα είναι η ίδια η ζωή που προχωράει μαζί σας σαν ένα παντοτινό παρόν. Μερικά πράγματα δεν ξεχνιούνται. Είναι όπως κάποιος που σας λείπει ακόμη κι όταν είναι δίπλα σας, που τον θυμάστε ακόμη και τότε..." (σελ. 13).

"Γιατί ποιος από μας άραγε είναι σε θέση να αντιληφθεί ότι μια αναπάντεχη σύμπτωση, που μας συμβαίνει κάποια των ημερών, είναι εκείνο το μαγικό σημαδάκι που φανερώνεται στη μικρή ηρωίδα μας και ξεκινάει την όλη περιπέτεια;" (σελ. 15).

"Και στ' αλήθεια τι άλλο μπορεί να είναι κάποιες συμπτώσεις παρά ένα πεπρωμένο, ένα αναπάντεχο δώρο που μας κάνει η ζωή; Δε θα μάθουμε και δε θα καταλάβουμε ποτέ γιατί τάχα να είναι αυτό το γραφτό μας, γιατί, ενώ θα μπορούσε να μας οδηγήσει σε κάτι τελείως διαφορετικό, ξαφνικά, με μια μικρή λεπτομέρεια που δεν την προσέχουμε καν, με μιαν απροσδόκτη έκπληξη, μ' ένα μικρό παιχνίδι της μοίρας, μας ρίχνει κάπου που δεν περιμέναμε καθόλου...Πως κάτι που κρατάει μερικά δευτερόλεπτα μπορεί να καθορίσει μιαν ολόκληρη ζωή. Τι αλλόκοτο παιχνίδι! Ο καθένας είναι υποχρεωμένος να το ξαναμάθει κάθε φορά από την αρχή, να ξανακάνει τα ίδια λάθη, να αυτοπροστατευτεί. Κανείς δεν μπορεί να πει ότι γνωρίζει πραγματικά αυτό το παιχνίδι κι ούτε να πει πώς θα το παίξει κάποιος άλλος. Ούτε σας δίνεται η ευκαιρία να καθίσετε σε μιαν άκρη και να παρακολουθείτε απλώς, ακόμη και σαν θεατής είστε μέσα στο παιχνίδι, δεν έχετε καμιάν άλλη επιλογή από το να αποτελείτε κάποιο κομμάτι του. Μήπως όμως θα μπορούσατε να σταθείτε τουλάχιστον σ' ένα σημείο και να αλλάξετε τον ρόλο που παίζετε;...Είμαστε αναγκασμένοι να ξεκινήσουμε χωρίς να ξέρουμε τίποτα και να μάθουμε όλους τους κανόνες μόνοι μας. Αν σκεφτόαμσταν ότι κάθε βήμα που κάνουμεμπορεί να είναι καθοριστικό για το απώτερο μέλλον, για τα χρόνια που θα 'ρθουν, δε θα μπορούσαμε να ζήσουμε. Μα δεν είανι άδικο; Να είστε υποχρεωμένοι να μεπίτε και μάλιστα χωρίς δεύτερη ευιακιρία, σ' ένα παιχνίδι όπου δεν μπορείτε να ορίσετε καν σε ποιους επιτρέπεται να πάρουν μέρος" (σελ. 17-18).

Και η ιστορία ξεκινά!

"Αν μου 'λεγαν να διαλέξω μια οποιαδήποτε στιγμή της ζωής μου και να παραμείνω εκεί ως την αιωνιότητα, θα ήθελα μόνο ένα από τα δύο πράγματα. Το ένα θα 'ταν τότε που κάνω κούνια στον κήπο των παιδικών μου χρόνων, στην κούνια που κρέμεται από ένα κλαδί του δέντρου... Το άλλο, η πρώτη μέρα που φιλήθηκα με τον άντρα που αγάπησα περισότερο από οποιονδήποτε άλλον άνθρωπο στη ζωή μου" (σελ. 24).

