"Annemin öldüğünü anlatma, onun etkisi altında olduğum için kendisini sevdiğimi düşünmesin." "Tamam Galip." "Karanlıkta uyuyamadığım için gece lambasını açık bıraktığımı anlatma, beni ottan boktan korkan biri zannetmesin." "Tamam Galip." "İlk defa âşık olduğumu anlatma, beni bu konularda tecrübesiz biri zannetmesin." "Tamam Galip." "Geçen sene el frenini çekmeyi unutup Kartal'ı boklu dereye yuvarladığımızı anlatma. Malının kıymetini bilmeyen biri olduğumu düşünmesin." "Tamam Galip." "Babamın orospu çocuğu olduğunu anlatma. Onu bizzat ben anlatmak istiyorum." "Tamam Galip."
Gecenin ilk müşterisi olan, sabahçı kahvelerinde, çorbacılarda ayılan genç adamlar. Bazen en anlamsız yüzü yaşamanın ve bazen yel değirmenini arayan içli bir hatıra. Henüz ölmemişler ve ölümle tanışmamışlara yazılmış hikâyeler... Namluya sürülmüş küfür... Büyümemiş bir çocuk... Pati yapan arabalar, yutkuna yutkuna dinlenen şarkılar ve hayattan meseleler. Kutlanan yenilgiler, "hayat kerpiçten bir gökdelen sevgili kardeşim, yanlış bir parantezde yaşıyoruz. Bırak konuşalım, iki çift laf edelim, yüz yüze bakıyoruz..."
Emrah Serbes, hayatı kendine katık eden, sokaktan çağlayan bir sesle yeraltının dumanını anlatıyor bize. Bitmez bir ergen öfkesiyle kuyuya düşmüş çocuklara sesleniyor.
Emrah Serbes'ten parça parça anlar, parça parça anılar, paramparça hikayler...
Emrah Serbes was born in Yalova, Turkey. He graduated from the theater department of Ankara University, and he currently writes for newspapers, magazines, and television. His short story collection, Erken Kaybedenler (Predestined Losers), was published in 2009. Serbes’s novels include Her Temas İz Bırakır (Every Touch Leaves a Trace) and Son Hafriyat (The Last Excavation), both noir mysteries set in Ankara and later developed into the hit television series Behzat Ç., followed by the film Behzat Ç.: Seni Kalbime Gömdüm (Behzat Ç.: I Buried My Heart). His newest novel, The King of Taksim Square, is his English debut.
Tanımam pek, şahsına münhasır bir insanmış Emrah Serbes, kişiliği eleştirilmeye epey açık. Bu kitapta şöyle bir bölüm vardı:
"Şunu çok sık duydum. "Falanca yazarı çok seviyordum, ama son yaptıklarından sonra onu bir daha okumayı düşünmüyorum." Demek ki Dostoyevski'nin zamanında yaşasaydın, kumarbaz diye onu da okumayacaktın. Yazarların söylediklerini fazla ciddiye almamak lazım. Edebiyat tarihi şahane şeyler yazmış berbat adamlarla dolu."
Sen, ben ya da o kısaca BİZ gibi ruhlar var bu satırlarda! Emrah Serbes ya da yeraltı edebiyatı sevmeyenlere veyahut başlayanlara naçizane bir dipnot; bu tür sende varolan ama farkında olmadığın paramparça tarafını ortaya çıkarır! O yüzden hazırlıklı ol okur! Çok gerçekçi satırlar var. Oğuz Atay'da anlatır bak gerçek hikayeler! Hem de ne derin anlatır sanki babanın çocukluğunu bilmiş gibi... Yani bekleme hayal ürünü burada! Sefalet, dipsiz kuyudaki adamlar, tükenmiş insanlar, hayatın çirkin ama gerçek arka yüzü ve ölümle burun buruna yaşamlar var! Bazen yetim, bazen öksüz, bazense her ikisi olursun ama onları anlamak zordur gerçekte yitirmediğin sürece... Bu kitapta özellikle önerdiğim bir hikaye var! Mutlaka okuman gerektiğini ısrarla dile getirdiğim bir hikaye! "Galip İşhanı" olan kısım yani son hikaye! İnsan ister istemez "ne anlatmışsın be adam!" diyor! Öyle içten ama süssüz kelimeler var ki nutkun tutulur. Usta kalem Emrah Serbes'in Müptezeller kitabı bu eserinden çok daha iyi elbet lakin yazarın üstüne edebiyat yapmak bence benim haddim değil! Hadi okur dostlarım gerçek adamlarla bir tanışın! İzdüşümü yapıp onların acılarına ortak olmayı deneyin! Bu adamlar sokaklarda yetişen bireyler! Örneğin; Galip gibi. Ürkütmesin sizi. O sadece hayata kızgın! O sadece ilk kez aşık olmuş! O sadece sen gibi insan!
