Jump to ratings and reviews
Rate this book

Kadının Adı Yok

Rate this book
Kadının Adı Yok...
Bugüne kadar Türkiye'de belki de en çok tartışılmış, en çok satmış
en çok okunmuş kitaplardan biri.
Sadece Türkiye'de mi? Yayımlandığı çok sayıdaki yabancı dilde de...
Bir olay kitap...
Erkeklerin belirlediği kalıplar içinde kadın olmaya karşı fısıltıyla
atılmış bir çığlık.
Çığlık; çünkü isyankâr.
Fısıltı; çünkü kadınca...
Duygu Asena'nın bu en önemli yapıtı, her yaştan kadın için bir başucu kitabı, "kadınca bir özgürlüğün" başlama vuruşu...

182 pages, Paperback

First published January 1, 1987

43 people are currently reading
1718 people want to read

About the author

Duygu Asena

10 books66 followers
She was born in Istanbul, Turkey in 1946. Her grandfather was Atatürk's personal secretary. After finishing Kadıköy Private College for Girls, she graduated from Istanbul University with a degree in pedagogy. Then, she worked for two years in the children’s clinic of Haseki Hospital and in the children’s home of the Istanbul University as a pedagogue.
Duygu Asena began writing in 1972 with her first column published in the newspaper "Hürriyet". Between 1976-1978, she was employed as a copywriter in an advertising agency. In 1978, she became editor-in-chief of a publishing house, and in this position she was responsible for the creation of several women’s magazines such as "Kadınca", "Onyedi", "Ev Kadını", "Bella", "Kim" and "Negatif".
From the 1980s onwards, Duygu Asena became a leader of movement for women’s rights and status in Turkey with her publications in the media. She wrote about marriage, inequality and violence against women. Previously, she had lost her job because she had fallen in love with a colleague at an associated newspaper. She realized that a Turkish man would never have been fired under similar circumstances.
Her first book “Kadının Adı Yok” ("The Woman Has No Name"), sharply criticizing the oppression of women and marriage without love, was published in 1987, and became a top seller. However, the book was banned at its 40th edition in 1998 by the government because it was found obscene, dangerous for children and undermining marriage. After two years of lawsuits, the ban was lifted, and her book was filmed the same year by director Atıf Yılmaz and featured by Hale Soygazi. Translations of her book were released in Germany and the Netherlands. It became a best seller also in Greece. Her second book “Aslında Aşk da Yok”, which can be considered as the continuation of her first book, was also translated in foreign languages and published abroad. All of her subsequent books became best sellers.
Between 1992 and 1997, she presented a TV program in the state owned channel TRT 2. Her occupation as a columnist started in the newspaper Milliyet and continued later in Cumhuriyet and Yarın. Duygu Asena played also in three movies "Umut Yarıda Kaldı" ("The Hope is Broken"), "Yarın Cumartesi" ("Tomorrow is Saturday") and "Bay E" ("Mr. E").
Duygu Asena died of brain cancer, which she had been battling for two years in İstanbul's American Hospital. She was buried in Zincirlikuyu Cemetery.

Ratings & Reviews

What do you think?
Rate this book

Friends & Following

Create a free account to discover what your friends think of this book!

Community Reviews

5 stars
1,120 (37%)
4 stars
1,082 (35%)
3 stars
621 (20%)
2 stars
157 (5%)
1 star
45 (1%)
Displaying 1 - 30 of 254 reviews
Profile Image for Miray.
123 reviews19 followers
Read
July 23, 2015
Puan vermeden yorumlayacağım, çünkü bu kitap hakkındaki görüşlerim biraz karmaşık. Bir miktar toparlamaya çalışacağım burada.

Öncelikle Duygu Asena'nın kendi dönemi için ne kadar önemli bir figür olduğunun farkındayım. Hala çoğu insanın aklında mimli olan bu kitap vaktiyle çok ses getirmiş, zaten Duygu Asena da bunu amaçlamış olmalı. Kitap sanırım bu yüzden öyle büyük edebi incelikler taşımıyor, daha ziyade bir öykünün içine yedirilmiş bir manifesto gibi, didaktik. Ama kitlelere erişen bir "feminist uyanış" yaratmak arzulandığından bunu normal hatta gerekli olarak görmeliyiz sanırım.

Öte yandan, ben mücadelelerimizin ve görüşlerimizin edebiyatın içinde ışıltılı bir nakış gibi işlendiği öyküleri daha çok seviyorum, hatta belki daha güçlü, etkili ve zamana karşı direnme gücüne sahip buluyorum.

Kitabın savunduklarına gelecek olursak, kahramanın cesaretine, dönemine kıyasla katbekat önde olan bilinç düzeyine ve kararlılığına hayran olmamak ve hatta ilham almamak elde değil. Karşılaştığı sorunların da 30 senede pek değişmediğini görmek üzüyor insanı. Ama ben bu kahramanın başka kadınlara yönelttiği suçlamaları bir türlü sevmedim, sevemedim. Kocalarına karşı susan kadınları, toplumun değer yargılarına kapılıp uyan kadınları düşman bellemesini sevemedim. Bu bir uyanış çağrısıysa eğer, Asena muhtemelen bu öteki karakterleri çizerek "yanlış kadın" nasıl olunur onu da göstermek, toplumu düzeltmek istedi. Ama yine de her şey seçimlerimizden ibaret değil, hatta biz de bizzat bunun savaşını vermiyor muyuz? "Düzen böyle" diyerek kenara çekilmek mücadelenin ruhuna aykırı evet ama, 7/24 dişiyle tırnaklarıyla direnme gücünü bulamamış olanların da elinden tutmak değil midir kızkardeşlik? Hem, yalnızca iş bulmak ve bekarlığı seçmekle olmuyor ya direnmek, ki bu konuda da oldukça geniş bir literatür üretilir oldu son yıllarda. Belki Asena'nın bu kitabı kaleme aldığı yıllar bu tartışmalardan önce idi, hem kitap da Türkiye için bir kadınlığa giriş kılavuzu niteliğindeydi sadece, meselenin inceliklerine değinmek için doğru eser bu olmayabilir. Yine de 2015'ten bakınca benim kızkardeşlik tanımlarımla çelişiyor.

Yine de 30 sene sonra hala okumaya ve tartışmaya değer. Kitap kulüplerinin bir köşesine muhakkak iliştirilmesini öneriyorum.
Profile Image for Cemre.
719 reviews555 followers
July 30, 2019
Bazı kitapları bu kadar geç okuduğum için o kadar üzülüyorum ki... Kadının Adı Yok da okurken devamlı olarak bu kadar zaman boyunca niye okumadım ben dediğim bir kitap oldu. Edebî yönü çok kuvvetli değil belki, içerdiği mesajı yoğun olan bir kitap belki; ancak yüz doksan yedi sayfa boyunca Türkiye'de bir kadının doğumundan beri neler yaşadığını, neleri saklamak zorunda kaldığını, nelere razı geldiğini, nelere sustuğunu, neleri görmezden gelmek zorunda bırakıldığını, kendi kendine neler ettiğini böyle akıcı, böyle sade şekilde anlatmak kolay değil. Hemen bir kitapçıya uğrayıp Asena'nın diğer kitaplarını da alacağım.

Profile Image for downinthevalley.
115 reviews97 followers
July 13, 2017
Linç mi yiyeceğim acaba diyerekten başlıyorum yorumlamaya.

Kadınların toplumda karşılaştığı sorunlar, kadın cinayetleri, şiddet, kadın-erkek eşitsizliği. Bunlar hepimizin duyduğu, gördüğü ve belki de görmezden geldiği konular.
Ben bu kitaba dayanamadım. Dayanamadım, evet.
Kadın olması sebebiyle bu kadar ezilmiş,aşağılanmış bir karakterin hemcinslerini aynı şekilde yerden yere vurmasına, sürekli özgür değilim, hiçbir kadın özgür değil diye bas bas bağırıp üstüne canının her istediğini yapmasına, gerektiğinde kocasını aldatmasına, fakat aynısı kocası tarafından kendisine yapıldığında bu kadınlara yaptığı ithamlara dayanamadım.

Kadınların sorunlarına değinen bir kitap yazıyorsanız eğer; bu mücadeleyi haksız konuma getirecek bir karakter yaratmazsınız. Hadi diyelim yarattınız, o zaman ona her istediğini yapabilecek koşulları yaratmazsınız. Tamam hadi diyelim bunu da yaptınız; e o zaman bunun adına roman demezsiniz. Hem de edebilikten çok çok uzak bir biçimde yazılmışsa.