"Όπως καταλαβαίνετε, το μυαλό μου είναι σκόρπιο, γι' αυτό και δεν μπορώ να σας τα διηγηθώ χωρίς να σας μπερδέψω...Είμαι σαστισμένη σαν το μικρό παιδί που βρέθηκε στη σοφίτα ενός στοιχειωμένου σπιτιού, η οποία είναι ξέχειλη από παλιά πράγματα, και θέλω να πιάσω ό,τι πέσει στο μάτι μου, να το ψαχουλέψω, να το κοιτάξω από μέσα, αλλά εκεί που παίζω με ένα πράγμα, το μάτι μου καρφώνεται σε κάτι άλλο..." (σελ. 25).

"Σ' αυτόν τον κόσμο δεν υπάρχει τίποτε σταθερό, κι ας το νομίζουμε έτσι-εκσφενδονιζόμαστε όλοι στην πανίσχυρη στρόφιγγα της ζωής, ώσπου μία των ημερών, πριν καλά καλά το αντιληφθούμε, θα μας πετάξει έξω. Αυτά σκεφτόμουν και παραιτήθηκα" (σελ. 57).

"Τούτα τα παιδιά με τα γελαστά πρόσωπα που στέκονταν μέσα στις φωτογραφίες σαν μέγας ήρωας το καθένα, με μετάλλια σε σχήμα μοβ καρδιάς που κρέμονταν πάνω από τις κορνίζες, κάποια μέρα είχαν αποχαιρετήσει τη μάνα και τον πατέρα τους, τα νιάτα τους που κυλούσαν κανονικά, ίσως το κορίτσι τους, την αρραβωνιαστικιά, τη σχολή τους, τις απλές συνήθειες της ζωής κι είχαν πάει σε μιαν άγνωστη χώρα για να πεθάνουν από τη σφαίρα κάποιου άλλου παιδιού που ούτε καν γνώριζαν αλλά που ακριβώς το ίδιο όπως κι αυτά είχε αφήσει στα μισά τη ζωή του, κάποια στιγμή αναπάντεχα, για να πάει να πολεμήσει. Τόσο μακριά από τον τόπο τους..." (σελ. 61).

"Για καιρό ατέλειωτο παλεύουμε όλοι με κείνον τον συρφετό που υπάρχει μέσα μας, εκείνο το άμορφο ζυμάρι, πασχίζοντας να φτιάξουμε από αυτό ένα σχήμα, ένα τέλειο σχέδιο, ένα σύνολο που θα αρέσει στους άλλους και θα το επικροτήσουν. Είναι σαν ένας εμφύλιος που δεν τελειώνει ποτέ. Σκοτώνουμε κι αφανίζουμε τα κομμάτια μας, τα αιχμαλωτίζουμε, τα στριμώχνουμε, τα αλλάζουμε και τελικά δημιουργούμε κάτι που το θεωρούμε ενιαίο σύνολο, έτσι περνάει η ζωή μας" (σελ. 104).

"Έτσι είναι, οι λέξεις έχουν δύναμη. Και πιστέψτε με, αν υπάρχει ένας δρόμος που οδηγεί στην καρδιά των γυναικών, αυτός περνάει μέσα από τις λέξεις. Ή μάλλον, είναι στρωμένος από λέξεις. Τίποτε άλλο δεν μπορεί να κλέψει το μυαλό μιας γυναίκας όσο μια σωστή σειρά λέξεων" (σελ. 133).

"Όταν βλέπω αυτά τα ετοιμόρροπα ξύλινα σπίτια που ακουμπούν το ένα στο άλλο σαν παλιές γειτόνισσες που βάζουν το κεφάλι τους η μια στον ώμο της άλλης, στο όνομα της καλής γειτονίας και μόνο με αυτόν τον τρόπο καταφέρνουν μετά από χρόνια να στέκονται ακόμα όρθια, τότε καταλαβαίνω ότι έχω έρθει στη χώρα μου" (σελ. 176).

