Cumhuriyet'in ilk yılları... Doğu Anadolu'nun yaman coğrafyasında, aman vermez havasında, binbir oyunuyla insanı coşturan, yoran doğasında yaşayan bir söylence Cemo. Kömür gözleri ocak alevi gibi yanan, kara saçları gök ışıltıları taşıyan çatıldığında hançere dönüşen kaşlarıyla yürek yakan Cemo. Başı eğdirilemeyen, Nuh dedi mi Peygamber demeyen Cemo, insanlarına da, hayatına da dişiyle tırnağıyla sahip çıkan yiğit bir kadın. Doğu Anadolu'da bir masal gibi geçen hayatıyla edebiyatımızın simge isimlerinden biri. Kemal Bilbaşar'ın ağalık düzenindeki insanları, aşiret törelerini, inançlarını, yaşama biçimlerini olanca gerçekliğiyle yansıtan bir dille yazdığı Cemo, unutulmaz roman kahramanları arasında yer almış biri. Bir direnişin romanı. İlk yayınlandığı 1966'dan beri sevilerek okunan bu romanın ikinci bölümü olan Memo ile birikte şimdi Can Yayınları'nda.
1910 yılında Çanakkale'de doğan Bilbaşar, orta öğretimini 1929 yılında Edirne Öğretmen Okulu'nda tamamlamış, iki yıl ilkokul öğretmenliği yapmıştır. Yüksek öğretimini Gazi Eğitim Enstitüsü Tarih-Coğrafya Bölümünde tamamlamış, 1935 yılında mezun olmuştur. Aynı yılın resim-iş bölümü mezunlarından Bedia Bilge ile evlenmiş, İzmir'e yerleşmiştir. Hayatları boyunca biribirlerinden bir gün olsun ayrılmayan çiftin iki çocuğu olmuştur. Nazilli ve İzmir Karataş Ortaokullarında öğretmenlik yapan Bilbaşar 1961 yılında emekliye ayrılmış, bir süre siyasetle uğraştıktan sonra 1966'da İstanbul'a yerleşmiş, kendini tümüyle yazmaya vermiştir. Yazar 21 Ocak 1983'te ölmüştür.
Kemal Bilbaşar edebiyatla ilgilenmeye Gazi Eğitim Enstitüsü'nde başlamış, ilk öykülerini İzmir'de Cahit Tanyol ve İlhan İleri ile birlikte çıkardıkları Aramak dergisinde yayımlamıştır (1939). Bu dönemde Halkevlerinin açtığı öykü yarışmasında ilk ödülü kazanan yazar, 1945-1952 yılları hariç, sürekli öykü yayımlamış, radyo oyunları yazmış, pek çok gazete ve dergide öykü, roman ve makaleleri çıkmıştır. Tiyatro, senaryo ve ders kitapları da yazan Bilbaşar, 1961 den sonra daha çok roman türüne ağırlık vermiştir.
Cumhuriyet'in ilk yılları Şeyh Sait isyanıyla başlayıp Dersim İsyanı öncesine kadar tarihi çizgi içerisinde temelinde aşkı barındıran yiğitlik romanı Cemo. Bu roman birçok konuya değiniliyor :Ağaların halkın üzerindeki baskısı, Cumhuriyetle gelen yeniliklerin halka yansımasında gecikme sebepleri, bürokrasideki bozulmaları gibi. Cemo ülkemizde sembolleşen yiğit kadın kahramanlar emsali bir karakter. Romanın dili saf ve duru. O zamanın ağzını kullanmış Kemal Bilbaşar. Bu da ayrı bir tat katıyor. Kitabın ayriyeten bir filmi var Türkan Şoray'ın başrolünü oynadığı.