January 23, 2022
Μια γυναίκα χωρίς όνομα που αντιπροσωπεύει όλες τις γυναίκες του κόσμου.
Μια αφήγηση αβίαστη, καθαρή, γνήσια και σκληρή μια ευκίνητη ανασκόπηση στην θηλυκή πλευρά του φεγγαριού. Μια ολόγιομη Σελήνη.
Ένα αφηγηματικό κύμα για τις εμπείριες και την καθολική πραγματικότητα μιας γυναικείας ύπαρξης σε έναν κόσμο φτιαγμένο απο άνδρες,και, για άνδρες.
Το χέρι που γράφει αυτή την ιστορία, το μυαλό που τη σκέφτεται, η καρδιά που την έζησε, η ψυχή που την ανύψωσε, το πνεύμα που κουράστηκε να αποδεικνύει την ανωτερότητα του ή την ισοτιμία του σε σχέση με άτομα του αντιθέτου φύλου που εκ γενετής, ανήκουν στην διακεκριμένη ομάδα των δικαιωματικά ανώτερων πλασμάτων.
Η γυναίκα χωρίς όνομα ορμώμενη από την διαφορετικότητα της παιδικής της ηλικίας ως κοριτσάκι με έναν παραδοσιακό μπαμπά ο οποίος αγνοούσε την ύπαρξη των παιδιών του διότι δεν είχαν υπογάστριους αδένες ενώ παράλληλα πίστευε ακράδαντα πως αποδομούνται τα δικαιώματα και αυξάνουν οι υποχρεώσεις των κατώτερων υπαρξιακά γυναικών της ζωής του.
Μπορούσε και ακύρωνε κάθε προσπάθεια του θηλυκού φύλου που θα έφερνε ως αποτέλεσμα την χαρά, την απόλαυση απλών καθημερινών στιγμών, την μόρφωση, την πρωτοβουλία, την ανεξαρτητοποίηση της οικόσιτης νοικοκυράς, συζύγου και μητέρας.

Η γυναίκα χωρίς όνομα, πάλεψε κόντρα στο μαζικό προορισμό της υποτέλειας, βούτηξε χωρίς φόβο και με πολύ πάθος στο δικό της ορμητικό ποτάμι, δημιούργησε τη δική της ιστορία, μα δεν έφτασε ποτέ στη θάλασσα για να ξεπλύνει απολιθωμένες αντιλήψεις χιλιάδων χρόνων.
Πάντως προσπάθησε, χωρίς δεύτερες σκέψεις και πληρώνοντας κάθε τίμημα πολύ μα πάρα πολύ ακριβά.




Καλή ανάγνωση.
Πολλούς και σεμνούς ασπασμούς.
Profile Image for Arzu.
199 reviews39 followers
March 30, 2021
geçenlerde tv'de deniz çakır'ın oynadığı bir diziye denk geldim. kızına doğum günü hediyesi olarak bu kitabı hediye ediyor ve duygu asena'nın ne kadar önemli bir karakter olduğundan bahsediyordu.. o anda duygu asena'yı çokça bildiğimi ama kitaplarını okumadığımı fark ettim, bir yerden başlayayım dedim.. (bu arada deniz çakır çok sevdiğim sanatçılardandır, gerçek hayatında da çok iyi okur, sahaf festivallerini takip eder, hayvanları hele kedileri pek bi' sever..)

kitabın ilk basımı '87 yılında yapılmış, aradan geçen onca zamana rağmen pek de yol alabilmiş değiliz. bu açıdan asena, kitabın yazıldığı dönem düşünüldüğünde muazzam bir cesaret ve ileri görüşlülük örneği göstermiş diyebiliriz. birçok okuyucu kitabı edebi değeri açısından tatmin edici bulmadığını belirtmiş.. her ne kadar kurmaca bir metin olsa da, bu kitabı edebiyat kategorisinden ziyade insan ve toplum kategorisinde değerlendirmenin daha doğru olduğunu düşünüyorum..

karakterin maruz kaldığı baskıcı, ayrımcı, alaycı tutumlarla günümüzde de çokça karşılaşıyoruz; birçoğu çok gerçek.. hatta karakterin en çok eleştirilen (ki okurken bu konular beni de rahatsız etti) özgürlük kavramını nasıl tanımladığı ve kendisi gibi olmayan hemcinslerine karşı olan tutumu da çok gerçek.. yorumlarda pek dile getirilmemiş ama gerçek hayatta da kadınlar, kendilerinden farklı hemcinsleri ile karşılaştıklarında onların farklılıklarını anlamaya çalışmaktansa yargılamayı tercih ediyorlar.. yani pek çok kişi aslında maruz kaldığı için şikayet ettiği, sesini yükselttiği ötekileştirmeyi bir başkasına çok da benzer şekilde yapıyor.. belki insan olmanın cezasıdır bu ya da hayatın kuralı; başkalarında en çok eleştirdiğin konular kendinde olan ama pek de farkına varmadığın konular oluyor işte..

son olarak doğan kitaptan 74.baskısı elimde olan kitapta hala hatalı/eksik yazılmış kelimeler, yanlış yerlere koyulmuş noktalama işaretleri ile karşılaşmak hiç hoş olmadı..
Profile Image for Baris Ozyurt.
910 reviews31 followers
March 10, 2018
“Güzel evimde oturmuş, aynada kendimi seyrediyorum…. Parmaklarım yüzümde dolaşıyor… Her bir çizginin, kırışığın üzerinde bir süre duruyor… Gülümsüyorum… Kendi kendime… Her bir ince çizgiyi tek tek okşuyorum…

Sevgili çizgilerim benim, sevgili kırışıklıklarım, sizi ne kadar seviyorum… Siz bana ne çok şey öğrettiniz… Siz benim mutluluğum, siz benim savaşımım, siz benim mutsuzluğum, siz benim acılarım, siz benim özgürlüğümsünüz… Sevgili, ince, zarif çizgilerim… Dostlarım. Siz olmasanız ben ne yapardım? Siz benim kararlılığım, siz benim gücümsünüz. Sizi oluşturana dek neler yaşadım… neler çektim… nasıl savaştım ben… ve size böyle anlayışla, mutlulukla bakabilmek için… ne çok uğraştım.”(s.197)
Profile Image for Ceren.
48 reviews45 followers
February 14, 2020
Kitabı milletin sevdiği gibi sevebilmeyi çok istedim ama gerçekten olmadı. Ana karakter gerçekten baydı beni. Çoğu görüşe katılmama rağmen, kusasım geldi, bu fikirlere ana karakterin de katılmasına.
Okuduğum ilk feminist roman olsa ya da 15-16 yaşında olsam severdim muhtemelen kitabı, yazarın fikirleri deneme şeklinde yazılsaydı da severdim ama bu kurguyla, bu karakterle fikilerin hiçbir önemi kalmadı.
Annemden ve etrafımdakilerden duyduğum hikayeleri tekrar dinlemiş gibi oldum. Şaşırtıcı bir olaya bile rastlamadım.

Köylü kadın gibi olmayayım, köylü kadın gibi olmayayım diye tüm roman yaşamadığı kalmadı. Özgürlük algısı: evli adamlarla birlikte olabilmek, kocanı aldatabilmek, çocuk yapmamak, evlenmemek, yıllarca kadınlara dayatılanları, aralarından bazılarını yapmak isteyecek olsan bile asla yapmamak gibi gibi... Öyle bir hâl aldı ki ezkaza ağzınızdan "kadın dediğin çalışır, kendi ekmeğini kendi kazanır" diyecek olsanız, tüm kariyerini göz açıp kapatıncaya kadar çöpe atacak bu karakter. Kendi doğrusu yok, hayattaki tek amacı ona denilenin tersini yapmak sanki.
Bir de bu kadar kendini görmez olur mu insan, arkadaş! Annesinin aldatıldığı kadın "kötü" , "pis", kendisi başkasının kocasıyla gezince "özgürlük bebeğim, oh yeah", "aşk bu napalım".
Herkesin değerini de öldüklerinden sonra anlıyor kendisi. Öyle biri çünkü. Her ölümden sonra en az bir zılgıt paragrafı oluyor. Hayır, yaşarlarken çok seviyordun sanki, bu neyin acıtasyonu? Bu arada bu ölümler boyunca, normalde her şeye ağlayabilecek kapasitesi olan benim gözlerim bile dolmadı.
Çocukluğunda bile 20 yaşında bir zihinle geziyordu baş karakterimiz. Öyle bir çıkarımlar yapıyor ki inandırıcılık sıfır. Daha önce çocuk gözünden yazılmış bir eser görmesem tamam diyeceğim, ama ne yazık ki oldukça başarılı birkaç tane okudum.
Karakteri sarsacak bir şeyler olur biraz karakter gelişimi görürüz diye bekledim. Yok maalesef. Onu sarsan tek şey babası olabilmiş hayatı boyunca. Öyle de kaldı.
Her şeyin çok hızlı olup bitmesini, zaten söylemiyorum. 180 sayfada bütün hayat hikayesi yazıyor resmen karakterin, burdan zaten belli ne kadar hızlı gerçekleştiği her şeyin.

Kısaca beğenemedim. Ne kadar fikirlere saygı duyduysam da olmadı. Uzun zamandır okuduğum en kötü kitaptı. Tam bir hayal kırıklığı oldu benim için.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Profile Image for Filiz Kartal.
42 reviews4 followers
March 9, 2021
Kitapta sadece ahlaki kıstaslarla yetiştirilmiş bir kız çocuğunun varoluş sancılarını görüyoruz. Görmezden gelinmenin, değer verilmemenin, ciddiye alınmamanın öfkesini kusuyor adeta.