"Τις πιο πολλές φορές αγαπάμε όποιους κάνουν αυτό που θέλουμε, όποιους φέρονται με τρόπο που μας ταιριάζει. Κοντά τους νιώθουμε ασφαλείς. Στην ουσία είναι εύκολο ν' αγαπάμε αυτούς που μας πάνε. Το δύσκολο είναι να μπορούμε ν' αγαπάμε αυτούς που δε μας μοιάζουν και που δεν κάνουν αυτό που θέλουμε. Είναι δύσκολο να μπορείς ν' αγαπάς κάποιον απλά και μόνο επεδή υπάρχει, επειδή είναι ο εαυτός του, όχι να τον αγαπάς επειδή σε κάνει ευτυχισμένη" (σελ. 224).

"Λένε ότι ο άνθρωπος μπορεί να ορίσει τη ζωή του, ότι κρατά τη μοίρα του στα χέρια του. Μην τυχόν και το πιστέψετε. Η ζωή βρίσκεται στα χέρια μιας μοίρας που διαγράφεται από συμπτώσεις που δε θα τις μάθουμε ποτέ" (σελ. 234).

"Πρώτη φορά μετά από χρόνια καταφέρνω να τα βάλω όλα αυτά στη θέση τους με τόση διαύγεια. Είναι σαν να κάνω μια μεγάλη φασίνα στο σπίτι. Πράγματα που θα πεταχτούν, άλλα που θα ξεχωριστούν για να δοθούν, κι άλλα που ήταν κάπου ξεχασμένα αλλά τώρα που τα είδατε ξανά καταλαβαίνετε πόσο σας είχαν λείψει, άντε, ας τους κάνουμε ένα ξεσκόνισμα και να τα βάλουμε πάλι σε μια περίοπτη γωνιά" (σελ. 332).

Εδώ το τραγούδι που ακούνε ο Φουάτ και η κοπέλα του (εκείνη μικρότερή του αρκετά χρόνια) για έναν πενηντάρη δάσκαλο που γνώρισε μια 18χρονη κοπέλα και αναρωτιόταν πού ήταν κρυμμένη τόσο καιρό: http://www.youtube.com/watch?v=SfHpRn... (Σας συνάντησα μια βραδιά της άνοιξης / πετούσατε εδώ κι εκεί χαρούμενη / σας κοίταξα βαθιά στα μάτια / και χαμηλώσατε το βλέμμα, γιατί; / Ένας πόθος παλιός που ξύπνησε μέσα μου / είπε αυτό έψαχνες από χρόνια / μα τώρα σκύβω το κεφάλι και σας ρωτώ / πού ήσαστε ως τώρα;)
Profile Image for Rukinobe Okurami.
31 reviews2 followers
May 28, 2019
Eskiden romanları tekrar tekrar okumayı severdim, evimizde daha çok ağır kitaplar olduğundan pek roman da yoktu zaten. Şeker portakalını mesela ortaokulun başlarında artik replikleri ezberleyecek, şimdi şöyle şöyle olacak diye ağlayacak kadar belki 20 küsür kez okumuştum. 20 küsür defasında da ağlamıştım. Jane Eyre 4-5 defa.. Son zamanlardaysa bir defa bile okumaya vakit bulamıyorum bazen. Başucumda müzik bunun istisnası oldu. İlk 2016 yılında uzmanlık sınavından çıkıp tek başıma, boşalmış bir evde kaldığım, çalkantılı bir dönemde okumuştum. Beni daha da yalnızlaştıran, boşlukları büyüten bir kitap olmuştu. İki gün önce kitapları düzenlerken gözüme çarptı, oturup tekrar okuyasım geldi. Ne çok satırın altını çizmişim, ne çok etkilenmiştim.

Mesela şurası : "Herşeysen kaçmak istiyorum, herşeyden... ne yaptım, nasıl yaptım bilmiyorum ve sonunda kendime hiç istemediğim bir hayat kurdum. Şimdi onun içinde, kendi hayatımın içinde bir esir gibiyim." Aynı gün iftar hazırlığı yaparken dinlediğim yayındaysa konuşmacı, Her nereye gittiyse her ne yaptıysa içinde bir sesin çok başka bir yerde çok başka işler yapması gerektiğini söylediğini ama sonunda Allah'ın aslında her ne yapması gerekiyorsa onu yaptırdığını anladığını anlatıyordu. Her neredeysem ve her ne yapıyorsam, öyle olması gerektiği için...

