Saklambaç oynayan kaleye mum dikerdi. Gazoz kapağı biriktirildi. Dört ortalı harita metot defterleri, kırmızı mavi pelür kağıtlarla kaplanırdı. Demirbank iyi günler diler, televizyonda "Uzay Yolu", "Kaçak", "Tatlı Cadı" oynardı. Mandolin kurslarına gidilir, bahçelerde pikaplar çalınır, Türk filmlerinde çocuklar "Size baba diyebilir miyim amca?" derlerdi.
Orlon hırkalar ve jarse elbiseler giyilir, gümüş künye takılır, her yaşgününde fotoğrafçıda aile fotoğrafı çektirildi. Hatıra defterlerine "Kalbin kadar temiz defterinden..." diye başlanır, anket defterlerinde "ıssız ada" sorulurdu. "Evlenmeden olmaz"dı, telgraf çekilir, Adana´ya çık aradan denirdi, çamaşırlar santrifüjlü makinede yıkanır, evlere divan kurulur, sokakta yoğurtçular gezerdi.
Erenköy Kız Lisesi'nin ardından İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Üniversite yıllarında çeşitli edebiyat ve kültür dergilerine yazılar yazmaya başladı. Edebiyat üzerine ilk yazılarını 1983 yılından itibaren çeşitli dergilerde yayımladı. 1989 yılında gazeteciliğe başladı. Sokak dergisinde, Güneş ve Yeni Yüzyıl gazetelerinde çalıştı. 1989 yılında "Saklı" başlıklı öyküsüyle Cumhuriyet gazetesinin verdiği Yunus Nadi Öykü Ödülü'nü kazandı. 1999-2004 yılları arasında Yapı Kredi Yayınları'nda yayın yönetmeni olarak çalıştı. 2001 yılında yayımlanan Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek başlıklı yapıtı, 2003 yılında altı Balkan ülkesinin katılımıyla düzenlenen Balkanika Ödülü'nü kazandı ve altı Balkan diline çevrilmesine karar verildi. 2003 yılında Sait Faik'in öykülerinden hareketle yazdığı Havada Bulut başlıklı senaryosu filme çekildi ve TRT'de gösterildi. Aliye ve Binbir Gece dizilerinin senaryo ekibinde yer aldı.
Eserleri
* 1989 - Saklı, Cem Yayınları, 1989, Öykü * 1992 - Kapak Kızı, Simavi Yayınları, 1992, Roman * 1995 - İkiyüzlü Cinsellik, Altın Kitaplar, 1995, Araştırma (Oya Ayman ile) * 1996 - Mağara Arkadaşları, Yapı Kredi Yayınları, 1996, Öykü (ISBN 978-975-3635-16-5) * 2000 - Aziz Bey Hadisesi, Yapı Kredi Yayınları, 2002, Öykü (ISBN 978-975-3635-68-4) * 2001 - Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek, Yapı Kredi Yayınları, 2004, Yaşantı (ISBN 978-975-0806-63-8) * 2003 - Taş - Kağıt - Makas, Yapı Kredi Yayınları, 2004, Öykü (ISBN 978-975-0806-85-8) * 2006 - Evvelotel, Can Yayınları, 2006, Öykü (ISBN 978-975-0706-30-1) * 2007 - Ömür Diyorlar Buna, Can Yayınları, 2007, Yaşam Dizisi (ISBN 978-975-0707-77-3) * 2009 - Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi, Can Yayınları, 2009, Roman Dizisi (ISBN 978-975-0710-24-7) * 2010 - Yeşil Peri Gecesi, Can Yayınları, 2010, Roman Dizisi (ISBN 978-975-0712-18-0) * 2011 - Suzan Defter, Can Yayınları, 2011, Roman Dizisi (ISBN 978-975-0712-97-5) * 2014 - Dünya Ağrısı, Can Yayınları, 2014, Roman Dizisi (ISBN 978-975-0719-28-8) * 2018 - Âşıklar Delidir ya da Yazı Tura, Can Yayınları, 2018, Roman Dizisi (ISBN 978-975-0736-80-3) * 2020 - Osman, Can Yayınları, 2020, Roman (ISBN 978-975-0745-52-2)
Senaryo Düş, Gerçek, Bir de Sinema (1995) Usta (2008) 72. Koğuş (2011)