İyileşme için bu öfkenin kusulması, tabuların yıkılması gerek kuşkusuz. Ancak yeni hayatımızı hangi temeller üzerine kuracağız bunun yanıtı yok bu kitapta.

İş sahibi olup, para kazanmak güçlü olmak İçin yeterli koşulmuş gibi sunulmuş.Halbuki kendi parasını kazandığı halde hala kendini ifade edemeyen o kadar çok kadın var ki. Bu yönleriyle kitabı yüzeysel buldum.

Kitaptaki karakter kimi zaman pasif zamanlarında annesi, kimi zaman aktif hallerinde babası gibi davrandı. Ve kendini tam anlamıyla hiç bulamadı. Kendi yaralarını iyileştiremediği için de, kimseye ilaç olamadı. Çünkü bağ kurmayı bilmiyor. Bir kedi yavrusu bile yük gelmedi mi kendisine ?
Profile Image for Aslıhan Çelik Tufan.
647 reviews194 followers
February 24, 2021
15 sene sonra yine yeniden Kadının Adı Yok ...

Çok şey öğretmişti zamanında bana... Yeniden okuduğumda, altını çizdiğim yerler, durup düşündüklerim, düşündürdükleri biraz değişmişse de etkisi yerli yerinde...

Belki yazıldığı dönem ile şuan arasındaki fark(lılık) lar beğenme, etkilenme seviyenizi değiştirebilir, belki azaltabilir. Ama unutmamak lazım ki ülkemiz özelinde kadın olmak her devirde zor.

Kurgunun herhangi bir yerinde kadın okurların (ve elbette kadınlara empatisi yüksek erkek okurların) hayatınıza dokunacağına emin olabilirsiniz.
Muhakkak şans vermelisiniz.

Bana yeniden bu kitabı okuma şansı ve cesareti verdiği için canım @birlikte_okurlar arkadaşlarıma canı gönülden teşekkürler...

Keyifli okumalar 🌼

..
..
..
#readingismycardio #aslihanneokudu #okudumbitti #2021okumalarım #okuryorumu #kitaptavsiyesi #kadınınadıyok #duyguasena #dogankitap #çağdaştürkedebiyatı #kadınedebiyatı #birlikteokurlar
Profile Image for A. Raca.
767 reviews169 followers
August 11, 2021
Yazıldığı yıllara göre güzel gerçekten, ortalığı kasıp kavurmuştur.
Hâlâ birçok şey geçerliliğini koruyor; yalnız kadına, bekar kadına, dul kadına bakış açısı, bir kadının bastırılmış ergenliği ve sonuçları...
Hatta 'birlikte ama tek başına' kavramı benim hiç anlatamadığım ama çok savunduğum bir şey.
Ancaaaak, şu andan bakınca çok fazla değişen fikir var, çağ değişti fikirler olgunlaştı. Cinsiyetçilik ve hor görme içeriyor kitap çokça.
İnsanların feminizmi erkek düşmanlığı vb gibi algılamasının sebepleri böyle düşüncelerdir belki, bilmiyorum.
Profile Image for B A.
104 reviews36 followers
January 9, 2015
Hem Duygu Asena adını hem de kitabın adını çok duymuştum. Kadına şiddet haberlerine hemen "kadının yine adı yok"" yok diye menşet yapıştırılmasından da sıkılmıştım. Tabi bir de erkek düşmanlığı klişesi var. Neymiş bu kitap diyip okudum. Ne kadar yanlış anlaşılmış, ne kadar anlaşılmamış bir kitapmış...

Öncelikle şunu söyleyeyim ahlakı bozacak ufacık bir şey yok içinde. Yazar ne bir detaylı sevişme sahnesi anlatıyor, ne çıplaklık veya aşırılık kullanıyor. Zamanında bu kitabın içerdiği fikirleri beğenmeyenler tarafından yasaklandığı açık.

Üstelik hep iddia edildiği gibi erkek düşmanlığı da içermiyor. Kahramanımız ona saygı göstermeyen, sarkıntılık eden, onu küçük gören erkekleri kınıyor, onlara karşı çıkıyor ama bu mu erkek düşmanlığı? Baş kahraman olgunluğa erdiğinde hayatına giren tüm erkeklere teşekkür ediyor. Hepsinin kendisine bir şey kattığını söylüyor. Ona onca eziyet etmiş, aşağılamış, yasaklamış babasına gönderiyor en büyük teşekkürü de. Erkek düşmanından söylemesini bekleyeceğimiz gibi erkeksiz hayat oh ne rahat demiyor. Özgürlüğün bedelinin yalnızlık olmaması gerektiğini söylüyor. Kahramanımız kendisiyle eşit, ona saygı gösteren, her açıdan uyuştuğu bir eşin eksikliğini çekiyor, bu eşi bulduğunda da ona övgüler sunuyor. Bu kitaba erkek düşmanlığı/firijitlik diyenlerin eleştiriyi kaldıramayanlar, kahkaha attı diye kızını or..pu diyerek dövüp sokağa atanlarla aynı kafada olanlar olduğunu düşünüyorum.

Peki adı olmayan kahramanımızın her yaptığına hak verdim mi? Her fikrini destekledim mi? Hayır ama saygı duydum. O bir birey ve bana zarar vermediği sürece onu yargılamaya, bu davranış ve fikirlerinden dolayı onu kınamaya ne hakkım var? Zamanının ötesinde, cesur bir roman olduğu kesin.

Bu kitabı kadınlar kadar erkekler de okuyabilir, hatta okumalı. Bazı erkekler hataları yüzüne vurulmuş gibi hissedip öfkelenebilirler ama bir süre düşününce faydalı bulacaklarını düşünüyorum. Kitapta savunulan her şeyi tamamen kabul etmek değil faydalı bulmaktan kastım, olaya bir de başka açıdan bakıp acaba başka türlü olsak daha iyi olmaz mı demek.

Akıcı anlatımı dışında edebi bir gücü olduğunu düşünmüyorum. Açıklanmayan zaman atlamaları, düşük cümleler, yanlış kullanımlar var. Bunlar okuma zevkini öldürmüyor. Zaten edebiyattan teknikten ziyade fikirlerin öne çıktığı bir roman.
Profile Image for Mehtap exotiquetv.
487 reviews261 followers
November 29, 2021
Mädchen sein. Frau sein. Sie haben beides eine Sache gemeinsam.
Ihre Rolle wird vom Patriarchat diktiert.

Die Protagonistin in dem Buch erklärt ganz ausführlich warum. Sie nimmt uns mit in das Erwachsenwerden und lässt uns einen Einblick in das aufwachsen ab 5 Jahren gewähren. Warum Väter ihre Töchter anders behandeln, warum Eltern immer strenger werden, desto älter sie werden.
Was es bedeutet plötzlich Brüste zu bekommen und von älteren Männern nicht nur begafft, sondern im Bus angefasst zu werden. Wie plötzlich der Eintritt der Periode das "Frausein" diktiert und wie unwissend und ungebildet sie bleiben und sexuelle Aufklärung - gerade in der türkischen Kultur ein Tabuthema ist. Wie es ist plötzlich erste sexuelle Erfahrungen zu sammeln und nicht zu verstehen, dass diese mit Konsequenzen kommen. Was es bedeutet, wenn die schulische Grundausbildung einer Frau weniger Wert ist als die eines Mannes. Und diese Unwertigkeit im Arbeitsleben seinen Lauf nimmt.

Und die Doppelmoral mit der Frauen immer sozial härter bestraft werden als Männer. Männer können fremdgehen. Doch wenn es die Frau macht, dann folgt das einer modernen Hexenjagd.

In dieser doch sehr "normal" erscheinenden Geschichte, bekommt man einen harten Einblick in die Realität vieler Frauen und doch fast aller Frauen dieser Welt.
Profile Image for Aysel HALLAÇOĞLU .
44 reviews13 followers
February 24, 2021
Kurguyu bir yana attığım da gerçekleri saklayamayacağımız bir kitap. Belki o devir geçti ama kadınlar Türkiye de tarihi süreci hiç te tamamlanmadı. 1943 doğumlu yazarımız insanların kadın başına seyahat edemediği bir Türkiye’den kadınları,cinselliği,feminizmi anlatırken ki cesareti gıpta edilecek. Akıllı bir kadın olmanın yollarını kardeşine,arkadaşına,herkese ama herkese öğretmeye çalışıyor.
Edebi değeri umrumda değil ama akılcılığı, yazılma amacına ulaşması ,kitle toplayabilmesi içerik yönüyle fazlasıyla etkiledi.
Profile Image for melis.
290 reviews144 followers
May 27, 2021
3.5

neden... her... cümlenin... sonunda... üç... nokta... var...

kitabı edebi açıdan değerlendirmiyorum elbette. kitabın herhangi bir edebi kaygıyla yazıldığını da düşünmüyorum. anlatmak, söylemek istediklerini hikâyesiyle veriyor duygu asena.