Böyle altı çizili çok yer olan romanları mesela, kimseye ödünç veremezsiniz okusunlar diye. Günlüğünüzü vermişsiniz gibi olur. Başucumda Müzik benim 2016 günlüğüm gibi, böyle cümleleriyle.
Profile Image for Emine Yalçın.
74 reviews2 followers
May 30, 2021
Kürşat Başar’ın bir kadının gözünden naif ve sade bir dille anlattığı gizli bir aşk hikayesi. Bir kadının hislerini ve iç dünyasını çok başarılı yansıtmış.
“Eğer gerçekten de aramızda gizemli bir bağ varsa, onu taşıyacağını sandığım bu güzel şarkıyı dinle... seni bana getirdiği gibi beni de sana getirsin”
Profile Image for eylul.
52 reviews5 followers
September 5, 2024
“Şimdi artık bütün bu öykülerden, ağaçların hışırtısından, gökyüzünün karanlığından, uzaklardan gelen anlaşılmaz seslerden korkmayacak kadar büyümüştük. Şimdi bizi korkutan başka şeyler vardı, bizim dışımızda, bizim uzağımızda olan şeyler değil, burada, hayatımızın ta kendisi, onunla ne yapacağımız, vereceğimiz kararlar, bugün ve gelecek korkutuyordu bizi artık.”

