Jump to ratings and reviews
Rate this book

Sodom ve Gomore

Rate this book
İşgal yıllarının İstanbulu'nu konu edinen Sodom ve Gomore, Yakup Kadri'nin romanları arasında zaman bakımından Hüküm Gecesi'nin devamı sayılır. Mütareke döneminin çürüyen çevrelerini, kokuşmuş kişiliklerini konu edinen roman sanki bir zaman diliminde geçiyor duygusu yaratsa da, olayların ardında işgale karşı oluşan bir kinin, "isyanla mayalanan bir ruhun" geliştiği görülür. Batı hayranı Türkler'in, alafrangalığa özenen züppelerin, emperyalistlerle işbirliği içinde olan kesimlerin, işbirlikçi burjuvazinin yer aldığı geniş bir panorama olan Sodom ve Gomore'de Karaosmanoğlu romanını örerken bir anlamda Tanrıların gazabından yararlanıyor.

299 pages, Paperback

First published January 1, 1928

46 people are currently reading
1257 people want to read

About the author

Yakup Kadri Karaosmanoğlu

36 books176 followers
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, (d. 27 Mart 1889, Kahire, Mısır – ö. 3 Aralık 1974, Ankara). Türk romancı, gazeteci, şair, diplomat.

Roman, öykü ve makaleleri ile Türk toplumunun Tanzimat’tan bu yana geçirdiği değişiklikleri anlatmış bir yazardır. Asıl ününü romanları ile sağlayan yazarın en ünlü romanları Nur Baba, Kiralık Konak ve Yaban'dır. Edebiyat yaşamının başında Fecr-i Ati edebiyat topluluğunun kurucu üyeleri arasında yer almış; daha sonra ferdiyetçi düşüncelerden uzaklaşarak toplumcu edebiyatı kabul etmiş bir yazar olarak değerlendirilir.

Milli Mücadele yıllarında ve sonrasında etkin bir siyasal yaşam sürmüştür. Milli Mücadeleden itibaren Atatürk’ün yakın arkadaşları arasında yer almış; TBMM II., IV., XII. dönemlerde milletvekiliği yapmıştır.

Kadro Dergisi’nin kurucularındandır. Derginin devrin yöneticileri ile fikir ayrılığına düşüp Kemalizm’i değiştirmekle suçlanarak kapanmasından sonra diplomat olarak yurtdışında çeşitli görevlerde bulunmuştur.

Anadolu Ajansı’nın kurucularındandır; ömrünün son yıllarında ajansın yönetim kurulu başkanlığını yapmıştır.

Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Yakup_Ka...

Ratings & Reviews

What do you think?
Rate this book

Friends & Following

Create a free account to discover what your friends think of this book!

Community Reviews

5 stars
329 (25%)
4 stars
500 (38%)
3 stars
332 (25%)
2 stars
99 (7%)
1 star
39 (3%)
Displaying 1 - 30 of 76 reviews
Profile Image for Cemre.
724 reviews562 followers
July 30, 2019
Önceki kitaplarında da söylemiştim, tekrar etmek istiyorum: bir fırsat bulmayı ve Yakup Kadri'ye "kadın karakterlerinizi neden hep böyle yaratıyorsunuz?" diye sorabilmeyi çok isterdim.

Bundan birkaç kitap önce Halide Edib'in Türk'ün Ateşle İmtihanı'nı okumuştum. Onun üzerine Sodom ve Gomore'yi okumak oldukça ilginç ve keyifli oldu. Halide Edib ile birlikte Anadolu'daki mücadeleyi, kadınların bu mücadeledeki rolünü okuduktan sonra Yakup Kadri ile İstanbul'un sözde Osmanlı aydınlarını, onların Milli Mücadele karşısındaki kayıtsızlığını, işgal güçleriyle olan ilişkilerini okumak gerçekten farklı bir deneyim oldu benim için. Aynı ülke, aynı zamanlar; ancak insanlar ve yaklaşımları o kadar farklı ki...

Baş kahramanlar Leyla ve Necdet çok iyi şekilde çizilmiş. Yakup Kadri bu karakterlerini çok fazla yargılamadan, oldukları gibi anlatmış. İki karakteri de hiç sevmemekle birlikte büyük bir zevkle okudum.

