Cervantes, Kızılderililerin kimlerle savaşmak zorunda kaldığını soykırımın yapılmakta olduğu yıllarda susmamakta kararlı olan Sançho'nun ağzından açıkça yazar: "Babamız, Amerika'nın alçakların barınağı, fahişelerin sığınağı olduğunu söylemedi mi?" Don Kişot sinirlenir: "Kes sesini dedim."
Ve Cervantes Sançho'yu konuşturmaya devam eder "Hint Adaları'na doğru yola çıkan herkes vicdanını rıhtımda bırakır"
Şükrü Sunay Akın (d. 12 Eylül 1962), şair, yazar, gazeteci, araştırmacı, tiyatro oyuncusu.
12 Eylül 1962 tarihinde Trabzon'un Maçka ilçesinde doğdu (bu yüzden 18 yaşından beri doğum gününü kutlamamaktadır). Ailesi, onun daha iyi eğitim görebilmesi için, 10 yaşındayken İstanbul'a taşındı. Lise öğrenimini İstanbul Haydarpaşa Lisesi'nde tamamladı. İstanbul Üniversitesi Fizik Coğrafya Bölümü'nden mezun oldu.
İlk şiirini, Meteoroloji Müdürlüğü'nde çalışan bir memurun kızına yazar. Henüz 9 yaşındadır. Kızın isminin baş harflerinin dizelerini oluşturduğu şiiri, evlerinin terasında bulunan odunluk kapısının iç kısmına yazar. Kız, balkona geldiğinde odunluğun kapısını açar mahsusçuktan!. Ama şiir kızın gözüne hiçbir zaman takılmaz. Sunay Akın yıllar sonra (ki bir şairdir artık) çocukluğunun geçtiği Trabzon'a gittiğinde, sert geçen bir kışta, içindeki odunlarla birlikte kapının da sökülüp yakıldığını öğrenir. Şairin ilk şiiri "hava muhalefeti" nedeniyle kayıptır!.. 1984 yılında yayınlanan ilk şiiri de bir sobanın içinde kütürdeyen odunu anlatır! İlk şiir kitabı 1989'da "Makiler" adıyla yayınlanır. Arkadaşlarıyla birlikte 1989'da Yeni Yaprak şiir dergisini ardından, 1990 yılında da Olmaz adlı şiir dergisini çıkardı. Adını Cemal Süreyya'nın koyduğu bu kitabı "Antik Acılar, Kaza Süsü, 62 Tavşanı" izler.
1987 yılında Halil Kocagöz Şiir Ödülü’nü Noktalı Virgül adlı dosyasıyla aldı. 1990 yılında ise Orhon Murat Arıburnu Şiir Ödülü'nü Makiler[1] şiiri ile kazandı.
Anlık ilhamlara dayanan ve genellikle kısa olan şiirleri, Orhan Veli'nin şiirindeki bazı özelikleri günümüzde sürdüren bir yapıya sahiptir. Ayrıca, bu tür şiirlerde genellikle rastlanmayan, yumuşak, lirik bir tonu vardır. Şiirlerinde özellikle ince yergi ögelerini kullanmadaki rahatlığı ile dikkat çeker. Cemal Süreyya'nın etkisinde sürdürdüğü şiirlerde, dil oyunlarına dayalı yoğun bir alaycılık ve şaşırtma; çocuklar ve hüzünle birlikte şairin ilgi ve duyarlılığını göstermektedir.
Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde ders verdi, Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nde 5 yıl boyunca hem ders verdi hem ders aldı. Bu deneyimin de yardımıyla, tek kişilik oyunlar hazırlayıp oynamaya başladı. Türkiye'nin çok sayıda merkezinde ve yurtdışında (Frankfurt, Nürnberg, Londra) sayısız kez tek kişilik oyunlarını sergiledi. Halen Sunay Bey Tarihi adlı gösterisini sunmaya devam etmektedir.