tüm didaktikliğine ve bazen kör-göze-parmak üslubuna rağmen -özellikle ilk kısımlarında- beni fazlasıyla etkiledi kitap. ergenliğimde okumuş olsaydım diye düşünürken buldum kendimi. okusaydım fikirlerimde ve hayatımda neler değişirdi diye düşünmeden edemedim.

yine de, kitap bir yerden sonra yokuş aşağı yuvarlandı benim açımdan. anlatıcının (özellikle babaya) "iyi ki beni ezdiniz, sayenizde güçlü oldum" gibi baskıyı/zulmü neredeyse meşrulaştıran bir yaklaşım takınması (iyi ki ne demek yav), yaptıklarını para ve arkadaşları sayesinde yapabildiğini kabul edebilen anlatıcının, kendi özgürlük anlayışına uymayan, onun yaptıklarını yap(a)mayan kadınlara, söz konusu durum ve şartları değerlendirmek yerine aşağılayarak bakması ve son olarak da, kadınlara "bunların yaşanmasına biz izin veriyoruz, izin vermesek, hayır desek bunların çoğu değişir" gibi sözlerle vaaz vererek kadınlara (genel anlamda ve tek başlarına) aslında sahip olmadıkları bir güç atfetmesi ve kadınları yaşadıkları her şeyden tek başına mesul tutması metinden epey uzaklaştırdı beni. bu kitapla sonunda tanıştığıma son derece memnun hissettiğim günün ertesinde ne okuyorum ben diye diye yabancıladım okuduklarımı bu sebeple. 
Profile Image for alper.
210 reviews62 followers
March 8, 2019
Bu topraklarda kadın olmanın ne denli zor olduğunu biliyoruz. Dün de zordu, bugün de zor. Gidişata bakılırsa yarın da zor olmaya devam edecek. Bunda hepimizin payı var. Kitap bu zorluklardan da bahsediyor, payı olanlardan da, kızımızın bireysel ölçüde bu dertlerle boğuşurken bulduğu çözümlerden de. Üzerinden 30 yıl geçmiş nerdeyse her türlü sıkıntı devam ediyor, yanlış mıyım? Ne bileyim boynum bükük, hepimizin takkesini önüne alıp biraz düşünmesi gerek. Bir özgürlük manifestosu, hadi başlayalım;

(Bizim kızın bir adı yok malum. Onun için bizim kız ileri, bizim kız geri diyecem.)

Sorunları, dertleri, fikirleri, çözümleri bizim kızın ağzından dinleyeceğiz, arada lafa biz de karışırız.

Elimizde gün gün adını bilmediğimiz bir kızcağızın yaşadıkları var. Kendini bildiği zamandan, kırışıklarına gülümseyebilecek kadar olgunlaşacağı güne kadar. Daha mini minnacıkken yaptığı saptamaları ne kadar yerinde:

“Babam her şeyimize karışıyor. Anneme bile zaman zaman kızıyor. “Geç kalma” diyor, “Nereye gidiyorsun, kaçta geleceksin, kaç lira harcadın, kaça aldın” diye sorup duruyor. Annem bazen ağlıyor sanırım babamdan korkuyor ve o bir gün bile babama “Nereye gidiyorsun, kaçta geleceksin, kaç lira harcadın” diye sormuyor. Babamın çok parası var, annemin yok, bizim de yok, hepimize babam para veriyor. Sanırım parayı o verdiği için her şeye karışıyor, para çok önemli.(11)”

Peki para bu kadar mühimse neden erkekler kazanıyor sadece?


“Anne, benim memem olmayacak mı?”
“Olacak evladım, artık büyüdün, yakında senin de memen olacak.”
“Neden benim de memem olacak? Memeler ne işe yarıyor?”
“Çocuğun olunca sütü memenden içecek, büyüyecek.”
“Neden babaların memesinden süt içilmiyor?”
“Çünkü bu iş annelerin görevi.”
“Neden babaların görevi değil? Onların görevi nedir?”
“Onların görevi çocuklarını... en iyi biçimde yetiştirmek. Onlar para kazanırlar, eve getirirler, çocuklarını en iyi biçimde giydirir, okutur, büyütürler.”
“Memeleri yok diye mi bunları yaparlar?”
“Yok canım. Onların görevi çalışıp, para kazanmak.”
“Siz niye çalışıp para kazanmıyorsunuz? Memeniz var diye mi? Süt veriyorsunuz diye mi?”
“Olur mu kızım. Biz de istesek çalışırız ama vakit yok ki; o zaman sizi kim büyütecek?” (12)


Bunları aşsak (?) da içten içe hala hüküm süren “gelenekler” hep bunlar üzerine inşa edlilmiş.
Bu düzene çomak sokmak için okumak lazım, bilmek farkında olmak, eşit olduğunu bilmek, hakkını savunabilmek, düşünmek sorgulamak di mi? Ayakların üzerinde durmak. Diğer mücadeleler için en azından gerekli cephane için, kısaca haydi kızlar okula,


“Babam “Hoop” dedi. “Nereye giriyorsunuz, ne gereği var, yarın evlenip gideceksiniz, boşu boşuna beni ne uğraştıracaksınız?” “Baba sen uğraşmayacaksın ki, biz sınavlara gireceğiz. Hem biz evlenmek değil çalışmak istiyoruz...”

“Ne çalışması, bunu bir daha ağzınızdan duymayayım, benim olduğum evde kimse çalışamaz, sizi çalıştıracak herifin de alnını karışlarım. Hadi kardeşin neyse ama, sen bu tembellikle nah kazanırsın sınavları.” (48)


Ayrımcılık her yerde var. İnsanların kendileri ile yakın olanlarla gruplaşıp diğerleri üzerinde hakimiyet kurma arzusunun binbir çeşidi var. Farklı renkte olanlara, farklı ırktan olanlara, farklı dinden olanlara, (ya farklı şehirden olanlar diye var bu memlekette (??)) farklı cinsiyetten olanlara da. Peki ailede ne oluyor yahu, sana ne oluyor be adam, kızın olmuş, -sarı, bıcır bıcır bir şey daha ne ister bir insan- senin çocuğun; daha erkeği, kızı mı var???


“Artık büyüdük ya, onunla daha rahat konuşabiliyoruz. Şaka olsun diye, “Baba ben Londra’ya gitsem, şu İngilizcemi ilerletsem” dedim. Şaka ya.... Kıkır kıkır güldü.

“Ah, bir oğlum olsaydı, ona neler neler yapardım, Londra’ya da yollardım, Paris’e de... İşimi de ona bırakırdım...”

Yüreğim burkuldu, sarsıldı, sanki koptu.”


(buna ben de çok acıdım, üzüldüm :( )

Bütün bunlar çerçevesinde bizim kızın okuyup, iş bulacağını sanıyordum. Bir baktım bizimki evlenecem diye tutturdu. Yahu biz böyle mi konuştuk? Önce kendi ayaklarının üstünde durmayacak mıydın? Dur bir okulun bitseydi önce??

“E, ne olabilirdi, içki içenlerin yemeği uzun sürer, istersen tiyatrocu gibi her akşam içelim” diyor... Artık ilk günlerdeki gibi, “Eline sağlık, nefis olmuş” filan gibi şeyler de söylemiyor. Tabiî neden söylesin ki, hep güzel oluyor işte, alıştı artık.

Bu benim işim.” (68)


(Bu benim işim. NE DEMEK, Bu benim işim. NE DEMEK ?? )

Okumuş etmiş kız bunları yapıyorsa (neyleri yapıyorsa? aşağıda alıntıda kendi anlatıyor neyleri) gerisini düşünemiyorum diyecem ama bunları aşmış olabiliriz, aşmamış da bilemedim,


“Ne yapmam gerek hiç bilmiyorum, kürtaj olmaktan çok korkuyorum. Ü�� kapılı gardrobu beş kez yerinden kaldırdım... Bayağı kaldırdım işte. Belim çıkıyor sandım, bekledim hiçbir şey olmadı.

Sonra içime parça sabunlar attım, nasıl canım yandı, nasıl acıdı. Sabunları çıkarıncaya kadar deli gibi oldum acıdan...

Sonra külot lastiği soktum, şiş sokmalı derlerdi ama doğrusu o kadar cahil değilim ben... Üç gün uğraştım, hiç, hiçbir şey olmadı...
...
Sonra peş peşe iğneler oldum... Hiçbir şey olmadı...