Sırada Ankara var...
Profile Image for Baris Ozyurt.
918 reviews31 followers
January 27, 2018
“Büyük felâketler gibi, büyük saadetlere de güç inanılır ve güç alışılır. Sevincin fazlası bir çeşit ıstıraptır. Onun içindir ki, İstanbul sokaklarında gözlerinden tatlı yaşlar akan insanlara rastlanıyor. Kadınlar ise birer hareketli çeşme gibidir. Bir ihtiyar adam ‘İzmir’e kavuştuk!’ cümlesini bilmem hangi gazetenin başında okur okumaz birden bire heyecandan öldü. Bazı gençlerde delirme alâmetleri görüldü. Zafer müjdesi İstanbul göklerinde harikulâde bir hava hâdisesi gibiydi. Bu hâdise yeni bir dünyanın başladığına mı, yoksa eski bir dünyanın bitmek üzere olduğuna mı alâmetti? Bazı rasatçılar her iki ihtimalden de aynı kuvvetle bahsediyorlardı. Gerçekten öyle olmasa bu şehir halkının bir kısmı sevinç gözyaşları dökerken öteki kısmının yüzleri bu kadar sararır mıydı?”(s.270)
Profile Image for Merve Özcan Özkan.
Author 29 books45 followers
March 26, 2018
uzun sürdü ama bitirdim!

İşgal yıllarını konu alan bir kitap. Aslında işgalden çok Türk insanın ne kadar bayağı bir hal aldığını, kimliklerini kaybedip ahlaksızlaştığını anlatıyor. Kitabın dili de buna destek veriyor mesela. Yer yer İngilizce ve Fransızca kelimeler olduğu gibi yazılmış, yani günlük hayata karışmış.

Kitabımız iki kişinin arasında geçiyor ve biz başka başka karakterlerin hayatlarına da misafir oluyoruz. Şu iki karakter Leyla ve Necdet'idir ve bu iki kişi aslında nişanlı ve bir o kadar da kuzendir. Ancak Leyla tam bir fingirdek abla rolünü üstlenir ve herkese mavi boncuk saçar, bizim vakur Türk mü Türk evladı da Necdet bu kıza olan aşkından yanıp biter kül olur. Leyla onunla bununla gezip tozarken derdinden çöker evladım.

İngiliz zabitler mi dersiniz, Fransız mı? Ortalığa çomak sokup cadı kazanı gibi kaynatan dullar mı, yoksa kölelik efendilik oynayıp röngencilik yapan herifler mi? Yani durum fena.

Kitabın benim karşıma çıkışı tamamen tontiş mi tontiş Murat Hoca'nın bahsetmesiyle oldu. Çok olaylı dedi, çok ayıp dedi, içinde neler neler var ohooo dedi, e tabi ilgimi de çekti. Kitabı okuduktan sonra hakkı da var diyorum. Ayıp. ahlaksız. Olaylı. Teşekkürler hocam. (Şöyle kemik kırarcasına sarılamadan da mezun oldum ya, ona yanarım. İçimde kaldı.)

Kitap epey akıcı aslında ama benim okumam (yoğun çabalarıma rağmen) bir ay kadar sürdü. Bana daha uzun geldi ya, neyse. Belki çok karakter vardı ondan, belki de cidden kitap sıkıcı, orasını bilemem.

Beni deli eden şeyler Necdet'in mallığı, Leyla'nın hoppalığı, kendini bir bok sanan kadınların ortalığı kazan gibi karıştırması oldu. Bir de Leyla çok da fifiymiş gibi bunlara kafa yorması yok mu... Aman yani... Hani kitap öyle bir Türk toplumunu anlatıyor ki, işgali çıkar, 100 yıl ekle, al sana Naciye abla, al sana mahallenin yakışıklı çocuğu. Temsili işgal oldu sanki??

Sonuç olarak allah için oku, benim için oku, okumasan ölümü öp gibi şeyler diyemem, çünkü ben de pek hayranı olamadım. Ama fikir sahibi olunmak için okunabilir. Murat Hoca çok beğenmiş yani. (Olaylı çünkü, oyş cam gözlüm. :3)

Profile Image for Gökçe.
31 reviews21 followers
February 22, 2021
Anlatıcının yorumları yani homofobik, transfobik, seksist ve apaçık kadın düşmanı tonlar bulundurmasa gayet ilgi çekici karakterlerin yer aldığı bir roman olurmuş. Maalesef Amerikan ya da İngiliz edebiyatı ürünü olsa raflardan kaldırılacak derecede nefret suçu içeren bir kitap. Bazı kısımlar var ki kusmamak için kendimi tuttum, az kaldı sabret diyerek kendimi kitabı bitirmeye teşvik ettim. Eğer edebiyat öğretmeniyseniz ve öğrencilerinize okutmak istiyorsanız LÜTFEN YAPMAYIN. Okuduğum 10 gün boyunca işkence geçirdim sanki.
Profile Image for Ömer Faruk.
165 reviews26 followers
August 19, 2019
Sodom ve Gomore işgal yıllarında İstanbul sosyetesinin yaşantısını anlatan Yakup Kadri romanıdır. Romanda hemen hemen normal halktan hiçbir karakter yoktur. Karakter listesini İngiliz ve Fransız zabitleri ve İstanbullu zengin sosyete oluşturur.