3.5/5 çocukluğunu aşamaması bir karakterle relate eylememin #1 yoludur
Profile Image for Selda Ceylan.
83 reviews1 follower
September 2, 2017
Anılar bir an için bizi gülümsetse bile hemen sonra elimizi uzatıp tutmaya çalıştığımızda silinip giderler ve ne yaparsak yapalım ancak acı verirler.
*
Eğer günün birinde, gerçekten de bir başkasına, ‘her şey silindi ve artık yalnız sen varsın,’ diyebildiyseniz ya da bunu gerçekten hissettiyseniz, bunun yalnız ayaklarınızı yerden kesen değil, aynı zamanda ne korkunç bir duygu olduğunu da bilirsiniz.
İnsanın sihirli bir değneğin dokunuşuyla bir anda tümüyle unutmak için her şeyini verebileceği ama –ne tuhaf- aynı anda bu mümkün olsa bile unutmaya kıyamadığı bir duygudur bu…
Her zaman sizin dediklerinizi yapacağını sandığınız içinizdeki benliğin birdenbire kendi başına, sizi dinlemeden, asi bir çocuk gibi çılgınca davrandığını fark etmenin çaresizliği, onunla başa çıkamadığınızı görmenin verdiği şaşkınlık ve aynı zamanda onun peşinden giderek başka hiçbir şeyde bulunmaz bir heyecan duyduğunuz o maceranın vazgeçilmez çekiciliği…
Bildiğim diller var ama hiçbir dilde o an içinde bulunduğunuz duyguyu anlatabilecek sözcükler yok.
*
İçimde hiç nedensiz bir his vardı. sanki onunla öyle bir şey bulacaktık ki yalnızca ikimize ait, ikimizi buluşturan, bizim farkında bile olmadığımız, yalnızca bize verilmiş ve ancak bir araya geldiğinde hayatın coşkusunu ortaya çıkartacak iki ayrı parça…
Yoksa aslında hiç tanımadığım, yalnızca sınırları çizilmiş konuşmalarla anlamaya çalıştığım bu adamı böylesine yakın hisseder miydim kendime? Başka hiç kimsenin olmadığı kadar yakın?
*
Sözcükler böylesine güçlü mü?
*
Ama hiçbir şey sözcüklerin yerini alamaz. Yüzlerce yıldır herkesin birbirine söylediği bir sözü ‘o’ söylediği zaman birdenbire bütün hayatınız değişiverir.
*
Çünkü biliyor musunuz, insanın neler yaşadığı çok önemli değildir. Önemli olan ne hissettiğidir.
Ben onunla sanki her şeyi yaşıyormuş gibi hissediyordum.
Ama bunun gerçeğe dönüşmesinden korkuyordum. Çünkü o zaman bütün büyü bozulacaktı. O zaman heyecan, endişeye dönüşecekti. Yakalanmaktan korkan suçlular gibi kaygı içinde yaşamaya başlayacaktım. Vicdan azabı duyacaktım.
Bütün bunları bildiğim için de böyle kendi başıma sürdürdüğüm bir hayal bana yetiyordu.
Evet, eğer o bir şeyler yapmasa her şey böyle başladığı gibi kalır ve yıllar sonra hatırlandığında bedeninizden o ürperti değilse bile gölgesi geçerdi. Herkesin böyle, yaşanmadan kalmış masum bir anısı yok mudur?
*
İçimde büyük bir korku var. Bu çocuksu oyunun, bu imkânsız hayalin seni üzeceğinden korkuyorum. İnsan hiç bilmediği bir şeyle karşılaşınca bazen dünyayı unutuverir. Bazen uzaklaşmak en iyi yoldur.
*
Ne olursa olsun hayatını durdurma! Durup hayata bakmaya başladığın zaman yaşamak zordur.
*
Gökyüzü maviden beyaza açılıyor, bu yazın sonu, ömrümün kaçıncı yazının sonu kim bilir, beyaz bir gökyüzünde, birlikte uzun bir yolculuğa çıkmış kuşlarla geliyor. Akşam oluyor. Gemilerin ışıkları şimdiden yanmış. Deniz uzakta sislerle beyazlaşarak gökyüzünü tamamlıyor. Sanki dünyanın bütün kuşları gidiyor. Öyle çok. Dağılan bir kuşak gibi geçiyorlar mavilerin dokunduğu beyaz gökyüzünden. Uzağa. Çok uzağa ve birlikte. Yanıp sönen deniz fenerinin üstünden, kırmızı çatıların, minarelerin, dev gemilerin üstünden, herhangi bir akşama başlayan eve kadınlarının, işten dönen kaygılı insanların, bütün bu kaygılardan hiçbir şey anlamayan çocukların, bir akşamüzeri heyecanının, acıların, kavgaların, buluşmaların, ayrılıkların, yalnızlıkların üstünden uçup gidiyorlar. Bir başka ülkeye, bir başka denize, daha sıcağa, evet, daha sıcağa gidiyorlar.
Onlar gidiyorlar ve biz soğuyoruz.
*
Ama akıl duygulara pek fazla hükmedemez de, duygular aklı kendilerine uydurmayı becerir.
*
Ama sonra düşünmeye başladım. Ve düşündükçe bunların bir anlamı olmadığını, gerçeğin asla benim sandığım, yaşadığım gibi bir hayale dönüşmeyeceğini, gerçekle hayalin aynı şey olamayacağını ve ikisinin de kendisine ait alanda kalması gerektiğini anladım.
*
Ama bazen birini delice sevdiğinizi bilirsiniz. Hissedersiniz. Bunun için hiçbir neden olmasa da sizin dışınızda bir güçle ona doğru çekilirsiniz.
Yerçekimi gibi doğal, kendiliğinden… İsteseniz de engel olunamayan bir şey…
Evet, işte ben onu bulmuştum ama mutsuzdum.
Kendi kendime sabahlara kadar oturuyordum, neden deliler gibi gülmeyip ağladığımı anlayamıyordum.
Onu bulmuştum ama alamıyordum.
Bu yüzden mi?
Sanki kaybolup gitmiş gölgeme bir yerde rastlamıştım ve yakalamaya çalıştığım anda yeniden elimden kaçıp gidiyordu. Uzağa değil, yakınımdaydı, görüyordum, ama dokununca yeniden gidiyordu.
Belki de yıllar sonra, belki de hep böyle elle tutulamadığı için bunca değerli olduğunu mu düşünmeliyim?
*
Birini sevmek için nedenlerin yoksa onu gerçekten seviyorsun demektir.
*
Tıpkı o rüyadaki gibi, kapıyı açarsanız masalın dışına çıkıyordunuz, açmazsanız istediğiniz gibi yaşayamıyordunuz.
Her şey istediğiniz dışında gelişiyordu.