Bu kitabı ilk çıktığı sene (2001'de) aldım, aslında anneme hediye etmek için almıştım ve okumaya da niyetim yoktu açıkcası, dörtyüz küsür sayfa kitabı. Sınavlar, ödevler çok yoğun bir hafta idi, ve kitabı ertesi gün kargo ile anneme gönderecektim. Lakin, kitap kendini birden, durduğu raftan aşağıya atıverdi; tam masaya vurduğu anda, çok kısa süreliğine açık kalan sayfalarından birinde bir başlık gözüme takıldı; kitabı elime aldım, yatağa uzandım ve o gece bitirdim; çünkü yarın kitabı gönderecektim. Kitap beni çok etkiledi, çocukluğunu 80'lerde yaşamış biri olarak kitapla, o günlere dair anılarım birbir anlam kazandı; bir çok bölümü annemi, babamı baş kişi yapıp okudum; sadece bir bölümü, beni çok etkileyeceğini düşündüğüm için atladım, okumadım. Okuduktan hemen sonra, kitabı bir çırpıda bitirmiş olmanın şaşkınlığı ve kitabın kapıldığım büyüsü ile Ayfer hanıma teşekkür için email attım; o gün yazdığı nasihatlar halen aklımda. Tekrar teşekkürler Ayfer Hanım.
Yazarın kendi yaşadıkları ve gözlemlerine dayanarak anlattığı 70ler Turkiye'si.. Çoğu şey benim 80ler sonu, 90lar başı çocukluğuma da birebir uyuyor. Ben aradığım tadı bulamadım. Kitap hayat şöyleydi böyleydi, bu vardı şu vardı diye başladı ve pat diye de bitti.
Ayfer Tunç ve eserlerini çok severek okurum. Bu kitabını da çok severek okudum fakat bu kitabında diğer kitapları gibi kurgu,karakter şöleni beklentisine kapılmamak gerektiğini söylemem gerek. Kurgu dışı tabir edebilirim bu kitabını. Daha çok kısa notlar, günceden alıntılar, zamanı yakalama ve kayıt altına almak maksatlı bir kitap olmuş. 70, 80 ve 90lar totalde ülkemizin hep aynı gibi algılanan ama dev ve hızlı adımlarla değişimin gerçekleştiği dönemler. 80lerin sonu 90ların başında çocuk ve genç olmak nasıldı bilen birisi için adeta bir toplumsal hatırat. Zaman zaman hüzünlenip, zaman zaman hatırladığım ve gülümsediğim bir okyma oldu. Ben böylesi derin, ince bir işin içinde toplumdaki gelişme, değişme ve dönüşmeye ilave olarak gerileme ve yozlaşmanın da vurgulanmasını, hatta sosyo-ekonomik ve siyasi eleştirilere yer verilmesini çok isterdim. Yazarın temel düşüncesini asla öğrenemiyoruz 500 küsür sayfalık okumamızda sadece böyle şöyleydi vs vs. Kitabın esas 2000ler ve bilhassa AKP döneminde çocuk ve genç olan nesle faydalı olacağını düşünüyorum, tam bi toplumsal hatırat.
Eskileri yad etmek isterseniz, mutlaka okuyun. Ayfer Tunç severseniz kesinlikle okumalısınız. Keyifli okumalar!
Kitabı okurken şunu düşündüm, bize tarih diye anlatılan o savaşlar, saraylar ne kadar tarih? Sonuçta tarih dediğimiz şeyi kazananlar yazıyor ve o kazananlar hiçbir zaman gerçek halk olmuyor. Oysa tarih biraz da günlük hayata dokunmak; hatta biraz da değil çok çok dokunmak zorunda değil mi?
90'lı yıllarda küçük bir beldede yaşamış birisi olarak; kitap bana çocukluğumu anımsattı. Özellikle yaşantısı - entelektüel olarak 70'lerden çok daha gerideydik - , demek ki Türkiye'nin batısı ile doğusu arasında, yirmi yıllık bir zaman kayması var. Aynı zaman kaymasının Türkiye'nin batısı ile batılı ülkeler arasında da olduğunu yazar belirtmiş.
Son olarak; 70'lerde insanlar, hayat gerçekten naifmiş.