kitapla ilgili eleştirilere baktığımda en çok blog yazılarının kitap yapılmasına tepki verilmiş. ben burada sadece kitabın arkasında bu bilgi verilebilirdi ve verilmemiş olması yayınevinin uyanıklığı diye düşünüyorum. bilsem de muhtemelen alırdım kitabı çünkü ve hem birarada arşiv niteliğinde olmuş hem de ben basılı kitap okumayı seviyorum (kağıt kokusu bağımlılığı)
ilk kısım (Afili Parçalar) 68 hikaye/anı dan oluşuyor, ben genel olarak beğendim bu arada aralarda Ümit Bektaş'a ait fotoğraflar var ve bunların bir kısmı da anlamlı (siyah beyaz baskıya uygun bir aydınlıkta çekilselermiş fotoğraflar anlamını daha çok verebilirmiş)
ikinci kısım ise (Galip İşhanı) bu kitapla ilk defa okuyucusuyla buluşan bir hikaye ve yorumum için bu hikayeden alıntı yapmak istiyorum:
s157: ''Herkes güzel bir hikayenin konusu olabilir,'' demişti bir seferinde dedem. ''Ama bu, mutlu olacağı anlamına gelmez.''
...
''Gerçek şu: Hikayeleri güzelleştikçe insanlar mutsuz olurlar.''
Emrah Serbes'in samimiyetini sevdim. Altını keyifle çizdiğim satırlar da oldu. Ama bir roman ya da öykülerden ziyade serbest yazılar içerdiği için 'okumasam çok şey kaybedermişim' dediğim bir yanı da yok Hikâyem Paramparça'nın. Bir de romanını denemek lazım belki.
internetten bedava okuyacagim yazilar icin neden para odeyeyim ki diye dusunenler icin soyluyorum; sirf ilk defa burda yayinlanan "galip ishani" hikayesini okumak icin bile alinabilir bu kitap.
Bu daha çok yazarın kendi görüşlerini belirttiği bir kitap olmuş. Bazı sevdiği yazarlar ve hayat hakkında düşüncelerini de yazıya dökmüş. Çeşitli konular üzerine bazen bir cümle, bazen bir paragraf, bazen birkaç sayfa. Bu tarzdan genellikle hoşlanmıyorum ancak bu kitap beni bu yönüyle hiç sıkıp rahatsız etmedi. Çok keyif aldım okurken. Emrah Serbes'in iki kitabını okudum şu ana kadar ve ikisinde de göz ardı edemediğim şey büyük acılar yaşamış, kedere gömülü insanların "travmatik" geçmişinden kaçmak için sürekli kendilerini alkol, sigara ve bu tarz maddelere veriyor oluşu oldu. Bu var olan birçok eserde olduğu gibi onun işlerinde de var ve bununla alakalı bir sorunum yok. Ancak bu maddelere fazla değer biçildiğini hissettim iki kitapta da. Kitabı bu nedenlerden dolayı iyi bulmadığımı söyleyemem çünkü baya iyi buldum. Sadece bana göre ayık ve zinde bir zihin de acı çekiyor ve bunu atlatmaya çalışıyor olabilir. Ama tabii bu sadece benim fikrim. Kişisel bir kitap olmuş dediğim gibi. Eleştiriye oldukça açık. "Erken Kaybedenler" de olduğu gibi bunda da muhteşem cümleler ve paragraflar vardı, kitaplarda satır altı çizmeyi sevmeyen ben kenarlarına kalemle işaretler koydum. Roman alanındaki tarzını oldukça merak ediyorum ve okumayı düşünüyorum.
