قصة جميلة، الفتاة الفقيرة التي تعمل بمصنع، وتعيش مع أبيها وأخيها. تقع في حب المحاسب الفقير، في الوقت الذي يغرم بها رجل غني تصر على رفضه. هي قصة إجتماعية عن يوميات قديمة لفقر متكرر، وموقفه أمام سطوة المال والسلطة.
Orhan Kemal, (Mehmet Raşit Öğütçü) writer of short stories and novels was born in Adana in 1914 and died in Sofia in 1970. His father, Abdülkadir Kemali, was an MP from Kastamonu during the first term parliament of the Turkish Republic. Abdülkadir Kemali, a lawyer by profession, established The Ahali Party which was dissolved causing its founder to have to flee to Syria. In order to accompany his father, Orhan Kemal had to miss his final year of secondary school. Orhan Kemal stayed in Syria for a year, returning to Adana in 1932. He worked as a laborer, weaver and clerk in cotton gin mills. During his military service he was sentenced to 5 years imprisonment for his political opinions. Bursa prison became a turning point in his life and art work as he met Nazım Hikmet who greatly influenced him. On his release in 1943, Orhan Kemal, moved to Istanbul (1951), where he worked as a labourer, a vegetable transporter and then as a clerk for the Tuberculosis Foundation.From 1950 onwards he tried to live upon the income gained from writing. Orhan Kemal died in Bulgaria. His body was returned to Turkey and buried in Zincirlikuyu cemetery.
Kemal’s first poem was published in Yedigün under the name of Raşit Kemal (Duvarlar 25.04.1939) Further poems written under the same pen name are Yedigün and Yeni Mecmua 1940. On meeting Nazım Hikmet, Kemal wrote under the name of “Orhan Raşit” (Yeni Edebiyat 1941) Impressed by Nazım Hikmet, Kemal concentrated on stories as opposed to poems. His first story, “Bir Yılbaşı Macerası”, being published in 1941. In 1942 he adopted the name Orhan Kemal when writing stories and poems in Yürüyüş. He found fame through stories in Varlık in 1944, his first collection of short stories “Ekmek Kavgası”, and first novel “Baba Evi”, was published in 1949. Early works depicted characters form the immigrant quarters of Adana Kemal described the social structure, worker employer relationships and the daily struggles of petty people from industrialised Turkey. He aimed to present an optimistic view through the heros of his stories. He never changed his simple exposition and thus became one of the most skilful names of Turkish stories and novels. He also wrote film scripts and a play called “İspinozlar”. Dramatisations have been made of “72.Koğuş”, “Murtaza”, “Eskici Dükkanı”, “Kardeş Payı”. After his death a novel award was arranged in his name (1971).
Sayfalarca konuşmalar, ben çok keyif aldım. Yerel ağzı da o kadar iyi yazmış ki yazar.. Konuşmalar da sıkmıyor hiç, akıp gidiyor. İşçi kızı Cemilenin ekseninde aslında fakirliğin, gaza gelmenin kitabı bu. İki yüzlülük geçer akçe olmuş abla. Kitap dialoglar üzerinden ilerliyor ki normalde zordur dialog yazmak. Benimki de laf Orhan Kemal ayol bu.
Kusursuz. Insan olmaya dair her sey var. Bu kadar yerel ama bu kadar kuresel. Bu kadar sade ama bu kadar karisik. Bu kadar yalin ama bu kadar zengin. Bunu da ancak Orhan Kemal yapabilirdi. 5 uzerinden 5, 10 uzerinden 10. Muhakkak okunmali
* Küçük Adamın Romanı isimli dizinin üçüncü kitabı olan Cemile'de, konu ve zaman itibariyle ikinci kitapta Necati'nin gözünden gördüklerimizi, Cemile ve çevresindekilerin gözüyle yeniden görüyoruz.
** Konu ve üslup olarak Sabahattin Ali geleneğini sürdüren Orhan Kemal, Türk edebiyatında pek sık görülmeyen bir farklılık yaratmış. Belki şimdi eskiye nazaran çok daha fazla örnek vardır ama yazıldığı tarihi dikkate alırsak (1952), ataerkil bir toplumda, erkek bir yazarın romanına bir kadının ismini verip, kahramanlık tahtını ona vermesi, üstelik bunu yaparken onların gündelik hayatta bile sıkça uğradığı toplumsal sorunları/haksızlıkları dile getirmeyi ihmal etmemesi gerçekten takdire şayan.
