"Ben olmasaydım, şimdi bunları okumazdın sen. başka şeyler yapardın, başka şeyler okurdun muhakkak… ben olmasaydım, akşamlar yine bu kadar güzel olur muydu?.. o şarkı kimin içinden akardı öyle usulca?.. o şarkıyı kim söylerdi sesi tükeninceye kadar?.. üstüme serilen gökyüzü, ben olmasaydım, sen yine bu kadar mavi olur muydun?”
O kadar güzel bir kitaptı ki... İkinci elini bile bulabilmek için neler çekmiştim. Böyle güzel bir kitabın basımı neden durdurulur ki sanki? Ruh halimin ve işlerin sarpa sardığı bir dönemde okumuştum yükümü hafifletmişti... :)
"Herkes bir şey söylüyor. Kimsenin kimseyi duyduğu yok. Herkesin kulağına eğilip susmak istiyorum!"
"Ucu sana çıkan yollarım var benim, şimdi o yolların birinde sana doğru yürüyorum."
"İstese de çok uzağına gidemiyor insan kendisinin. Hangi trene binse, içindeki bir adrese varıyor sonunda. Hangi rüzgara tutunsa kendine savruluyor; hangi denize açılsa, yine kendi kıyılarında buluyor kendini."
O kadar güzel bir kitap ki... Keşke bir baskısını bulabilsem de tekrar okuyabilsem.
"Bir tren tut içinden. __ Tuttum. __ Bin o trene. Tren ağır ağır ayrılsın içindeki istasyondan. Sonra pencereye çık. Ağaçlar, evler ve direkler akıp gitsinler önünden."
"Üstüme serilen gökyüzü, ben olmasaydım sen yine bu kadar mavi olur muydun?.."
"Bir kuş uçumu kadar bir uzaklık var seninle benim aramda. Ama yüzlerce kuş nereden bilsin bunu; gelir ve yoruluncaya kadar kanat vururlar aramızda. Kimi gelir benim kalemime konar, kimi senin gözlerinden usulca süzülür okuduğun cümlelerin arasına.
(...)
Maviliğini unutmuş şu denizler var ya, denizin üstünde uçan şu martılar… Yaşamakla ölmek, ikisi birlikte durur artık o martıların kanatları arasında. Bak, elleriyle konuşmak zorunda kalan şu dilsiz adama… Bak, kelimeler nasıl çırpınıyor bir cümle olmak için adamın parmakları arasında. Bir cumartesiler var zaten, daha da yok… İyi ki var cumartesi, cumayla pazar arasında."
"Oltanın ucundan dönmüş balıklar, ışıkları tükenmiş ateş böcekleri, kozasından çıkamamış kelebekler, yolunu kaybetmiş karıncalar var, sana yuvarladığım şu misketin içinde. Sana doğru yuvarladığım şu misket var ya; içinde yarım kalmış bir şiir ve yeni ezberlenmiş bir şarkı var. Sana doğru yuvarladığım şu misket var ya; bir misket değil sanki… Sana doğru yuvarladığım şu misket var ya; hepimiz içindeyiz. Sen varsın, ben varım, o var, biz varız, siz varsınız, onlar var.
"İki sokağın arasından seçim yapmak zorunda kaldım dün. Birinden dünyanın bütün adreslerine gidebilirdim. Evime gidiyordu diğeri. İki soru arasında kararsız kaldım işte o an… Kalmak mı iyi, çekip gitmek mi? İkidir tutturmuş gidiyor muyum? İyi ama can alıcı iki soru sormamış mıydı şair: “…neden kimse pencereden bakmıyor… Neden tarihe değil de coğrafyaya geçenler önemli?”
"Şiire giden yolların nerdeyse hepsine bir ilk durak vardır. Kimi zaman uzun süre beklemek gerekebilir bu durakta."
