Jack London'ın dünyasında birbirine karşıt iki öğreti buluşmuş ve kaynaşmıştır. Yaşam mücadelesinde en güçlü olanın ayakta kalacağını savunan Darwin'in öğretisi ve sonsuz insan sevgisi. Jack London tensel ve tinsel yaşamı son damlasına kadar tüketerek kırk yaşında öldü. Bu yaşamlardan hiçbiri ona tam anlamıyla doygunluk sağlamadı ve ölümde hiç'in karanlık görkemini aradı.
Bu kitap için yazarın yeteneğini ve yapıtlarındaki çeşitliliği kanıtlayan beş öykü seçtik. Okuyucu, Mapuhi'nin Evi'nin ancak sonlarına doğru gerçek kahramanın kim olduğunu fark eder. Hayatın Kanunu herkes tarafından doğallıkla ve saflıkla kabul edilen acımasız bir kaderi ortaya koyar. Yüz Karası işkence tehdidine maruz kalmış bir adamın korkunç bir oyun sonucunda kurtuluşunu anlatır. Midas'ın Müritleri anarşistlerden oluşan bir örgütün acımasız işleyişinin ayrıntılarını verir. Gölge ve Parıltı, görünmez olabilme gibi yazın sanatının eski motiflerinden birine yenilik ve zenginlik kazandırır.
John Griffith Chaney, better known as Jack London, was an American novelist, journalist and activist. A pioneer of commercial fiction and American magazines, he was one of the first American authors to become an international celebrity and earn a large fortune from writing. He was also an innovator in the genre that would later become known as science fiction.
London was part of the radical literary group "The Crowd" in San Francisco and a passionate advocate of animal rights, workers’ rights and socialism. London wrote several works dealing with these topics, such as his dystopian novel The Iron Heel, his non-fiction exposé The People of the Abyss, War of the Classes, and Before Adam.
His most famous works include The Call of the Wild and White Fang, both set in Alaska and the Yukon during the Klondike Gold Rush, as well as the short stories "To Build a Fire", "An Odyssey of the North", and "Love of Life". He also wrote about the South Pacific in stories such as "The Pearls of Parlay" and "The Heathen".
Borges’in hazırladığı “Babil Kitaplığı” serisinden bir öykü kitabı. J. London’un beş ayrı, beş muhteşem öyküsü. Öykü sevmeyenlerin bile keyifle okuyacaklarından eminim. Doğayı bu kadar güzel tanımlayan, şiirsel bir gerçekçilikle aktaran, öykülerin veya romanların geçtiği yerlerin folklorik öğelerini mutlaka kullanan iki büyük yazar var. Yaşar Kemal ve Jack London. Kesinlikle okumalısınız
Her gün biraz daha Jack London'a hayran kalmak... Özellikle gizem, gerilim, korku seviyorsanız bayılacağınız beş öykü. Karanlığın içindeki aydınlık, güya modernitenin içinde asla içimizden söküp atamayacağımız yabaniliğin çağrısı. Jorge Luis Borges'in"Babil Kitaplığı" tam bir hazine. Eski basım yüzünden bulunamayan bu kitaplığa ait tüm eserleri çevirmeye devam eden Kırmızı Kedi Yayınları'na ne kadar teşekkür etsek az :)
4 Hikayeden oluşuyor kitap, hepsini de beğendim ama kitaba adını veren hikaye olan Midas'ın Müritleri gerçekten çok etkileyiciydi. Kar ve kışı iliklerimize kadar hissettiren son hikayeyi kimin yazdığını bilmeden rastgele açılıp okusam yazarını tahmin etmem pek zor olmazdı sanırım, bu tarz hikayelerini çok beğeniyorum.
her öykü, kendi başına küçük bir evren gibi. özellikle kitaba adını veren Midas'ın Müritleri tam filmi çekilecek bir öykü, açık ara favorim oldu. içindeki örgütsel yapı, adalet arayışı, kapitalizm eleştirisi… tüm bu temalar öyle doğal ve çarpıcı bir şekilde anlatılmış ki, sanki kurgu değil, yaşanmış bir olayı okuyormuşsun gibi hissettiriyor.