23 Nisan 2005 tarihinde 11 yıldır dünyanın dört bir yanından topladığı oyuncaklarla, yıllardır hayalini kurduğu İstanbul Oyuncak Müzesi'ni Göztepe, İstanbul'da ailesine ait dört katlı tarihi bir konakta açtı. Müze, Türkiye'de türünün ilk ve tek örneği olup, Avrupa Konseyi'ne bağlı Avrupa Müze Forumu (European Museum Forum) tarafından verilmekte olan Avrupa Yılın Müzesi Ödülü'ne 2010 yılı için aday olmuştur.
TRT 2 ve CNN Türk'de "Stüdyo İstanbul", "İzler", "Akşama Doğru", "5N 1K" gibi kültür sanat programları ve belgeseller hazırlayan, katkıda bulunan Sunay Akın, TV 8'de de "Gezgin Korkuluk" ve Ramazan Ayı boyunca Mahya Işıkları adlı programı hazırlayıp sundu.
Yaşam Radyo, Radyo Kent, Best FM'de radyo programları yaptı. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ve Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nde öğretim görevlisi olarak ders verdi.
Beyaz Adam tek bir sözünü tuttu; topraklarınızı alacağız dedi ve aldı.
“Beyazlar geldiğinde bizim toprağımız onların İncili vardı. Bize gözlerimizi kapayıp dua etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda onların toprağı bizimse İncillerimiz vardı .”
Vahşi Batı’yı seyrettiğimiz filmlerden, okuduğumuz kitaplardan ve çizgi romanlardan öğrendik. Yani bilgi kaynağımız pek güvenilir değildi. Şimdi büyüdük. Oyunlarda hep kovboy olmak isteyen çocuklar değiliz artık. İki şey öğretti hayat bize. Bir; tarihi kazananlar yazar. İki; kazananlar her zaman haklı değildir.
başlarında pek etkilendiğimi düşünmesem de sonlara doğru kendimi öfke içinde bulduğum ve çok üzüldüğüm bir kitap. pdf olarak okudum, satın alıp da yeniden okuduğumda daha iyi bir review yazacağım.
"sizin ölüleriniz mezarlıkların ötesine geçip yıldızların arasındaki yolculuklarına başladıklarında sizi ve doğdukları toprakları sevmekten vazgeçerler. yakın zamanda unuturlar ve asla geri dönmezler. bizim ölülerimiz, kendilerine var olmayı bağışlayan bu güzel dünyayı hiçbir zaman unutmazlar. son kızılderili de yok olduğunda ve benim kabilemin varlığı beyaz adamların arasında bir efsaneden ibaret olduğunda bu kıyılar kabilemin görülmez ölüleri tarafından kuşatılacaktır. çocuklarınız kendilerini boş alanlarda, dükkânlarda, yolsuz ormanların sessizliğinde yalnız sandıkları zamanlar yanılacaklar!.. gece olup da, şehirlerinizin ve köylerinizin caddelerine sessizlik çöktüğünde ve siz onları boş sandığınızda aslında oralar bir zamanlar üzerlerinde yaşayan ve bu güzel toprağı hâlâ seven geri dönmüş ruhlarımızla dopdolu olacak. beyaz adam hiçbir zaman yalnız kalmayacak!.."
“Kızılderili kanı ve zenci alınteri” … Ne yazık ki batı medeniyetinin üzerine oturduğu sac ayaklarının en başta geleni. Kitap yüzyıllar süren Kızılderili kıyımından örnekler vermiş. Çok etkileyici.
Kızılderililere yapılan zülümleri ve onlarla ilgili hikayeleri küçük kısa bölümlerde toplamış, kolay bir okuması var, keyifli ve akıcı. Tarihi doğrulukları nedir, ne kadar tarafsızdır bilemiyorum... Çerezlik, sahilde okumalık bir kitap.