Roman Geral isimli bir ingiliz zabiti ile Leyla isimli Türk kızının arasında yaşanan flörtü anlatarak başlar. ilginç ve tiksindirici olan bu işgalci subayla işgal altında olan milletin bir ferdinin yaşadığı muaşaka olması gerekirken esas kötü durum Leyla'nın Necdet isminde uzaktan akrabasıyla aynı zamanda nişanlı olmasıdır. Leyla havai bir kızdır. Vatan millet bağımsızlık gibi duyguları hiç yoktur. Bu duyguları küçümsemez, çünkü küçümsüyebilmek için bunlardan haberdar olmak lazımdır, Leyla ise bu kavramlardan hiç nasibini almamıştır.

Necdet ise Leyla'ya tutkuyla aşık olup aynı zamanda bir İngiliz düşmanıdır. Romanda bir bölümde İngilizleri pis kokularından tanıdığını iddia edecek kadar sevmez. Bu duygu işgal altında olan bir başkentin vatansever bir gencinin duyduğu tabii bir hoşnutsuzluktur.

Leyla'nın Gerald ile telefonda konuşurkenki tavırları, Gerald'ın Leyla'ların evine muntazam giriş çıkışı Necdet'i doğal olarak rahatsız etmektedir. Bir gün Leyla'nın babası Sami Bey'lerde yemek yerken Leyla'nın uzun müddet telefonda konuşması bardağı taşıran son damla olur ve Necdet evi terk eder. Leyla Necdet'ten de vazgeçmek istemez ve onun peşinden koşar; evine gelir, mektup yazar, ona tekrar ulaşmaya çalışır. Bir dizi kaçıp kovalama sonucu Leyla kadınlığını kullanarak Necdet'i ikna eder ve ilişkilerini kurtarır.

Ancak Leyla Gerald ile flörtünü bırakmaz. Necdet ise artık sağlıklı düşünememektedir. Leyla'dan hiç bir şekilde vazgeçemez. Dolayısıyla bu çirkin üçlü kavgalarla ve Leyla'nın iki tarafı dengelemesiyle sürüp gider. Leyla'nın gönlü hiç bir zaman Gerald'dan yana değildir. O İngiliz subayını hayatındaki tek hedefi olan saygınlık için kullanmaktadır. Sosyeteki diğer kadınların -Azize hanım, Madam Jimson, Nermin- sevgili olmak için can attıkları o soğuk ve kusursuz İngiliz subayı ile beraber anılmaktır Leyla'nın tek istediği. Ama bir süre sonra Leyla iyice çığrından çıkacak ve Amerikalı işadamlarıyla geceleri Beyoğlunda eğlenmeye başlayacaktır. Herkesin ayıplayarak ve kötü nazarla baktığı Leyla artık Necdet'in gözünde de düşmüştür.

Leyla'nın bu kendini beğenmişliklerine karşı Madam Jimson bir ders vermek istemektedir. Madam Jimson'da yine İstanbul sosyetesindendir. Kocası ölüm döşeğindeyken yeni Fransız zabiti sevgilisi şerefine verdiği davet ile okuyucunun zihnine kazınmıştır. Leyla'yı düzenlediği hiç bir davete çağırmayarak dışlar. Olana bitene akıl erdiremeyen Leyla kendisi bir davet vermeye karar verir. Ancak bu davete 3-4 kişi dışında kimse iştırak etmez. Berbat geçen gecenin sonunda sinir krizi geçiren Leyla güçten düşer ve tedavi için Avrupa'ya gönderilir. Bu arada tedavi masrafını Necdet üstlenmiş olsa bile Leyla'yı çoktan unutmuştur, Gerald ise Saraydan Şehnaz Sultan ile çoktan yeni bir aşka yelken açmıştır bile...

Avrupa'dan dönen Leyla Necdet'i aramaktadır. İstanbul'a döneli iki hafta geçmiş olmasına rağmen Necdet geçmiş olsuna bile gelmemiştir. Leyla her zaman yaptığı gibi yine kadınlığına başvurmuş ancak bu dahi Necdet'in soğumuş kalbini Leyla'ya tekrar ısındarmaya yeterli olmamıştır. Necdet'in kalbi artık sadece vatan için atmaktadır.

Roman genelde bu baş karakterlerin aşk hikayesinin etrafında dönse de olaylar bunlardan ibaret değildir. Sodom Gomore gerçekten helak olmayı hakeden İstanbul'un ahlaksızlığının öyküsüdür. Dış demografik unsurların işgalci olmalarının verdiği destekle de değerlerin yozlaşmasını ne kadar üst noktalara ve ne kadar çabuk bir şekilde başardığının hikayesidir. Captain Marlow'un eşcinsel ilişkileri, Amerikalı gazeteci Mary'nin 18 yaşındaki Nermini baştan çıkarması, bunların verilen davetlerde herkesin gözü önünde yaşanması bunlara örnektir. Kocası veya nişanlısı olan Türk kızlarının İtilaf zabitleriyle bu denli ilişkilere girmeleri zaten tiksinilecek derecede rezil bir durumdur.

