"أصوات الموز" هي الرواية الأولى للكاتبة التركية "أجه تمل قوران" موزعة على ثلاثة فصول هي: الغبار، نحن، أنتم. تقول الرواية إشكالية الحب والسياسة، فهي تعري التشابك المعقد بين هذين العالمين، وتطارد الظلال التي تتركها الحرب وراءها والأصوات التي تطلع من قاعها. الحرب بوصفها الحدث الإستثنائي الذي لا مثيل له من حيث أنه يزلزل المصائر ويخلخل الأقدار. لا شيء يصمد أمام أهوالها وفظاعاتها. سوى الحب، لأن الحب، معادل طبيعي للحرب ولكن بوسائل أخرى. "إشك" (أحب) "بيير إيش سافا شتر" وسط حرب أهلية. لكن الحرب التي تتحدث عنها الكاتبة ليست في تركيا، الحرب التي تدور رحاها على صفحات "أصوات الموز" هي الحرب اللبنانية التي شاءت الكاتبة أن تستنطق عتمتها الباقية في النفوس بأن تذهب لتقابل أبطالها وجها لوجه. وأن تستعيد حياتهم التي دونتها الحرب، الآن فقط " ... تكتب قصة معقولة في مدينة معقولة. ولكن أصوات الموز تسمع أيضا في ذلك الضجيج الذي يجعل الجميع لا أحد .. جق .. جق .. جق .. وسط الجرح بالضبط ". هي أكثر من رواية، هي إنشغال روائية بهم إنساني واحد، عمل شيء ما من أجل حذف الحروب من منهاج عيش البشر".
Ece Temelkuran, Turkish author, was born in 1973. She is a daily columnist of one of the most popular Turkish newspapers for ten years and a prize winning journalist. Her primary concerns that she addresses are the contemporary criticism of popular culture, masques of politics, women issues, and all other deteriorating identities of humanity. She uses various forms of dramatic sentimentalism and black humor together, combined with her postmodern style, creating space for tactful connections to everyday life. She is the author of three experimental literary fiction books written in the form of poem in prose, and a documentary book on hunger strikes. Lately she published two collections of articles from her column. Temelkuran is the pioneering signature of her generation with opposing voice as a young intellectual, and always brave to tell about “never to talk subjects” of Turkey.
She graduated from Faculty of Law, Ankara University in 1995. She started her journalism studies at Cumhuriyet newspaper in 1993. She worked on women’s movement, Southeast Issue in Turkey and also political detainees. Her first book, “All Women Are Confused “ was published in 1993.She was chosen as the “Journalist of the year” by German government and then she made a research on Women movement in Germany in 1993, the same year when she was chosen as the Journalist of the year.
Her research book “My Son, My Daughter, My State-The Mothers Of Detainees- From Homes To Streets.” Was published in 1997. She was awarded by Office of Doctors since she had a research paper “Virginity Test is A Crime” for Cumhuriyet journal.
Her poem- prose books “From the Edge” and “Voice Of The Inside” were published by Everest. She went to Brazil in 2003 and to India in 2004 to observe World Social Forum. She examined the nation movement after the economic Crisis in Argentina. Her books that include newspaper articles Voice Of The Inside and From Outside were published by Everest in 2005. She took the Idea and Democracy Award by the Office of Doctors in Turkey with her book “We Are Having Revolution Here, Senorita!” (Everest, 2006). She was also awarded by Diyarbakır Democratic Platform with her book “What Should I Tell You?”. Ece Temelkuran, who deserved the award of Freedom for Idea by Ayşenur Zorakolu, keeps writing on her column “From The Edge” at Haberturk newspaper and her latest books “The Deep Mountain” (2008) and “Sounds of Bananas” (2010) are published by Everest.
Kötü edebiyata iyi bir örnek..hikayeye yaslanmış fakat edebiyatın başlıca gereklerinden olan dil hassasiyetinden nasiplenememiş bir kitap. anlatacak bir hikayem var diye yola çıkmış yazar fakat her hikayesi olanın yazar olamayacağı gerçeğini ıskalamış. Eğer kalburüstü bir okursanız 30. sayfadan sonra bu kitabın zaman kaybından başka bir şey olmadığını fark edip okunmayı bekleyen binlerce kitaptan birine koşarsınız. henüz edebi dil zevki edinememişseniz bu kitap sizi sonuna kadar oyalayabilir de. hikayesi var ya hani, muzu var, sesi var. heyhat, beni kandıramadı..