Çok çok çok vaktimi alan bir okuma oldu. Şehir değiştirdim, yeni işe başladım derken ne kitap okumaya vaktim oldu ne kitap okuma isteğim oldu. Yine de böyle bir dönemde bile çok zevk alarak, çok eğlenerek, yer yer hüzünlenerek okudum bu kitabı.
90'ların başında doğmuş biri olmama rağmen anlatılan birçok şeye ben de tanık oldum, belki hayat o zamanlarda bu kadar hızlı ve fazla değişmiyordu, o sebeple yirmi yıl öncesiyle bir yıl öncesinin arasında uçurumlar yoktu. Eminim 2000'lerde doğan biri için burada anlatılanlar çok değişik gelecektir ya da çoğu şeyi hayal edemeyecektir.
Evet, hayatımızda pek çok şey kolaylaştı, çok daha rahat hayatlar sürmemiz gerekiyor belki de bu sebeple; ancak ben yine de kitabın anlattığı dönemde yaşayabilmeyi çok isterdim.
Geçmişe gitmek ve onun sıcak, sakin dünyasında az da olsa kaybolmak isteyenler için bu kitap çok uygun, tavsiye ederim.
daha önce okumuş olduğum kitabı tekrar dinleyerek okumam yanlış bir izlenim vermesin. Bir çok insanın geçmişe nostaljik bakışlarını değendirirken bir tekrarlayım dedim.Fena değil amma pek o kadar da yetersiz! Türk kültürüne bakış açısı kentlerde ve kırsal alanda değişik özellikleri var bence. yinede seslendirenin bed sesi olmasa daha iyiydi. bazı sesler kullağa daha hoş geliyor.
Ayfer Tunç bu kitabında hem o dönemleri yaşamış nesile hatıralarını canlandırma fırsatı veriyor hem de o dönemi bilmeyen gençlere neler yaşadıklarının kısa tarihini anlatıyor.
Oynanan çocuk oyunlarından, okul günlerinden, ilk radyo ve televizyonun gelişinden, eski filmlerden, plaklardan, bayramlardan, arkadaşlıklardan, aşklardan, evliliklerden, misafirliklerden o kadar güzel bahşediyor ki anlatılanları ucundan yakalamış biri olarak severek okudum.
Dönemi yaşamak isteyen veya anlamak isteyenlere severek tavsiye ederim.
كتاب لطيف وممتع، ربما الفائدة الأكبر كانت في تجانس بعض مجتمعاتنا وبعض من عاداتنا في الأقطار العربية مع المجتمع التركي، مع الانفصال المكاني والزمني وحتى الثقافي الذي حدث في القرن الماضي انقطعت أنساب كثير من العادات داخل مجتمعاتنا ولم نعد نفهمها بشكل جيد، فأُنسينا قرون من الاندماج مع مجتمعات قريبة سواء في السواحل الخليجية أو جنوب أوروبا أو غرب آسيا وقرون من الاتصال مع بلاد ما بين النهرين، كلها أثرت بأشكال متفاوتة كما فعلنا نحن فيهم، مثل هذه الكتب الممتعة تخبرنا بأننا لسنا منبتين لا كمجتمعات ولا كأجيال حتى عن محيطنا ..
Neler kaybettiğimizi, nasıl çürüdüğümüzü görmek için okunması gerekli bir kitap. Anlatılan yaşam pratiğinin çoğu 90'larda da vardı ve belki kurtarılmış son dönemi yaşadık. Bozulma da çok hızlı oldu. Özlemle okudum kitabı. Son günlerde konuştuğum, görüştüğüm, selam verdiğim herkese de tavsiye ettim.
Yetmişli seksenli yıllara bir saygı duruşu... Ayfer Tunç, yakın tarihimizin gündelik yaşamını anlatmış. Seçtiği konu yeterince ilginç. O zamanları yaşayanlara iyi gelen bir geçmişe gözatış...
Bu kitap kısmen 60'lar 70-90 arası yıllardaki Türkiye’deki orta sınıfın günlük hayatını, popüler kültürünü anlatmaya çalışmış. Anlatırken bazı başlıkların gereksiz uzatılmasının yanında hiç bir derinliğe gidememesi beni biraz fazla boğdu diyebilirim. Yani evet bir dönemi böyle anlatıyorsunuz ama “eee yani” sorusunun cevabı yok. Bu arada anlattığı dönemle ilgili televizyon-radyo-müzik inanılmaz gereksiz detaylarla ruh bayıcı şekilde anlatılırken o dönemde basılan kitaplar dergiler neredeyse tek sayfayla geçiştirilmiş.