Yakup Kadri romanın sonlarına doğru bir hikaye anlatır. Bu hikaye savaşta bacaklarını kaybetmiş bir Türk gazisinin tramvayda sürünerek kendine bir yer aramasıyla başlar. Bir İngiliz zabiti ve koluna taktığı soysuz bir Türk kızı tramvaya binerler. Kız gaziyi farketmez ve topuğu ile gazinin eline basar. Çift gaziyi farkeder ve ona küçümseyerek bakarak söz ile tahkir ederler. (Olay Atsız'ın Topal Asker şiiri ile hemen hemen birebir aynıdır. ) Necdet bu sahneye daha fazla şahit olmamak için kendini tramvaydan dışarı atar. Çünkü kendisi de o gaziyle aynı durumdadır. Bir İngiliz subayı ile bir Türk kızı kendisini küçük düşürmüştür. Ama o gazi olmanın onurunu bile yaşayamamıştır...

Profile Image for Anna F..
213 reviews
August 31, 2025
Ben bu kitabı gerçekten sevdim ve okurken elimden bırakamadım. İstanbul’un işgal yıllarındaki o kasvetli atmosfer, yozlaşmış ilişkiler ve ahlaki çöküş çok güçlü bir şekilde aktarılıyor. Yakup Kadri, bireylerin hikâyelerini anlatsa da aslında bütün bir dönemin panoramasını çiziyor. Karakterler çoğu zaman sembolik birer figür gibi, ama bu da romanın eleştirel gücünü artırıyor.

Okurken sürekli bir boğucu hava var; ama bana bu yoğunluk kitabı daha da sürükleyici kıldı. Çünkü yalnızca bir aşk ya da bireysel hikâye değil, aynı zamanda bir toplumun çürüyüşünü izlemek çok çarpıcıydı. Yakup Kadri’nin dili sert ama akıcı; olaylar ve atmosfer insanı içine çekiyor.
Profile Image for Sinan.
58 reviews3 followers
April 3, 2020
İşgal altındaki İstanbul'u "Allah belamızı vermişti" kavlinden Sodom ve Gomore'ye (Gomora diye biliyordum) benzetmiş yazar. Tabi bu iki şehirden bahsederken Lut kavminin alamet-i farikasını da doyurmuş esere. Serpiştirme falan değil baya doyurmuş, elini korkak alıştırmamış. Bu konu asla anlamadığım bir "tercih" olduğu için haliyle kitap da itici geldi. Bunun dışında yazar anlatmak istediği dönemi başarılı anlatmış. Görüyorum ve artırıyorum, kitap için "bugün İstanbul işgal edilse nasıl olur?" sorusunun küçük bir simülasyonu diyorum.
Profile Image for Ekin Açıkgöz.
Author 6 books33 followers
July 19, 2022
Yaban'da Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu köylüsünün 'bana dokunmayan yılan bin yaşasın'cılığını mükemmel öyküleyen Yakup Kadri, bu kez de Kurtuluş Savaşı sırasında İstanbul sosyetesinin işgal kuvvetleri subaylarıyla aynı sosyal zümreye dahil olma çabasını harika öykülüyor.

Ana öyküde Necdet ve sosyal statü merakı yüzünden İngiliz subayla flörtleşen nişanlısı Leyla var. Leyla'nın babası Sami Bey'in konağı, dönemin İstanbul yaşantısındaki dejenerasyonu örnekliyor. Kitabın en önemli artısı, öykünün bu karakterlerle sınırlı kalmaması, çok katmanlı olarak pek çok farklı karakterin öyküsünü - tıpkı Rus klasikleri gibi - bir arada vermesi. İngiliz ve hatta Fransız subaylar dahi bu öykünün ana karakterleri.

Türk karakterlerin ülkelerini işgal eden ülkelerin askerleriyle yatıp kalkarak nüfuz sahibi olmak ve egolarını tatmin etmek istemeleri ekseninde, insanların toplumsal değerlerden kopuk şekilde, ülkeleri hakkında hiçbir iyi niyet taşımamaları eleştiriliyor. Ana karakter Necdet, bu insanlardan farklı gibi gözükse de, Leyla'nın cinselliğine teslim, pasif ve aciz bir karakter. Neticede ondan da soğumamıza sebep oluyor. Kendi ülkesinde, yabancı subaylarca aşağılandığı gece sesini çıkarmadıktan sonra, "öleceksek o gece ölmemiz lazımdı" demesi kitabın en vurucu yeri bana göre.

Kitaba ilişkin tek eleştirim, dejenerasyonu dozunda ve tadında öykülemekle birlikte, Anadolu'yu övdüğü kısımlarda (İstanbul zümresinin aksini - temizliği anlatmak amacıyla) epeyce ahlakçılığa kaçmaktan kurtulamaması.