Sunay Akin'i oyuncak muzesinden dolayi taniyordum; bu kitabini okuma firsatini ancak bu yil yakaladim. Son zamanlarda Standing Rock protestolari ile bu kitabi okumam biraz denk geldi diyebilirim. "Kiz Kulesindeki Kizilderili" kitabinda Sunay Akin Avrupali somurgeci guclerin nasil Kizilderilileri yavas ama sistematik bir sekilde yok ettiklerini anlatiyor. Tarih anlatir gibi degil nitekim anilar ve hikayeler uzerinden tarihin pek bilinmeyen ya da uzeri ortulen yonlerine tanik oluyorsunuz. Bu kitabindan anlasilacagi uzere Sunay Akin'in Kizilderililerin kulturleri ve gecmisleri uzerinde derin bir arastirma yaptigi acik. Okurken duygulanmamak icin kesinlikle tas olmaniz lazim. Yer yer Turklerin Kizilderililerle kesistigi anilara da yer verilmis. Kitaptan, bir Kizilderili sefinin cok etkilendigim su sozlerini paylasmak istiyorum:
Ve bir Kizilderili sefi olan Seattle sunlari soyler: "Sizin oluleriniz mezarliklarin otesine gecip yildizlar arasindaki yolculuklarina basladiklarinda sizi ve dogduklari topraklari sevmekten vazgecerler. Yakin zamanda unuturlar ve asla geri donmezler. Bizim olulerimiz kendilerine var olmayi bagislayan bu guzel dunyayi hicbir zaman unutmazlar. Son Kizilderili de yok oldugunda ve benim kabilemin varligi beyaz adamlar arasinda bir efsaneden ibaret oldugunda bu kiyilar kabilemin gorunmez oluleri tarafindan kusatilacaktir. Cocuklariniz kendilerini bos alanlarda, dukkanlarda, yolsuz ormanlarin sessizliginde yalniz sandiklari zaman yanilacaklar!.. Gece olup da, sehirlerinizin ve koylerinizin caddelerine sessizlik coktugunde ve siz onlari bos sandiginizda aslinda oralar bir zamanlar uzerlerinde yasayan ve bu guzel topragi hala seven geri donmus ruhlarimizla dopdolu olacak. Beyaz adam hicbir zaman yalniz kalmayacak!.."
Daha önce hiç Sunay Akın okumamıştım. İlk defa okudum. Keyifle okudum. İçi tamamen bilgi dolu bir kitap. Okuyup öğrenmenizi , meraklanmanızı sağlayan bir tür. Yazarın kalemini de beğendim. Açık net, sanatsal. Özellikle durumu anlatırken verdiği örneklere diyecek yok. Gerçekten çok güzel. Konu bir de ilgimi gerçekten çeken Amerikanın tarihi olunca keyfime diyecek yok. Verdiği bilgiler, araştırmacı yönüyle bu kitabı uzun süre hatırlayacağım gibi geliyor.
İlk defa bir Sunay Akın kitabı okuyorum ve sevdim. Kitap tamamen Kızılderililerle ilgili ve çok ilginç detaylar öğreniyorsunuz bu kitapta. Mesela türklerle kızılderililerin akraba olduğunu, kangurunun Avustralya dilinde "Bilmiyorum" demek olduğunu ve Atatürk'ün Amerika'daki eski uygarlık ile Türkler arasında bir köprü olup olmadığını araştırmak için Meksika'daki elçiyi görevlendirdiği gibi.
Hediye gelen kitaplardan biriydi dolayısıyla kızılderililere çok ilgili olmasam da okumuş oldum. İlginç bilgiler vardı ama nasıl desem internette orada burada da rastlanabilecek bilgilerdi. Okumamanın bana bir şey kaybettireceğini sanmıyorum. Ancak kesinlikle kötü de değildi. Sadece çok tarzım değildi diyelim.