Bu dönemin güzellemesi yapılması gerekmiyor, ama espirili yazmaya çalışırken bir takım ifadeleri midem bulanarak okuduğumu söylemem lazım. Ve bir kısım fikir de tamamen yazarın kendi kişisel deneyimlerinin, aile kültürünün genellemeleri.
“70’lerin başında incecik külotlu çoraplar yaygın değildi. Tutumluluk özendiriliyor, hemencecik kaçan ve bu yüzden pahallıya mal olan ince çoraplar gündelik olarak giyilmiyordu. Kadınların büyük çoğunluğu kolay kaçmayan, kalın ve kaba çoraplar giyerlerdi. İç giyimde ince zevkten yoksun, kaba ve duygusuz kadınlar kalın, külotsuz çoraplar giyerler, don lastiğinden yaptıkları halkalarla bunları bacaklarına tuttururlardı. Paçalı don giyen yaşlı kadınlar da, don paçalarının üstüne geçirdikleri kalın çoraplarını lastikle tuttururlar, bununla da yetinmeyip muhakkak iç eteği giyerlerdi.” Kaloriferin küçük şehirlerde yaygın olmadığı, evlerin sobayla ısındığı, artı “küresel ısınma”nın etkilerinin bu kadar yaygın görünmediği bir dönemde, 70’lerin yaşlılarının bu şekil tarifini (Osmanlı doğumlu ve ömürlerinin büyük bölümü savaş ve yokluk içinde geçmiş insanları bunlar) gereksiz ve çirkin buldum.
“Ama renkli televizyon ağır komplekslere neden oldu. Tutumluluk çağının kapanıp tüketim yıllarının başladığına işaret ediyordu. O zamana kadar yoksulluğundan utanmayan ve yoksul görünmemek için onuruyla bağdaşmayacak davranışlara eğilim göstermeyen toplumda, yoksulluğundan utanma ve gizleme eğilimleri başladı. Ekranların renklendiği ilk yıllarda bazı çocuklar, evlerindeki televizyonun hâlâ siyah-beyaz olduğunu söyleyemediler.”
“İnsan olmanın küçük zaafları ölü evinde bile görülürdü. Ölünün yakınları, o acının arasında kimin gelip gelmediğinin çetelesini tutarlar; kim samimi üzüldü, kim üzülür gibi yaptı bunlara dikkat ederlerdi. Herkesin üzüntüsünü samimiyetine göre göstermesi uygun bulunurdu”
“Aile kız istemeyi gösteriye dönüştürmek istiyorsa, en pahallısından gümüş gondol içinde madlen çikolata ile bir yığın kırmızı gül götürürdü. Orta sınıfın seçimi yedi ya da dokuz adet hafif pörsümüş karanfil ile beyaz seramikten bir kase içinde pralinli çikolata idi.”
“Doğan Kardeş ve Milliyet Çocuk dergileri çocuklar için çıkarılırdı. Çocuklarının okuyup adam olmasını isteyen ailelerin bir kısmı çocuklarına düzenli olarak bu dergileri alırlardı.”
“Oruç tutmak için niyet etmek gerekirdi” Günümüzde artık gerekmiyor mu?
*
Hayatı boyunca düzgün tv seyredemeyen biri olarak üç-beş yıl önce tv’de şu programlar, şu reklamlar vardı diye okumaktan ne kadar keyif alabilirsem kitabın bazı bölümlerinden o kadar bunaldım.
Kitabın hoş bir tadı ve esintisi, bir takım kendi içinde saptamaları var belki ama yukarıdaki örneklediğim cümleler kitabın her tarafına yayılmış olduğundan bana pek keyif veren bir okuma olmadı.
90’larda büyümüş bir çocuk olarak, çok da uzak gelmedi anlatılanlar döneme ait müzik ve giyim tarzları dışında. Kâh yokluğa üzüldüm, kâh da insanların şükretme özelliklerine özendim. Daha iyisi için her zaman çalışırsın ama eldekinden mutlu olmayıp şükürsüzlüğün de bir anlamı yok.
