Yazinimizin onemli basyapitlarindan Eylul romaninin yazari Mehmet Rauf’un Define ve devami Kan Damlasi adli romanlari, polisiye roman turunun surukleyici orneklerindendir. Define’de, Divan sairi Fuzûlî’nin Divan’indaki kimi sozcuklerle sifrelenip nerede gizlendigi belirtilen altin paralarin ve mucevherlerin bulunus seruveni, heyecanli bir dille anlatilir. Define yayimlandigi donemde oldugu kadar, bu gun de ayni zevkle ve heyecanla okunacak usta isi bir romandir.
Mehmet Rauf, Türk edebiyatçı. İstanbul'da doğmuş ve küçük yaşta edebiyat ile ilgilenmeye başlamıştır. Bahriye Okulu'na gitmiş, İngilizce ve Fransızca öğrenmiştir. Yakından takip ettiği Halit Ziya'nın eserlerine ve realizm akımına ilgi duymuştur. Fransız yazar Paul Bourget'yi okudu ve ondan etkilendi. 1896 yılından itibaren Servet-i Fünûn'da yazmaya başladı. Roman,hikaye ve tiyatro türünde eserler vermiştir.Psikolojik tahlillere büyük önem verir.Bu yüzden eserlerinde kahraman sayısı azdır.
Romanlarında genelde İstanbul ve çevresinde yaşayan seçkin ailelerin arasında geçen aşk ilişkilerini konu almıştır. Zaman zaman şiirler de yazmıştır
Hikaye, kurgu ve karakterler açısından bakıldığında elle tutulur, fena değil denilebilecek bir tarafı yok maalesef. Mehmet Rauf dönemindeki İngiliz ve Amerikan polisiyelerine özenmiş olsa da ortaya onları anımsatan bir eser dahi koyamamış. Tek sevdiğim tarafı zamanın İstanbul'undaki yaşantıyla alakalı verdiği birkaç ufak bilgi oldu.
Define, Mehmet Rauf’un ilk polisiye romanı olarak bilinmektedir. Bir çoğumuzun bildiği gibi aslında yazar Türk edebiyatının ilk psikolojik romanı olan “Eylül” ile üne kavuşmuştur. #define romanı ile yazar ilk defa tarzının dışına çıkmış, kendi külliyatınca farklı türde bir eser ortaya koymuştur. Eylül’ü henüz okumadığım için yorumlarım yazara yönelik değil, yalnızca bu esere yönelik olacak.
Erzurum hastanesinin başhekimi Şakir Feyzi’ye bir gün hastası Hacı Hanım, ömrünün yetmeyeceğini düşünerek bir defter verir. Bu defter ona bir zamanlar yanında çalıştığı bir paşa tarafından emanet edilmiştir. Defterde yazılanlar, paşanın kızına miras bıraktığı definenin yeri ile ilgilidir. Şakir Fevzi definenin sahibini ve yerini bulmak üzere İstanbul’a gelir. Roman başhekimin define arama yolculuğunda başına gelen esrarengiz olayları işler.
1927 yılında yayımlanan bu eser, günümüz Türkçesine çok başarılı bir şekilde çevrilmiş. Sanki bugün yazılmışçasına rahat ve akıcı bir şekilde metni okuyabiliyorsunuz. Burada tebrikler Ürün Şen Sönmez’e. Ayrıca hikaye eski İstanbul’a ait izler taşımakta. Bu ikisi kitapla ilgili hoşuma giden özellikler oldu. Yapabileceğim olumsuz bir yorum, eserin günümüz polisiye romanları ile kıyaslandığında kurgusunun çok çok basit olması ve böylece okuyucunun merak duygusunun genel olarak karşılıksız kalması yönünde olabilir. O yıllarda polisiye türü bu seviyede mi yazılabiliyordu yoksa bu yazarın kendisi ile mi alakalı emin değilim. Dönemin diğer polisiye romanlarına bakarak karar vermek daha yerinde olur sanırım. Define’nin devam kitabı olan "Kan Damlası'nı" okur muyum bilmiyorum ama Mehmet Rauf’un edebi yönü ile ilgili esas fikrimin “Eylül” romanını okuduktan sonra oluşması gerektiğinin de bilincindeyim.
Kitabı, herhangi bir beklentiye girmeksizin, eski İstanbul sokaklarında geçen basit ve kısa bir polisiye metin (90 küsür sayfa) okumak isteyenler için tavsiye edebilirim.
#bizimbuyukchallangeimiz 2024 icin olmasa okumayacagim bir kitap. Ama madem bu seriden okuyacagim o zaman bir polisiye olsun dedim.