Masalsı, destansı bir anlatımı tarzıyla ve bölge insanının şivesiyle yazımış eser ayrıca Türkan Şoray'ın başrolünde TV dünyasına aktarılmıştır.
alıntıdır..."Oy bizim avratlar!Kurban, çekmedikleri yoktur o fukaraların. Yolda oynayanda kapar gelin ederler dokuz yaşında kızı. Ak ne, kara ne bilmezken, kofiyi giydirirler başına. Avrat olur, ana olur, dahası, erinin yedi sülalesine kul olur. Ekmekten çok dayak yer. Kocası döver, kaynanası döver, görümü döver, kaynı döver. Koca evinde gelini dövmek helal. Tüm kabahatler gelinin. Aş pişmeyende, iş bitmeyende, suç kimin olursa olsun, dayağı gelin yer. Çok döllemek, az döllemek kabahat. Urçan çıkmak büsbütün kabahat. Dölünü sevmek, okşamak kabahat. Ağzını açıp şu da demek kabahat. Kabahat olmayan yok geline. Canına tak diyenin, baba evine kaçması da suç. Bu kez anası babası döver gelini, yüz geri çevirirler. Koca evine dönende, dayak daha bir helal olur. Dünyaya geldiğine pişman ederler gelini. Bu hakaretlere dayanan dayanır, otuzuna varmaz koca avrat olur. Dayanamayan kendini ırmağa atar, kurtulur."
Anadolu'da, Anadolu insanınında bir şey var. Oraları, o insanları hakkıyla anlatan her kitap destansı. Kitapta Cemo ve yaşadıkları babası Cano ve kocası Memo'nun ağzından iki farklı gözle anlatılıyor. Şeyh Sait ayaklanması ve ağalık-kulluk ilişkisi temelinde yeni kurulan devlet düzeni, o dönem verilen uğraşılar işleniyor. Öğrenilecek, yeniden farkına varılacak çok şey barındırıyor kitap. Okunması gerek.
Cemo, Memo ve Cano ana karakterleri üzerinden cumhuriyet döneminin ilk yıllarında 1930larda doğudaki köylü-ağalık ilişkisi üzerine yazılmış çok etkileyici bir roman. Romanın başında Seyh Sait ayaklnamasına, sonlarında ise Dersim olaylarına değiniliyor. Romanın başımda olaylar değirmenci Cano’nun ağzından anlatılıyor. Cano, bBir ağanının yetenekli kahyası ve güvenilen kahyasıdır. Ağasının istediği kız başka birine verildiğinden, ağa Cano’dan kızı kaçırmasını ister. Cano Kevi’yi kaçırır. Cano Kevi’ye aşık olur ve beraber birlikte ağanın adamlarından kaçmaya başlarlar. Bu sırada Şeyh Sait ayaklanması (1925) olur ve Cano, eski ağasında karşı hükümetin yanında yer alıp ayaklanmaya karşı savaşır. Cano, askerde iken karısı ölür ve geriye tek kızı Cemo kalır. Cemo, çok yiğit, çok cesur, hayvanlarıyla beraber dağlarda dolaşan, atıcılık yapan, kurt kovalayan bağımsız bir karakter. O dönemdeki köylü kadınlardan ayrılıyor, Cano da kızını çok seven ve kızının duruşuna, seçimlerine saygı bir baba. Cemo köyün erkekleri tarafından evleneilmek istenen bir kızdır ama Cemo asi ve kendine yeten karakterdir, babası da onun sevmediği biriyle evlenmesini, “başlık parası kızını satmak” istemez. Sorik Ağa’nın oğlu da Cemo’yu ister, ama Cano kızının kendi seçeceği ve onunla başa çıkabilecek yiğitlikte biriyle evleneceğini söyleyerek reddeder. Sorik Ağa, Cano’nun kızını kendine vermemesini bir hakaret olarak görmüştür. Cano’nun köyünün ağası Şıh Mahmut ölünce Kargadüzü köyü ağasız kalır. Şıh Mahmut’un oğlu İstanbulda avukat olduğu için, köy ile ilgilenemeyceğini söyler ve köyü aslında köye düşman olan Sorikoğluna satar. Sorikoğlu ve babası, Şeyh Sait ayaklanmasında Seyh Sait’e destek vermiştir ve Canonun köyü hükümetin yanında yer alıp, ayaklanmada Seyh Sait’i bastırmıştır. Cemo evlenme yaşına gelince, Cano, Cemo ile evlenmek isteyen ve yiğit olduğunu düşünen herkesin birbiriyle dövüşmesi gerektiğini, son ayakta kalanın, eğer Cemo da isterse kızıyla evlenebileceğine karar verir. Hiç kimse Cemoyu yenemez. Çancılık yapan Memo