Sonra doktora gittim. Yolda anneme yaptıklarımı anlattım... Şaşkına döndü. “Kızım sen, sen bu kadar okudun, köylü karıları gibi bunları nasıl yaparsın?” Zaten sinirlerim bozuk, “Öğrettin mi anne?” diye bağırdım. “Tek bir şey, gebelikten korunmayı bile öğrettin mi? Evde cin diyemezdik, cinselliği anımsatır diye... Yasakladınız da yapmadık mı sanki... Babam evdeyken arka balkondan eve sevgililerimizi almadık mı? Gece dışarı göndermediniz de gündüz sevişmedik mi sanki. Kız arkadaşlarımızın kapısına bıraktınız, kapısından aldınız, kaçıp kaçıp da flörtlerimizle buluşmadık mı sanki... Öğretmediniz de ne oldu, ha, ne oldu? Kardeşimle ben mutluluktan göklerde mi uçuyoruz şimdi... Çektiğimiz her tür acının içinde sizin de payınız var... Gözyaşlarımızın her damlası sizin yüzünüzden akıyor... (70)”


Babası öldükten sonra mezarında,

“ Hani bitiremezdim, hani oğlun olsaydı neler neler verirdin... İşte diplomam işte işte... Al, al da bak... İki ayakkabı, üç kemik etle çocuk mu büyütülür sanıyorsun, en basit şeyleri bile ne büyük savaşla aldık senden... Her şeyle, ama her şeyle savaştık, zorla, söke söke, bir mutlu gençlik yaşatmadın bize... Üniversiteye bile suçmuş gibi gittik... Sanki lütfettin... Al işte al da bak, hadi alnımı karışla karışla...” (82)

Burada bitmiyor ki bu meseleler, hayatı boyunca takip ediyor onu ama farkında değil. Birçok hırçınlığında, aksiliğinde, yetersiz hissetmede, yanlış insanlara güven duyma ihtiyacı, yanlış insanların azıcık sevgisinin peşinden koşmalar... hep altında geçmiş var.

İş aramaya başlar, babayla girilen diyalolar bu sefer kocayla olur.

“(Eğlen ha.... Olmadı çıkarsın ha... Biraz tembel ve biraz lapacıyım ha... Babam kılıflı herif... Gömleklerin ütülü, çorapların mis gibi dolaplarında... Her akşam üç çeşit yemek... Bir, eline sağlık yok... Lapacıyım ha... Yok masada toz varmış, yok lavabo üç gündür temizlenmiyormuş... Sen hiç utanmıyor musun leş gibi çoraplarını toplansın diye yerlere saçmaya...
“Görürsün” dedim... Kalktım sofradan..”
“Ben bu sözcüğü bir erkeğe daha söylemiştim...
Aynı ses tonu, aynı vurgulama kulaklarımda çınladı:
“Görürsün baba, görürsün...”(83, 84)

Ayrımcılıktan biraz bahsetmiştik, çekirdek ailedeki. İş hayatı da yeterince acımasız tabii,

“Peki Zerrin, o nasıl kaç kişinin şefi olmuş?”

“Sen de pek safsın be, kaç ay oldu buraya geleli, Zerrin’e bir dikkat et bakalım, Faruk Bey’in odasına kaç kez girip çıkıyor. Faruk Bey olmasa, o daha...”

“Çok ayıp, Teoman, çok ayıp, yani kadınlar ancak müdürlerin bilmem nesi olurlarsa mı ilerlerler? Üstelik Faruk Bey buranın ortaklarından biri ve evli.”

“Sen bu kadar saf bir şey değildin kız, ne oldu sana? Buraya kadın alınırsa ya güzel oldukları için alınır ya da müdürün bilmem nesi olduğu için. Bunu şu küçük kafana sok.”

“Bu söylediklerin senin düşüncelerin mi, herkesin mi?”

“Hepimizin, herkesin. Sen aldığın paraya şükret, kadınlar burada ilerleyemezler, sadece gözümüzü gönlümüzü açarlar.”

“Öyle mi Teoman, öyle mi, gözünüzü gönlünüzü mü açarız, görürsün, görürsün.” Yüksek sesle söylüyorum bunları bu kez. (109)

Müdür olunca da aynı muhabbetler..

Sanırım “Görürsün” dediğim üçüncü erkek bu.”

İç sesleri kitabın en etkileyici kısımları. Gerçekler, hem de tüm çıplaklığıyla. Kıvırmadan, ne düşünüyorsa, içinden ne geçiyorsa o şekil. Kitabın etkisini bu içtenlik katlıyor. O iç sesin çığlıklarına bakalım biraz,

“Ertesi gün ve daha ertesi gün aynı sahne yinelendi... Beynimdeki ışıkla mutlu geziyorum... Baktım ertesi gün, eli kolu paketlerle gelmiş... “Hadi şunları pişir” dedi. (Bana bak, bana emredip durma, ben senin cariyen değilim, senin kadar çalışıyorum, sana yakın para kazanıyorum, senin kadar eğitimliyim, sen kendini ne sanıyorsun da beni kendine hizmet ettirip duruyorsun... Senin benden ne üstünlüğün var ha ne üstünlüğün... Kopasıca şeyin mi üstünlüğün?)” (93)

“Kim koydu beynimdeki ışığı oraya... Neredeymiş o ışık şimdiye dek...” (93)



Bu ışık meselesine dikkat, aydınlanmaya. (Aferin kızım ezdirme kendini.) Kızımız ne kadar bilinçli de olsa, içinde bulunduğu toplum, yetişme tarzı bunlar hep belirli kalıplara sokuyor insanı. Ezberi bozması zaman alması normal. Kızdıydım gittin daha okurken kocaya vardın (buradaki doğru tabir “koca”, “eş” değil).

“Hadi beni baba yap artık” diyor eşi ve sonrasında içsesi gürlemeye başlıyor. Katılmıyorum dediklerine, “annelik” doğanın ona sunduğu en büyük ayrıcalık ama doğru insan “O” olmadığı için böyle düşünüyordur. Terazinin bir türlü dengeye varamadığı dönemlerden geçiyor kızımız. Ya bir uçta, ya diğerinde. Ama yolculuğuna tam gaz devam ediyor...

“Şişmanlıyayım, şişman kalayım, işten kalayım, işten ayrılayım, hep çocuğa bakayım, onun hastalıkları, onun eğitimi,...”(112).

Aydınlanmasından bahsetmiştim, devam ediyor kitap boyunca. Gelişimine, hayata karşı duruşuna gün gün tanık oluyoruz. Bu açıdan da çok güzel.

“Artık ağlıyorum... Odama... odamıza kapandım, ağlıyorum... Sen bir simge değilsin, sen bir savaş sembolü değilsin... Evlilik bir kurallar abidesi ve sen de evlisin. Ne için savaşıyorsun? Hangi kuralı yıkabilirsin? Önce içinde yaşadığın kuralları yık, sonra özgürlük savaşı ver... Nereye gidebilirmişim? Beni koruma altına almaya çalışıyor, kadın olduğum için, kadın olarak doğduğum için, sanki bir zavallıyım ben ve bana birçok şey bağışlanıyor... göz yumuluyor, hoş görülüyor... Ya da suçlanıyorum, hoş görülmüyorum, bağışlanmıyorum. Ya hoşgörüp bağışlayacaklar, ya da aşağılayıp suçlayacaklar... Kadın olduğum için, yalnızca kadın olduğum için. Yoksa benim yaşadıklarımı Gürkan yaşasaydı ne şu benim çektiklerimi çekecekti ne çevre ona bu kadar karışacaktı... Özgürce ikili, üçlü, beşli yaşamını sürdürecekti... Ben kadın olduğum için, şu sırada, bağışlayıcı birisiyle birlikte olduğum için, bana bir şeyler bağışlanıyor.. Hoş görülüyorum... Bana acıyorlar... Nereye gidebilirmişim?” (120)

Eşinden ayrılıyor ev bakacak, yine ayrımcılık. Burada patladıydım “Yeter ya !! Gına geldi bu ayrımcılıktan, evde, okulda, işte, her yerde nedir bu ya !!!”,

“Herhalde.”
“Herhalde demeyin, sizi götüreceğim evlerin sahipleri mazbut kadın isterler, hiç olmazsa nişanlı olmanız gerek, eğer evlenecekseniz...”
“Evleneceğim tabiî, neden olmasın.” (129)

Özgürlük manifestosu, (yalnızlık aslında):

“Kendi kendimeyim. İstersem uyurum, istersem yatağımda okurum, istersem ışık açık uyurum, istersem kapatırım, istersem kapı çalınınca açmam, istersem açarım. İstersem yemek pişiririm, istemezsem pişirmem... Canım isterse yerim, istemezse yemem.. İstersem elbiselerimi asarım. İstersem yerlere atarım, istersem müziğimi ağzına kadar açarım, istersem hiç radyo açmam ve hizmet etmem gereken kimse yok. Özgürüm ben özgür... Canım ne isterse onu yaparım... Hiç kimse beni görüp eleştiremez.”(130)

Kaçılın kaçılın kaçılın hayat dersi geliyor. Ne yaparsan yap önce kendini için yapmalısın. Aksi halde patronuna, eşine, amirine, arkadaşına “ben onun için saçımı süpürge ettim, karşılığı bu muydu” diye çok zırlarsın. Bu tavırda motivasyonun “İç huzurun” olur, “özsaygın” olur, “vicdanın” olur, “halik bilir” olur sana kalmış.

“Sus, sus, söyleme, bunları duyma.
Olamaz böyle şey, olmamalı. O kadar savaştın, tüm yaşamını değiştirdin. Mehmet için bu denli savaştın. Şimdi yok edemezsin, silemezsin her şeyi.
“Hayır, hayır” diyorum kendi kendime. “Sen Mehmet için savaşmadın, kendin için savaştın. Her şeyi kendin için yaptın.”