Beyaz adam'ın, Amerika'nın asıl yerlileri olan Kızılderililere yaptığı katliamları okuyucuya anlatırken, bir yandan "altın değerinde" bilgiler sunan kitap. Sunay Akın, Amerika Birleşik Devletleri'nin kanlı tarihini gözler önüne sererken alıntı yaptığı şiirler, tarihi olaylar ve hikayeler bana olağanüstü bir okuma zevki verdi. Uzun zamandır merak ettiğim Kızılderili tarihini Sunay Akın'ın kaleminden öğrenmek harika bir deneyim olsa da bu kederli tarih beni çok derinden üzdü. Sunay Akın'dan okuduğum ilk kitap olan "Kız Kulesi'ndeki Kızılderili", artık kütüphanemin değerli kitapları arasında
"Bizi bir rezervasyona yerleştirmek istediğinizi, bize evler, hasta kulübeleri yapacağınızı söylediniz. İstemez, sizin olsun. Ben rüzgârın özgürce estiği, gün ışığını hiçbir engelin durduramadığı kırlarda doğdum. Hiçbir şeyin sınır tanımadığı, her şeyin özgürce soluk aldığı bir yerde doğdum. Ve şimdi de orada ölmek istiyorum, duvarların arasında değil."
Kızılderililerden yola çıkarak dünyadaki tüm soy kırımlara, faşistliklere tepki göstermiş aslında. Güzel mesajlar veren yer yer ilginç bilgilerle bizi bilgilendiren bir kitap olmuş.
Sunay Akın'ın tarihsel bilgisi gerçekten takdir edilesi. Fakat bazı bölümler bilgi bombardımanı gibi olmuş ve her bilginin başka bir bilgiyle ilintili olması yorucu ve konudan biraz uzaklaşmasına yol açmış. Onun dışında verdiği mesajlarla, bilgilerle beğendiğim bir kitap olduğunu söyleyebilirim.
İlk kez Sunay Akın'ın bir kitabını okudum sanırım, yazarın/şairin kaleminden hafif bir tat bırakmakla birlikte damağımda, bazı bağlantıların çok zorlama, bazılarının işe fazlasıyla romantik oluşu beni zorladı. Zorladı derken, kitap oldukça rahat okunan, akıcı, kendi içinde başlayıp sonlanan kısa öyküler/bölümlerden oluşuyor ve bir çırpıda bitiyor. Ama hem yukarıda bahsettiğim sebeplerle, hem de Kızılderililer'in maruz bırakıldığı vahşetin yürek dayanmayan şiddeti beni zorladı. Yine de, okumamış olmayı istemezdim.
Sunay Akın'ın anlatımını severim, alakasız bir yerden bişeyi alır, nasıl bulduğunu anlamadığınız bir şekilde başka bişeye bağlar, şaşar kalırsınız. Fakat bu kitapta zorlama çıkarımlar mevcut, o hayret etme duygusunu pek yaşamıyorsunuz. Sadece kızılderilileri seven bir yazarın onların neler çektiğiyle ilgili araştırmasını okuyorsunuz. O açıdan çok zevk veren bir kitap değildi, ama ilginç bilgiler var. Kızılderilileri daha iyi tanımama vesile oldu.
Kitabı okurken sanki Sunay Akın seslendiriyor gibi geldi arada bir. Kitap kizilderililerden ziyade Amerikanın ettikleri ile ilgili. Hic sözünde durmayan yaptığı her anlaşmayı bozan bir de suçu üzerine atan bir milet. E bugün de böyle değil mi. Kovboy ların aslında filmlerdeki gibi olmadığı, barbar, alkol ve kadın düşkünü olduklarını göreceksiniz. Marlboronun reklamindaki kovboy un bile nasıl turedigine değinmiş. çok zevkli bir okuması var kitabın.
Bir medeniyetin hazin sonunu okumanın ötesinde çarpık zihniyetler ve masumların kanı üstünde yükselmiş beyaz emperyalizmi daha iyi okumamızı sağlayan —su gibi akan makalelerle donatılmış— bir Sunay Akın klasiği
Sunay Akin'i cok severim. Geyikli Park, Tuncay terzihanesi, İstanbul'da bir zurafa vs cok begenmistim. Ama bu kitap cok basit, havada kalmis gibi geldi. Yanlis bilgiler de var. Anlatimi guzel ama icerik cok zorlama geldi.
Kızılderililer'in imha edildiğinin, sürülmüşlüğünün ezilmişiğinin çok güzel verildiği kitap. Esas barbarlığı yapanların başkaları olduğunu damalarınıza kadar sindire sindire veriyor.