Yazarla tanışma kitabım oldu. Büyük çoğunluğu Afili Filintalar'daki yazılardan oluşmuş. Sonuna eklenmiş Galip İşhanı adlı bir hikaye daha var ki bana Oğuz Atay kaleminden esintiler hissettirdi. Özellikle Galip karakteri... Mutlaka alınıp okunmalı diyeceğim bir kitap değil ama her bir hikayeyi çok keyif alarak okudum. Birçok yerin altını çizdim. Tekrar dönüp okuduğumda da 'aynı tadı alırım' diyeceğim bir kitap oldu.
"Herkesin kalbinin çizildiği bir yer var. Orada görünmez bir duvara çarpıyorsun. Daha öteye gidemiyorsun. Bütün dünyan o çakıldığın yerden uzanabildiğin yere kadar oluyor artık." 14
"Sen gittin ve herkes ölmeye başladı. Birleşince kısa devre yapan parmak uçlarımız öldü önce. Sonra yeşil öldü benim için, sonra kahverengi. Sonra ilk öpüştüğümüz yeri kalbimden bıçakladılar. On iki yıl geçti, susmak ne kısaymış. Sen, 'böyle ne güzel sonsuza kadar susalım,' diyorsun. Sonsuzluk bir gün herkesle konuşur sevgilim, bunu da biliyorsun." 22
"'İnsanlara gerçekten bakmak istiyorsan oğlum, onların sana bakamayacağı bir yere git,' demişti." 35
"İnsan zamanını durdurmak istediği yere aittir." 40
"Sadece geceleri, yapayalnız ve yalınayakken anlaşılabilecek şeyler var." 71
"Yok dünyadan haberin. Bir fabrika paydos ederken ortalığa çöken hüznü bilmiyorsun. Bilmiyorsun suya bırakılmış kağıttan kayıkların gerçek anlamını. Rüzgarda uçuşan torbaları... Moloz dökülmüş arsaları... Bu hızla ölmeye devam edersek bütün dünya mezarlık olacak." 81
"Sessizce söz veriyoruz birbirimize. Sessizce verilen sözlere kim inanmaz?" 81
"'Hayır diyen insan hala biraz mutludur,' diyordu. Ne demek istediğini yeni anlıyorum." 99
"Ve ben rüyalarımda ölebilirdim" 102
"Beni al, biraz sarhoş et; biraz saçlarına tak, biraz da yağmurların peşinden koştur. Beni al, erken öldür; mutsuzluk uzun sürmez." 116
"... böyle durumlarda 'biraz zaman' her şeyi daha da beter ediyor. Bizi yere seren büyük sorunlar olmuyor hiç bir zaman. Bizi yere seren evdeki şekerin bitmesi oluyor, kaybolmuş bir kitap oluyor, kesilen elektrik oluyor. İkimiz de yere serilmiştik o gece. Öyle bir kafaydı işte." 119
"'Aslında o kadar da önemli biri olmadığımızı anladığımızda neden üzülüyoruz ki?' diye sormuştu o gece. 'Bunun temel bir aydınlanma olması gerekmez mi? Hepimizi önemli insanlar olduğumuza inandırdılar. Sonra da çekip gittiler.' Sonra da gitmişti. Evet." 119
"İşler yolunda gitmiyorsa mazi denilen şey bir enkazdır ve hatıraların da son kullanma tarihleri vardır. Küflenirler, kokuşurlar, bozulurlar." 124
"Bir insanın tam manasıyla ölmesi için onu hatırlayan hiç kimsenin kalmaması gerekir. Memlekette milyonlarca ölü yaşıyor bu hesapla bakarsak." 125
"'Karanlıkta uyuyamadığım için gece lambasını açık bıraktığımı anlatma, beni ottan boktan korkan biri zannetmesin.' 'Tamam Galip.'" 160
This entire review has been hidden because of spoilers.
Okurken, sanki ruhumda eksik yerler varmışta onlar tamamlanıyormuş gibi hissettiğim kitap. Her zaman yanımda taşıdığım, canım sıkkın olduğunda elime alıp birkaç satır okuyup, bir çok halimde "işte tam olarak bu," tepkisini verdiğim, benim saatlerce düşünüp anlatamayacağım şeyleri tek cümleyle anlatan, kısacası bana beni anlatan kitap.