*** Romanlarının büyük kısmında, toplumcu gerçekçilik çizgisinden ayrılmayan Orhan Kemal, bu romanında da, köyden kente göç, göçün doğurduğu işsizlik, işsizliğe bağlı açlık ve açlığın neden olduğu sorunları ve çelişkileri anlatırken oldukça yalın bir dil ve anlatım kullanmış. Anlatılanlar öyle canlı ve gerçekçi ki, kitabı okurken, cumhuriyetin ilk yıllarına ve toplumsal sorunlarına dair bir belgesel izliyormuşum hissine kapıldım. İyi okumalar...
A very enjoyable English translation from Everest Publications. The story flows easily and I liked it more than Murtaza, though they're both set in the environment of the cotton workers factory somewhere in the Çukurova. The characters in Cemile are likeable and respectable, and the mean ones are really mean. Also, if you are in Cihangir, stop by the Orhan Kemal museum on Akarsu Caddesi- it's not large but is at least quite interesting, including a photo of Orhan Kemal with Yaşar Kemal.
2024 yılında okuduğum en iyi kitaplardan oldu Cemile .Yavaş yavaş ,sindire sindire ,bir eski bir Türk filmi izler gibi okudum romanı.Orhan Kemal insanı ,hayatı ,yoksulluğu ,emeği ,sömürüyü o kadar güzel anlatmış ki .Büyük bir yazar .Edebiyatımızdaki nice büyük yazarlar gibi .
“Okumasınlar efendim,” diye bağırmıştı,” benim çocuklarım da okuyup yüksek tahsil görmeyiversinler, kıyamet kopmaz ya! Hem okuyup da ne olacak? Gözleri açılıp, hisleri incelip, etrafın çirkinlikleri karşısında adım başı üzülmektense, neme lazımcı birer küçük meslek sahibi olup çoluk çocuklarının ekmeğinden başkasını düşünmeyi bilmesinler daha iyi!”
“Kalın kemikli, sağlam bilekli elleri, küçük yaşlardan beri fabrikada çalışan birçok işçi kızınki gibi nasırlıydı, parmakları eğri büğrü, kemikleri çıkık çıkık.”
Boşnak kültürünün zorlu fabrika işçiliği yaşamına bile güzellikler katışı esas olanın koşullar değil iç güç olduğunu pek iyi anlatıyor. Doğu'ya özgü küçük hesaplar, çıkar avcılığı, dar bakış açısı, ve adına cehalet denilen şey; doğru yönlendirilmemiş öfkenin haksızlığı gideremeyişi hikayenin can damarı. Bence aşk vurgusu pek yok, Cemile'nin aşkı pek hissedilmiyor. Çukurova 'ağzı', 'Antep ağzına' benziyormuş, çok başarılı kullanılmış.
İç içe geçmiş hikayeler, 150 sayfanın içinde kusurları, eksikleri, hayalleri ile canlı, sevimli roman karakterleri, yerel şiveler, arkaplanda 1930’lar Adana’sı; defalarca okumalık bir roman Cemile.
Öykünün dönüm noktalarını izlemekte güçlük çektim, bazı olaylar bir anda olup biterken pek çok şey yalnızca diyalogla açıklandığı için kitapta genel bir havadalık var. Dil, Orhan Kemal'den alıştığımız dil, çok parladığı, çok güzel yerler var. Ama kitap daha önce okuduğum Orhan Kemaller ölçüsünde doyurucu değildi.
Yine de Orhan Kemal kitabı, bu biçimiyle bile 'benim' diyen kitaba yeğdir.
EMİLE'yi okuduğumda lisedeydim...( Aytmatov'un CEMİLE'sinden söz etmiyorum... Hani Aragon, dünyanın en güzel aşk hikayesi diye yazmıştı Fransızcaya çevirdiği kitabın önsözünde ki, haklı olabilir; bence de muhteşem bir aşk öyküsüdür ...) Benim yıllar sonra yeniden okumaya başlayıp, dün gece bitirdiğim Orhan Kemal'in Cemile'siydi... Orhan Kemal'in kitaplarını okuduğum yıllarda, fazla melodrama kaçtığını düşünür, dilinin tüm akıcılığına karşın biraz da küçümserdim sanırım... Belki üç otuz paraya yeşilçam filmlerine yazdığı senaryolarla özdeşleştirdiğim için, belki kitaplarını elime geçtikçe gelişi güzel, seçmeden okuduğum için, ya da burnu havalarda, beklentisi yüksek genç bir okur gözüyle değerlendirdiğim içindi... Sonra Orhan Kemal'i yeniden keşfettim... Son yıllarda kitaplarını daha sıralı ve daha önyargısız okuduğumdan olsa gerek, sözcükleri kullanışındaki ustalık, doğallık beni başka türlü etkiledi... Anlattığı yaşamların, insanların,acılarının ne kadar sahici olduklarını farkettim... Benim memleketimin, Adana'nın , benim ancak ucundan kıyısından tanıdığım gerçek insanlarının gerçek yaşamlarıydı anlattıkları... Orhan Kemal, hep bildiği, yakından gözlemlediği sıradan insanları anlatmıştı kitaplarında... Duru su gibi akıp giden anlatımında şiirsellik yoktu belki ama inanılmaz bir gerçeklik vardı... Öyküde kendi yaşamından bir kesiti ele alırken, Boşnak göçmeni karısını Cemile adıyla cisimleştirmiş, kendi Cemile'sini anlatmıştır... Kitabı çok severek okudum... İlk okuduğumda da çok sevmiştim aslında...