Bir masalın içinde çok uzun süre kalmak imkânsızdı. Bir süre sonra o kapıdan çıkmak istiyordunuz, çıkmak, aynaların, yanıltıcı görüntülerin, sislerin, gelip giden duyguların arkasındaki gerçek hayatı tutmak istiyordunuz.
Beni yiyip bitiren çelişki buydu.
*
Hep derler ki hayat insanın elinde olan bir şeydir, insan kendi kaderini çizebilir. Sakın inanmayın. Hayat bizim asla bilemeyeceğimiz rastlantılarla çizilmiş bir kaderin elindedir.
*
Hayatta insanın başına gelebilecek en kötü şey, doğruları bilip yanlışları seçmek istemesi midir?
*
Ama ne yazık ki insan ve mutluluğu dünyaya aynı yerde ve aynı anda gelmiyor.
Sanki sizi tamamlayacak öteki parçanız bir oyun gibi sizden uzağa, bilmediğiniz bir yere fırlatılıyor. Üstelik ne kadar zamanınız olduğunu bilmiyorsunuz ve onu nerede, nasıl arayacağınızdan da haberiniz yok…
*
Ben dokunmanın, bir başkasının tenindeki kokunun, dudaklarındaki şehvetin, kulağa gizlice fısıldanan sözlerin, erkekle kadının kendi benliklerinden ayrılarak ikisinden farklı yeni bir ruh haline gelmesini onunla öğrendim.
*
İnsan hayatında sözcüklerden çok kullanılan ne var?
Onun için sözcükler eskidir, yıpranmıştır, kirlidir. İçleri hep, yüzyıllar boyu ortak anlamlar oluşturan şeylerle doldurulmuştur.
Onları alıp yeniden, sizinle bir başkası arasında, yalnız ikinize ait çağrışımlarla dolu, yalnız ikinizin tam olarak ne anlama geldiğini bildiğiniz sözcüklere dönüştürmek neredeyse imkânsızdır.
İşte biz iki çocuk bir dili yeniden öğreniyorduk.
*
“insan bir düşü sevebilir mi?” diye sordu.
“Evet,” dedim hiç düşünmeden, “bence zaten en çok onu sevebilir, bir düşü…”
*
Oysa anlatılamayan şeyler var. Sözcüklere dönüştürülemeyen, bir başkasına tanımlanması imkânsız olan şeyler… En yakınlarımızın bile durup bir an gözümüz daldığında sordukları sorulara cevap veremeyişimizin nedeni bu belki de… En yakınımızdakiler bile o anlatılamayan şeyleri bilmiyor, bizim onların tanımlanamayan anlarını bilemediğimiz gibi. Ne garip… Birini anlatmak için, birini tanımlamak için, birinin kim olduğunu çizebilmek için, sözcükler kullanıyoruz.
Oysa, onları asıl oluşturan şeyin sözcüklerle anlatılması imkansız anlar olduğunu bilmiyoruz.

*
Eğer bir konuşmanın sonunda kimsenin istediği olmayacaksa konuşmak neye yarar?
Profile Image for Alara Dolunay.
3 reviews1 follower
February 5, 2017
" Eğer, hayatınızın herhangi bir an'ına gidip orada sonsuza dek kalacaksınız deseler yalnızca iki şeyden birini seçmek isterdim. Biri, o çocukluğun bahçesindeki ağacın dalına asılı salıncakta sallanırken... Öteki, bütün hayatım boyunca en çok sevdiğim adamla öpüştüğüm ilk gün... Herkes aşık olmanın ortak dilini bulup yazmaya çalışıyordu.