Gerçi Emrah Serbes'in her yazdığı benim için öyle. Ama bu kitabın üzerimdeki etkisi bir başka.
Ve Afili Filintalar'da ki Emrah Serbes yazılarının bir toplamı niteliğinde olması bazı okurları hayal kırıklığına uğratmış olsa da bende tam tersi bir etki bıraktı. O yazılarının hepsinin elimin altında olması bir başka güzel.
Ve tabii ki de Galip var birde. Galip'in hikayesi. Üstüne ne denir ki?
Kitabı aldığım zaman kitaptakilerin afilifilintalar'da yazmış olduğu şeyler olduğunu bilmiyordum. Bazı imkansızlıklar nedeniyle kitap hakkında bir şey okuyamadan almak zorunda kaldım. İnternette hazır da bulunan içerikleri bir kitaba koyup satış yapmaya çalışıyorsan gözümdeki değerin Elif Şafak ayarına düşer. Ayıp yav. Bir yıldız da sondaki hikayenin hatırına.
Afili Filintalar'daki yazıların kitap olarak derlenmesine gerek var mıydı bilmiyorum. Kitabın sonundaki öykü (Galip İşhanı) sanki sırf bunun için, 'yeni bir şey' olsun diye, kitabın satılmasını sağlasın diye var. Halbuki güzel de bir hikaye. Sanırım ben de bir şeye taktım mı takıyorum.
Kurzbeschreibung In den Fragmenten versammeln sich Geschichten, Weisheiten, Gedankenspiele und Gefühlsschnipsel, die alle eins gemein haben: Sie stellen das Leben mitsamt seinen Irrungen und Wirrungen in Frage.
Meine Meinung Mein erster Eindruck bei dieser Sammlung war gemischt. Ich hatte tatsächlich Schwierigkeiten, mich auf den Schreibstil und den Inhalt der Fragmente einzulassen. Das Adjektiv, welches das Buch am besten beschreibt, ist exzentrisch. Es ist ein außergewöhnliches Buch, an das man sich langsam gewöhnen muss. Es hat ein wenig gedauert, bis es bei mir Klick gemacht hat und ich mich darauf einlassen konnte. Aber je häufiger ich nun nach Abschluss der Lektüre durch das Buch blättere, desto mehr gefallen mir die Fragmente von Emrah Serbes.
Das Buch teilt sich in zwei Teile auf: die Fragmente und Galip İşhani, einer krass verdrehten und außergewöhnlichen Liebes- und Lebensgeschichte. Die Fragmente sind Gedankenspiele und Gefühlsschnipsel, die einen Einblick in den Schreib- und Denkprozess sowie in den Alltag des Autors ermöglichen. Es sind mal längere Texte, mal auch nur ein paar Sätze oder lediglich eine Lebensweisheit. Die Fragmente strahlen eine unbestimmte Aura aus: sie sind poetisch, philosophisch, politisch und undurchsichtig. Sie sind verworren, wie das Leben und die Gedanken eines Menschen.
Um ehrlich zu sein, habe ich nicht immer verstanden, was der Autor mit seinen Texten ausdrücken möchte. Es scheint eines dieser Bücher zu sein, die man mit fortschreitendem Alter und Erfahrungsschatz besser versteht. In den Fragmenten geht es um Wahrheiten, Schicksalsschläge, um das Leben und den Tod, um die Liebe und andere Beziehungen. Es geht um Alltägliches und nicht so Alltägliches; es geht um die Gesellschaft, um Traditionen und um Politik. Die Bruchstücke folgen keinem erkennbaren Muster. Die Fragmente scheinen die Last des Lebens zu tragen. Der Ton ist melancholisch, lebensschwer, geistreich, weltklug und bildlich. Ergänzt werden die Fragmente um Schwarz-Weiß-Fotografien des Fotografen Ümit Bekta (die auf dem Kindle überhaupt nicht richtig zur Geltung kommen).
Der zweite Teil, Galip İşhani, erzählt von einer blutigen Liebesgeschichte. Die Geschichte und ihre Bedeutung haben mich sehr beeindruckt. Die Geschichte und ihre Figuren sind tragisch, hoffnungslos und tiefgründig. Rätselhaft wie das Leben selbst.