1920'lerde yazilmis polisiye de ancak bu kadar oluyor. Dr Sakir Fevzi'nin define pesinde Istanbul'da dort donusu, kacirilisi, kacisi, hafiyelik icin kiyafet degistirisi, tekrar kacirilisi ve kurtarilisi. Bu arada bir ask hikayesi de var tabii.
Kitap gunumuz Türkçesi'ne Ürün Şen Sönmez tarafindan cok basarili bir sekilde adapte edilmis. Cok rahat okunuyor.
Türkiye İş Bankası Yayınarı çok güzel bir seriye imza atıyor. Türk klasiklerini günümüz Türkçesiyle yeniden okurlarla buluşturuyor. Çeviri, günümüze o kadar uyarlanmış ki, şuan okunan tüm kitaplardan çok daha akıcı ve güzel bir Türkçe görüyoruz. Ürün Şen Sönmez, bu konuda büyük bir tebriği hak ediyor. Kitap, bir doktorun giriştiği macerayı ele alıyor ve önsözünde de bahsettiği gibi gerçekten merak uyandırıcı bir yöne evriliyor. Günümüz polisiye hikayelerine göre olay örgüsü çok geride kalsa da, merak unsuru ve İstanbul semtlerinin fotoğrafını çektiği için ben beğenerek okudum.
Daha öncesinde kan damlasını okumuştum tabii Define kitabının devamı olduğunu fark ettim ama gene de okumaya devam etmistim. Ve bugün Define'ye başladım açıkcası bu Kan damlasına göre bir tık daha iyiydi elimden bırakamadım. Kesinlikle tavsiye ederim. Bu sene önce can yayinlarinin lacivert serisindeki kitaplarını okudum. Şimdi de iş bankasından çıkanları okumaya başladım. Hep yazarı Eylül romanıyla bilirdim oysaki çok yönlü biriymiş. Keşke Edebiyat derslerinde yazarlarımızı kültleşmiş yönleriyle değil daha merak uyandıracak haliyle anlatsalar... hep tekdüze Ilk psikolojik roman M. Rauf...
Erzurum’da yaşayan doktor Şakir Feyzi’nin kayıp bir definenin izine düşüp İstanbul’a gelmesiyle kitap başladı. Definenin asıl sahibi Hadiye Hanım ve kızıyla tanışan doktorumuz kitap boyunca maceradan maceraya atladı. Sürekli bir olay olduğu için okuması keyifliydi. İstanbul’un birçok semtinden bahsedildi ve sanki yüz yıl önce oralarda geziyormuşum gibi hissettim, çok hoştu. Karakterler tek boyutluydu ve sonu da çok tahmin edilebilirdi, o yüzden üç puan verdim.
1927'de basılmış haliyle bu kitap, devam kitabı olan Kan Damlası'ndan daha iyi. Arada bu kadar kısa zaman geçmesine de şaşırdım; sanki bu daha erken bir dönemin izlerini taşıyor gibi gelmişti. Bu kitapta kurtarma gayesi varken devam kitabında bu gaye kurtulma gayesine dönüşecek. Hem de hızla.
Maalesef başarısız bir kopya olmuş. Yabancı polisiye romanlarının bir benzeri yazılmaya çalıştığı çok bariz ancak arkasında herhangi bir gizem olmadan, sadece karmaşık olması için karmaşıklaştırılan bir olaylar dizisi olmuş.
Mehmet Rauf'un polisiye yazmaya neden merak saldığını bilemiyorum ama bu konuda pek başarılı olduğunu düşünmüyorum. Karakter tahlilleri yetersiz, kurgu pek gerçekçi değil. Döneminin etkisinde kalıp da yazdığı bir eser mi emin değilim. Yeterli araştırma yapmadım ama bence bir solukta okunan pek de başarılı olmayan bir polisiye.
Mehmet Rauf'un Define romanı, Türk edebiyatında polisiye türünün ilk örneği olarak kabul edilir. Ancak roman, aşk, tutku, ihanet gibi temaları da içeren bir psikolojik derinlik sunar. Kahraman Şakir Feyzi, define peşinde hem fiziksel hem de duygusal bir yolculuğa çıkar.
Mehmet Rauf'un dedektif romanı, gizem, ipuçları ve karmaşık bir olay örgüsüyle tipik bir örnektir. Şakir Feyzi'nin başrolde olduğu roman, heyecan ve gerilimle okuyucuyu sürekli olarak sürüklemektedir. Şakir Feyzi karakteri zeki, meraklı ve cesurdur, ancak içsel çatışmalar ve duygusal dalgalanmalar da yaşar. Romanın diğer karakterleri de derinlik katan sırlara, geçmişlere ve ilişkilere sahiptir. Bu karmaşıklık, romanın gerçekçiliğini artırır. Roman aynı zamanda aşk, tutku ve ihanet temalarını da ele alırken, karakterlerin iç dünyalarına da odaklanır. Özellikle Şakir Feyzi'nin duygusal savaşları ve romantik ilişkileri, romana psikolojik bir boyut katmaktadır.