Denizleri dökülmesin diye duvara asılmayan atlasların, çizilen resimlerde çimenlere uzanıp kendini izlemenin, kalbi adından önce gelenlerin, içi yıldızlarla ipil ipil aydınlananların kitabı. Narin bir yüreğin kitabı. Keşke çocukken okusaymışım.
__ Bir yıldız daha tut içinden. Sonra bir yıldız daha. İçindeki yıldızlar çok olursa, ipil ipil aydınlık olur için. __ Bir kuş tut içinden. __ ………………… uçuyor, tutamıyorum.
Bazen, bilgelik bilgisizliğinle yeniden çocuk olmak istersin.
Keyifle okumaya başlamıştım, kitabı yarılayınca keyfimin eksilmediğini aynı zamanda da arttığını fark ettim, kitabı bitirdim ve keyfim, kitaptan duyduğum zevk, aldığım tat, hissettiğim enerji, sevinç uzun süreliydi. Lakin yaşadığım coğrafya, mahkum edildiğim pencere bu güzel dokunuşları tam zamanlı olmaktan çıkarıp yarı zamanlı güzel anılar arasına sürüklüyor, bu, anlamlı dokunuşları, coğrafyama, hayal kırıklıklıklarıma ve karamsarlığıma kattığım için özür dilerim.
Çok güzel bir kitaptı, sanki birkaç gün sonra sonbahar başlayacakmış gibi hissediyorum, sanki ilkbaharın emekleri sonhabaharın insafına kalacakmış gibi geliyor, umarım yazın enerjisi sonbahara iyi niyet göstergesinde bulunma, yeşili koruma içgüdüsü aşılar.
<>
Tekrardan başlıyorum, tekrara düşüyorum. Eğer yıldızları sayamıyorsak onlara dokunamayacağımız anlamına gelmiyor. Yıldızlı Atlas, bazen inceleme yazmak değil, konuşmak dahi insana zor gelir şu an o haldeyim. Eğer anlatabilseydim sevinci ve güzelliği dünya neden kirlenmeye ve karanlığa gömülmeye devam ederdi ki? Anladığım şu ki; eğer yaratamıyorsan güzellik hissedebildiğin her şeye kuşu duyabilirsin.
Kitabın satırlarında gezinirken eğer bir yıldız kayarsa mutlaka bu kitabın akıcı bir üslupla yazıldığının işaretidir. Her satırda her cümlede bir tat keşfediyorsunuz. Bu kitabı karanlıkta ve okurlardan uzak düşünemiyorum, umarım, herkes bir gün gökyüzünde yıldızları sayabilecek incelikte ve güzellikte olabilir.
Kitap çok hoş yazılmış, tatlı tatlı ilerliyorsunuz, her cümleyi saran bir sevinç çığlığı var hiç kimseyi rahatsız etmeyip güzellikler sunacak kadar tuhaf ama sevimli. Her sayfadan bir kutu mutluluk barındıran paragrafları tekrar tekrar okumak hoşuma gitti, her okuyuşumda bir hoş oldum üstelik. Zaman zaman ilk sayfadan olsun ister ister orta sayfadan olsun hep okunabilir bir kitap.
“Yürüyebileceği bir yolun olsun… Denize çıkan bir sokak olabilir ya da evine giden bir sokak…
İstediğin bir şey olsun, küçük de olsa bir şey iste… Sözgelimi baban seni parka götürsün…
Yalnızca bir şeylerin olmasın, sen de bir şey ol… Bir bardak su ol sözgelimi, susayan biri için. Umudunu yitirmiş biri için bir parça umut olabilirsin…
…
Sana bunları anlatıyorum ya, demindir dikkatimi çekiyor… Şu üstümüzden geçen bulut kim?”
— Bir yıldız tut içinden. — Tuttum. — Bir yıldız daha tut içinden. Sonra bir yıldız daha. İçindeki yıldızlar çok olursa, ipil ipil aydınlık olur için. — Bir kuş tut içinden. — ...uçuyor, tutamıyorum!