Mehmet Murat Somer, polisiyeyi koyu bir mizahla birleştiren Hop-Çiki-Yaya serisi ile yalnızca Türk okurunu değil dünyanın pek çok ülkesinden okurları da peşinden sürüklüyor. Somer, polisiye okuruna hem yepyeni bir kahraman, hem de hiç yazılmayan, uzak durulan bir dünyanın atmosferini sunuyor.
Hop-Çiki-Yaya polisiyelerinin sıra dışı dedektifi travesti Burçak Veral bu yeni macerasında ardında iz bırakmadan kaybolan Kader’in peşine düşer. Burçak, Kader’in her biri toplumun üst katmanlarından olan müşterilerinin dünyası ile yüzleşmek zorunda kalır. Bu arada ünlü DJ Belinda D.’yi ortadan kaldırmaya niyetlenenleri bulmak için de bir diğer İstanbullu detektiften, Remzi Ünal’dan yardım almaya karar verir...Uzun bir aradan sonra Burçak Veral’ın başkahraman olarak geri döndüğü Kader’in Peşinde, iç içe geçmiş olaylar, birbirinden renkli karakterler ile tam bir Hop-Çiki-Yaya...
Mehmet Murat Somer was born in Ankara in 1959. After graduating from university, he worked for a short time as an engineer, and for an extended period as a banker. Since 1994, he has been a management consultant, conducting corporate seminars on management skills and personal development. When not working out in the hammam, he writes books in the Hop-Ciki-Yaya series, of which there are now 6.
Herhangi bir yazara; ''Bu yazar da hep heteroseksüellikten bahsetmiş kitaplarında.'' Ya da '' Bu yazar da hep savaş, hırsızlık, cinayet anlatmış.'' Diyor musunuz? kitapların, özellikle türkçe ise bir elin parmağını geçmeyeni Lgbti temalı, bari buna göz dikmeyin. Biri çıkmış demiş; Yazar genelde Lgbti anlatıyor kitaplarında. Ee ? Okuma o zaman? İnsanın tamamen kendi iradesiyle seçip hayatına katacağı bir şey olan kitap, konusu seni bu kadar rahatsız ediyorsa alma. ''Ahlak dışı'' saymak kime göre arkadaşım? Kimine göre kadın erkeğin de aynı yerde, evlenmeden önce yakınlaşması da ''ahlak dışı?'' Neden bu nefret hala anlamıyorum. Bir de yani kitap, içinde ne anlatacağını açık açık söylüyor. Arka ya da ön kapağını okusanız ne anlattığını zaten anlardınız ve bu kadar ''Ahlak dışı'' geldiyse okumasaydınız? Kendinize kurduğunuz dünyanın dışında bir hayat var ve inatla bu hayatı yanlış, hatalı görüyor, tanımadığınız bir insana nasıl yaşaması gerektiğini, kimin kimi sevmesi gerektiğini, neyin ahlak ve neyin dışı olduğunu söyleme hakkını kendinizde buluyorsunuz ya, ben pes diyorum bu özgüvene. Kimse çıkıp, Orhan Pamuk hep kitaplarından kadın erkek aşkını anlatıyor demiyor ama? Ne de güzel demiş Nietzsche; Kim ki ahlak ve namus şövalyeliği yapıyorsa bilin ki o en büyük namussuzdur. Kitap ise genel olarak diğer kitapları gibi, yer yer inandırıcılıktan uzak. Karekterler tam oturmuş derken, seri bitti. Birlik olma durumunu sevdim bu kitapta.
Serinin son, bana göre en güzel kitabıydı. Heyecanla, son anına kadar ne olacak diye bekleyerek, biraz da serinin bitmesine üzülerek okudum.
Serinin tamamını değerlendirecek olursam da bu son kitap vesilesiyle, Hop Çiki Ya-Ya polisiyesi, polisiye seven herkesin okuması gereken, çok keyifli bir seri.
Burcak Veral 🧞♂️gunduzleri caki gibi bir delikanli 💪 geceleri ise Audrey Hepburn hayrani cazibeli bir travesti 🧞♀️ Bir travesti klubunun sahibi ayrica yazilim uzmani 🤓 Bir gun Burcak’in evine alt tabaka travestilerinden Gonul gelir. Polisin, Gonul’un evli sevgilisi Ercan’in karisi Kader’i oldurdugunu dusundugunu ve en birinci zanlinin; karisi tarafindan Gonul ile basilan tupcu Ercan oldugunu soyler. 🤪 Gonul ise Ercan’in katil olamayacagini, Kader’in olu degil, kayip oldugunu, bulmasi icin de Burcak’tan yardim ister.
Bu son kitapla birlikte seri sona eriyor. Gönül ün sevgilisi Ercan, eşini öldürmekle suçlanır. Kayıplara karışan Kader in gizemini çözmek Burçak ve tayfasına düşer. Hep bir karmaşa hep bir heyecan şeklinde geçti serimiz. İyi ki var ve iyi ki okumuşum. Tavsiye ederim.
Her zaman görmeye alışık olmadığımız renkli karakterlerle dolu bir polisiye. Kitapta en çok karakterleri beğendim. Çoğu görüntüde marjinal ama bir o kadar da sıradan karakterler canlı bir şekilde anlatılmış. Ayrıca kitabın mizah dozunun çok iyi ayarlanmış olduğunu düşünüyorum. Sonunu çok ikna edici bulmadım. Ama zevkle ve kolaylıkla okunan, sürükleyici bir öykü olmuş. Benzeri kolay bulunmaz, içaçıcı bir polisiye (oxymoron olabilir; ama doğru).