Kurtuluş Savaşı devam ederken Türklerin hepsinin bu davayı benimsediğini okullarda anlatmak güzel fakat buna inanmak elbette pek pembe bir düş. Yakup Kadri Kurtuluş Savaşı'nın insanlar benimsemezken ve kendi çıkarlarını gözetirken, nasıl zor şartlarda kazanıldığını öykülemesi bakımından çok başarılı bir iş çıkartıyor. Yaban'da Anadolu köylüsünün bireyselci tutumunu, Sodom ve Gomore'de de İstanbul sosyetesinin bireyselci tutumunu öykülüyor. Her ikisi de çok gerçekçi. Elimi uzatsam Captain Jackson Read'e veya Madam Jimson'a değeceğim. Dönemin her iki yönünü birden görmek için her iki romanı birlikte okumak lazım.
Profile Image for Şeyma Gürbüz.
302 reviews6 followers
April 5, 2022
Bazen Cumhuriyet dönemi yazarlarının kendi aralarında bir karar alıp ortak tema olarak "ahlaksız" kadınları seçtiklerini düşünüyorum. Sonra o sözde "ahlaksız" kadınların yanına bu kadınlara güya deli gibi aşık olan ama onların gönlüne hoş gelmeyen her durumda "or*spu" damgasını yapıştıran toksik, sözde "delikanlı" adamlar ekliyorlar ki eğlencemizi bulalım.

aşırı cinsiyetçi ve hatta yer yer itici temalarına ve katlanılmaz karakterlerine rağmen kitap belirli bir grup insanın hayatının bir döneminin fotoğrafını çekmekte oldukça başarılı. yazım dili açık, anlaşılır, akıcı. okunmaya değer ancak tarihi bir belge muamelesi görmemesi gereken eserlerden.
Profile Image for Ferhat Elmas.
886 reviews17 followers
December 4, 2021
Anna Karenina tadinda, (isgal zamanlarinda) "Turk" aydinlari uzerinden Istanbul'daki karaktersizlik iyi anlatilmis, her sorumlu insani atesleyebilecek kadar guclu -ogrenilmeyen tarih tekrar eder ya.
Profile Image for Rümeysa .
451 reviews4 followers
March 4, 2025
1,5/5
Dönemin şartlarını göz önünde bulundurmaya çok çalıştım ama herhangi bir dönem için bile bu kadar cinsiyetçilik çok fazla.
Profile Image for Ezgi.
319 reviews37 followers
Read
June 3, 2024
Sodom ve Gomore bolca klişelere yaslanan bir roman. İşgal altındaki İstanbul’da yaşanan gönül maceraları konusu. Bunu daha önce Refik Halit’in Nilgün romanında da okusam da Yakup Kadri farklı bir bakış açısı yaratıyor. Fransız ve İngiliz subaya kolayca tav olan kadınlar, çıkarcı vatan sevgisinden yoksun erkekler, hemen hemen tüm aykırılıkları seven işgalciler gibi tipik karakterler yaratmış. Roman bu açıdan yeni hiçbir şey vermiyor. Ama Zafer Toprak çok değerli kitabı Türkiye’de Yeni Hayat’ta, yeni rejimin başka bir insan yaratma girişiminden bahseder. Merkezin İstanbul olduğu Osmanlı yerine, merkezin Ankara olduğu Cumhuriyet’te insan da farklı olmalıdır. Sosyal ve entelektüel yaşamın Ankara’ya kayması için çokça uğraşmıştır yazar takımı. Yakup Kadri’nin bu romanı da bozulmuş İstanbul imajının altını çizen kitaplardan biridir.
Profile Image for Sümeyra.
256 reviews2 followers
October 6, 2024
Tam da İstanbul’un kurtuluşuna denk gelmesi son sayfayı kapatma zamanının.
Kemal Tahir’in Esir Şehir üçlemesi, Tanpınar’ın Sahnenin Dışındakiler kitaplarından sonra işgal yıllarındaki İstanbul’u bir de Yakup Kadri’den okumuş oldum.
Yazın ve içerik açısından bir miktar daha geride kalmış olabilir Sodom ve Gomore.
İsmine hayranlığıma rağmen içimde bir tiksinti hissi uyandıran monden yaşayan Leylâ, son sayfalarda Leylâ’ya duyduğu aşk körlüğünün üstesinden gelen Necdet dâhil hiçbir karakterini sevmedim.
6 Ekim kurtuluşu ya İstanbul’un, sahiden kurtarılabildi mi yeryüzünde en çok sevdiğim bu kadim şehir?
Tanpınar diyor ya, “..sen bir medeniyetin iflası nedir, bilir misin, dedi. İnsan bozulur, insan kalmaz; bir medeniyet insanı yapan manevi kıymetler manzumesidir. Anlıyor musun şimdi derdin büyüklüğünü?… Cahilsin; okur, öğrenirsin. Gerisin, ilerlersin. Adam yok; yetiştirirsin, günün birinde meydana çıkıverir. Paran yok; kazanırsın. Her şeyin bir çaresi vardır. Fakat insan bozuldu mu, bunun çaresi yoktur.”
İnsan canlı canlı çürür mü? Bu şehir çürümüş insanlarla dolu.
Dimağımı yakan kokunun sebeb-i muciti…
Dert büyük, çare okumak.
İnsanı, şehirleri, sokakları, evleri, gökyüzünü, ağaçları, denizi, martıları, İstabul’u…