Şu zamana kadar tanışmamış olduğum için kendimden utandığım bir yazar Orhan Kemal.
Cemile ile tanışmış olduk, geç olsun güç olmasın…
Çukurova şivesi, insanları, aşkları, hayat mücadeleleri, küçük bir yerleşim yerinin içerisine sizi sürüklüyor kitap. Kısacık kitapta bir Boşnak ailesine misafir olup bir baba ve iki çocuğunun yaşadığı eve misafir olarak onlarla kısa bir hikaye yaşıyorsunuz. Bu kadar sade cümlelerle bu küçük bölgenin yaşadığı yoksulluğa, farklı insanlara tanıklık etmek, onlarla zaman geçirmek eşsiz bir güzellikti benim için.
Hiç bitmesini istemediğim nadir kitaplardan bir tanesi oldu Cemile. Fabrika işçisi Cemile ile Katip Necati’nin aşkını anlatan bir konuya hakim olsa da sadece aşk yok kitapta. Belki de bu en çok hoşuma giden oldu. Tek bir konudan ziyade, bir aşk romanından ziyade aslında bir dönem romanı.
Herkesin okumasını tavsiye ettiğim, yeri geldiğinde şivelerinin tatlılığı ile gülümseten, yeri geldiğinde kadın – erkek ilişkilerini izlerken sizi sinirlendiren eşsiz bir eser…
Anadolu'muzun cesur, çalışkan ve dirayetli kadınını temsil ediyor Cemile. Etrafta kötü niyetli insanlar, bir yanda üç kuruş ekmek parası için kocaman kirli elleriyle yoksul insanları ezen fabrika.. Sonra bakıyorsunuz Karakız var, İzzet Usta var ve dostluğa, insani değerlere bir kez daha inanıyorsunuz. Sanki eksik kalmış gibi çabucak bitiverdi ve birlik kazandı.
Okumasinlar efendim, benim cocuklarim da okuyup yüksek tahsil görmeyiversinler, kiyamet kopmaz ya! hem okuyup da ne olacak? gözleri acilip, hisleri incelip, etrafin cirkinlikleri karsisinda adim basi üzülmektense, neme lazimci birer kücük meslek sahibi olup coluk cocuklarinin ekmeginden baskasini düsünmeyi bilmesinler daha iyi!
Sevemedim. Birçok yerde sıkıldım, benim şahsi zevklerime de uymuyordu. Yazar kendini kitaba çok fazla katmış gibi hissettim. Karakterler kendileri olarak akıp gitmiyordu sanki. Bazen alakasız bir yerde bile bilmem neyin fiyatından yakındıkları oluyordu ki bu normalde insanlar arasında yaygın bir konu olsa bile bana kullanıldığı yerlerde doğal hissettirmedi. Yazarın şikayetlerini okuyormuşum gibiydi, karakterlerin değil.
Camgöz Sadık, ihtiyar Malik, Kadir Ağa, Cemile, Muy... Orhan Kemal'in kalemi usta bir ressamın fırçası gibi demişler, ne kadar doğru. Öyle güzel betimliyor ki hayatı; diyalogları okurken yanımda biri konuşuyormuş gibi hissettim. Makinenin dişlerini geçirdiği kol, fabrikanın yuttuğu insanlar... Sermaye sahipleri bir karabasan gibi çöküyor işçilerin üzerine.