Insgesamt regt das Buch zum Nachdenken an. Ich habe noch nie so viel geballte Lebenserfahrung zwischen zwei Buchdeckeln erlebt, und das auf 180 Seiten wohlgemerkt. Es ist ein Buch, das zum Blättern einlädt (blöd, wenn man es auf dem Kindle hat). Die Lektüre hat mich mit einem unbestimmten Gefühl der Unruhe, der Hilflosigkeit zurückgelassen. Vielleicht habe ich einen literarischen Kulturschock erlitten? Emrah Serbes wirft mit seinen Fragmenten einen interessanten Blick auf das Leben und erlaubt nur einen Schluss: Man kommt eh nicht lebend raus.
Mein Fazit ‚Fragmente‘ von Emrah Serbes ist ein Buch, das auf mich Eindruck gemacht hat, sowohl negativ als auch positiv. Es wirkte zunächst etwas befremdlich und unzugänglich. Es hat gedauert, bis ich damit warm geworden bin. Es ist ein außergewöhnliches und zeitloses Buch. Man muss sich Zeit für die Lektüre nehmen, entschleunigen und offen sein, um zu verstehen und nachdenken zu können.
Hayat büyük devrimlerle çökmez. Çöküş, küçük şeylerin yavaş yavaş birikmesiyle olur. Büyük yıkımlar bir gecede yaşanmaz. Azar azar, tatlı tatlı çürüyerek gelir. Evdeki şekerin bitmesi, kaybolmuş bir kitap, kesilen elektrik. Bizi yere seren bunlar. Ve işin komiği, bazen çürümekten bile garip bir zevk alıyoruz.
Bu kitap da tam olarak böyle çürüdü içimde. İnceden inceden. Paramparça etmiyor bir anda, önce çatlaklar açıyor. Okurken fark etmiyorsun bile. Sonra bir cümle geliyor, hafifçe batıyor. Sonra bir tane daha. Yutkunmak zorunda hissediyorsun. Sonra öyle bir şey yazmış ki, çok basit, alakasız, ama vuran. Kahkaha atıyorsun. Hiç beklemediğin bir anda. Kırılmalar, çatlaklar, sonra bir kahkaha, sonra yine sert bir iniş. O kadar kendi hikayemi gördüm ki. Aynen iyi bir yazarın olması gerektiği gibi, yani bir nevi veli yarısı oldu benim için. Teşekkürler çok.
“İlk başta tam olarak hissedemediğimiz kırılma anları var. Zamanla harap edici duygulara dönüşüyorlar. Yaralanmanın sıcaklığıyla ilk anda hissedilmeyen kurşunlar gibi.”
“Kimse kimseyi mutlu edemez. Mutluluk sadece gasp edilebilir bir şey.”
“Belki de dayak yediklerinde ciddiye alindiklarini düşünüyorlardır. Bu dünyada kapdıkları yerin bir anlamı olduklarını düşünüyordur varlıkları kanıtlanıyordur. Bilemiyorum. Dayak yemek, bu deyime de dikkat. Hangi dilde böyle bir deyim vardr. Bir aperatif olarak dayak.”
Yazarın hayatına, acılarına ve iç dünyasına açılan parça parça hikayelerden oluşan samimi bir kitap. Emrah Serbes kitapta kendi yaşamından izler taşıyan kısa yazılarındaki her bir metini, kimi zaman bir anı, kimi zaman bir iç döküş, kimi zaman da bir kaybın ardından kaleme alan içli bir mektup gibi yazmış.
Kullanılan metaforlar oldukça etkileyici; sade ama vurucu bir anlatımı var. Duygusal dozajı iyi ayarlanmış; okuyucuyu boğmadan derinden sarsmayı başarıyor. Kitap boyunca yazar, sadece gözlemleyen değil, yaşayan ve hissettiklerini cesurca ortaya koyan bir anlatıcı. Bu yönüyle de, sadece bir edebi metin değil, aynı zamanda bir hayat muhasebesi gibi olmuş. Emrah Serbes’in kitaplarını beğenen biri olarak bunu da mutlaka okuyun derim.
