“Şeytanın bin maskesi varsa, her şeyde kötülük vardır.” Emine’nin cevabında ya kadınlara ya da inançlılara özgü bir derinlik vardı. Mehmet hangisi olduğunu çıkaramadı.
2006’dayız. Fay Kırığı Üçlemesi’nin ilk kitabı Mehmet’in bir yıl sonrası... Mehmet kabuk değiştiren bir canlı gibi başkalaşıyor, İstanbul gibi.... O küçük yalnızlığının ve hatıralarının dışına taşan, rüyalarına bile büyük gelen bir zenginliğin içine yerleşiyor, adlandıramadığı bir hayat yaşıyor. Hassas ve güzel Emine’yle evlenecek Mehmet. Paranın yeni sahiplerine damat olacak.
Hazlar, türlü hesaplar, yanılgılar, koyu karanlıkla geçmişten gelen sesler, ölürken yedi dirhemini bile yoksullara veren peygamber ve abdestli kapitalistler, takdir-i ilahi, yutkunan kadınlar ve erkekler. İbadetin sermayeyle serencamı. Emine arada kalmış, ne yapsa eksik... Kuyudan su çeken çıkrık ipini andıran tespihler...
Mehmet Eroğlu, paranın etrafına üşüşmüş insanları, yakın dönemin düşkünlerini ve galiplerini anlatıyor.
Mehmet Eroğlu (born 2 October 1948) is a Turkish novelist. His most known work is Issızlığın Ortasında ("In the Midst of Isolation").
He was born on 2 August 1948 in İzmir. In 1971, he graduated from the Department of Civil Engineering at the Middle East Technical University. He then worked as a civil engineer at the Turkish General Directorate of State Hydraulic Works, the Tourism Bank and at a private company.
He shared the first award at the Milliyet Novel Contest (of the Milliyet news paper) in 1978 with Orhan Pamuk, with his novel Issızlığın Ortasında (In the Midst of Isolation).[2] He also collected the Madaralı Novel Award in 1985 with the same work and the Orhan Kemal Novel Award in 1985 with Geç Kalmış Ölü (The Delayed Dead), which was a continuation of the previous book. His work reflects various situations of humanity by creating anti-heroes, while also not concealing his political point of view.
Fay Kırığı 1 - Mehmet'i o kadar beğendim ki hemen ardından Emine'yi okumaya başladım. Hikaye oldukça ilgi çekici, yine bu romanda da aforizmalar bol, bir cümleyi okuduktan sonra üzerinde bir süre düşünmeniz gerekebiliyor ama asla sıkıcı bir roman değil, Mehmet Eroğlu'nun dili oldukça akıcı. Üçlemenin son kitabını okumayı daha sonraya bırakacağım ama Mehmet Eroğlu'nun diğer kitaplarını da okumayı düşünüyorum.
Emine, Fay Kırığı üçlemesinin ikinci kitabı. Mehmet Eroğlu, ilk kitapta o edebiyat mürekkebini damlattığı kalemiyle çevresinde dolaştığı toplumun fay kırıklarından birine; laik-muhafazakâr çatlağının derinlerine bir aşk öyküsünü kuşanarak dalıyor. Mehmet ve Emine… Emine, muhafazakâr ve tutucu bir ailede büyümüş, gelenekleri bağlı bir türbanlı kadınken; Mehmet, rüzgâr nereden eserse oraya savrulmuş, inancını yıllar önce güney doğunun insanı uçsuz bir yalnızlığa esir eden dağlarda yitirmiş bir adam.