Kadir Ağa ve Numan Bey'in çatışmasında Türkiye'deki okumuşa verilen değeri görüyoruz. Kadir Ağa "Katibe bağır, okumuş adam efendi olur, efendi adam sümsüktür." diyor. Öte yandan okumuş Numan Bey var, verilenden fazlasını istemeyen, günde 12 saat çalışan Çukurovalı işçiler varken, onlara kızdığı için, İzmirli ve İstanbullu işçileri çağıracağını söylüyor ama bunu yaparken karı azalacağı için de tereddüt ediyot. İzmirli, İstanbullu işçiler çok çalışmaz, maaşlarını yüksek isterler diyince tereddüt ediyor. İşçiler hakkını arıyor, sonunda kaybeden onlar oluyor; çünkü Camgöz Sadık gibi liyakat yoksunu kalpsiz insanlar oldukça bu sömürü bitmeyecek.
Sınıf çatışmasının yanı sıra Malik'in Muyla olan dostluğu ve çocuklarına karşı beslediği şefkat de kitabı güzelleştiren bir unsurdu. Malik'in, Karadağ'da haydut olup insan öldüren o sert adamın, çocuklarına olan sıcak tavrı yüreğimi parçaladı. Belki de her babanın kendi çocuklarıyla kurduğu gelecek hayalleri vardır. Malikinki de köyde süt sağmak, Cemile'nin çocuklarıyla oynamak. "Aletlerimi karıştırsın isterlerse, isterse ilaçlarımı da birbirlerine katsınlar. Onlara hiç kızmam ki ben!" diyor.
Bana bu kitabı veren canım Melahat Teyzem 2004'te kitabın sonuna şöyle bir not düşmüş: Okumuş insanın yürek sağırlığı sürdükçe, işçinin, ezilenin çilesi hiç bitmeyecek!
Önce Hanim in çiftliği okuyorum sandim, sonra Cemile nin başına kötü birşey gelecek diye bayagi endiselendim ama sonunda dostlugun ve sevginin kazanmasina cok sevindim. Hikaye tanidik gelse de son derece yalın ve akıcı diliyle Cemile nin hikayesini okumak keyifliydi.
Toplumsal sorunları ve işçi sınıfının sıkıntılarını öyle etkileyici bir dille anlatmış ki, karakterleri zihninizde canlandırıp olayları adeta yaşayarak okuyorsunuz. Yazarı sevenler için bir çırpıda okunan bir Orhan Kemal klasiği.
Got recommended to me by staff of the most beautiful bookshop of Istanbul and I did not regret this. A lot of names in 175 pages but it's a nice slice of life from that time, in I think a good translation. Too bad the book ended quite suddenly, would have loved to read more!
This final installment of Kemal's "Notes from a Little Man" series gave detail to the final chapters of The Idle Years without pushing forward into the author's life.
At the end of TIY, Kemal had straightened out his idle years, inspired by his love for a Bosnian immigrant girl. He had to overcome opposition from his grandmother, who opposed marriage to a working-class girl -- Kemal's father, as we learned in My Father's House, had been a lawyer and politician who was pushed into Syrian exile and impoverished amidst' Turkey's shifting political sands. Kemal returned alone to Adana where, in the absence of an education, he made his way through his "Idle Years" playing football, drinking wine, and working manual jobs.
Cemile focuses on the life of his wife and her family in the days leading up to their betrothal -- or at least it purports to. What I found instead was a look at the textile factory where they had met.
The first character we meet is the rapacious cotton seller "Pockmark Halil," who has designs on marrying Cemile and kidnapping her if necessary. A visit from one of the two partners in the enterprise, Mr Kadir, lets us see the factory floor: spinners, where Cemile and Güllü work, weavers, where her brother, Sadri and evil "Glass-eyed Sadik" work, and even the children tasks with crawling under the machines and tying the threads that have come loose - the latter has become a clear problem since the 2nd partner, Mr Numan, hired an Italian engineer to run the factory. There are rumors of sabotage and even violence against the western interloper.
Wages fall as a result of the production delays. Tempers grow. I found it strange that labor unions were absent from any discussion in the book and the workers' only recourse seems to be violence. (There are acknowledgements that the owners may have to shift their business practices to bring in workers from Izmir and Istanbul at the end of the book.) But Kemal doesn't have a political agenda to push -- he is the son of an exilee, after all, and he would spend years in prison for his political beliefs. Instead he vividly humanizes the workers and draws the reader's sympathies towards them.
But what about Camile? Scenes show her tender side, caring for her aged father (a former Bosnian brigand), working long hours after her 12-hour factory shift, doing laundry, birthing a baby, and keeping up the house. We see her in real danger of kidnapping, and we want to cheer when Nejati's grandmother arrives, haughtily picking her way through the mudpuddles of the workers' quarter, to arrange the marriage that will save her.