Özgürlük manifestomuz vardı, aydınlanmaya devam, o zaman çok mantıklı gelmişti, öyle düşünmüştük, şimdi de böyle düşünüyoruz),

“Özgür ve bağımsız olmak için, bir canlı, bir tek canlı bile olmamalı mı insanın yaşamında?
Özgürlüğün bedeli bu mu? Bu, yalnızlık mı?” (141)

Geçmişe dayanan ve sebebini tam olarak çıkaramadığımız bazı davranışlarımız olur. Çok sonra ya dank eder ya da etmez, yukarda mezar başında biraz çıtlattıydım, yine bir içses,

“(Baba, ben evlendiğimde eve bir sarı kanarya almıştın. Meğer beni çok severmişin de, arkamdan sarı kanaryam dermişin. Baba, ben hâlâ bir erkek sevgisine muhtaç, her seni seviyorum’un peşinden mi gideceğim? Baba, sen beni seviyormuşsun meğer... Bundan böyle her seni seviyorum’un peşinden gitmeme gerek yok, değil mi? Baba, sen beni seviyormuşsun meğer, her başımı göğsüne dayayana ağlamam için bir neden yok, değil mi? Baba, sen beni sevmişsin, sevgi, bir erkeğin sevgisi hiç eksik olmamış ki hayatımdan... Baba, seni seviyorum’lar da yetmiyor artık bana... Onları her şey sanmıştım... İnsan yaşamında eksik olanı, her şey sanıyor... Ama artık sanmayacağım baba...)”


Bu mevzularda hanımlar sizin de kabahatiniz yok değil,

“Annesi evde misafirken, kalkıp bir bardak suyu almazmış mutfaktan, Aysel’den istermiş. Anacığı oğlunu iş yaparken görmemeliymiş, üzülürmüş, çünkü anacağı oğluna hiç iş yaptırtmamış ömrünce... Ama doğrusu evde yalnızlarken, kalkıp suyunu da kendi alırmış, kahve bile pişirirmiş. Genç ve de uygar bir adammış.” (152)

“(Olabilir tabiî, olmuş bile.. Sen bile farkında değilsin, yaşam boyu karşına dikilip duranlar kimler? Sen bile, farkına varmadan savaşıyorsun. Bir düşün bakalım... Adamlar... Babalar, abiler, kocalar, sevgililer, müdürler, şefler, arkadaşlar... Ya hayır, olmaz diyorlar, ya sen delisin, kötüsün diyorlar, ya gel, gitme, beceremezsin diye seni etkilemeye çalışıyorlar, ya kötü kadın, orospu, bakire değil diye yargılıyorlar, damgalıyorlar. Ve biz... İşte biz, onlara bu izni veriyoruz.)”(130, bunun önü de var da zaten çok uzun oldu, buraya kadar geldiyseniz de bir zahmet alın okuyun şu kitabı n'olur)


Özgürlük manifestosu (bu sefer hakikaten özgürlük),

“Patronumun gözüne girmek için çalışmıyorum. Hiçbir şeyi, hiçbir zaman anlayamadınız. Güçlü olmak için çalışıyorum, onlardan bir eksikliğim olmadığını kanıtlamak için çalışıyorum. Kimseye muhtaç olmak istemiyorum. En korktuğum şey bu; annemi düşünüyorum, Şermin Teyze’yi, Mualla Teyze’yi.... Tümü de muhtaçtılar, kimliklerini yitirmişlerdi, yaşamıyorlardı sanki. Onlar gibi olmak istemiyorum, erkek ya da kadın kimseye muhtaç olmak istemiyorum, istemediğim kişiyle birlikte olmak zorunda kalmayacağım, bunlar için de para gerek, para bir çeşit özgürlük. Hayır zengin koca da istemiyorum, bu kez onu bırakıp gitme özgürlüğüm olmaz, hem bir işe yaramak istiyorum ben, beynimi kullanmak istiyorum, o kadınların, annemin, o teyzelerin donuk gözlerini, ölmüş balık bakışlarını anımsadıkça, çalışıyorum işte, çalışacağım da. Anlamıyor musunuz siz, kendim olmak istiyorum, kendi adımla anılmak istiyorum ve erkeklerden, evlilikten yalnızca dostluk bekliyorum. Dostluk da saygı da eşitlikle olur, anlamıyor musunuz, eşitliğin olmadığı yerde ikisi de yok.” (158)

Daha dün şu kadarcıktı. Gözümüzün önünde ne büyüdün kız. Ne olgunlaştın. Ne kadar geliştirdin kendini. Vay be gurur duyuyorum senle.


“KDG dünyanın en iyi insanı. Öl desem ölecek. Ama o bana öl deyince de benim ölmem gerek. Oysa artık, ‘Öl desem ölecek’ türündeki beraberliklere inanmayacak kadar yaşlıyım. İnsanlar birbirlerine ‘Öl’ dememeli ve ‘Öl’ deyince de kimse ölmemeli. Kimse, “Öl desem ölür” diye gurur duymamalı. Kimsa kimseden bir şeyler istememeli, beklememeli. Hele hele değişmesini hiç.

Bilmiyor musun ki, ben değişirsem, senin sevdiğin ben değilimdir artık ve sonra beni sevmezsin.” (166)

KDG’de sakat olduğu için adı yok herhalde. O da ayrı bir toplumsal yara.

“Bunca yıllık yaşamımda bir tek şunu öğrendim...Şu reçeteyi: mutlu olmadığın ortamdan kaç git. Bunun için de güçlü ol, kendi kendine yet.” (167)

Sayısız taciz vakasına tanık olduk, sözlü, fiziksel. Artık patladığı nokta, artık patlamamız gereken nokta,


“Peki size yapılıyor mu bir iş yolculuğuna çıktığınızda bu gibi şeyler? Otellerde, otobüslerde, uçaklarda, size bir tuhaf yaratık, bir orospu, bir nesne gözüyle bakılıyor mu? Kalçanızı ellemeye, bacağınızı, göğsünüzü görmeye çalışıyorlar mı, taksi şoförleri sizi kaçırmaya çalışıyor mu, lokantalarda kâğıt yolluyorlar mı, hafif gibi olmamak için, yüksek sesle gülmemek, ona buna gülümsememek, asık yüzle dolaşmak, ciddi olmak, işadamı olduğunuzu kanıtlamak için uğraşmak zorunda mısınız?”

“Yooo!” diyorlar.” (179)

Bir manifesto daha geliyor, “Kadınların Gücü Adına” Manifestosu dedim ben,


“Güçlü olmalısınız. Bu tümce sık sık kullanılınca anlamını yitiriyor. Güçlü olmalısınız, kendi gücünüze inanmalı ama gerçekten güçlü olmak için çabalamalısınız. İnsanların içinde, kendinden güçsüz gördüğü birini ezmek, ona buyurmak, onu kendine hizmet ettirmek dürtüleri var, insanların tümünde bu var ve ne yazık ki bu güçsüzler ordusu, kendini güçsüz görenler kadınlar. O zaman neden onlara emirler yağdırmasınlar, neden buyurmasınlar, neden kendilerine hizmet ettirmesinler, neden birçok hakkı yalnız kendilerine ait görmesinler? Biz izin vermemeliyiz buna. Eğer siz ilk buyurmada, ilk kısıtlamada, ilk tokatta hayır diyemezseniz, bunlar sürer gider. Ama kararlı bir hayır pek çok şeyin çözümü olacaktır. “Beni seviyorsan, istiyorsan bana buyurma, beni kendinden küçük görme, biz eşitiz, böyle görmüyorsan giderim.” O zaman benimseyeceklerdir sizi ve kurallarınızı; inanın. Saygı göstereceklerdir ilkelerinize. Ama ilkeleriniz olmalı.” (185)

Ve yana yana, kavrula kavrula olgunlaşma tamamlanır,

“Gecelerden bir gece, sabaha karşı sıkıntı içinde uyanıp elimi yanımdaki boşlukta gezdirip, çarşafın üzerini hafifçe okşadığımda, yüreğime, beynime ve bedenime hak verdim. Evet bir şeyler eksik ve ben o eksiklikle yaşayamıyorum, özgürlüğün bedeli yalnızlık olmamalı. Hiç kimseden, hiçbir şey beklememek, başını kimsenin omuzuna dayayıp ağlayamamak, kaskatı olmak, duygusuz görünmek... Bu mu, özgürlük bu mu olmalı?

Aşkı, seksi, dostluğu birlikte istiyorum, tutkuyu da, heyecanı da, yalnız bir tanesi olmuyor. Yalnız biri olunca, öteki olmayan şey önem kazanıyor, onu aramaya başlıyorsun... Peki ya aşkı birinde, seksi ötekinde, dostluğu da diğerinde bulursan... Hayır üçü bir yerde olacak, olacak. Neden biz aşka bu kadar düşkünüz neden?” (187)


Bu kadının artık bir adı var. Aslanlar gibi söke söke alıyor hem de. Ama yok :( Çünkü onun tek başına bir adı olsa ne olacak ki? Toplumsal bir sorun bu, bireysel olarak bu hakkı kazanmayı yeterli görmemiş olsa gerek. Bugün için en azından farkındalık daha yüksek. Bu bir teselli mi? Size bırakıyorum��

Kitabın kapağında Duygu Asena, “Onu çok özlüyoruz...” diyor, katılıyorum.