Tırt. Bence yiğidi öldür hakkını yeme demelik bir kitap değil. Son 50 sayfasını artık okuyamadım bile. Kişiliğinden bağımsız, hiçbir şey katmadığı gibi keyifli zaman da geçirmedi. Akıcı da gelmedi. Dili kolay ve beyin yormadığı için oturunca okuyup bitirilecek bir kitap tabi ama vaktimi harcayamayacağım diyerek bıraktım gitti. Belki yıllardır internette önümüze düşüp duran klişeleşmiş cümlelerinden ötürü de biraz sıkılmış olabilirim. Yine de yiğidi öldür hakkını yeme demem. Dostoyevskiyle Emrah Serbes sonunda t yok bir mi?
Kitabın yarısına kadar "ne okuyorum ben ya" diye söylene söylene geldim. 2 puan verip hayal kırıklığımı belirtmeyi düşünüyordum. Aklına gelip de not aldığı düşünce bulutlarını facebook veya twitter'da paylaşmayıp da kitap haline getirmiş paragöz herif diye hayıflandım hep. Altını çizdiğim yerler de oldu tabi. Yarısından sonra ise gerçek manada bir şeyler anlatmaya başladı. Tarzına alıştım ya da. Öldürücü darbeyi ise sona saklamış. "Galip İşhanı" hikayesi tek kelimeyle müthişti. Elimden bırakamadan okudum. Kafamda çektim filmi. Galip karakterini Şahin Sarsu'ya oynattım...
Adından da anlaşılacağı gibi kitabımız parça parça hikayelerden oluşuyor. Kimisi sadece bir cümle, kimisi ise sayfalarca ama hepsi de çok dolu ve duygu yüklü. Kitap akıp gidiyor zaten nasıl bittiğini bile anlamıyorsunuz. Satır aralarından insanı dakikalarca düşündüren bilgiler de var, güldüren ayrıntılar da. Genel olarak eğlendiğimi ve keyifli zaman geçirdiğimi söyleyebilirim. Ancak, mükemmel diyemiyorum.
Emrah Serbes yeraltı edebiyatının en önemli yerli temsilcilerinden birisidir. Umarım yazmaya devam eder ve edebiyatımızı zenginleştirir. Kitap kısa deneme ve anılardan oluşuyor. Dili çok akıcı. Emrah Serbes'in kalemini beğeniyorum. Bu kitabı da beğendim.
İlk defa okudum ve neredeyse her sayfada altı çizilecek birşeyler buldum. Ayrıntıları anlatışı çok güzel, hayatın içinde, kıyıda kenarda, samimi ne kalmışsa öykülerinde bulunuyor.
« Büyük bir kentteysen bir sürü gereksiz sey bilmen lazim yoksa kendini salak gibi hissedersin. »
« Ölüm haberi vermek zorunda kalanlarin yasamaktan duyduklari tatli utanç. »
« Rüyalara giren aksakalli dedeler gibi degil ama, Hemingway gibi. »
« Karanlikta nüfus sayimi söyle yapilir : Yasayanlar bir sigara yakar. »
« Düsleri gerçek sanmaya baslarsan onlarda kusurda bulmaya baslarsin. »
« Iffetimizi tesadüfen koruyor olmamiz iffetli oldugumuz anlamina gelmez. Flaubert, Madame Bovary’i bu yüzden yazdi. »
« Maddi bir kayip olmadan manevi bir yükselisin imkâni yok. Yoga kurslarin aylik ücretlerine bakin en basitinden. »
« Iyi yazar veli yarisidir zaten. »
« Üç çocuklu bir anneyle bir sikiyönetim komutani arasinda ne fark var ? »
« Edebiyat tarihi sahane seyler yazmis berbat adamlarla dolu. »
« Herkes kendi kâbusunu görür. Bir kâbusu kâbus yapan sey ondaki aktarilmayan noktalardir. Baskasina anlattigin sey kâbus degildir artik. »
« Yanlis yolda yürümek dogru yolda beklemekten iyidir oglum. Spermden mesara kadar… Karanlikta herkesle çarpisabilir insan. Yalan mi söylüyorum yine, olsun. Sen biliyorsun nasilsa. Bir sürü dogru söyledik ama hiç burnumuz kisalmadi. »
« Insan zamanini durdurmak istedigi yere aittir. »
