Fatıma hakkında konuşmak çok zordur. Fatıma bir "kadın"dı. islam'ın öngördüğü gibi bir kadındı. Onun çehresinin tasvirini peygamber kendisi resmetmişti. Onu zorluk, fakirlik, mücadele ocağında, kendi derin insanî eğitim merkezinde yetiştirmişti. Onu eşsiz bir insan kılmıştı.
O, birçok açıdan örnek bir "kadın"dı. Babası için bir "kız"... Kocası için bir "eş"... Çocukları İçin bir "anne"...
Yaşadığı döneme ve toplumuna karşı sorumluluk bilincine sahip "direnişin ve bilincin sembolü" bir kadın... O bir "imam", bir numune, bir ideal, bir "örnek insan"dı. Kendi kişiliğini kendisi inşa etmek isteyen her kadın İçin bir "şahitti"... O akıl almaz çocukluğuyla, dâhili ve harici cephelerde verdiği devamlı mücadelesiyle, babasının ve eşinin evinde, toplumda, düşüncede, hareket ve yaşamında; kadının "nasıl olması gerektiği" sorusuna cevap vermiştir.
Ali Shariati was an Iranian revolutionary and sociologist who focused on the sociology of religion. He is held as one of the most influential Iranian intellectuals of the 20th century and has been called the ideologue of the Iranian Revolution. He was born in 1933 in Kahak (a village in Mazinan), a suburb of Sabzevar, found in northeastern Iran, to a family of clerics.
Shariati developed fully novice approach to Shi'ism and interpreted the religion in a revolutionary manner. His interpretation of Shi'ism encouraged revolution in the world and promised salvation after death. Shariati referred to his brand of Shi'ism as "Red Shi'ism" which he contrasted with clerical-dominated, unrevolutionary "Black Shi'ism" or Safavid Shi'ism. Shariati's works were highly influenced by the Third Worldism that he encountered as a student in Paris — ideas that class war and revolution would bring about a just and classless society. He believed Shia should not merely await the return of the 12th Imam but should actively work to hasten his return by fighting for social justice, "even to the point of embracing martyrdom", saying "everyday is Ashoura, every place is Karbala." Shariati had a dynamic view about Islam: his ideology about Islam is closely related to Allama Iqbal's ideology as according to both intellectuals, change is the greatest law of nature and Islam.
Persian:
دکتر شریعتی در سال ۱۳۱۲ در خانواده ای مذهبی چشم به جهان گشود پدر او استاد محمد تقی شریعتی مردی پاک و پارسا و عالم به علوم .نقلی و عقلی و استاد دانشگاه مشهد بود علی پس از گذراندن دوران کودکی وارد دبستان شد و پس از شش سال وارد دانشسرای مقدماتی در مشهد شد. علاوه بر خواندن دروس دانشسرا در کلاسهای پدرش به کسب علم می پرداخت. معلم شهید پس از پایان تحصیلات در دانشسرا به آموزگاری پرداخت و کاری را شروع کرد که در تمامی دوران زندگی کوتاهش سخت به آن شوق داشت و با ایمانی خالص با تمامی وجود آنرا دنبال کرد.
در سال۱۳۵۲، رژیم، حسینیهء ارشاد که پایگاه هدایت و ارشاد مردم بود را تعطیل نمود، و معلم مبارز را بمدت ۱۸ماه روانه زندان میکند و درخ خلوت و تنها ئی است که علی نگاهی به گذشته خویش میافکند و .استراتژی مبارزه را بار دیگر ورق زده و با خدای خویش خلوت میکند از این به بعد تا سال ۱۳۵۶ و هجرت ، دکتر زندگی سختی را پشت سرخ گذاشت . ساواک نقشه داشت که دکتر را به هر صورت ممکن از پا در آورد، ولی شریعتی که از این برنامه آگاه میشود ، آنرا لوث میکند. در این زمان استاد محمد تقی شریعتی را دستگیر و تحت فشار و شکنجه قرار داده بودند تا پسرش را تکذیب و محکوم کند. اما این مسلمان راستینخ سر باز زد، دکتر شریعتی در همان روزها و ساعات خود را در اختیار آنها میگذارد تا اگر خواستند، وی را از بین ببرند و پدر را رها کنند
Ali Şeriati hayranı biri olarak şunu söylemekte fayda grüyorum; hemen hemen tüm eserlerinin konferans konuşmalarından derlenmiş olması, eserlerdeki kaynakçaları açısından sorun teşkil etmekle beraber, tüm eserlerinde ciddi bilgiler mevcuttur. Kadın adlı eseri diğer kitapları gibi akıcı ve bol bilgilendirici bir eser. Özellikler İslamiyette ki Kadın rolünün, çok eşlilik ve Muta nikahı hakkında detaylı açıklamalarda bulunmuş. Sevdiğim bir kaç alıntı;
"Her din, her ekol, her hareket ve her devrim iki unsurdan maydana gelir. Akıl ve aşk. Biri aydınlatır, diğeri harekete geçirir."
"Ve gözyaşı, en güzel şiir, en takatsız aşkın ifadesi, en yanık iman, en sıcak iştiyak, en ateşli duygu, en halis söz ve en latif sevgi..."