Haa unutuyordum (nasıl kaptırdıysam kendimi artık), Dünya Emekçi Kadınlar Gününüz Kutlu olsun !!!!
Profile Image for Elif.
1,341 reviews39 followers
March 14, 2024
Türkiye’de feminizm denildiğinde belki de ilk akla gelen kitaptır Kadının Adı Yok. Yazıldığı dönemden bu yana büyük ses getirmiş bir roman ki 1987’den bu yana çok az şeyin değiştiğini görmek üzücü. Oldukça ‘asi’ bir karakter üzerinden toplumun bütün çürümüşlüğünü ve kadınlara karşı olan ikiyüzlülüğü gösteriyor kitap boyunca. Beauvoir’dan ilham alınarak yazıldığını düşündüğüm bir özgürlük peşinde olan bir kadın ki bu özgürlük pahasına kimi incittiğini asla umursamayan biri. Babasıyla olan sorunları ve hayatının her alanında ataerkilliğin onun üzerinde yaptığı boğuculuk hissi kendisini huzursuz edip duruyor. Ana karakter oldukça kusurlu ve sorunlu yazılmış olsa da tebrik etmeden duramıyorsunuz çünkü asla çizgisini bozmadan ideallerinin peşinde koşmaya devam ediyor. Ama art arda yaptığı hataları, kırdığı kişileri okudukça ona olan sempatiniz de büyük ölçüde azalıyor. Yazıldığı döneme göre gerçekten güçlü bir karakter, döneme bakıldığında çalışması bile toplumda onaylanmayan bir durum. Perihan Mağden’i anımsatan tarzda basit ve sert bir anlatımı var ve bu sebeple çok sevemedim kitabı. Diğer yorumlara da katılıyorum verilmek istenen mesaj çoğu zaman anlatıyı ele geçirip kitabın fazla didaktik olmasına yol açmış. Yine de okuduğuma memnunum çünkü sürekli bahsedilen romanlar arasında. Kitabın bir ara yasaklanmış olması da trajikomik bir durum.
Profile Image for Zübeyde Özgür.
101 reviews19 followers
March 7, 2021
Güne kadına şiddet haberiyle başlayıp sonrasında yarının 8 Mart olduğunu hatırlamak çok acı. Kadının Adı Yok yazılalı tam 34 yıl oldu ve bunca yıl geçmesine rağmen işler bizim için daha da kötüye gitti.

Lütfen kızlarınıza bağımsızlıklarını kazandırın ve nasıl özgür olabileceklerini gösterin. Lütfen erkek çocuklarına kadınlara nasıl davranılması gerektiğini öğretin ve özellikle kıskanmanın bir sevgi türü değil de bir bozukluk olduğunu, kadının korunmaya muhtaç bir canlı olmadığını zaten temiz bir dünyada bir kadının kendini korumasına da gerek olmadığını iyice belletin.

Evet yarın 8 Mart ve biz hala aynı konuları konuşuyoruz ve bir çözüm bulamıyoruz maalesef. Eskiden en azından adı olmayan bir kadın vardı şimdi ise "kadın mıdır kız mıdır bilemem" diyerek kadınlığı bile çok gördüler bize.

Bu kitabı ergenlik çağına giren çocuklarınıza okutun. Kız çocuklarınıza okutun ki neden birinin gölgesine sığınmamak gerektiğini öğrensinler, kendi gölgeleri olsun. Erkek çocuklarınıza okutun ki ne yapmamaları gerektiğini, kadınların ne hissettiğini öğrensinler. Çevrenizde kim varsa okutun, dürüstlüğün bir evliliğin sağladığı güvenlik duygusundan önde geldiğini öğrensin.

Kitaptan bir pasaj bırakarak bitirmek istiyorum yorumumu🌿

"Güçlü olmalısınız, kendi gücünüze inanmalı ama gerçekten güçlü olmak için çabalamalısınız. İnsanların içinde, kendinden güçsüz gördüğü birini ezmek, ona buyurmak, onu kendine hizmet ettirmek dürtüleri var, insanların tümünde bu var ve ne yazık ki bu güçsüzler ordusu, kendini güçsüz görenler kadınlar. O zaman neden onlara emirler yağdırmasınlar, neden buyurmasınlar, neden kendilerine hizmet ettirmesinler, neden birçok hakkı yalnız kendilerine ait görmesinler? Biz izin vermemeliyiz buna."
Profile Image for Aslı.
86 reviews4 followers
November 8, 2016
Her şey okumaya, eğitime çıkıyor değil mi?... Okurken çoğu zaman evet, evet, ay evet derken buldum kendimi. Bazen hadi kızım kim tutar sen diye tezahürat bile yaptım :).
Her yeri doğru mu? Tabiki herkese göre doğru olmayan yerler var, kişisel tartışılır.
Duygu Asena, bu eseri yayımlayarak o zamanı düşününce bana göre kitabın karakterinden daha cesaret gerektiren bir iş yapmış, belki de kitaptaki adsız bayandan daha da sert tepkiler almış. Ama kendi gibi düşünen kadınlara da cesaret vermiş, yalnız olmadıklarını göstermiş.Hatta kadınlara böyle bir seçeneğiniz de var diyerek. Ama çok gerçekçi olarak. Her şeyin bir bedeli olduğunu göstererek ve hiç bir zaman her şeyin aynı anda olamayacağını, seçim yapman gerektiğini vurgulayarak.
Ayrıca çok akıcı. Sürekli gidişat nolacak diye merak ettim ben.
Hangisini okusam diye kitapları incelerken bir paragrafına rastgeldim,aslında başka kitaba niyetlenmiştim ama sürekli bu kitap aklıma gelip durdu. Tamam dedim sen kazandın.:) İyi ki kazanmış.
Profile Image for Gülce Öz.
9 reviews
March 10, 2021
Bu kitap ile ilgili kafam cok karışık. Öncelikle ilk yarısı; dünyayı tanımak, erkekleri anlamak, kendini keşfetmek, ne,neden,niye diye sorguladığı bölümler gerçekten ilgimi çekti merakla okudum. Fakat kitabin ikinci yarısından sonra yazar hem benim düşüncelerimle,hem de kendi düşünceleri içinde cok fazla çelişiyor. Güya kadınların güçlü olması, ezilmemesi gerektiğinden dem vuruyor. Fakat karakter o kadar bencil ki. Kendi eşini aldatırken aynı şartlar altında eşi bir kadınla konuştuğunda hemcinsi icin cok aşağılık düşünceler ve kelimeler icinde bulunuyor. Kendi gibi düşünmeyen yapmayan her kadını aşağılıyor, hakaret ediyor ve asla saygı duymuyor. Güç kavramını cok tek düze ve çok aptalca ele almış bilmiyorum bazen okurken cok sinirlendim. Bence asla ne hayata yön veren, ne içinden çıkarımlar yapilmasi gereken bir kitap. Hiçbir edebi degeri yok. Bu mudur kiz kardeslik,kendini yuceltirken tum diger kadinlari yermek midir,onlari hor görmek midir?
This entire review has been hidden because of spoilers.
Profile Image for Nicko D.
291 reviews89 followers
October 7, 2017
Имах огроооооооооооомното желание да прочета книгата, но останах разочарован. Липса на стил, безинтересна история - съзряването на момиче под опеката на баща деспот в мюсюлманска държава. Главната героиня: днес се влюбва в едното съседче, сваля му гащите, за да му види пишката, утре разтваря пелените на бебето пак да му види оная работа, спи с един, после с друг съученик, чуди се какво е цикъл, защо я сърбят зърната, абе някакви наивни пубертетски теми, разказани по елементарен и алитературен (май измислих неологизъм) начин :D Общо взето - not my cup of turkish tea :D
Profile Image for Şilan.
69 reviews
May 27, 2022
Yazarın didaktik üslubundan çok yoruldum
Profile Image for huzeyfe.
537 reviews84 followers
November 21, 2021
Ne yazacagimi inanin bilmiyorum, en iyi bir sure sonra duygularim yatistiktan sonra yorumlasam iyi olacak.

Feminizm biraz netameli bir konu... O nedenle olabildigince hassas olmak istiyorum. Ben feministlerin cogunun feminist olmadigini dusunuyorum. Bu kitaptaki karakter de (ki Duygu Asena'nin hayatini okuyunca yari otobiyografik bir kitap oldugunu dusuneceksiniz) bunun ispati bence.

Oncelikle gerceklerden baslayalim... Turk kadinin yasadigi baskilari ve sorunlari cok carpici bir sekilde ve dillendirmeye cesaret edilmedigi bir donemde ortaya koymasi bakimindan basli basina onemli bi eser. Ona bi sozum yok ama sozum ona bunu yapmaya soyunan kahramanin kendi hemcinslerini hem sozleriyle hem hareketleriyle asagilamasina dayanamadim. Ayrica bir noktada cidden kitabi birakasim geldi. Neyse oraya giremeyeyim simdi, ama su kadarini soyleyeyim. Ozgurluk, istedigin her seyi yapmak demek degildir. Icinde bulundugu iliskiye zerre saygisi olan bir insan kafasina eseni yapamaz ve yapmamali. Girmiyorum, tamam...