Toplumunuz 80 darbesinden sonrasında farklı bir dönüşüm geçirdi ve bu bizler bu dönüşümün en şiddetlisini olmasına rağmen en sessizini yaşıyoruz. Edebiyatında bu değişime tanık olması gerekiyordu ve Mehmet Eroğlu bu üçleme ile bu tanıklığı üstlenmiş. Kitabın ağdalı bir dili olmasına karşın akıcı bir anlatımı var. Öyle ki, bu durum okurken hem beni yormadı hem de doyurucu ve özgün benzetmelerle dolu edebi şölenin tadına varmamı sağladı. Kitap, temelde iki farklı dünyaya ait insanın aşkına kurulsa da geniş bir bakış açısıyla bakıldığında günümüz Türkiye’sinden bir perspektif sunuyor. Peki, bu perspektifin içine kimler var? Paranın kokusunu alan, açgözlü hırslarını örtmek için muhafazakârlık gömleğini kuşanan, iktidara yandaşlık yapan zenginler, haz düşkünü kadınlar, sofular, dindarlar ve en önemlisi de yazarın bir tez olarak sunduğu abdestli kapitalistlere düşman, kitabın vicdanın üstlenmiş sosyalizm ile Müslümanlığı bir arayan getiren Hasan Hoca.
Yalnız, Mehmet Eroğlu, neredeyse tüm roman karakterlerini; ama özellikle romana kök olan Emine ve Mehmet’in geçmişi, içine doğduğu toplumla inşa edilen tüm ruh dünyasını öyle ayrıntılı bir şekilde betimliyor ki sözcükler adeta kanlı canlı bir insana dönüşüyor. Onun bu konuda bir usta olduğu su götürmez bir gerçek artık.
Ayrıca şunu da fark ettim, Mehmet Eroğlu’nun kullandığı roman tekniğinin sinematografik yönü çok güçlü. Onun kitaplarında kaybolurken kendimi ince elenip sık dokunmuş bir filmin içinde gibi hissediyorum. Bu da benim romandan aldığım tadı katbekat arttırıyor.
İlk kitaptaki kadar yoğun olmayan yerinde uygulanmış aforizmalara eşlik eden ağdalı dil Mehmet Eroğlu’un anlatım tarzına alıştığım için akıcılığı bölmedi, ilk kitaba göre daha tempolu bir okuma deneyimim oldu. Sinematografik yanı da ilk kitaba göre daha güçlüydü, çoğu yeri adeta dizi takip eder gibi okudum. Yayımlanma tarihinin üzerinden geçen 13 yılda özellikle sosyolojik analizlerin iyi demlendiğini görebiliyoruz. İnsanlığın ortak deneyimine has duygu ve düşünceleri hepimizin paylaştığını gösteren psikolojik çözümlemeleri derinlikli bulmakla birlikte, herbir karakterde inandırıcılığı sarsan küçük veya büyük nüanslar onlarla kurduğum bağı zedeledi. Tabii ki ufak bir aradan sonra, 90’lar Türkiye’si ve heyecanla beklediğim Rojin’in hikayesiyle seriyi bitireceğim.
3.5 yildiz. Ilk kitap Mehmet tarafindan anlatilip Mehmet isminde olunca, ikinci kitap Emine adinda oldugu icin heyecanla Emine perspektifinden izleyecegiz sandik oykuyu. Ama olay pek oyle olmadi. Yine Mehmet, yasadiklarini anlatiyor, sadece biraz daha Emine var ortalikta. Mehmet 2 daha mantikli bir isimlendirme olurmus.
Buna ragmen yine bir dolu olay guzel kurgulanip yakin Turkiye tarihinin icine ozenle yedirilmis. Yazarin polisiye konusundaki yetenegini artik kaniksamaya basliyorum.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Bir Mehmet Eroğlu klasiği. Toplumsal dönüşümü anlamamıza bir ölçüde ışık tutan bir yapıt. Ama bunu ne kadar tarafsız yaptığı tartışılır. Özellikle muhafazakar kesimden karakterler biraz karikatürize. Özellikle romana adını veren Emine'yi çok inandırıcı bulmadım. Aformiza bezeli diyalog ve tasvirler zaman zaman yapaylık tadı bırakıyor. Ama bu yazarımızın alameti farikalarından. Üçlemenin ilk kitabı Mehmet sanki bu bakımdan daha sağlamdı. Yine de zevkle okunuyor. Zaten bazı yazarlardan keyif almanız için ikna olmanıza gerek yok.