"çok eşli birine bunun felsefesini sorduğumuzda şöyle söylemişti: Eğer temel ihtiyaçlarını tedarik edebiliyorsan istediğin kadar kadın ile evlenebilirsin. Temel ihtiyaçlar! Bu, müslümanlarının çok evlilik felsefesidir. İslamın çok evlilik felsefesi ise bugün uygulanmakta olan ve bizim zihnimizde yer eden şeklinden çok farklıdır. Bu bölümde ifade edildiği üzere çok eşliliğin felsefesi toplumsal bir zarurete dayanmaktadır, cinsel bir hevese değil."
"Dostun üzüntüsü ve hasretiyle beslenen bir gönül, öyle bir aşka dönüşür ki; bu aşk, dostun yanında olmaktan aldığı lezzet ve mutluluktan çok daha derin ve ihlaslıdır."
"Zulümde iki suçlu vardır.Biri zulmeden zalim, diğeri zulme rıza gösteren mazlum" Hz.Ali
"Bizim kadınlarımızın şu anki hali tıpkı deve kuşu gibi; kuş olduğu için yük taşıyamaz, deve olduğı için de uçamaz durumdadır."
"İdealizmin aksine İslam hayatın her alanında, ruhta, bedende, toplumsal ilişkilerde toplumun yapısında ve tarihi gelişim sürecinde mevcut gerçekleri"görür".Bu gerçeklerin varlığını tıpkı realizm gibi itiraf eder.Ancak realizmin aksine onları "kabul etmez", onları "değiştirir." Mahiyetlerini devrimci bir tarzda dönüştürür ve kendi idealleri doğrultusunda "yönlendirir." Burda Şeriati, Hac ibadetini, Boşanma ve Muta nikahlarının geçmişten günümüze nasıl İslama uygun hale getirildiklerini anlatır.
"Bir kere toplumun fikri seviyesi ve bakış açısı geriledi mi; artık dindarı dinsizi, aydın gericisi, alimi cahili arasında fark kalmaz."
kitapta anlatılan olaylar ya da aktarılan sözler için neredeyse hiç kaynak gösterilmemiş. bu önemli bir eksi olarak duruyor. batı'nın ya da "batı'da kadın"ın toptancı bir yaklaşımla eve alınması da bence problemli bir noktaydı. anlatı şiirseldi, fakat bunun bazı yerlerde fazla "romantik" geldiği oldu.
bunun dışında:
1. mezheplerin tarihsel olarak güç üzerindeki savaşlar sonucunda ortaya çıktığı ve otoritenin devamı için kullanıldığı yönündeki tespitleri oldukça etkileyiciydi.
2. islamiyet öncesi toplumda (ve bugün hala devam eden) kız çocuklarını öldürme geleneğinin ekonomik sebeplerini irdelemesi; erkek çocuğun potansiyel üretici/kız çocuğunun potansiyel tüketici olarak görüldüğü şeklindeki değerlendirmeleri önemliydi.
3. yine islamiyet öncesi toplumda kadının miras hakkının olmamasını, erkek egemen aile yapısı nedeniyle kadına miras hakkının tanınmasının babanın malvarlığının aynı ailede kalamaması/sermayenin bölünmesi nedeniyle ilişkilendirmesi de önemli bir noktaydı.
4. peygamber'in erkek çocuğu olmamasının üzerine ona "ebter" (soyu kesik) diyerek hakaret etmek isteyenlere, kevser suresi'nde "biz sana kevser'i verdik" şeklinde cevap verilmesini, bu "kevser"in fatıma olduğu şeklinde yorumlaması; ve hacer'in kabe'de defnedilen "bir kadın" ve "bir köle" oluşuyla islam öğretisinde kadına verilen değeri bağlantılandırdığı noktalar ve peygamber ile fatıma'nın baba-kız ilişkilerinin o dönemdeki arap toplumunda nasıl bir zihinsel devrimi amaçladığı konusundaki değerlendirmeleri de dikkat çekiciydi.
Ali Şeriati'nin Hz. Fatıma üzerinden kurduğu islamda kadin tasavvuru, ehli sünnete göre daha etkin, daha güçlü. Bizde arif nihat asya'nın fetih marşındaki gibi, kadının rolü sen de fatihler doğuracak yaştasın diye geçiştirilir.. Neden, çünkü "Önce dini adetleştirdiler, ardından adetlere din diye sarıldılar..."
"Din adına, gelenek adına ve Fatıma'ya benzemek adına kadın perdenin arkasına itilerek hayattan soyutlanmıştır. Bu bahanelerin hepsine de kılıf uydurulmuştur. İffet adına, namus adına ve 'kadın çocuklarının eğitiminden sorumludur' bahanelerine sığınılarak yapılmıştır bütün bunlar. Anlamakta güçlük çekiyorum doğrusu. Geri kalmış, yeteneksiz, bir tahtası eksik olan; okuma, eğitim, öğretim, tefekkür, kültür, medeniyet ve toplumsal terbiyeden yoksun olan bir kişi nasıl olur da yarının nesillerini eğitmeye layık olabilir?"