Kitapta en rahatsız olduğum konuysa hemen her konuda dindarlara karşı eğitimli “modern” kesim karşılaştırılması yapılması. Biri cahil yobaz, diğeri ise her zaman haklı ve doğrusu. Kitabın hemen başında o zamanlar ayrışma kutuplaşma yoktu diyen birinin inatla bu yoldan gitmesi hiç hoşuma gitmedi, böyle yapanlar da var, böyle yapanlar da var demek gayet kolayken hem de.
Kitap, kendini okutuyor ama yine de ikiye bölünse belki akıcılığı daha yüksek tutulabilirdi. Bir de orta kalınlıktaki bir klasiğin 10-15 liraya alınabildiği bir dönemde, her ne kadar 500 sayfaya yakın olsa da 49 lira bir kitap için çok yüksek bir meblağ. Evet telif hakları vs. durumları var ama bilemiyorum fazla geldi, yalan yok.
70'li yıllardaki hayatın, çocukluğumun geçtiği 90'lı yıllara oldukça benzediğini keyifle farketmiş bulunuyorum. Teknolojik gelişimin 2000'li yıllardan itibaren hızlanması, aradaki 40 küsur yılı "müzeye ait" anılarla doldurmuş gibi geliyor şimdi. Bugünün çocuklarının asla anlayamayacağı ama o günleri yaşayanlar için birbirinden güzel ve özlemle hatırlanan anlar var bu kitapta. Her okura hitap etmeyebilir ama 70'li yılları merak edenlere tavsiye ederim. =)
Bizim zamanımızda… Böyle miydi canım her şey!!?? Storytel’de Ayfer Tunç ve Deniz Yüce Başarır ikilisini görünce hemen dinlemeye başladım. Kurgu dışı bir anlatı olduğunu anlayınca şaşırdım ancak dinlemeye de devam ettim. İnanılmaz bir kitap! Yazar, 1970’li yılları tek tek, kare kare bize anlatmış. Ben 1980’lerde çocukluğunu yaşamış biri olsam da her anlattığını birebir yaşadım, gözlemledim ve tecrübeledim. O zamanları bilenler “Ne güzel günlerdi be!”, bilmeyenler ise “Vay bee! Ne ilginçmiş!” diyerek okuyacak. Kitapta her şey var derken gerçekten abartmıyorum. Sokakta oynanan oyunlardan okul müfredatına, düğün, cenaze, gelenek - görenekten, komşuluk - akrabalık ilişkilerine her detay düşünülüp açıklanmış. Ama öyle ders verir gibi değil, ansiklopedik bilgi tadında, fotoğrafını çeker gibi. Bayıldım bayıldım bayıldım! Ayfer Tunç’u ayakta alkışlamak istiyorum. Yer yer kahkaha attım, yer yer de hüzünlendim. Sadece iki tane bilmediğim şey ile karşılaştım: Biri hamileliğin kurbağa testi ile tespiti, bir diğeri de buzdolaplarının ilk ismi. Deniz Yüce Başarır, bu nasıl bir okumadır! 👏👏 Telefon operatörünün gece yarısı hat bağlamak için aradığında, o yayvan konuşmasıyla “Hattınız hazır. İstiyor musunuz?” kısmında; bir de aşı yapmak için sınıfa gelenler ile çocukların sonrasında birbirine söylediklerinde gülme krizine girdim. Muhteşem kitap ve muhteşem bir okuma. Sakın kaçırmayın!
1970ler Türkiye'sine genel ve öznel bir bakış. türkiyenin 70lerde miziği, sineması, sosyal hayatını kendi hatırladığı şekilde aktarmış yazar. ayfer tunç ile daldan dala uçarken rahatça takip edip, seveceğeniz şeker bir kitap.
Bir dönemin resmini paylaşması açısından güzel bir eser. Sosyal olayları daha etraflıca anlatmasını beklerdim. Bir de tutucu bakışını her konuya yedirmiş. Dili böylesine kuvvetli bir yazarın kendini özgürleştirememesine üzüldüm. Koskoca Türkiye toplumunu siyah beyaz olarak aktarması tuhaf.