Jack London, bu kitapta da doğayla insanı iç içe anlatıyor. soğuk, rüzgar, açlık, fırtına, kader, yaşam mücadelesi... bunların her biri birer karakter gibi metnin içinde dolaşıyor. doğayı ve insanın içindeki o direnme gücünü sadece betimlemiyor, yaşatıyor.
kızıl veba kitabı hariç şimdiye dek hayranlıkla okuduğum bir yazar Jack London. doğayı gözümüzün önüne seren dili ve hayatta kalmanın tüm yönlerini ele alışı beni hep derinden etkiliyor.
“bizden kaçamazsınız. biz sınai ve toplumsal yanlışların bir sonucuyuz. biz, bizi yaratan toplumu hedef alıyoruz. biz bu çağın becerikli mağluplarıyız, rezil bir medeniyetin baş belasıyız. biz, sapık toplumsal seleksiyonun yarattığı ucubeleriz. şiddete şiddetle karşılık veririz. sadece güçlü olan kazanır. biz en güçlü olanın kazanacağına inanıyoruz. siz ücretli kölelerinizi ezdiniz ve kazandınız. emrinizdeki savaş şefleri, kanlı grevlerde işçilerinizi köpekler gibi vurdular. siz, işte böyle yöntemlerle ayakta kalabildiniz. sonuçtan şikayetçi değiliz çünkü bizim de aynı doğa kanununa tabi olduğumuzu kabul ediyoruz. fakat artık şu soruyu sormanın zamanı geldi: mevcut toplumsal koşullar altında hangimiz ayakta kalacak?"
"toplum temelinden sarsıldı. erdemler ve güç kızgın demirle dağlandı. sınıflaşmaya karşı bütün olmak yerine sınıflar sınıflara karşı geldi. kanun ve düzen başarısızlığa uğradı."
"yöneticiler ve iktidarlar iskambil kağıtlarından yapılmış, yıkılmayı bekleyen kuleler gibi..."
"neşenin doruğa tırmandığı anlarda hiçbir neden yokken, sanki bir uçurumun kıyısında bilinmeyen bir tehlikeyle boğuşuyormuşçasına, yüzü aniden zihinsel acılarla gerilip allak bullak olur, elleri kenetlenir, gözleri donuklaşır ve kaşları çatılırdı."
"kural, tüm canlılar için geçerliydi. doğa, fani vücuda nazik davranmaz; birey denen somut varlığı umursamazdı."
"her şey yolunda. dala hafifçe tutunan, geçen yıldan kalma bir yaprak gibiyim. ilk esintide yere düşeceğim."
"o zamanlar bilmiyorduk, zihinlerimizi böyle korkunç ihtimallere karşı eğitmeyi henüz öğrenmemiştik."
'...İkisi de asabi, sanki namludan çıkmaya hazır birer mermiydi. Ama bu tuhaf arkadaşlıkta üçüncü bir kişi daha vardı ve bu üçüncü kişi kısa boylu, şişman, güdük ve tembeldi. Söylemeye dilim varmıyor ama o bendim.' S:91
Ara ara Babil Kitaplığından okumak istiyordum, ilk adımı bununla atmış oldum; taktik falan yok tamamen rastgele seçimlerle seçkiye devam edeceğim. Başlangıç olarak London beni aşşşşırı keyiflendirdi, darısı diğer eserlerin başına.
Yıldızımın bir türlü barışmadığı yazarlardan London. Anlattığı konular teoride hoşuma gitse de okuyunca hoş bir tat bırakmıyor nedense. İlk kez öykülerini okudum, bana kalırsa romanlarından daha iyi bir iş çıkarmış. Seçkide beş öykü var. Baskıya adını veren Midas’ın Müritleri ve Yüz Karası dışındakileri sevemedim. Yüz Karası, hayat kadar ölümde de onurlu olma isteğini bir balta hamlesiyle çok net bir şekilde anlatıyor. Öykü son ana kadar vaatkar olmasa da finaliyle şaşırtıcı bir haz verdi. Midas’ın Müritleri ise daha farklı bir öykü. Bir şantajı anlatıyor esasen. Şantaj yapanların kendini entelektüel olarak sınıflandırması ve bezdiriciliği epey ilginç. En sevdiğim kısımsa London’ın sıradan olanın üstüne bir gizem perdesi örtmesiydi. Pek bir detay vermeyip açıklamayarak çok keyifli bir öyküye çevirmiş. Kalan öykülerde insanın hırsları ve yaşama tutunma arzularını işliyor. Bana göre biraz yavan işlenen temalardı.
