Tunuslu seyyar satıcı Muhammed Buazizi, 17 Aralık 2010 tarihinde Sidi Bouzid valiliği önünde kendini ateşe verdi. Amacı kendisini hırpalayan ve meyvelerine el koyan zabıtaları protesto etmekti. Ancak Buazizi’nin kendi bedeninde yaktığı ateş kısa sürede büyüdü ve önce ülkesini, sonra bütün Arap coğrafyasını kaplayacak kitlesel bir harekete dönüştü.
Ayaklanmalar çok hızlı ve sert bir şekilde yayıldı. “Tunus’tan Han Yunus’a kadar” bölge halkları haksızlığa, yoksulluğa, demokratik olmayan şartlara ve yaşadıkları düzene karşı ayaklandılar. Yıkılmaz denilen diktatörleri devirip, rejimleri alaşağı ettiler. Kısa sürede çığ gibi büyüyen, yalnızca Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da değil, tüm dünyada yankılarını hissettiren bu hareketi bir araya getiren, birleştiren yegâne emel şu sözlerde vücut buluyordu: Fel yaskut ennizam! Yani, “Yıkılsın bu düzen!”
Elinizdeki kitapta, yaklaşık yirmi yıldır Ortadoğu’yu yakından takip eden gazeteci Mete Çubukçu, 2010 yılının sonunda başlayıp günümüzde etkilerini hâlâ sürdüren Arap ayaklanmalarını ele alıyor. Olayları tarihsel süreç içerisinde konumlandırırken, isyanları yerinde takip etmiş bir gazeteci kimliğiyle, objektif ve meydanların “ruh”unu gözden kaçırmayan bir üslupla yaşananları özetliyor, sentezliyor ve yorumluyor. Dahası, ilgisini ayaklanmaların “ürettiği” sonuçlara kadar da yayıyor: Futboldan, müzikten, sosyal medyadan, sokaklardan, gündelik hayattan örnekler sunuyor.
“Arap Baharı” tanımlamasını reddeden Çubukçu, yaşananları bölgenin iç dinamikleri çerçevesinde açıklama gayretinde. Ayrıca dış müdahaleleri ve uluslararası konjonktürü de bakış açısına dahil ederek ayaklanmaların nedenlerine, sonuçlarına ve bu süreçte yaşananlara odaklanıyor.
Arap Baharı'nın daha başında, Mısır, Suriye ve Libya'da olayların nereye gideceğinin çoğu kişi tarafından tahmin edilemediği 2012-13'te, çok isabetli tespitler ve öngörülü tahminlerle olaylara ışık tutmuş. Çoğu tespit ve yaklaşımı hala güncel ve açıklayıcı...
Özellikle "Arap Baharı" kapsamında Ortadoğu ve Kuzey Afrika üzerine çalışanların okuma gerekliliği olan bir çalışma. Bölgeyi Türkiye'nin en iyi bilen ve okuyan gazeteci ve entelektüellerinden olan Çubukçu'nun son derece önemli analizlerini okuyoruz ve bugünden baktığımızda da ne denli mantıklı olduğunu görüyoruz.
böyle kitapları okumanın en iyi tarafı, dünyada ve özellikle yakınlarımızda yıllara yayılarak uzayıp giden parçalı savaşlara, çatışmalara bakarken, konunun sabah akşam tv' de internette yani elimizin uzandığı yakınlıkta olup giderek olağanlaşmasından da kaynaklanan o, farkında bile olmadığımız "e tabii bir geçmişi var, tabii ki birbirine örülü bir sürü alt çatışmalar var" kabulüne dayalı, çatışmanın savaşın geçmişini biliyormuşuz ya da allah ne verdiyse artık bişeyleri hakli olarak varsayıyormuşuz gibi yaşadığımız, bilinçdışı bilgisizlik halimize ayna tutup, "bildiğimizi" sandığımız o arka planı, geçmişi okurken aydınlana aydınlana, hayretler icinde kalarak, " bak bunu hiç duymamıştım /düşünmemiştim" diye okurken cidden bilgilenmemiz ve belki de cidden ilk kez konuya ilişkin sağlıklı bir fikir sahibi olma imkanına kavuşabilmemizdir.
Kitap 2012'de yazılmış, o zamandan beri köprünün altından çok sular geçti hatta birçok köprü yıkıldı. Bu yüzden kitaptan güncellik beklememek lazım. Ama taa o tarihten yaşanacakları iyi analiz eden, olaya gazeteci gözüyle uzaktan bakmayı başaran etkileyici bir kitap. Üstelik sayfa sayısı da az, buna rağmen oldukça derli toplu ve yeterli bilgiler verilmiş.
Çok fazla tekrara düşülmüş. Kitap 'Arap ayaklanmaları' gibi iddialı bir isme sahip olsa da sadece ön planda olan ülkelere eğilmiş, Bahreyn ya da diğer Magreb ülkelerinde yaşananlar yeterince açılmamış.