Diyecegim o ki, kitap ve isledigi konu onemli ama bazi yerleri bu oneminin hakkini verememis bence. Maalesef...
Profile Image for Neslihan.
54 reviews6 followers
April 28, 2021
Bu kitap son 15 yıl içinde yayımlanmış olsaydı yorumum okuması keyifli, feminist bir öykü olduğu yönünde olurdu. Hatta belki de kitapta bolca slut-shaming yapıldığı için, homoseksüellik ötekileştirildiği için kızabilirdim. Ama bu kitap 1987 yılında yayımlanmış ve bu yüzden gözümde büyük bir feminist kaynak. 2021 yılında hala yüzlerce kez tartışılan hesap ödeme konusunda bile 80'li yıllarda kendi parasını kazanan bir kadının hesap geldiğinde karşısındaki erkekle hesabı bölüşme konusunda tartışması, karşısındaki erkeğin elindeki 3-5 ezik tatminkarlık kaynağını kesmesinin zevkini anlatması muhteşem.
Profile Image for Selen Birce.
40 reviews6 followers
August 26, 2020
Erkek egemen dünyanın -o zamandan bu zamana biraz daha değişmiş olsa da- kadını baskılayan, küçümseyen, üzerinde tahakküm kuran, ona roller biçen düzeni içinde yaşayan her kadının bir şeyler bulacağı bir anlatı.

Kurgusu, kelimeleri ne kadar sadeyse verdiği mesaj bir o kadar güçlü. Duyguları doğrudan etkiliyor, tetikliyor ve harekete geçiriyor. Öfkeli bir kadının haklı sitemi çünkü. Başından sonuna dek her sayfa kadınların hayatın her köşesinde rastladıkları haksızlıkla işlenmiş. Herkesin parmağı olan bu düzen açıkça ortaya konmuş.

Kadının adı yok. Kadının soyu yok. Kütüğe göre kimse annesinin çocuğu değil, hepimiz babaların soyuyuz. Dünyanın tutumu buysa bunu reddetmek bizim görevimiz.
Profile Image for Elçin G.
82 reviews9 followers
March 8, 2022
En son “Erkek Doğrama Cemiyeti Manifestosu” nu okuduğumda yazarın nefret yükünden darlanmıştım. İkinci de bu oldu..
Ana karakterin büyüdükçe bencilleşen ruhu, arsızlığı okurken insanı gerdi de gerdi.
Feminizm konusuna çok hakim değilim.
Böyle bir kavrama ihtiyaç duyulmayacak bir ütopyanın hayalinde olanlardanım. Yıl 2021 hala kadın hakları, çocuk hakları, hayvan hakları diye yırtınıyoruz. Doğal bi şekilde sahip olmamız gerekenleri almak için savaşıyoruz ve çoğu zaman kaybediyoruz. Bu konu ayrı, kitabın ana karakterinin özgürlüğü bencillikle karıştırması, hayatında “paylaşma” nın ne olduğuna dair en ufak fikrinin olmayışı ayrı bir konu..
Vermek istediği onlarca güzel mesaj (kitap fikir olarak güzel ama karakter çizilirken yeterince düşünülmemiş bence) ana karakterin iticiliği sayesinde arada kaynamış.
Kitapta en en rahatsız olduğum nokta :
Kendi somut bir şekilde kocasını aldatırken ( evet insan her halde yeniden yeniden aşık olabilir kabul ama... ) kocasının aldatma ihtimali üzerinden fırtınalar koparması aşırı yüzsüzce arsızca..
Savunmaya bakın “Ben dürüstüm en azından senin gibi sinsi sinsi hareket etmiyorum” Dürüstlük onursuz davranışları meşrulaştırıyor da bizim mi haberimiz yok!
Ahlaki, onursal davranışlarda “ben senden daha az alçağım en azından ben bla bla bla yaptım/yapmadım” imaları beni çileden çıkarıyor. Ve kanımca bu iddiaya başvuran kişi ahlakı evrenin en dibinde yer alıyordur.
Kısaca bir derdimizi anlatırken hele de bunu geniş bir kitleye ulaştıracak bir araçla yapıyorsak daha özenli bir çalışma yapmak lazım. Edebi yönüne gelene kadar bir sürü rahatsız edici unsur var içinde.
Ben sevmedim kitabı. 18imde okusam etkilenirdim belki ama şimdi için şansı yok
Profile Image for Çavlan.
144 reviews117 followers
May 23, 2024
Herkesin hayatında Mehmet'in karısı gibi bir azize-karakter olmalı. Ana karakter ise evlerden uzak olsun :p Evet feminizmle ilgili pek hoş pek doğru ve geçtim yazıldığı yılları, şu anda bile -ne yazık ki- geçerli şeyler söylüyor, fakat ana karakterin bencilliği beni benden aldı. Her şeye rağmen akıcı, sürükleyici, mis gibi kafa dağıtmalık, ve de kaleme alındığı zaman düşünüldüğünde, gerçekten önemli bir kitap.
Profile Image for Anna F..
210 reviews
August 31, 2025
Bu roman, edebi değeri tartışılabilir olsa da (örneğin dil veya kurgu açısından), toplumsal etki ve feminist arka plan açısından gerçekten öne çıkıyor. İçerik yönüyle öncü bir metin; çünkü kadına dair tabu sayılan meseleleri doğrudan, sade ama cesur bir dille gündeme taşıdı. Kadının görünmezliğine karşı “kendine ait bir birey olma” mücadelesi, dönemin Türkiye’sinde yankı uyandıran ve toplumsal belleğe geçmiş bir çıkarımdı.

Edebî karmaşıklığa gereksinim duymadan, kitlesel bir etki yaratabilmek—işte burada roman değer kazanıyor. Bu roman, yalnızca bir okuma deneyimi değil; o döneme tanıklık etmiş, kadınların kendi seslerine kavuşmasının bir belgesi.
Profile Image for Bee.
244 reviews2 followers
May 22, 2020
Ilk okudugumda lisedeydim ve elbette ki cok etkilenmistim. O zaman kendi yasantimdan anlar bulurken bunun bir kurgu oykuden cok hepimizin kolektif biyografisi oldugunu anlayamamisim.
Kesinlikle bir edebiyat harikasi olmayan ama tum kadinlari bir kadin karakterde toplayip hepimizin yasadiklarini asiri didaktik ve kuru bir sekilde anlatan bu kitabi yasadigimiz baskiyi anlamaya niyeti olan herkes okumali.
Profile Image for Zeynep.
346 reviews24 followers
March 4, 2022
March 2022 Women's History Month

Günümüzde birçok kızın ve kadının yaşadıklarına dair son derece basit fakat etkili ve gerçekçi bir roman. Kitapla ilgili hiçbir HİÇBİR kötü yön yok. Yazarın üslubundan, karakterlere ve olay örgüsüne kadar her yönüyle mükemmel bir kitap oartaya çıkarmış Duygu Asena. Ben ne kadar anlatsam da kitaba hakkını veremeyeceğimi düşünüyorum, bu açıdan okumadan veya okuduktan sonra internette ve youtube da bu romanla ilgili araştırma yaparsanız neden bu kadar önemli olduğunu anlayabilirsiniz.

Bu kitabı sadece kadınların değil herkesin okuması gerektiğini düşünüyorum. Özellikle hayatınızdaki erkeklere okutmak için çok uğraşın bu kitabı. Özellikle onların, bu kitabı bitirdiklerinde büyük çıkarımlarla ayrılacaklarını düşünüyorum. Ayrıca okumaya niyetiniz varsa ve siz de benim gibi Storytel kullanıyorsanız bu platformdan dinlemenizi önerebilirim. Ben romanı storytelde dinleyerek okudum ve oldukça güzel bir deneyimdi benim için xx
Profile Image for Joy.
532 reviews80 followers
December 18, 2024
Başlarda dedim ki ay ne bu be çocuk dili, sonradan anladım zaten bir kız çocuğunun hikayesi, yaşla birlikte dil de gelişiyor, anlatı gerçekleşiyor. Feminist manifestolardan biridir kesinlikle ama güçlü kalacam diye de yalnız kalınmaz ki be anam. Yardıma ihtiyaç duymayı, sevilmeye ihtiyaç duymayı zayıflık olarak algılamayı bırakmalıyız bence. Ağlayarak da güçlü olabiliriz. Kitabın adı gibi karekterin adını hiç öğrenmiyoruz. En son Aydın’ın sevgilisi olarak kalıyor. İroni mi yaptı acaba da düşünmedim değil. Neyse aşkım güçlü olacaz diye de dağları tek başımıza sırtlamayalım, saçmalamayalım lütfen.
Displaying 1 - 30 of 254 reviews

Can't find what you're looking for?

Get help and learn more about the design.