Evsahipleri: Farklı bir coğrafyada yazarın duruşu, farklı bir topluma ve kültürüne ilişkin eleştirileri, onun söylemini de belirler. Füruzan, 'evsahibi' Almanlara baktığı bu kitabında, keskin gözlemleri ve incelikli anlatımıyla karşılıyor okuru. Üstelik Heinrich Böll, Günter Grass ve Martin Walser gibi Alman edebiyatının ustalarıyla yaptığı söyleşilerle okura bir pencere daha açıyor. 'Füruzan eleştirilerinde korkusuzdur. Kötü durumları en sert, en açık dille anlatır. Yanlışların hem Almanlar hem Türkler yönünden yapıldığını dile getirir. Hiçbir şeyi süslemeye, güzelleştirmeye kalkışmaz. Duyduklarını sapmaz bir dürüstlükle yineler. Aynı duru dürüstlüğüyle kendi kitabında kendi önyargılarını da eleştirir. (...) Füruzan, bize, hiçbir ilişki kuramadan yanyana yaşayan tüketim toplumunun gözkamaştırıcı tuzağına düşmüş insanlardan söz ediyor.' -Sibylle Thelen (Stuttgart Zeitung)-
Füruzan Yerdelen was an award-winning self-taught Turkish writer, who is highly regarded for her sensitive characterisations of the poor and her depictions of Turkish immigrants abroad.
Füruzan İlk kitabı Parasız Yatılı’yla 1972 Sait Faik Hikâye Armağanı ’nı kazandı. İlk kitaplarında kötü yola düşmüş kadın ve kızların, çöken burjuva ailelerinin, yoksulluk ve yalnızlıkla boğuşan kadın ve çocukların, yeni ortamlarda bunalan ve yurt özlemi çeken göçmenlerin dramlarına sevecenlikle yaklaştı; kişileri derinlemesine inceledi, anlatımını ayrıntılarla besledi. 12 Mart dönemini anlattığı ilk romanı Kırk Yedi’liler ile 1975 TDK Roman Ödülü’nü kazandı. 1975’te bir sanatçılar programıyla (D.A.A.D.) çağrıldığı Batı Berlin ’de bir yıl kalarak işçiler ve sanatçılarla röportajlar yaptı. Dokuz Çağdaş Türk Öykücüsü (1982, Volk und Welt Verlag) antolojisiyle Die Kinder der Türkei (1979, Kinderbuch Verlag) çocuk kitabını ise Doğu Berlin’de konuk kaldığı dönemde hazırladı. Öyküleri Fransızca, İspanyolca, Farsça, İtalyanca, Japonca, İngilizce, Rusça, Bulgarca, Boşnakça gibi dillere çevrildi: Öykülerinden yapılan bir toplam A. Saraçgil çevirisiyle 1991’de Napoli’de, Kırk Yedi’liler S. Pirvanova çevirisiyle 1986’da Bulgaristan’da, “Sevda Dolu Bir Yaz”, “Nehir” ve “İskele Parklarında” öyküleri Damian Craft çevirisiyle 2001’de Londra’da, Parasız Yatılı Elif Deniz - Pierre Vincent çevirisiyle (Pensionnaire d’état, Bleu autour yayınevi) 2010’da Fransa’da yayımlandı; toplu öykülerini ise İspanyolcaya Gül Işık çevirmekte. 2006’da 10. Ankara Öykü Günleri’nde, 2007’de Dil Derneği’nin Dil Bayramı’nda ve Antalya Öykü Günleri’nde, 2008’de 7. İzmir Öykü Günleri’nde onur ödülleri aldı. 2008 TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı’nın Onur Yazarı seçildi. 2009’da Dil Derneği İzmir şubesince Türk Diline Emek Ödülü verildi. 1988-90 yıllarında çektiği Benim Sinemalarım 1990’da Cannes Film Festivali’nin “Eleştirmenlerin 7 Günü” ve “Altın Kamera” dallarından çağrı alarak 158 film arasından seçilen 8 filmden biri olarak gösterime girdi; 1991’de ise Uluslararası İran Fecr Film Festivali’ndeki Uluslararası Jüri’den “En İyi İlk Film Jüri Özel Ödülü”nü kazandı ve Tokyo Uluslararası Film Festivali’nde seçilen “En İyi On Asya Filmi” arasında yer aldı. Oyunlaştırdığı Sevda Dolu Bir Yaz Ankara Devlet Tiyatroları’nda yaklaşık 200 kez sahnelendi (2000-2005). Öykü: Parasız Yatılı (1971), Kuşatma (1972), Benim Sinemalarım (1973), Gül Mevsimidir (uzun öykü, 1973), Gecenin Öteki Yüzü (1982), Sevda Dolu Bir Yaz (1999). Roman: Kırk Yedi’liler (1974), Berlin’in Nar Çiçeği (1988). Gezi-Röportaj: Yeni Konuklar (1977), Evsahipleri (1981), Balkan Yolcusu (1994). Oyun: Redife’ye Güzelleme (1981), Kış Gelmeden (1997). Şiir: Lodoslar Kenti (1991). Çocuk Kitabı: Die Kinder der Türkei (Türkiye Çocukları, 1979). Yaşantı: Füruzan Diye Bir Öykü (Haz.: Faruk Şüyün, 2008).
Bu kitaba dair tavsiyem şu: Hiç yeltenmeyin, Füruzan da öykülerinden, romanlarından tanıdığınız gibi kalsın hatırınızda.