Sırada Üç İstanbul var:)
Profile Image for Esranur.
27 reviews2 followers
Read
February 13, 2019
İliklerine kadar çürütülmüş İstanbul ve içinde ki aciz insanların öyküsü.
"İstanbul, kendisine zorla ve açıkça alçakça bir iş yapılmış ve utançtan yüzü koyun yere yatmış bir adamı hatırlatıyordu. Bu adam aylarca başını kaldırmaksızın hep aynı durumda sessiz ve hareketsiz kaldı. Lakin Sakarya zaferinden sonra ortadan siliniverdi ve yerine, zincirlere bağlı bir dev geçti. Bu da öbürü gibi hiç kımıldamıyor, fakat sağlam ve tehdit eder gibi durmasını biliyor ve hiçbir tavrında yüz kızartıcı bir ayıp hissetmiyordu."
Profile Image for dip.oda.
39 reviews59 followers
January 31, 2022
Kitabım az önce bitti, sonunda bitti, okurken hep gözlerim kapandı, çok sıkıldım. Son 30 sayfasında işgal altındaki İstanbul ve kurtuluşuna değinilmesi ivmemi artırdı. Lakin kitap, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun ismi gibi kudretli değildi. Her bölüm başında eski ve yeni ahitten bölümler, o yıllarda elit tabakanın diğer milletlerden görevli subay ve devlet görevlileri ile yaşadığı ahlaksız eğlencelerle ilişkilendirilerek okuyucuya anlatılmaya çalışılmış. İstanbul bir Sodom ve Gomore olmuş, tüm saf duygular yozlaşmış, ayak altına düşmüş. Bir Necdet kalıyor elinizde sağlam, zaten roman boyunca da Necdet’in duygularını okuyoruz. Necdet İstanbul’u temsil ediyor, her türlü pisliğin içinden çıkan gerçek Türk. Leyla da bir türlü iyileşemeyen hasta Türk. :) @dipodakitapkulubu müzde konuşacağımız ve renkli sohbetlere konu olacağına inandığım bir kitap oldu. Yazarın başka kitaplarına bir fırsat daha vermek istiyorum.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Profile Image for Ali.
33 reviews
August 21, 2025
Kitaba 5 yıldız verdiğim içn umarım wokeluğum düşmez onun için biraz açayım. Öncelikle kitabın kurgusu kötü, karakter gelişimleri berbat fakat edebi dilini gerçekten sevdiğimi söyleyebilirim. Diğer yorumlarda zaten fazlasıyla yazmışlar adam bayağı fobik ala fobik. Maalesef yargılamayı istesem de milli mücadele dönemi romancılığında bu gibi eserlerin okuyan azınlık için yönlendirici bir güce sahip olduğunu yadsıyamıyorum. Dönemin haklı itilaf nefretinin eserlere bu derece yansıması, savaş sürecinde hayali veya değil bir düşman karakter yaratılma ihtiyacını haklı buluyorum çünkü seferberliğin halkın her kesimine sıçramasında bu tarz eserlerin de aracı olduğunu düşünüyorum, yanlışsam belirtin lütfen. Tabii buradaki mübalağa çok fazla ama dozundan bağımsız bu derece abartıya başvurulmuş olması bile dönemin ciddiyetini belirtiyor.

Çok güldüğüm kısımlar var, onlardan bahsedeyim. Yakup Kadrinin dem vurduğu-hicivlediği-nefretlendiği meseleler şunlar:
1- bdsm seven İngilizler
2- erekte olamayacak kadar yaşlı İngilizler
3- konuşurken araya yabancı kelime sıkıştıran İngiliz muhipleri
4- karısı kocasını aldatmaya çalışırken kocasının, karısının aldatmaya çalıştığı adamla ŞOK gay ilişkisi
5- yaşlı İngiliz sapıklar
6- hiç beklenilmeyen Türk kızı ve Amerikan muhabirinin sapphic ilişkisi ve sonrasında kimseye haber vermeden Amerika’ya kaçmaları
7- kadınlar, queerler… liste uzar gider.