ile yarışır, Memo’dan hoşlanan Cemo Memoyu koca olarak seçer ve evlenirler. Cemo, alevi olduğu için Memo’nun köyündeki kadınlar tarafından dışlanır. Yaylada hyavanlarıyla beraber yaşamaya alışık olan Cemo önce köy evinde rahat edemez, iş göremez ama sonradan alışır. Çok mutlu olan Cemonun tek sorunu çocuk sahibi olamamasıdır, bunun için adaklar adar, türbelere gider. En sonunda hamile olduğunu anlar. Memo’nun hikayesi: Memo, Şeyh Sait ayaklanması sırasında ailesini kaybetmiştir ve dayısı tarafından yetiştirilip, onun gibi çan ustası olmuştur. Memo, Cemo’dan önce Senem adında bir ağa kızına aşık olmuştur, Senem de onu sever ancak babası Senem’i Memo’ya vermez. Senem’in babası Memo’dan kurtulmak için onun asker kaçağı olduğunu ihbar eder, nüfus cüzdanı olamayan Memo için cüzdan çıkarılırken yaşını büyük yazarlar ve Memo askere alınır. Önce aksi bir yüzbaşı nedeniyle zor bir askerlik geçirir, sonra Fahri Yarbay ile tanışır ve onun emireri olur. Askerde olduğu sırada Memo Senem ile tekrar karşılaşır, bir sünnet düğününe çağırılan komutanı ile köyde verilen bir davete emireri olarak gider. Şölen sırasında ortada dans ettirilenin Senem olduğunu görür. Senem kendisinden çok yaşlı bir ağa ile evlendirilmiştir. Senem, gece onu gizlice kaldığı odadan çıkarttırıp yanına getirtir ve ikili birlikte olur. Bu kısa görüşmenin ardından Diyarbakır’da buluşup birlikte kaçmaya karar verirler ve Memo Fahri Albay ile birlikte şehre geri döner ve kendisini yetiştiren dayısının yıkanmak için girdiği derede başını taşa çarparak öldüğünü öğrenir. Terhisine yirmi gün kaldığı için Fahri Yarbay’ın izniyle köyüne dönen Memo, yengesinin olayların bir kaza olmadığına inandığını öğrenir. Yaptığı soruşturmada dayısının bir art niyetle öldürüldüğü yönünde delil bulamayınca, Senem ile buluşmak için Diyarbakır’a döner, fakat Senem için çalışan bir karı – kocadan, planlarının ortaya çıktığını ve Senem’in öldürüldüğünü öğrenir. Uzun bir süre Memo, Senem’i unutamaz. (Memo, dayısının öldürüldüğü öğrenir. Daha sonradan dayısını öldürenin, dayısının başlık parası vererek aldığı kızın babası tarafından tutulan biri olduğunu öğrenir.) Cano’nun köyünün ağası Şıh Mahmut ölünce köy ağasız kalır. Şıh Mahmut’un oğlu İstanbulda avukat olduğu için, köy ile ilgilenemeyceğini söyler ve köyü aslında köye düşman olan Sorikoğluna satar. Sorikoğlu ve babası, Şeyh Sait ayaklanmasında Seyh Sait’e destek vermiştir ve Canonun köyü hükümetin yanında yer alıp, ayaklanmada Seyh Sait’i bastırmıştır. Sorikoğlunun nefreti bu olaydan gelmektedir. Köyü satılması demek, köyün arsası ile birlikte orada yaşayan köylülerin de ağaya satılması ve köylülerin topraktan elede ediken tüm kazancı ağaya vermesi demekti. Köylüler, Şıh Mahmut’un oğlunun yerine Sorikoğlunun gelmesini istemezler. Cano bu durumu Memo ile konuşur ve Memo askerdeki komutanına giderek yardım ister. Komutan, onlara Seyh Sait ayaklanması sonrasında boşaltılan köylerden birine yerleşmeleri için yardımcı olur. Ziraat bankasından kredi alarak, başlarında ağa olmadan çalışmaya ve kazanmaya başlarlar. Köylüler arasında ağasız yapamayacaklarını, kendilerini koruyacak bir ağa olmadan yapamayacaklarını ve toprak kavgasına düşebileceklerini düşünenler olur. Ama Cano ve Memo, onları cesaretlendirir. Toprağı pay etmeden birlikte çalışır, birlikte kazanır ve bankaya borçlarını ödedikten sonra kalan parayı eşit bölüşürler. Ancak bu güzel işleyiş, Memo’nun çancılık yapmak için köyden ayrılması sırasında bozulur. Sorikoğlunun adamları, Memo’yu öldürmek