Vasat bir kitap. Herhangi bir Amerikan eyalette buzlu kahve içerken "vah bu Ortadoğu" diyerek okunsa bile -ki yazarın amacı belki de buydu- vasat bir kitap. Üzgünüm.
"Odgłosy rosnących bananów" to książka, której najciekawszym elementem (po dotarciu do jej połowy) wciąż zdaje się tytuł. Odnoszę wrażenie, że brakuje tutaj wszystkiego, a przede wszystkim porządku. Bo "Odgłosy..." są potwornie chaotycznie i potwornie niechlujne. Mamy tu mnóstwo bohaterów, choć i tak na pierwszy plan wysuwa się Bejrut. Miasto jako główny bohater powieści to nie jest nowy motyw w literaturze, ale z pewnością jest to motyw, który trzeba umieć poprowadzić. Ece Temelkuran brakuje umiejętności opowiadania. Brakuje tej książce płynności, jakiejś spójności (nawet powierzchownej), czegoś, co pchnęłoby tę narrację do przodu. Są tu wspomnienia wojny, sporo momentów styku kultury i światopoglądu świata zachodniego i bliskowschodniego, traumy przeszłości i doświadczenia życia codziennego. Jest tu dużo za dużo słów. Dużo niepotrzebnych zdań, pretensjonalnych porównań i tandetnych uogólnień. Czasem wydaje mi się, jakbym czytała nieuporządkowane zapiski, które stanowią dopiero zalążek czegoś, co można by nazwać powieścią. Ale jakiś pomysł jest i książkę czyta się nadzwyczaj szybko, choć nic szczególnego z tego nie wynika. No, bałagan, no.
hayran kaldığım benzetmelerin yanısıra saçma ve gereksiz bulduklarım da vardı. Kitapta bir bütünlük yok. Hikaye güzel ama, kişiler ve olaylar arası geçişler okumayı zorlaştırdı.Deniz'le Ziad'ın hikayesi çok havada kalmış.Savaş çıktı ve kitap aniden bitti.Duyguları anlatımı iyi ama gereksiz benzetmelerle donandıkları zaman sıkıcı oluyorlar.
This writer knows what she is talking about: the politics, the situatuion, history, present, the people, opinions, East, West, Europe, religion. And she tells it so well through simple writing style combined with lyrical expresions.
Düğümlere üfleyen Kadınlar’ı ve Devir’i ayni kişi yazmış olamaz dedirtiyor. İnsanı içine alan ve sürükleyen dil gitmiş, ben her şeyi zaten biliyorum Ortadoğu’nun dertlerini biliyorum, bir burdan,bir şurdan anlatayım sıkılsınlar ya da kendilerini aptal sansınlar diyen bir anlatım gelmiş. Ben de Zihnimde kurgulayınca güzel yazdığımı sanıyorum ama bazen yazıya dökünce olmuyor işte. Bu da ona örnek sanırım kurguladığı gibi gitmemiş.
Ece’nin kalemini cok seviyorum. Hikaye her ne kadar kopuk da olsa severek okudum. Ic savasi, cocuklari, iscileri, kadinlari cok yalin bir bicimde anlatmis. Duygusal degil de cok gercekci bir roman gibiydi, konusuna baktigimda bekleyecegimin aksine derin duygular hissetmedim.
Bir elestirim de Deniz karakteri. Oldukca zorlama hissettirdi. Diger bir not: kullanmaya calistigim dili degistirmeye calistigim bu gunlerde, somurge dilinin parcasi olan ‘Ortadogu (Middle East)’ devamli referansi beni rahatsiz etti. Turkiye’nin kimligi bu kadar karisik ve zenginken, Deniz’i dolayisiyla Turkiye’yi Ortadogu kimligine burundurmeye ekstra caba sarf edilmis gibi hissettim. Bilemiyorum, sanki Ece’nin kafasi bu kisimda biraz karismis gibiydi.