Romanın akıcı anlatımı, zengin tasvirleri, betimlemeleri ve karakterlerin iç dünyasını yansıtan ifadeleri okuyucuları etkilemektedir. Dil, dönemin İstanbul'unun zarafetini ve inceliğini taşımaktadır. Romanın melankolik üslubu, Servet-i Fünun edebiyatının tipik özelliklerini yansıtmaktadır. Aynı zamanda Fransız Romantizmi ve Sembolizmi'nin etkisi de görülmektedir.
Kusurları olsa da Define, gizem, macera ve psikolojik içgörünün etkileyici bir karışımını sunarak Türk edebiyatının temel eserlerinden biri olarak bugün de okurların ilgisini çekmeye devam ediyor. Ve kesinlikle bu romanın ikinci bölümü olan “kan damlası”nı okuyacağımdan hiç şüphem yok.
Define kitabı, hem Klasik Türk edebiyatının polisiye roman örneklerinden hem de bir seri olarak yazılmış nadide eserlerinden biri. Mehmet Rauf’un kalemiyle yeni tanıştığım bu eserinde, 1927 yıllarında sosyal ve siyasal anlamda pek çok değişiklik geçiren İstanbul’a misafir oluyoruz. Baş kahramanımız, Sherlock Holmes ve Arsen Lüpen maceralarının sıkı takipçisi bir doktor. Çalıştığı hastahanede, bir hastasının sırrına ortak olan doktorumuz, polisiye maceralara olan merakına yenik düşerek sırrı açığa çıkarmak için İstanbul’a geliyor. 1927 yılının toplum portresini çizen, yer yer de toplumu eleştiren ancak olay örgüsünden kopmayan bir roman. Edebiyatın dil açısından kendini yenilediği bir zamana denk gelmesinden kaynaklı olarak, yorucu anlatımı yoktu. Gayet güzel anlatıma sahip, rahatlıkla okunabilen çerezlik bir kitap olmuş. Umarım serinin devamı olan Kan Damlası kitabını da aynı zevkle okuyabilirim.
Bugün okumaya alışık olduğumuz karmaşık, içiçe geçmiş olay örgüleri ile hayat bulan hikayelerden olmasa da temposu ile okunulur kısa bir kitap. Karakter derinliği yahut incelemesinden mahrum. Ağırlıklı olarak gizemli olay ön planda.
Günümüz Türkçesi son derece dengeli; yazıldığı dönemin seviyeli sözlü iletişim güzelliğini tadında ve anlaşılır şekilde aktarıyor.
Mehmet Rauf'un ilk polisiye romanıymış ve devam kitabı da varmış. Onun ismi ise Kan Damlası'ymış fakat ben Define'yi pek sevemediğim için muhtemelen devam kitabını okumayacağım. Define, en başında güzel, merak uyandıran bir açılış yaptı fakat sayfalar ilerledikçe biraz sıkıcılığa doğru evrildi. Polisiye unsurlar iyi işlenememiş. Ortalamanın bir altıydı bana göre.
The author's way of using the language and its flood of mind was pretty tasty. I liked how he created and told events in the book. Years later reading a book written by him reminded me how I have fun reading books had written a century ago. I recommend anyone this book. I am really eager to have its sequel.
Neresinden baksanız tutarsız, mantıksız ve başarısız bir polisiye eseri. Bir bakıyorsunuz romans, bir bakıyorsunuz masal, bir bakıyorsunuz hikaye, daldan dala.
mehmet rauf belli ki ingilizi polisiyelerinden etkilenmis sekilde bir polisiye yazma hevesine kapilmis. en azindan karaktere gore bu cikarimi yapabiliriz. baslarda surukleyiciligini korusa da sonlara dogru cok tekrara dusmus. merak duygusunu yitirmeye sebep oluyor bu tekrarlari.
basit bir dili ve hatta kurgusu olduğu halde neden hiç sıkılmadım hatta çok keyifle okudum emin değilim :”) belki hasta yatağında okumanın verdiği keyiftendir, bilemiyorum. ama tek oturuşta (aslında iki, bi yemek molası vermiştim) su gibi aktı. ikinci kitabı varmış, kitabın sonunda öğrendim ama işte onu okumaya hiç niyetim yok. bu kadar acemi polisiye roman şimdilik yeterli. devamında tadımız kaçabilir. kitabı okurken içimden hep bi harita açıp baş karakter oradan oraya koşarken onu harita üzerinden takip etmek geçti. keşke içinde bi de eski istanbul haritası olsaymış.