Ayfer Tunç'un Osman isimli romanını merak ediyordum ama daha önce kendisinin hiçbir kitabını okumadığım için önce elimdeki kitabıyla başlamak istedim. Böylece tesadüfen harika bir kitap okumuş oldum. Her ne kadar kitabın kapağında "70'li yıllarda hayatımız" diye kısa bir not olsa da, çocukluğunu 80'lerin sonunda, 90'ların başında yaşamış benim gibiler için harika bir hatıralar geçidi gibi diyebilirim. Sadece 70'ler değil, 80'ler ve 90'ların da anlatıldığı bu kitabı 2020'de okuduğum en güzel kitap seçiyorum :)
70’ler 80’ler biraz da 90’lar… Ne zaman nerede ne yapardık… Ne yerdik, ne içerdik… Telefonsuz nasıl yaşardık… Sokaklarda oynadığımız oyunlar…O dönemin kültürel yapısı… Geleneklerimiz göreneklerimiz… Hatta batıl inançlarımız… Bir tür arşiv özelliğini taşımış bu kitap. Gençler keşke okusalar, öğrenseler o dönemi dediğim bir kitap oldu. Çocukluk ve gençlik anılarına dönmek isteyenlerin de mutlaka okuması gereken bir kitap diye düşünüyorum. Bir roman gibi değil daha çok bir anlatı…
ستزوركم أمي أن لم يكن عندكم مانع .... عنوان فاتن بشكل لاينسى . أول مره سمعت فيها اسم الكتاب كانت في ٢٠١٣ ببرنامج عصيرالكتب ، و لم يحصل اللقاء إلا قبل فترة قريبة ، الكتاب غارق بتفاصيل السبيعنات بكل ما فيها من جمال وغباء و حزن و حزبيه ، عبرت على بعض التفاصيل بفرح وتقاطعت مع بعضها خاصة المدرسية بذكريات متشابهة ، وفي لحظات بدأت تصبح التفاصيل مملة و غزيرة جدًا وكأننا برفقة كتاب تاريخ وليس سيرة ، عمومًا ينطبق على الكتاب وصف سيرة السبعينات أو سيرة تاريخية أكثر من كونه سيرة ذاتية فالكاتبة لا تتحدث عن نفسها أو محيطها الضيق أبدًا ، كل شيء كان جميل حتى لو تسلل الملل كانت كمية المشاعر كفيلة بدفعي للإستمرار إلى أن صادفت وصف عنصري لمعنى دلالة كلمة عربي في اللغة التركية ( حسب تنويه المترجم )لا أتهم الكاتبة بالعنصرية أبدًا و اعتبر الوضع مجردموروث لغوي عنصري قد لا تدركه الأجيال الحديثة ، لكن الموقف أفسد علي مزاجي فعلًا و أعاق متابعتي في القراءة وتأثيره كان مرعب لدرجة جعلتني أتساءل عن نصيب موروثنا اللغوي من العنصرية .
Genelde bir kitaba baslayinca mutlaka bitiririm ama bu kitaba baslamamla bitirmek istemem bir oldu ve galiba ilk defa biraktim. Cunku icinde yasanilanlar benim yasadiklarima yakin ve ilgi cekici degildi. Gunumuzun gencligi icin ilgi cekici olabilir. Yazarin anlatim tarzi da nedense hosuma gitmedi.
“Bir deliler evinin yalan yanlış anlatılan tarihi” romanından sonra tam anlamıyla hayal kırıklığı oldu benim için. Oysa o zamana ait güzellikler, zorluklar, zamanla yitirdiğimiz değerler Ayfer Tunç’un kaleminden nasıl da güzel hikayeleştirilebilirdi.
Oldukça kolay okunan bir kitap, dönemi yaşayanlar için hafıza tazeleyici ama 90'ların ikinci yarısından itibaren doğmuş olan kuşaklar için pek bir şey ifade edeceğini düşünmüyorum.
ayfer tunç’un 70leri benim 90larımmış. bir de toplum gerçekten çok siyah ve beyaz olarak aktarılmış, 400 sayfa kitaptan daha derinlikli bir anlatım beklerdim.