Olabilir. Yine de seviyorum seni Ece, kalemine saglik, iyi ki varsin🩷
انا برأي ان كاتبة تركية تروي وصف عن بيروت وسياستها وطريقة العيش فيها من مختلف الاراء من وجهة نظر السوري والفلسطيني وحتى الخادمات الفلبينيات في وصف بيروت وشعبها نستطيع ان نقول ان الكاتبة اجادت الوصف تقريبا هذه الرواية ان لم تكن لبناني او فلسطيني او سوري مقيم في لبنان فسوف تمل من القصة وتحس بنقص في تسلسل الاحداث صرصار الحمام بقدمه وقدرته يجب ان يكون الجنرال عون ممثل المسيحيين واذا اخذنا نظام النمل الفاشي فمن المناسب ان تمثل اتباع سمير جعجع ، فإن دودة الكرة الكسولة التي ازا لمستها تتكور على نفسها تشبه اتباع الحريري ولكن في هذه الحالة ونتيجة محاسبة غير منطقية لا يمكن ان يكون حزب الله سوى قط ايراني
Ortadoğu'da yolculuğa çıkmak ister misiniz? O zaman takılın Ece Temelkuran'ın peşine, istikametiniz Lübnan'ın başkenti yani Beyrut. Arada Avrupa'da da gezinirsiniz, Londra, Paris filan. Savaşa, arayışlara, direnişlere dair bu roman. Farklı bir coğrafyada bulunmak isterseniz bir göz atabilirsiniz.
Ece Temelkuran cok gereksiz yere edebiyat parcalamis. Hikayeyi paramparca etmis. Uzuuun uzun, sonuna gelince, basina geri donmek zorunda kalinan paragraf cumleler. Yersiz betimlemeler. Hikayede heyecan yaratmak icin gereksiz bir siralamayla serpistirilmis bolumler. Aslinda cok guzel bir konu. Galiba, Beyrut'daki karisikligi okuyucuya anlatmak icin boylesine karisik yazmak istemis. Ama bence boylesine onemli bir konuyu, guzel de bir hikayesi varken, cok daha rahat okuyucuya anlatabilirmis. Aslinda yakaladigi anlarda toplumlarin karakteristik ozelliklerini, ve birbirlerine bakislarini cok guzel yansitmis. Ama bunu oyle gereksiz cumlelerle uzatmis ki, bir an once bitsin de, kurtulayim bu cileden diye dusunmeden edemedim...
Ece Temelkuran'in gazete yazilarini seviyorum. Ama bence roman, ozellikle fiction, yazmasin.
"Easy reading is damn hard writing." Nathaniel Hawthorne
okurken insana hissettirmeden hissiyatlarının, ideolojisinin, hayatının temellerini sorgulatan ve oldukça güçlü betimlemelerle olayların hepsini insanın zihninde kare kare canlandırabilen bir anlatıma sahip, mutlaka film yapılmasını istediğim, hayatımda önemli bir yere sahip olan kitap.
Kabullenmenin zorluğunu anlatıyor ama öyle bir doyurucu, tatlı, okumaya doyulmayacak kalitede bir edebiyat becerisi ile. Kelimebazlık değil sadece benzetmeler de fevkalade. Ortadoğuluların içinin dışına vurup durduğu, bastırdıkları halde içlerinden dışa fışkıran bir şeylerin hikayesi. Ortadoğulu derken içinde biz de varız.
Beyrut Orta Doğu'nun bilinçaltıdır. Orta Doğu'da neler olduğunu her yerden görebilirsiniz ama neden olduğu... İşte o ancak Beyrut'tan görünür.
mediocre storytelling, unsuccessful binding of history, current affair, common people experiences. However, there are memorable statements and poetic moments. The part about Oxford is especially superficial, personal and sentimental at the same time. I enjoyed neither of the storylines but kept reading for the sake of Beruit. Nothing exceptional comes out of it.
Bir “Düğümlere Üfleyen Kadınlar” kadar etkilememiş olsa da kullandığı güzel diliyle ve yarattığı kurgusuyla yine beni etkileyen Ece Temelkuran kitabı oldu. Okumaya devam edeceğim yazarlardan biri benim için.
Sadece muz seslerinin duyulabileceği bir Beyrut istiyor olmak içinde çok acılar barındıran bir bezmişlik uyuşma anı. Kitabı okurken Sarde after Dinner isimli Beyrut yapımı bir podcast serisine de denk geldim. Müthiş tamamlayıcı.
“O kadar çok güzel insanın ölümünü gördüm ki, öğrendim. Ne yaparsan yap sadece bir hikaye kalıyor geriye. Anlatılınca yalan gibi, hiç olmamış gibi gelen.”