Sanıyorum bu kitabı Füruzan gibi meşhur bir yazar olmayan herhangi bir kişi alıp da bir yayınevine götürse, basılma ihtimali olamazdı. Deneme-söyleşi olarak sınıflandırılan kitap, Füruzan'ın Almanya seyahatlerindeki izlenimlerinden ve görüştüğü bazı Alman sanatçılarla söyleşilerinden meydana geliyor (izlenim ve söyleşi dedimse, anlamlı bir çerçeveye oturtulmuş şeyler olduğunu sanmayın sakın; adeta bir köşeye çiziktirilen notları, gelişigüzel yazıvermiş Füruzan). Füruzan'ın kaleminden beklenen derinlik, gerçeklik ve olgunluktan olabildiğince uzak bir metin. Kapitalizme duyulan öfke/Almanlar'a duyulan şüphe/Sovyetler'e duyulan hayranlık, kitabın her satırına yansımış. Adeta üzerine düşünülmemiş, özen gösterilmemiş, ancak dost sohbetinde kabul edilebilecek şekilde yalapşap dile getirilen gözlem ve "tespit"lerin bir derlemesi diyebilirim. Kitabın ele aldığı konuyu değil de, konuyu işleyen yazarı daha iyi tanımanızı sağlayabilecek bir metin - ancak öğrendiklerinizden memnun olur musunuz, orasını bilemiyorum.
Bir de söylemeden geçemeyeceğim ama, Füruzan'ın kadın hareketini bu denli küçümsemesi, adeta alaya alması, bunun söyleştiği Alman yazarlar tarafından dahi fark edilmesi beni epey şaşırttı, hayal kırıklığına uğrattı ve utandırdı. Örneğin kitabın başlarında, kadın hareketinin parçası olan kadınların "garip giyim ve tavırları"ndan bahsediyor, sonrasında da Türkiye'nin geri kalmış ve NATO'ya bağımlı bir ülke olduğunu, dolayısıyla kadın hareketini önceliklendirmenin ona "ekmek bulamazlarsa pasta yesinler" sözünü anımsattığını falan söylüyor. Yani sınıf mücadelesi sonuçlanana kadar kadınların eşitlik talepleri ancak "lüks" olarak görülebilirmiş. Aynı bölümde eşcinselliğin bahsi de bir "sapma" olarak geçiyor. Bundan sadece 30 sene önce bir kadın yazarın bu fikirlerini müthiş bir özgüven ve inanmışlıkla, adeta ders verir gibi paylaşmasına kızayım mı, güleyim mi, bilemedim...
Sonuç olarak, hani vaktiyle çok okumuş etmiş ama zamana yetişememiş, hafif huysuz ihtiyarlar vardır ya - onlardan biriyle sohbet etmek gibiydi bu kitabı okumak. Okumasam bir şey kaybetmezdim, okuyarak yalnızca Füruzan'ın düşünce dünyasını biraz daha tanımış oldum ve yalnızca 30 yılda dahi zamanın ruhunun ne denli değiştiğini fark ettim. Ancak böyle bir deneyim arzuluyorsanız okumanızı salık verebilirim.
Berlin’in Nar Çiçeği romanı ile tanıyıp Türkçesinin derinliğine, gözlem yeteneğine hayran kaldığım Füruzan’ın kitapçıdayken nasılsa okurum diyerek aldığım bu kitabı bende bir hayal kırıklığı oldu. Keşke Füruzan’ın romanlarını okumakla sınırlı kalsaymışım dedim.
Zira kadın erkek eşitliği ve Almanya’daki eşcinsel topluluk hakkındaki yavan, çağdışı ve üstünkörü düşüncelerini, kendisinin de zaman zaman itiraf ettiği önyargılarını ve son olarak yazarlarla yaptığı biraz da sıkıcı olan söyleşilerini okumasam da olurmuş.
Bir roman yazarı, toplumsal problemlere olan bakış açısından ayrı düşünülemez benim için. Bu nedenle Füruzan’ın bu kitabı onun hakkındaki düşüncelerimi tam tersi yönde değiştirdi diyebilirim.
Bir kaç sebebi olmasıyla birlikte kitapta beklediğimi bulamadım. İlk olarak, kitabın konu açısından çoğunlukla göçmenlik konusunu ele alacağını sanmıştım ancak genellikle nazi almanyası ve 1980 Almanyasına etkisini okudum. İkinci olarak da, günümüz dediysem kitap 1981 yılında yayınlanmış yani yazarın çoğu fikrinin geçerliliğini yitirdiğini düşünüyorum. Örneğin; sayfa 104te, Fransızlara övgüm diye başlayan paragrafta, "Avrupadaki Akdeniz ülkesi olarak ele alabileceğimiz tek ülke, İtalya'nın da geri kalmışlığını düşünürsek, Fransa olacaktır." anlamına çıkan bir bölüm var. Ancak buna katılmamakla birlikte; bugün Avrupadaki Akdeniz ülkelerini saymamız gerekirse Fransa ilk üçe giremeyecektir. (Bkz; İspanya, İtalya, Portekiz). Son olarak ise, yayınevinden mi kaynaklı yoksa yazardan mı bilemiyorum -ki yazarın aynı yayınevinden daha önce kiştabını okuduğumda böyle bir sorunla karşılaşmamıştım- çok fazla mantık hatası içerek cümle buldum.Örneğin: "Evlerde hep "temsili" babalara bırakılmıştır." ya da "Latin Amerika'da biz Doğululara hemen tanıdık ve hoş gelen müziklerindeki yanıklıktır."(sf 67 ve sf 90).Tüm kitap boyunca kullanılmayan virgüller yüzünden çok acı çektim.