As another reviewer has written here, I didn't buy the love story. It was better in TIY which showed conversations between Orhan and his "beloved" and developed the relationship better. But I think Chemile was Kemal's vehicle to illustrate factory work vividly and to draw attention to the rich lives of the workers -- most notable among them the lovely Cemile -- and draw our sympathies to their misfortunes.
Ardında yazarın çizdiği bir tablo bırakan bir kitap okudum bugün...
Aytmatov 'un kaleminden okuduğum ikinci kitap Cemile oldu. Konusuyla, yazarın betimleme yetenekleri ve karakterleri işleyiş başarısıyla kesinlikle sevdiğim kitaplardan biri haline geldi.
Özellikle ilk sayfalarda, kültür farklılığından doğan, yöreye özgü yabancı kelimelere yer verilmesi okuru zorlasa da kitabın devamında buna alışıp sorunsuz okuyabiliyorsunuz. Kitabın konusundan kısaca bahsetmek gerekirse,
İkinci Dünya savaşının ilk yıllarında geçen eserde, olayları ailesi ile yaşamakta olan küçük Seyit'in gözünden görüyoruz. Abisi askere gitmiş olan Seyit, çalışkan ve gözüpek olan annesi ve askerdeki abisinin yolunu gözleyen, hayat dolu bir genç kız olan yengesi Cemile ile yaşamaktadır.
Neredeyse köyün tüm erkekleri savaşa gittiğinden, savaş alanına erzak taşıma işi köyün kadınlarına kalmıştır. Cemile'nin kayınvalidesi buna ilk başta karşı çıksa da sonrasında Cemile, küçük Seyit'i de yanına alarak işi kabul eder. Yapılacak iş ağır olduğundan, savaştan yaralı halde geri dönen içine kapanık Danyar da onlarla birlikte çalışmaya başlar. Başlarda onun bu suskun ve garip hallerine gülüp dalga geçen Cemile ile Seyit, gün geçtikçe bu sessiz sakin adamı yakından tanıyacak, tanıdıkça bu tavırlarından utanacaktır. Danyar hem Cemile'nin hem de Seyit'in ailesinin hayatını tümüyle değiştirecektir.
Aytmatov'un kalemiyle okurun zihninde çizdiği tablolara hayran oluyorum. Siz de kitabı okuduğunuzda benim gördüğüm huzur ve sevgi dolu tabloyu görebilirsiniz.
İşte bu güzel kitaptan sizler için sectigim birkaç alıntı :
"İnsan, her şeyi anlatamaz.Zaten kelimeler de her şeyi anlatmaya yetmez."
"Uzun zamandan beri seviyorum seni... Bilmediğim zamanlardan beri seni sevmiş,seni beklemişim ben.Ve işte geldin , seni beklediğimi biliyormuş gibi geldin!"
"Ne kadar üzülürsen üzül, sen sen ol, üzüntünü kimseye belli etme, kendine sakla."
تدور احداث الروايه فى محورين اساسين الاول قصه الحب بين جميله والكاتب ومحاولات الجمال خليل للزواج منها بالاجبار وخططه ومؤامراته والثانى هوا المصنع الذى تعمل به جميله والذى يمثل فئتين من المجتمع التركى فئه المتعلمين المثقفين انصار التحرر الفكرى المتأثرين بالغرب والتقدم ومناصرين للتطور الصناعى ويمثلها نعمان به صاحب المصنع وفئه الاغنياء المناصرين للقديم الرافضين للتغير المضادين للتقدم الصناعى ويمثلها قادر اغا شريك نعمان فى المصنع . بطله الروايه جميله فتاه بسيطه من البوسنه تعمل باحد المصانع هى واخيها يعمل ابيها فى المنازل وتوفت امها وهى فى العاشرة من عمرها، تحب الكاتب ويحبها الجمال خليل رجل غنى شرير يحاول الزواج منها بكل طريقه وعندما يفشل يحاول خطفها. اصحاب المصنع شخصان يحضر احدهما وهو نعمان بيه مهندس ايطالى والالات من الخارج لتحسين الانتاج ويرفض شريكه قادر هذا التجديد ويقوم بعمل مكيدة مع العمال لطرد المهندس ويشاركه العمال فى هذا خوفا من ان يتم الاستغناء عنهم بالالات ويخسرون قوت يومهم فيقومون بخلط القطن بالنشا ليفسد النسيج ولكن تفشل خططهم ويكتشفها نعمان بك ويطرد من قامو بها ويتزوج الكاتب من جميله فى نهايه سعيدة على كلا المحورين.