« Bir saat kadar Noir désir dinlemek lazim. »
« Dostoyevski ise bize daha yüskek bir hukuktan bahseder. Suçun cezasindan kaçabilirsin, ama vicdanin azabindan kaçamazsin diyen bir hukuktan. »
« Iskenderiye Kütüphanesi yakilmasaydi bugün üniversite egitimi on yil olurdu. »
« Belki de insanlar topluma karismak için degil, topluma karsi iki kisilik bir savunma hatti kurmak için evleniyorlardir. »
« onun elinde tek silah var, affetmek. »
« Red Kit’in her maceranin sonunda atina atlayip ufka dogru uzaklasmasi bundan. Che’nin devrimden sonra Küba’dan ayrilmasi da… Modern anlamda (esitlik/özgürlük/kardeslik) adaleti ilk saglayanlar Fransizlar. Bu yüzden Fransa’nin en büyük ihraç mali can sikintisidir. »
« Kendimizi özgür zannediyoruz oysaki sadece iîmizi biraz uzun birakmislar. Sinirlara gelince fark ediliyor bu. Disari çikmak isterken kendini cama vurup duran yari delirmis karasinekler gibiyken. Sadece geceleri, yapayalniz ve yalinayakken anlasabilecek seyler var. »
« ama zaten hersey yolunda giderken kim sevebilir ? »
« Son dakikadaki kornere çikip karsi kalede gol arayan kalecilere sorun, Türkiye’nin ruhunu en iyi onlar bilir. »
« Türkiye yüz parça bölünse en son Kürtler ayrilir. »
« Zaten kalbini Ikea’dan almis, söküp takabiliyormus. »
« Sessizce verlen sözlere kim inanmaz ? »
« Tecrübe denen sey yasananlari sifirla çarpmakmis. »
« Kiyametin tek adaleti, herkes için kopmasi. »
« Insan en az üç kisidir : Kendisi, olmak istedigi kisi ve aradaki farkta yasayan üçüncü. En sahici de bu üçüncüdür. Olmak istedigin kisiden kendini çikardiginda, aradaki farkta yasayan kisidir en çok sana benzeyen. Ne kendin kadar huzursuz ne de olmak istedigin kisi kadar hayalidir o. Yine bu yüzden iki insanin birbirine âsik olmasi en az alti kisi arasinda geçen bir hadisedir. »
« Kendinden bikmaya baslamak, kisilik sahibi olmaya baslamanin da bir göstergesidir. »
« Bir seyi yanlis anladigimizda, sakladigimiz arzularimisin da ipuçlarini veririz. Bir seyi yanlis anlamaktan ölesiye korkmamisin nedeni bu. »
« Mutluluk bir vazgeçistir ve çok ender rastlanan bir ruh dinginligidir. »
« Bu gezegende, iki insanin birbirlerine duyduklari sevgi bir terazide dengelenmis midir hiç ? Esitlik fikrine en çok âsikken inaniriz. Cünkü en çok o zaman ihtiyaç duyariz. »
« Bu dünyada siddetin zirvesi yok, varsa da göremeyecegimiz kadar tepelerde. »
« Söyle bir hadis-i serif var : ‘Eviniz mezarliga yakin camiye uzak olsun.’ Eviniz mezarliga yakin olsun çünkü ölüm ve ahret hep aklinizda olsun. Camiye uzak olsun çünkü namaza giderken attiginiz her adimda sevap yazilir. »
« Herkesin bildigi seyleri çocuklardan saklamayin. Cünkü o zaman kendilerini dünyanin disinda itilmis hissederler. O ruh hali de, ögrenmelerini istemedigimiz seylerden daha çok zarar verir onlara. »
« Bütün gün sogukta gezmistim, duygularim donsun diye. »
« Mutlu olmak için bir sürü faktörün bir araya gelmesi gerekir. Mutsuzluk için tek neden yeter. »
« ‘Caresizlik de insani sakinlestirebiliyor demek.’ Bram Stoker’in Dracula’sinda okumustum bu son cümleyi, 19. Yüzyildayazilmis en felsefi kitap. »
« Israrla çalan ama hiç kimsenin bakmadigi bir telefon gibiydim. »
« ‘Hep senin yüzünden kardesim,’ dedi. ‘Ne benim yüzünden ?’ ‘Beni anlatamadin.’ »