Che succede se un gruppo di anonimi cittadini, stufi di essere schiavi del sistema, inizia a mandare lettere minatorie in giro in cambio di denaro? È il sistema che inizia a sgretolarsi dal suo interno. Prodotti del sistema che fanno guerra al sistema stesso, come una sorta di malattia autoimmune. Quello dei cani, quelli dei lupi e quello dei mari. Solitamente è così che viene visto Jack London in letteratura. Io aggiungerei anche quello della rabbia sociale. E che rabbia!
Özellikle Midas’ın Müritleri öyküsü için okunması gereken J. London kitabı. Buradaki yorumlardan Netflix’te bu öykünün altı bölümlük bir mini dizisi olduğunu öğrendim. Gün itibarıyla ona başladım. Nasıl uyarlandığını merak etmekteyim.
Elegí esta lectura tras haber visto la serie de televisión. Desconocía que estuviese inspirada en un relato de Jack London y me generó curiosidad. Si bien el dilema moral en el que se basa y la sensación de angustia que genera el acoso moral anónimo que sufre el protagonista, en este caso el relato profundiza mucho menos y la serie aprovecha para darle una vuelta interesantísima al planteamiento. En resumen, se trata de un relato que genera interés y curiosidad. Bien.
Jack London muhteşem kaleminden beş öykü yer alıyor. Muhteşem diyorum çünkü okuduğum tüm kitaplarını çok sevdim yazarın. Kırk yıllık yaşamına harika yapıtlar sığdırmış muhteşem bir yazar bana göre. Bu dünyadan erken ayrılmasına çok üzüldüm çünkü yaşasaydı daha nice yapıtlar verirdi. Tüm öykülerini sevdim kitabın. Deniz kokan ve her cümlede yazarı bilmesem de "kesin London'ın kalemi bu " diyebileceğim ilk öyküyü okumadım sanki yaşadım. Her detay gözünde tüm canlılığıyla yer aldı ve denizin o tuzlu tadını hissettim. İkinci öykü bir film ya da belgeselde izlediğim bir konuyu hatırlattı bana. Bu konuda aklıma gelen ilk söz de "ne ektiysen onu biçersin" oldu. Üçüncü öykü ise zekası ile şiddeti olabileceği kadar alt eden bir adamı anlatıyor. Kitaba ismini veren dördüncü öykü ise kapitalist sistem ile iş gücünün mücadelesi olarak farklı kaynaklarda lanse edilse de olan yine masumlara oluyor. Son öykü ise iki muhteşem zekanın çarpışmasını konu alıyor. İnsanlar zeki de olsalar bir noktaya ya da kişiye kafayı taktıkları zaman mantık ortadan kayboluyor. Bu öyküde de bunu çok güzel anlatmış yazar.
Me interesó este relato a raíz de ver la serie de Netflix: «Los Favoritos de Midas». La serie decía que estaba basado en este relato de Jack London. Así que me lo compré en formato digital y me lo leí. Es muy cortito. En digital sumaban 44 páginas. El relato trata de un millonario, heredero de una empresa, recibe una carta de una organización llamada “Los Hijos de Midas”. Estos lo que hacen es chantajear al empresario con asesinar a personas aleatorias si Eben Hale (que así se llama el protagonista) no paga una suma de veinte millones de dólares. Si os interesa el tema, leedlo porque son 20 minutos (si acaso) y es una historia interesante y da que pensar.