için ona saldırır. Ağır yaralanan Memo’yu Senem’in adamları bulur ve onu Senem’in köyüne götürürler. Senem’in aslında ölmediği kocasından kaçtığı, hatta Memo’dan bir çocuğu olduğu anlaşılır. İki ay boyunca onu elleriyle besleyen Senem, Memo’yu hayata döndürür. Senem’in Memo’dan olan oğlu doğmuş, Senem kendi obasına dönmüş, Dersimde babasından kalan toprakların başına geçmiş ve kimse ile evlenmeyip hep Memoyu beklemiştir. Senem, yaralı Memoyu tedavi eder, Memo sağlına kavuşunca da onunla birlilte kalmasını ister. Memo, ne Senem’e olan aşkından ne de Cemo’dan vazgeçebilmektedir. Senem, Memo’ya isterse Cemoyu kendi üzerine kuma getirebileceğini söyler. Ama Memo, Cemonun böyle bir şeyi kabul etmeyeceğinden emindir. Memo, Cano ve Cemo’nun yanına giderek hayatta olduğu haberini vermek ister. Köyüne geri dönerken, köylüsü Cemşido ile karşılaşır. Sorikoğlunun adamlarının köyünü bastığını, pek çok kişiyi öldürdüğünü, hayvanlarını talan ettiğini öğrenir. Köylülerin kendi adına aldıklarını zannettikleri kredi, kaymakamın da yardımıyla Sorikoğlu adına verilmiştir. Sorikoğlu da kendine ait olduğunu iddia ettiği parayı almak için tüm köyü talan edip, köylüleri öldürmüş, kadınları farklı köylere sürmüştür. Karşı koyan köylüleri de hapse atmışlardır. Köy basıldığında karşı koyan Cemonun karnına tekme atıp bebeği öldürmüştür. Memo, Sorikoğlunun adamlarından birini yakalar ve onun yanına götürmesini ister. Memo’nun Dersim’de bir ağa olduğunu öğrenen Sorikoğlu çobanı, ona korkmadan hizmet edebileceğini söyler, çünkü Dersim’e jandarmanın bile girmesi mümkün değildir. Dersim halkı da, hükümetin tüneller, yollar yapmasını büyük bir şüpheyle karşılar. Onlara göre bu yollar halka yardımcı olmak için değil, yöreye asker girmesini kolaylaştırmak için yapılmaktadır. “Osmanlı” ile yapılacak bir savaş, yöredeki herkesin kaçınılmaz olarak gördüğü bir durumdur. Memo, Sorikoğlu ve Kaymakamın bir evde eğlence yaptıklarını, Cemo’yu da yarı çıplak ortalarında oynattıklarını görür. Memonun da gelişiyle, Cemo ortadaki bıçağı alır ve Sorikoğlunu öldürür. Kaymakam da evden kaçmaya çalışırken, evin uçuruma açılan kapısından kaçar ve düşerek ölür. Ağayı öldüren Memo ve Cemo oradan kaçar ve Senem sayesinde Memonun ağa olduğu Dersime giderler.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Cemo, Cumhuriyet'in ilk yıllarında geçen destansı bir roman. Ana karakter Cemo olacakmış gibi gelse de asıl Memo'nun hikayesine tanık oluyoruz. Memo, yetim kimsesiz bir çocukluktan iki eşine de aşık mücadeleci bir ağaya dönüşüyor. Kitapta sevdiğim ve sevmediğim kısımları şöyle özetleyebilirim:
Kitabın zayıf yanları;
1. Destansı bir roman olarak başladığı için Memo ne yaşarsa yaşasın sonunda muzaffer olması 2. Bütün kadın karakterlerin çok ezilmesi ve kadın perspektifinin eril bir dille yansıtılması. Tamam anakronizm yapılmasın, o coğrafyada kadına biçilen değer zaten belli de en güçlü kadın karakterin bile güçlü yanları ne kadar erkek fatma olduğuyla ilgili. Dahası en güçlü kadın karakteri başta köyün en güçlü erkeğini bile yere yıkacak kadar güçlüyken kitabın sonunda ağalara dansöz oluyor. Yetmiyor güya aşkından ölen adam üstüne kuma getiriyor. O dönem öyle olsa bile okurken çok rahatsız edici. 3. Bu kitap bir bağımsızlık mücadelesi olarak sunulurken Memo ağalarla mücadelesinde kanunla değil ağa olduğu zaman ancak galip gelebiliyor. 4. Senem'in öldü haberinden sonra aslında ölmemiş olması çok klişe bir geri dönüş. Oysa onun hikayesinin yarım kalması daha gerçekçi ve dramatik olurdu.