Ama aslında bu kadar basitti işte: Birini öptüğünde salıncakta sallanır gibi hissediyorsan aşıksın.'

"İnsanın kalbinin belki nasıl çarptığının, neden durduğunun, nasıl tıkandığının nedenleri vardır. Ama kimin için çarptığının nedeni olur mu? "demiş şair. Ayla da bilmiyordu daha çocukken niçin kalbinin o denli çarptığını, rüyalarına niçin girdiğini.

Evet , Ayla 'nın gerçekleşen bir rüya'sını yaşıyoruz . 50'li ve 60'lı yılların karmaşasında unutulup gitmiş gizli bir aşk öyküsünü , sokaktan hafifce gelen akordiyon sesinin eşliğinde bir bahar sabahında, unutulmaz cumartesilerde, unutulmuş şarkılarda eşsiz bir duyguyu, tutmak isterken avucumuzdan kayıp giden o rüyayı.Aynı zamanda aşına olduğumuz yakın tarihin çarpıcı gerçeğinin içinde.



"İnsan bir düşü sevebilir mi ?’ diye sordu. ‘Evet’ dedim hiç düşünmeden, bence zaten en çok onu sevebilir, bir düşü… “Birini sevmen için elle tutulur bir neden bulamıyorsan onu sahiden seviyorsun demektir.”


Ne olursa olsun hayatını durdurma! Durup hayata bakmaya başladığın zaman yaşamak zordur
Profile Image for Kaloyana.
714 reviews2 followers
June 10, 2011
Прекрасна книга. Думите се леят като музика, като приказка. Това история за любовта и за детството, за това как живееш между фантазиите и реалността. Какво са фантазиите, какво е реалността и за избора да живееш в едното от двете. Описанията са толкова добре направени, че постоянно ми напомняха моето детство. Пренасят те наистина там и сякаш усещаш това време, с неговите красота и аромати. Задаваш си въпроси, намираш отговори, изгубваш се в текста понякога. Все си мисля, че всеки, би намерил нещо за себе си и би могъл да си каже: да, и на мен ми се случвало, да и аз съм правил така. Какво ли ще стане с времето, какво ще стане с моя живот, какво ли ще стане с нас? Може много да се каже, но най-добре да се прочете.
Profile Image for Sare Öztürk.
29 reviews2 followers
January 6, 2013
“Evet, tahtadan bir kukla canlanabilir... Gökyüzünde evler, kentler kurulabilir... Karmaşık bir makine sayesinde zamanın ve mekanın içinde istediğiniz her yere gidebilir, kaybolmuş insanları, yitirilmiş anları yeniden bulabilirsiniz... Herşey sihirli bir değneğin dokunuşuyla bambaşka bir renge bürünebilir, sizi üzen, kaçmak istediğiniz, korktuğunuz görüntülerden uzaklaştırabilir. Gözlerinizden akan yaşları durduramadığınız o acı anlarda lambadan çıkan cin size istediğiniz na varsa getirebilir.
Ama ne istediğinizi biliyorsanız, hayal edebiliyorsanız...”--Kürşat Başar, Başucumda Müzik
Profile Image for Beyza.
34 reviews8 followers
February 20, 2015
kitabı o kadar hoştu ki, bir erkek yazarın kadının iç dünyasını yansıtması onu başkahraman yapması büyük bir cesaret gerçekten.
aşkın o kadar dağlara taşlara sığamadığı gibi değil daha basit yalın ama samimi olarak anlatıldığı bir kitap, bir de kadının kör kütük aşkının onun gururunu yerlere serebilecek kadar yaşadığı büyüklüğünü anlatıyor.

aslında bu zaman için basit ve normal bir şey gibi görünse de hâlâ birini öptüğünde salıncakta sallanır gibi hissediyorsan aşıksındır.
aşkı hissetmiş olanlar için süper, başarılı bir roman.
Displaying 1 - 30 of 91 reviews

Can't find what you're looking for?

Get help and learn more about the design.