“Bizden kaçamazsınız. Biz sınai ve toplumsal yanlışların bir sonucuyuz. Biz, bizi yaratan toplumu hedef alıyoruz. Biz bu çağın becerikli mağluplarıyız, rezil bir medeniyetin baş belasıyız.” -Midas’ın Müritleri
İçindekiler: Midas’ın Müritleri 5/5 Keesh’in Öyküsü 2/5 Bir Günlük Konaklama 3/5 Korkak Negore 2/5
(Zeplin Kitap tarafından basılmış, çevirisini Sinem Sabuncu’nun üstlendiği versiyon)
Jack London'dan yaşama tutunmaya ve ondan vazgeçmeye dair birbirinden güzel beş öykü... Yaşamak, başlı başına bir mücadele ve Bay London bu mücadeleyi yazıya dökme konusunda çok başarılı. Rüyalarımı kabusa çevirse de, okumanızı tavsiye ederim. =)
Chissà perché minions è stato tradotto con favoriti e non con tirapiedi o servitori, che si sarebbe meglio adattato a questo brevissimo racconto distopico molto interessante e ricco di spunti. È la storia di un ricatto perverso, perpetrato attraverso una serie di missive, che la fantomatica setta dei favoriti di Mida attua nei confronti di ricchi capitalisti: la vita di persone ignare e innocenti, scelte più o meno a caso e non necessariamente nell’ambito della classe dominante, in cambio di milioni di dollari, ”per dimostrarle che facciamo sul serio in quella data uccideremo un uomo nella Trentanovesima Strada Est. Sarà un operaio. Quest’uomo lei non lo conosce, e neppure noi. Nella società moderna lei rappresenta una forza; anche noi rappresentiamo una forza - una forza nuova. Senza collera né rancore, ci apprestiamo alla battaglia. Come lei prontamente discernerà, noi siamo semplicemente una proposta d’affari. Lei è il pestello, e noi il mortaio: la vita di quest’uomo potrebbe rimanervi frantumata in mezzo. Lei la può salvare se accetta le nostre condizioni e agisce in tempo.” Le argomentazioni del ricatto non fanno una grinza, ”Le baronie feudali di un tempo saccheggiavano il mondo con il fuoco e la spada, le moderne baronie del denaro sfruttano il mondo padroneggiando e impiegando le forze economiche mondiali. Sopravvivono i cervelli, e non i muscoli; e quelli più adatti a sopravvivere sono gli influenti economicamente e intellettualmente. Noi, i F. di M., non ci contentiamo di divenire schiavi salariati. I grandi trust e le concentrazioni di imprese (tra cui la sua) ci impediscono di raggiungere il posto in mezzo a voi che i nostri intelletti ci qualificherebbero a occupare. Perché? Perché siamo senza capitali. Noi siamo fra i miserabili, ma con questa differenza: i nostri cervelli sono fra i migliori, e non abbiamo alcuna stupida morale né scrupoli sociali. In quanto schiavi salariati, sfacchinando dalla mattina alla sera, e vivendo in maniera frugale, non riusciremmo in sessant’anni - né in venti volte sessant’anni - a risparmiare una somma di denaro sufficiente a tener testa con successo alle grandi aggregazioni di capitale che ora esistono. Cionondimeno, siamo scesi in lizza. Noi ora gettiamo il guanto di sfida al capitale mondiale. Che lo voglia o no, esso dovrà raccogliere tale sfida e combattere.” La lotta di classe si sposta sul terreno quotidiano agito dalla classe dominante e usa gli stessi strumenti, una violenza cieca e senza scrupoli il cui scopo è quello di accumulare capitali e che lascia i capitalisti immacolati, ”Ma anche se lottò sino all’ultimo, Mr Hale non potè lavarsi le mani del sangue di cui esse si erano macchiate. Anche se tecnicamente non era un assassino, anche se nessuna giuria di suoi pari l’avrebbe mai condannato, nondimeno la morte di ciascun individuo era imputabile a lui. Come ho già detto, una parola da parte sua e la carneficina sarebbe cessata. Ma si rifiutava di accordare quella parola. Insisteva che l’integrità della società era aggredita; che non era così vigliacco da abbandonare il suo posto; e che era palesemente giusto che pochi fossero assoggettati al martirio per il benessere finale dei molti.” In realtà una differenza la si può trovare, perché in questo modo la classe oppressa rinuncia a ciò che la rende tale, alla solidarietà, e la modalità scelta dai favoriti di Mida li colloca nella stessa schiera degli oppressori. Per molti aspetti si può accostare a Il terrorista, di Robert Luis Stevenson, di qualche anno precedente.
This entire review has been hidden because of spoilers.