Bir Mâniniz Yoksa Annemler Size Gelecek, eskileri anlatan bir kitap için ne kadar uygun bir isim değil mi? Çocukken hatırlıyorum da özellikle oyun oynayabileceğim bir yaşıtımın olduğu bir akrabamıza, eşe dosta gideceğimizi öğrendiğim zaman nasıl da sevinirdim. Annem öncesinde müsait olup olmadıklarını öğrenmek için arar, telefonun ahizesine kulağıma dayayıp dinler ve müsait olmaları için dua ederdim. Bu kitap sayesinde unuttuğum çocukluk anılarımı hatırlamama, güzel zamanları yâd etmeme, zaman zaman gözlerim hafif nemlenerek o günlere özlem duymama vesile olduğu için Ayfer Tunç'a çok teşekkür ediyorum. Kitabın kapağında 70'li yıllarda hayatımız yazıyor olsa da kaynağı 70'lere dayanan,80'ler ve 90'lara gelindiğinde ise kaybolan ya da şekil değiştirerek var olmayı sürdüren geleneklere ve sosyal yaşama dair tespitleri içeriyor. Yazar, anlattıklarını genellemeler üzerinden, edebi kaygıdan uzak bir dil kullanarak kaleme almış. Anı kitabı olarak adlandırılsa da, anılardan ziyade salt bilgi içeren daha çok bir kaynak kitap gibi olmuş diyebilirim. Dolayısıyla Ayfer Tunç'un o muazzam kalemi ve edebi yeteneği ile tanışmak isteyenler için bence uygun bir başlangıç olmayacaktır.
80’lerde doğmuş biri olarak keyifle okudum. Toplumsal açıdan kayıt niteliğinde olmuş. Belki yüz yıl sonra okuyanlar için de bu zamanları anlamaları için referans niteliğinde bir kitap olarak kalacaktır. Çocukluğumda gördüğüm ama şimdilerde unutulmuş bazı sıradan şeyleri kitapta görüp hatırlamak nostaljik bir keyif verdi. Örneğin okulların önlerindeki ayakkabı silme demirleri, yangın ve Atatürk köşeleri, bakkallardaki mum kutuları, kolonyacılar, sırtında sırığa bağlı tepsilerle yoğurt satanlar, boş arsalarda top oynamalarımız, dokununca patlayan yaban hıyarları, ailemizdeki aşırı tutumluluk, çevirmeli telefonlar ve trt’nin gece kapandığındaki ekran görüntüsü gibi niceleri. Tabii bazı bölümler, özellikle evlilik ve evlilik öncesi gelenek ve prosedürler, nişan, kına, çeyiz, düğün, kız isteme fasılları biraz gereğinden fazla uzatılmış gibi geldi. Gerçi çoğu şey halen pek değişmediğinden nostalji anlamında pek bir his de yaşatmadı. Her paragrafın sonunda sıkça ‘yokluk, fakirlik, tutumluluk, yoksunluk yıllarıydı’ demesi de biraz okuyucuyu sıkıyor. Zira Türkiye tarihinin çok büyük bir bölümü tutumluluk olmasa bile yokluk içinde geçti zaten. Yine de geçmişe dönmek, nostalji hissi yaşamak için keyifle okunabilir.
Ayfer Tunç’un Bir Maniniz Yoksa Annem Size Gelecek kitabı, sadece bir dönem anlatısı değil, kaybettiğimiz onca değeri hatırlatan, toplumsal belleğimize sahip çıkan bir başucu kitabı. 1970’ler ve 1980’lerin Türkiye’sini, o yılların gündelik yaşamını, insan ilişkilerini ve kültürel değişimini öyle samimi bir dille anlatıyor ki sayfalar arasında gezinirken geçmişe özlem duymamak mümkün değil.
Kitap, eski dergilerden, gazetelerden ve bireysel gözlemlerden beslenerek adeta bir zaman kapsülü yaratıyor. O dönemin sıcak mahalle kültürü, sokak oyunları, aile içi ritüelleri, hatta o yılların televizyon ve reklam dünyası… Hepsi bir araya gelip bize bugün kaybolmaya yüz tutmuş değerleri hatırlatıyor.
Sadece nostalji yapmak için değil, toplumsal hafızamıza sahip çıkmak için de okunması gereken bir eser. Her kütüphanede bulunmalı, çünkü bazı şeyleri unutmamak, bazı duyguları diri tutmak gerekir.