Kitabın güçlü yanları;
1. Bir nevi feodaliteye benzeyen sistem, ağalar harici mülk edinmenin mümkün olmadığı ağa ve köylüsü arasındaki ilişki çok iyi işlenmiş. 2. Zazalar gibi azınlık grupların hükümetle birebir değil de dolaylı yoldan iletişime geçebilmesi, insanların otorite karşısındaki acizliği yine iyi işlenmişti. 3. Kitabın üslubunda doğu bölgesine has konuşma tarzı kullanıldığı için okur kendine o coğrafyada hissedebiliyor.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Cemo, toplumcu gerçekçi bir çizgide eserlerini kaleme alan Kemal Bilbaşar'ın TDK Roman Ödülü'ne layık görülen önemli bir eseri. Bu eserinde yazar karakterlerini günlük konuşma diliyle kendi ağızlarından anlatıyor ve olaylar iki ayrı bakış açısından anlatılıyor. Cemo'nun babası olan Cano bize karısıyla tanışma hikayesinden ve kızını nasıl yetiştirdiğinden bahsederken Cemo'nun kocası olan Memo ise gençlik zamanlarını, ilk aşkını, askerliğini nasıl yaptığını ve burada devlet ile olan ilişkisini, komutanını ve Cemo'yla tanışmasını anlatıyor. İstanbul'a oldukça uzak Anadolu'nun ücra bir bölgesindeki bu halk, yeni kurulan Cumhuriyet ile ve Cumhuriyetin getirdiği yeni kurallar, hak ve özgürlükler ile devletten kendini tecrit etmiş ağaların köylüler üzerindeki baskısını, devletin bu düzeni bozmak için gerek askeri, gerek siyasi uzuvlarıyla bu bozuk düzeni yenmek istemesine karşın ağaların para ile bu kuralları delerek köylülerin başına iş açmasını, köylülerin başlarında bir emir veren olmadan yaşamak konusundaki tereddütleri verilerek gerçekçi bir toplum eleştirisi yapılıyor ve ücra yerlerdeki insanların çektiği sıkıntılar gerçekçi bir şekilde, kişilerin kendi ağızlarından anlatılıyor. Kitaba adını veren Cemo karakteri üzerinden kadın hakları ve kadının bu toplumlardaki durumu verilerek Cemo'nun yetiştirilme tarzındaki farklılıklardan bahsettiği sırada babası ağzından bu konuda da bir eleştiri yapılıyor. Kitabı bitirdikten sonra o dönemin şartları üzerinden ağa-köylü, ağa-devlet çatışmasını düşündüm ve bunun üzerine kafa yordum. Beğendiğim bir kitap oldu, tavsiye ederim.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Cumhuriyet'in kuruluş yıllarından Şeyh Sait İsyanı'na, oradan da Dersim İsyanı'na kadarki süreçte üç karakteri okuyoruz: Cano, Cemo ve Memo. Bu üç karakter üzerinden dönemin şartlarını inceliyoruz aslında. Cumhuriyet kurulmasına rağmen doğuda süregelen feodalite sistemi, ağalara kul olan marabalar ve marabaların haksızlığa uğradıklarında tek çare olarak devlete sığınsalar dahi çıkış yolu bulamamaları, bu sebeple devlete daha baştan küskün olmaları ve bu insanların yalnızlık ve çaresizlikleri, töreler ve kadına biçilen roller gibi çeşitli konuları irdeleme şansımız oluyor kitabı okurken. Kitabın anlatımı sıradan değil, sanki bir destan anlatır gibiydi. Bu sebeple akıcı bir anlatıma sahip ve kendini okutturuyor resmen. Bir günde bitirdim. İkinci kitabı olan Memo'yu da okuduktan sonra Türkan Şoray'ın başrolünde oynadığı filmini izleyeceğim.
