What do you think?
Rate this book


372 pages, Paperback
First published January 1, 1955



I have never believed in heroes. Even in those novels in which I focus on revolt I have tried to highlight the fact that those we call heroes are in effect instruments wielded by the people. The peoplecreate and protect these instruments and stand or fall together vwith them.Still and all, Kemal was to write three more books featuring Slim Memed. For the first one, he was shortlisted for the Nobel Prize in Literature in 1973. That award was won by the Australian Patrick White. I think it should have gone to Kemal.
“Toros dağlarının etekleri ta Akdenizden başlar. Kıyıları döven ak köpüklerden sonra doruklara doğru yavaş yavaş yükselir. Akdenizin üstünde daima, top top ak bulutlar salınır. Kıyılar dümdüz, cilalanmış gibi düz killi topraklardır. Killi toprak et gibidir. Bu kıyılar saatlerce içe kadar deniz kokar, tuz kokar. Tuz keskindir. Düz, killi, sürülmüş topraklardan sonra Çukurovanın bükleri başlar. Örülmüşçesine sık çalılar, kamışlar, böğürtlenler, yaban asmaları, sazlarla kaplı, koyu yeşil, ucu bucağı belirsiz alanlardır bunlar. Karanlık bir ormandan daha yabani, daha karanlık! “(1)
“Varacağım Dikenli düzüne. Beş köyün yaşlılarını toplayacağım başıma. Diyeceğim ki, Abdi Ağa yok artık. Elinizdeki öküzler sizindir. Ortakçılık, mortakçılık yok. Tarlalar da sizindir. Ekin ekebildiğiniz kadar. Ben dağda oldukça, bu böyle sürüp gidecek. Vurulursam başınızın çaresine bakarsınız. Sonra köylüyü başıma toplayıp, çakırdikenliği yaktıracağım. Çakırdikenliği yakmadan kimse çift koşmayacak.”
Cabbar, gözleri yaşararak:
“İşte bu iyi”, dedi. “Ağasız köy! Herkesin kazandığı, herkesin olacak.”
Memed:
“Herkesin kazandığı...“ diye gülümsedi.
Cabbar:
“Elimizde silah, toprakları bekleriz.”
....
Memed:
”Şu tarla meselesi aklıma geldi geleli, hiç ölmek istemiyorum.” (304-305)
Bu sırada tüfeğini çaprazlama boynuna takmış, sallanarak Sefil Ali içeri girdi. Doğru saza gitti. Duvardan aldı. Olduğu yere oturup saza düzen vermeye başladı. Birden bir türkü tutturdu. Kalın gür bir sesi vardı. Ses, Sefil Aliden çıkmıyor gibiydi. Türkü bin yıl öteden geliyor... Uzaktan dağlardan, Çukurovadan, denizden geliyor. Denizin tuzu, çamın sakızı, yarpuzun kokusu bulaşmış. Öyle bir türkü. “Gel benim derdime”, diyor, “bir derman eyle. Alemler derdine derman olansın.”
Bir an duruyor, bu sefer saz büyüyor. Saz tekrar ediyor: “Derman olansın.” Sonra gene başlıyor Sefil Ali:
Her nere baktıysam yarimi gördüm.
Elleri duruyor. Sazın üstüne yumulmuştur. Uyumuş kalmış gibi. Birden başını kaldırıyor. Eli sazın üstünde uçuyor.
Dağlar taşlar uçan kuşlar.
Bir fırtına gibi çalıyor, söylüyor.
Adımı dersen de Sefil Aliyim
Bir gün akıllıysam yüz gün deliyim
Üstü köpüklenmiş bahar seliyim
Başı pare karlı dağdan gelirim
diyor, susuyor.
Sefil Ali olduğu yerde küçülmüş, tükenmiştir. Olduğu yerde, öylecene bir taş gibi kalakalmıştır. Donmuştur.
Sazını usuldan, bir yana koydu.
Memed de donmuş kalmıştı. Bir ara gözüne o çelik pırıltı gene geldi kondu. Sonra kafasında bir top sarı ışık gene söndü, kıvılcımlandı. Bol ışıklı Çukurova düzü dalgalandı. (355-356)
Memed, bir an durdu düşündü. Yüzü gerildi. Büyük bir acı içinde kıvranır gibiydi:
“Ben”, dedi. “Hatçeyi görmeye gideceğim yarın.”
Topal şaşkına döndü:
“Nasıl, nasıl?” diye söylendi.
Memed, tok, sert bir sesle:
“Ben yarın Hatçeyi görmeye gideceğim.”
Topal:
“Eeee?”
Memed:
“Eeeesi mesi yok. Gideceğim.”
Topal elini çenesine verip duraksadı. Epeyi düşündükten sonradır ki:
“Zor”, dedi içini çekerek. “Çok zor. Düpedüz ölüm demektir.”
“Ölümü alnıma aldım”, dedi Memed, yüzü kırışarak, yüzü büyük bir acıyla gerilerek. “Ölümü alnıma aldım! Şurada tam yüreğimin ortasında bir yangın var. Oyuyorlar gibi yüreğimi. Gitmeliyim. Dayanamam gayri. Yarın şafaktan kalkıp yollara düşeceğim. Ben kasabaya…” (358)