Bana çok gülünç gelen meselelerden bazıları bunlar. Keşke aşırı bir eril dille yazılmış olmasaymış ama yapacak bir şey yok. Zaten Yakup Kadri, yeni Türkiye’de feminizmi bir türlü kabul edememiş bir insan. Bunu bilerek okumak ve yorumlamak lazım kitabı. Hatta Yakup Kadri feminizm kelimesinin karşılığının dilimizde olmamasını, toplumda bir feminizm olamayacağına delil olduğunu bile söylemiş :DDDDDDDDDD. Bunun üzerine Nimet Cemil, “Feminizm, daima feminizm” başlıklı yazısında şöyle cevap veriyor:

"Yakup Kadri Bey feminizm kelimesinin mukabili bile lisanımızda
bulunmamasını feminizmin adem-i mevcudiyetine bir delil
addediyor. Bu sözü kabul etmez isek mazur görsünler. Çünkü birçok
mühim şeyler vardır ki her millette mevcut olduğu halde birçok
milletlerde ismi hatta tercümesi bile yoktur (telgraf, otomobil,
vapur ilah.) Binaenaleyh nisa'iliyye, nisa'iyyun tabirlerine hiçbir
ihtiyaç hissetmiyoruz. Feminizm kelimesini aynen kullanmayı
tercih ediyoruz. Varsın lisanımıza bir ecnebi kelime daha girmiş
olsun ne zaran var. Yalnız feminizmin vücudu ve vücubu kabil-i
inkar değildir."

Şu notu da ekliyor: “Keşke Türk kadını Yakup Kadri Bey'in zannettiği
kadar hukuka malik olsa idi.”

Biraz bilgi vermesi açısından bunları eklemek istedim. Toparlayayım, kitabın okunmasını gerçekten tavsiye ediyorum. Milli mücadele yıllarında halkın tepkisi ve bu süreci nasıl yürüttüğü hakkında birtakım manzaraları bize seriyor. Tüm sorunlu taraflarına rağmen dönem zihniyetini görmek açısından okunmaya değer.

Kaynakça: Zafer Toprak Türkiye’de Yeni Hayat İnkılap ve Travma 1908-1928
Profile Image for Okan.
34 reviews7 followers
October 19, 2019
İlginç başlığından ötürü çok uzun süredir dikkatimi çeken bir kitaptı; nihayet okudum, okumaz olaydım diyebilirim. Kurgu, yapı, inşa gibi açılardan zayıf ve dağınık olduğu gibi içeriği, genel duruşu, anlatmaya çalıştığı şeyler bakımından da son derece sorunlu bir kitap. 1928'den geriye, İstanbul'un işgal altında olduğu yıllara doğru bakıyor ve İstanbul'un Beyoğlu, Nişantaşı, Şişli gibi semtlerinde yaşayan kaymak tabakaya hücum ediyor. Bu kitapta mutlak kötüler ve ara sıra uzaktan gördüğümüz mutlak iyiler var ve kitap pek öyle kayda değer bir siyasi veya fikirsel hesaplaşma da ortaya koymaksızın baştan sonra kadar mutlak kötülerin ne kadar ahlaksız olduklarına dair aşırı creepy bazı fantaziler sıralıyor. Mutlak kötüler içinde işgal ordularına mensup ecnebi subaylar, İstanbullu bazı azınlık mensupları ve Müslüman Türk olmasına karşın milli şuurdan yoksun kalan birtakım çıkarcı aileler bulunuyor. Mutlak kötüler sürekli içiyor-sıçıyor-seks yapıyor, bağlantısız serbest ilişkilere giriyor çıkıyor, birbirlerinin etrafında entrikalar çeviriyorlar. Eşcinsel ilişkiler de var ki bu ahlaksızlığın zirve noktaları olarak sunuluyorlar zaten. Bunların karşısında mutlak iyilerden olan birkaç karakter var, onlar da kişisel zaaflarla malul oldukları için çok uzun süre boyunca bu ahlaksızlardan kopamıyorlar, ta ki Milli Hareket askeri sahada başarılar kazanmaya başlayıncaya kadar.