Cumhuriyetin kuruluş yılları. Güneydoğu'daki feodal yapının, ağalık sisteminin nasıl istismarcı olduğunu görüyoruz. Halk diye bir şey yok; bunun yerine köle, maraba sistemi var. Ve bu düzen içeisinde kendine çıkış yolu arayan, cahil ama aydın, mert 3-5 kişinin çevresinde minik de olsa aydınlanma yaratma çabalarını okuyoruz. Bu güç ortam içerisinde aşk hikayeleri, yaşama sarılma, hayatta kalma mücadelesi bazen duygusal bazen de güzel tesadüflerle anlatılıyor.
Keyifli bir şekilde doğu şivesiyle anlatılan, aslında Cemo özelinde birçok yapıyı anlatan kitap. Cemo özelinde o dönemki köy yaşantılarını, yeni yeni var olan hükümet-hür insan ilişkisini, devlete güveni ve güvensizliği, ağalık denilen yapıya İlk başkaldırışlarını, güvene ihaneti, bir kadının kimliğini ve daha birçok şeyi ayrı ayrı fark edebileceğiniz -bence- müthiş bir eser.
Cumhuriyetin ilk yıllarındaki en büyük problemlerinden isyanlar ve ağalık düzeni okuyucuyu yormadan işlenmiş. Bu anlatım sırasında masalsı, dolu karakterlerin kullanılması kitabın içine girip tek seferde sonunu görme isteğini sağlamış.
Efendiler ve ey millet! İyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti; şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve en hakiki tarikat, tarikat-ı medeniyedir. Medeniyetin emrettiğini ve talep ettiğini yapmak, insan olmak için kâfidir. Mustafa Kemal Atatürk
anadoluyu ve anadolu insanının o topraklardaki yaşanmışlıklarına, yaşamlarına şahit olmayı çok seviyorum. böyle nice muhteşem romanlarımız vardır da biz okuyamıyoruzdur pahalılıktan ne yazık ki
Doğu Anadolu’nun ağalar ve hükümet arasında ezilmelerinin kısa bir kesiti. Cemo, babasının büyüttüğü, vahşi, korkusuz bir kadın. Babasının aşkı, Cemo’nun aşkı, kocasının aşkları ile çokça aşk hikayesi. Yiğitlik ve hak arayışı üzerine yerel konuşma diliyle anlatılmış bir roman. Başta çok devletçi geldi roman dili bu nedenle çok sevmemiştim ama sonlara doğru o algım kırıldı romanın ilerleyişi üzerine.
oku ve okuttur başka söze gerek yok... okunmaya değer bir roman. ağalık düzeninin nasıl sorunlara yol açtığını, devleti dinlemeyen ağaların halkına nasıl zulmettiklerini, cumhuriyetimizin doğudaki sorunları çözmeye çalıştığını öğrenmek isteyen bu kitabı okusun.
Zorunlu okuduğum bir kitap olmasına rağmen keyifli dakikalar geçirdiğim, Anadolu şivesini ustalıkla kullanan yazarı mutlulukla okuduğum bir kitaptı bu. Okunulası eser
Cemo sağlam bir öykü. Köy romanlarından bağımsız Cumhuriyetin ilk yıllarını, baskıları, direnişi anlatıyor ve çok başarılı bir kahraman olarak damgasını vuruyor.
Kemal Bilbaşar’ın romanı (1966) • Olayları Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında başlayıp İ925’in ilk aylarındaki Şeyh Sait isyanı sıralarında ve daha sonra gelişen roman, iki bölümdür. Kürt kızı Cemo, ilk bölümde babası değirmenci Cano’nun, ikinci bölümde kocası çancı Memo’nun ağzından anlatılır.
Bir destan-masal havası taşıyan; canlı, deyimli, şiirli bir dil ve anlatımla yaratılmış; bütünüyle yerli bu Doğu-Anadolu romanının prototipi, yazarın Yeditepe dergisinde yayımlanmış (1953) Çancının Karısı hikâyesidir. Cemo ile Türk Dil Kurumu 1967 Roman Ödülü’nü kazanan Bilbaşar, daha sonra, Cemo’nun devamı olan, iki ciltlik Memo romanını çıkardı (1969).