The plot is something I suspect will become more than fiction in this age of rising Marxism and tyrants. The reviewer left off perhaps his best work - the Seawolf -which was more in line with the nihilism and philosophy of Nietzsche and National Socialists. Perhaps if London had lived longer or sensed what happens when you replace flawed Capitalism with National Socialism or other Socialist tyrannies - he might not have been so moved by the lie that "Tyrants who become gods" who no longer have any sense in a higher power than themselves, will actually share the wealth. The recent historical result is that the masses share the misery and the elites have all the wealth and power. The history of the last century has shown that Marxism has been a very effective tool for tyrants - and like National Socialism - can justify horrific slaughter, i.e. Hitler's "Final solution" and 6 million Jews gassed; Mao's Great Leap Forward and 50 million starved to death; Stalin's slaughter in Ukraine - when they refused to privatize farms - 5-10 million starved. On and on. Socialism the common thread. Atheism. And the leader replaces God. As we now see with the end of the American "empire" - it too has become just another failed Republic in decline - those in power no longer believed in a higher power - and like all tyrannical regimes - when they thought that their failed policies would no longer get enough votes to stay in power, they targeted the leader of the opposition party rather than defeating him at the ballot box. The very wealthy who actually create - weather we are talking about Henry Ford or Elon Musk - are NOT the problem. The real problem is power mad politicians who use their wealth to gain absolute control even if it means millions slaughtered and the total degradation of the people.
Babil Kitaplığı gerçekten iyi seçimlerle dolu. Jack London’un öykülerinden okuyoruz bu kitapta. Birinci kitabı okurken biraz “Mobby Dick” biraz “İnci” esintisi duyabilirsiniz. Güçlü ve kesin hatlara sahip bir öykü. Anlatmak istediğini direkt söylüyor.
İkinci öykü Eskimo yaşantısına gönderme gibi, ben neden kitapları okurken sürekli kafam başka yerlerle bağlantı kuruyor 🤦🏻♂️ Eskimolar da yaşlı üyeleri okyanusun üzerinde ölüme bırakırlarmış ya😔 Vahşetin Çağrısı’nı duyumsuyorsunuz burada. “The Revenant” geliveriyor kısmen de olsa aklınıza.
Tamam, gerisini okuyun görün...
Bu öyküler hayatta kalma mücadelesi öyküleri bence. Yaşamla ölümün ve ne için hayatta kalmalıyızın sorgusu.
Els tres relats que integren esta edició estan molt ben escollits perquè es fan bona companyia. «Los Favoritos de Midas», «Goliah» i «Un fragmento curioso» són tres pecetes de ciència-ficció que no podria haver escrit ningú que no fora un socialista ianqui de principis del segle passat. Destaque la segona especialment perquè es tracta d’un exemple d’utopia que avui en dia es pot llegir sense massa problema com si fos una ucronia hopepunk —tan de moda, per fortuna, hui en dia—; i la tercera, que ja és pur hopepunk escrit en 1908.
Colecção de contos de Jack London onde a sobrevivência, a morte, a solidão, a ganância e a natureza são alguns temas comuns. Destaco o conto que dá nome ao livro, onde um grupo anárquico de desconhecidos semeia o medo na sociedade, lembrando o que veio a ser o Project Mayhem de Clube de Combate (talvez esteja aqui uma inspiração para o livro...).
Jorge Luis'in Babil Kitaplığı seçkisinin beşincisi olan bu kitap 5 farklı öyküden oluşuyor. Her öykünün sonunu az çok tahmin etmenize rağmen merak uyandırıcı anlatım sayesinde "peki ne olacak şimdi?" diyerek okumaya devam ediyorsunuz. Aynı olay örgüsüyle öyküleri arkadaşlarıma anlatırken onlar da heyecanlandılar:)10-15 sayfalık kısa öykülerle bile okuyucuyu heyecanlandırmak, sonunu merak ettirmek Jack London'ı harika yapmaya yeter diye düşünüyorum💜
Kitap 5 hikayeden oluşuyor. Mapuhi'nin evi okyanus hayatının yoksul halklarının elemini anlatıyor. Jack London'un eserlerinin birkaçını okuduktan sonra yaşadığı tecrübelerle birlikte edindiği engin gözlem hafızasını ve dilini çok net hissediyorsunuz. Midas'ın Müritlerinde örneğin Demir Ökçe'nin sesleri duyulabiliyor. Tiflis yolunda keyifli bir okuma oldu.