Sonunu başından bildiğimiz, hafifçe sıkıldığımız bir kitaptı. Seriye olan sevgimden okudum. Ama Gönül'ü her şeye bu kadar bulaştırması artık bıktırmıştı. Bir de kahramanımızın evde yalnız kalamama isyanı.
Mehmet Murat Somer’ in literatürümüze kazandırdığı Hop-Çiki-Yaya polisiyelerinin son kitabı Kader’ in Peşinde, okurken beni yine kopardı.
Kitabın konusunda geçmeden önce biraz Hop-Çiki-Yaya polisiyelerinden bahsetmek istiyorum. Kitaplar polisiye olmasına polisiye ama, kahramanları, öyle çok da alışık olduğumuz kahramanlardan değil. Serinin baş rolünde ve merkezinde, isteyerek ya da istemeyerek esrarengiz olayların ortasında kalan, amatör dedektif Burçak Veral var. Kendisinin esas adı nedir onu hiç öğrenemiyoruz.
Burçak, gündüzleri genellikle erkek kıyafetleriyle geziyor, gece olunca da, hayranı olduğu Audrey Hepburn kıyafetleri içerisinde, Beyoğlu’nda işlettiği ve aynı zamanda ortağı olduğu sosyetik gay pubda arz-ı endam ediyor. Kendisinin şaşırtıcı özellikleri bu kadarla da kalmıyor; usta bir kickbox dövüşçüsü olan Burçak, yine ortağı olduğu bir bilgisayar şirketinde özel müşterilerine yasa dışı “hackerlık” hizmetleri sağlıyor.
Hop-Çiki-Yaya serisinin diğer değişmeyen kahramanları da Burçak’ın, gece kulübünden ve arkadaş çevresinden tanıdığı travesti kızlar ve de saplı şekerler. Tabii her kitapta birkaç ceset, cesetlerin sosyal çevresi, kızların etrafındaki hayranlar, tanıdık polisler, çocukluk arkadaşı polis komiseri, taksi şoförleri, sanal alemde yardımlarını Burçak’ dan esirgemeyen başka hackerlar falan var. Yani şenlikli bir kitap için gereken her şey düşünülmüş.
Bu kadar ön bilgiden sonra, “Kader’ in Peşinde” nin konusuna gelecek olursak; Burçak bu sefer, ilk kitaptan beri yakın çevresi içerisinde olan, varoş çocuğundan saplı şekere dönüşmüş, görgüsüz ve densiz Gönül’ ün ve sevgilisi Tüpçü Ercan’ ın üzerine yıkılması planlanan cinayeti çözmeye çalışır. Polis, kayıp olan Ercan’ın karısı gündelikçi Kader’ in öldürüldüğünü düşünmektedir ve en birinci zanlı, karısı tarafından Gönül’le basılan tüpçü Ercan’dır. Burçak, Kader’in izini sürerken, Kader’ in temizliğe gittiği evlerdeki birbirinden değişik insanların peşinde, toplumun değişik katmanlarıyla yüzleşecektir.
Hop-Çiki-Yaya polisiyeleri, benim için, bu güne kadar çok fazla dokunulmamış bir gizli bahçenin kapılarını açmış oldu; farklı tercihleri olanların, “kadınadamların” yaşamlarına tutulan bir ayna gibi.
Mehmet Murat Somer’in çok esprili bir dille anlattığı bu değişik dünya, bir taraftan, sanki yasak bir meyveymişçesine insanı içine çekerken, diğer taraftan, kendi kendimizle hesaplaşmamıza sebep oluyor. Pek çoğumuz için, uzak durulan, hatta üzerinde dahi konuşulmayan bu insanların, mutluluklarını, hayatlarını, sevinçlerini, sekse ve aşka bakışlarını, diğerleri yüzünden çektikleri acıları görüyoruz.
Serinin diğer kitapları, Everest ve İletişim Yayınlarından çıkmıştı. Son kitapsa Can Yayınlarından. Maalesef Can Yayınlarının hazırladığı kapak, diğerleriyle karşılaştırıldığında çok sıradan kalıyor. Bu kadar aykırı bir kitaba, kitabın ruhuna hiç uymayacak şekilde hazırlanmış bu yeni kapak hiç yakışmamış. Söylemeseydim içimde kalacaktı. (Misal: Huzur Cinayetleri ve Jigalo Cinayetleri)
This entire review has been hidden because of spoilers.
Yazar üslup, olay kurgusu açısından başarılı fakat eşcinsellik, cinsellik konusu bence bizim memlekette ahlak dışı sayılmaya devam ediyor. Konunun bu kadar açık yazılması beni rahatsız ettiği için beğenmedim. Yazarı biraz araştırdığımda hemen hemen bütün eserlerinde LGBT konusunu irdelemesi ayrıca ilgi çekici.
Hop-Ciki-Yaya serisinin bu son kitabi benim icin cok hayal kirikligi oldu. Ilk kitaplardaki neseyi bulamadim. Hep birseylerden sikayet eden bir Burcak vardi bu sefer. Isin polisiye yonu de zayifti. Seriye hos bir son olmadi.