Kadın kocasını tufaya getirip ecnebi subayı elde etmeye çalışıyorken subay ve kocası onu satıp beraber oluyorlar falan, böyle bin bir türlü hezeyan... Subayla bindikleri tramvayda bacaklarını kaybetmiş gazinin eline topuklu ayakkabıyla basıp geçen Müslüman kızın sonra hiçbir şey olmamış gibi geçip yerine oturması gibi envai çeşit fantastik istismar sahnesi... Evet tam bir istismar edebiyatı. Kitabı bitirdikten sonra kendimi resmen kirlenmiş hissettim.
Profile Image for Fethi Naci.
125 reviews180 followers
Read
January 17, 2014
#12
Sodom ve Gomore, mütareke yılları İstanbul'unun belirli bir çevresinin yaşayışını, alafrangalığın vardığı sonucu göstermesi açısından ilginç. Yazınsal açıdan, bence, Yakup Kadri'nin en zayıf romanı.
Profile Image for Baran Doğan.
23 reviews1 follower
November 6, 2019
Sürekli belaltı vuruyor. Cinsiyetçi ve homofobik. Gerçi su anda bile TR’de böyle olmayan en fazla 3000 erkek vardır 🤧
Profile Image for Dilek Uzunoğlu.
203 reviews
June 22, 2024
"Ne kadar alçak, ne kadar çirkin, ne kadar iğrenç manzaraları vardı bunların! İnsan denilen varlık bu kadar bayağılaşabilir miydi? İşte hepsi birden bir bataklığın içinde kaynayan kurtları, solucanları, sümüklü böcekleri andırmaya başlamıştı."
Profile Image for Ege.
209 reviews47 followers
Want to read
November 30, 2025
ESG'nin videosunu izledikten sonra bu kitabi listeme eklemeye karar verdim cünkü Isgal ve Kurtul Savasi dönemi Istanbul'unu merak ediyorum.
3 reviews
November 29, 2025
kurtuluş savaşı yıllarında Anadolu vatan müdafası için mücadele ederken, İstanbul sokaklarının ne halde olduğunu tüm açıklığı ile anlatmış.
69 reviews
September 17, 2021
Balzac gibi detaydan sakınmamış, kişileri güçlü hikayeleriyle hayatınızın bir parçası yapıyor. İstanbul'un işgali altında medeni hayatına devam etmekte geri durmayan sosyetenin yozlaşmasını, karakterlerdeki bozulmayı yazarın güçlü gözlemi ile okuyoruz.
Profile Image for Suzan.
99 reviews
Read
May 31, 2023
Seks yapan bir kadın nasıl bir ulusun sonunu getirir, cevaptan önce açıklama yapmanın iğretiliği
Profile Image for Eskaymak.
11 reviews1 follower
December 20, 2015
Allahım nihayet bu kitabı bitirebildim çok mesudum :") Konusu çok ilginç öyle ki bi yerden sonra tahammül edemedim ama sonunda ne olacağını merak ettiğim için zorla da olsa bitirdim. Yeni kitaplar daha hoş daha akıcı geliyor ama şöyle de bir şey var ki kelime haznemizi pek gelistirmiyorlar. Bu sebepten ötürü ben de ara ara eskilerden okumaya bakıyorum.

İstanbulun işgal dönemi. Her yerde İngiliz ve Fransız subayları kol geziyor. Sosyete neredeyse Türk olduğunu unutmuş Türklüğünden utanır hale gelmiş. Öyle ki toplantı ve balolarinda Türkçe yerine çoğunlukla İngilizce ve Fransızca konuşuyor, Türkçe konuşanlara da alayla bakıyorlar. İşte böyle bir zamanda bu insanların yaşam tarzını nasıl bir hayat sürdüklerini anlatmış yazar. O sosyete denilen topluluk İngiliz işgaline resmen seviniyorlar. Hatta evlerine el konulanlara 'Aman canım harp zamanındayız elbette evlerimize el koyacaklar. Bunda büyütülecek ne var' deme piskinligine bile sahipler. O dönem gerçekten de yaşanmış mı? Muhtemelen yaşanmıştır ki yazılmıştır. Fakat ilişkiler o kadar menfaat dolu o kadar iğrenç ki tahayyül edemiyorum.
Allah bu memlekete bir daha işgal göstermesin. Rabbim bizi ve bayrağımızı korusun. Amin.
Profile Image for Oya Güvercinci.
330 reviews4 followers
March 13, 2019
1928 yılında yazılmış olan bu roman işgal yıllarında İstanbul'da geçmekte ve işgalci subaylarla çok yakın ilişkide olan bir kesimin yaşam tarzı ve ilişkilerini ele almakta.

Bu kesimin yaşam tarzı; kişisel menfaatleri adına işgalcilere yakın oldukları için ve özellikle de kimin eli kimin cebinde olduğu belirsiz cinsel yaşamları nedeniyle yazar tarafından uygunsuz bulunmamakta ve bu nedenle İstanbul yazarın gözüne Sodom ve Gomore şehirleri gibi görünmekte. (Sodom ve Gomore, Tevrat'tan alınan bilgiye göre Lüt ve İbrahim devrinde, Filistin diyarının türlü ahlak bozukluklarıyla Tanrı'nın gazabına uğramış iki büyük şehridir.)

Konunun işlenişi bana oldukça basit geldi. Kitapta bahsedilen bir grup insandan yola çıkarak tüm İstanbul'un bir ahlaksızlık yuvasıymış gibi tanımlanmasına da pek katılamadım.

Yayınlandığı yıllarda ilgi çeken bir eserdi belki. Ama günümüzde böyle değerlendirileceğini sanmıyorum.
Displaying 1 - 30 of 76 reviews

Can't find what you're looking for?

Get help and learn more about the design.