Bu kitabı oluşturan yazılar, Edebiyat başlıklı yazıya kadar 1974-1975 yıllarında Aylık Diriliş Dergisi'nde başyazı olarak, ondan sonrakiler ise 1976'da Diriliş Pazartesi-Perşembe Günlüğü'nde yayınlanmıştır.
He graduated from the Faculty of Political Science at Ankara University and worked in the finance sector for many years. He is one of the pioneers of Turkish literature who aims at bridging traditional Islamic beliefs and modern poetic techniques. He sees three essential elements for a poet. These three elements he calls Peer Gynt’s triangle, according to Karakoç, exists in Henrik Ibsen’s play, Peer Gynt. These three elements are: Poet must be himself. To be himself a poet must transform. Second element: a poet must be self content. Poet must love his art while being transformed by it. Thirdly, to be self-content, one must feel joy. This joy comes not from living but from letting live.
Sezai Karakoç (d. 22 Ocak 1933, Ergani, Diyarbakır), Türk şair, yazar, düşünür ve siyasetçi.
Karakoç şiirle ilgili görüşlerini yazmaya başladığı dönemlerden itibaren şiir anlayışını da yazmıştır. Bu konudaki düşüncelerini Edebiyat Yazıları adını verdiği 3 kitapta toplayan Karakoç'un Türk şiirinde son derece özgün bir yeri vardır. Onun şiiri metafizik bir şiirdir. Türk şiiri geleneksel yapısı itibariyle aslında metafizik bir şiirdir. Ancak bu özellik Tanzimat'tan sonra değişir. Sadece A. Hamit'te metafizik bir ürperti söz konusu olur. Onunla tekrar başlayan bu anlayış Cumhuriyet'in ilk yıllarında Necip Fazıl Kısakürek'te ve Ahmet Kutsi Tecer'de kendini gösterir. Bunlardan başka Yahya Kemal ve Asaf Halet Çelebi'de de metafizik anlayış görülür. Fakat bu metafizik unsurlar adı geçen hiçbir şairin şiir anlayışını açıklamaz, anlatmaz.
YTÜ Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Ali Yıldız'ın tespitiyle Türk şiirini metafizik bir esasa oturtan şair Sezai Karakoç'tur. Sezai Karakoç bunu modern şiirin diliyle yapmıştır. O, Batı edebiyatını da iyi incelemiş bir şairdir. Modern sanattaki soyutlamanın İslam anlayışına uygun olduğu düşüncesindedir ve şiirlerini bu yönde geliştirmiştir.
Karakoç geleneksel şiire de yaklaşır, ancak dili farklıdır. O, modern şiirin diliyle şiirlerini yazmıştır. Poetikasını anlattığı ikinci yazı Soyutlama ile ilgilidir. Nitekim modern sanat genel anlamda soyutlamaya dayanır. Ona göre şair, şiiri soyutlamada bırakırsa eksik bırakmış olur, tamamlanması için şairin tekrar somutlaştırması yani soyutlaştırdığı şeyi tekrar yeni bir bağlama oturtması gerekir. Bunu da Diriliş kavramına bağlar.
Sezai Karakoç, şairin genel çizgilerini, pergünt üçgeni dediği üç ilkeyle anlatır. Peer Gynt, Norveçli yazar Henrik İbsen (1828-1906)’in en ünlü oyunlarından biridir. Karakoç, Pergünt’ün, hayatında bu ilkeleri yaşadığını belirtir ve bu ilkeleri şiire tatbik eder: Şair, Kendi Kendisi Olmalı: “Şairin kendi kendisi olabilmesinin biricik yolu, değişmek, başkalaşmaktır.”
Şair, Kendine Yetmeli: "Eserinin tohumunu ve geliştirecek iklimini, şairin kendi varlığından alması anlamına gelir yeterlilik ilkesi. Yâni fildişi kuleyi biz dışına çeviriyoruz; evren şaire bir fildişi kule olmalı; şafakta kaybettiği güvercinleri, şair, bir ikindide bulabilmeli."
Şair, Kendinden Memnun Olmalı: "Eserin şairini sevinçle titretmesi demek bu. Şair, eserini sevmeli. Onu okşamalı, ama yaramazlıklarına da göz yummamalı. Beğenmediği davranışlarını gücendirmeden ona anlatmalı onu kendini düzeltmeye kandırmalı ve bunu da inandırmalı ona. 'Beni andırıyor, ah, beni o' demeli."
Memnunluk ilkesinin temeli, sevinçtir. Yaşama sevinci değil “yaşatma sevinci”dir.
Kısmen katıldığım çok güzel, zihin ve ufuk açıcı fikilerin yanı sıra hiç katılmadığım fikirlerin de olduğu ama özüne inildiğinde doğruların yer aldığı Sezai Karakoç kitabı. Bazı kavram ve fikirlerinin altını çok dolduramadığını düşünüyorum, o kısımları çok hızlı geçmiş açıkçası. Çok daha detaylı açıklansaydı belki kafamızda daha iyi oturtabilirdi. Ancak üzerine düşünmeye itmesi de yeterli olarak ele alınabilir. Batı ve doğu mukayesesini pek doğru yapmıyor gibi geldi bana, batıdan bir sürü başarılı kişi yetişmişken onları eleştirirken bizden nedense hiç kimseden bahsedemedik.. Batıyı çok büyüttüğümüzü onların çöküşünden bahsederken yüzyıllardır biz hiç kimseyi yetiştiremedik bile o yüzden biraz çuvaldızı kendimize batırarak eleştirmek gerektiğini düşünüyorum. Ruha atfettiği öneme kesinlikle katılmakla beraber her şeyin kökenine dini ve metafiziğin geri plana atılmasına bağlamasına kesinlikle katılmıyorum ve kitaptaki en önemli yerler burasıyken buraları yüzeysel ve hızlı geçtiğini düşünüyorum.. Okunsa iyi olur kitaplardan..
Anlatılmak İstenen Ana Başlıklar: - Dünya bir uygarlık krizi geçirmektedir. - Rönesans (1300-1600) ile başlayan yenilenme artık çeşitli sebeplerden dolayı tükenmeye başlamıştır (Fizik-metafizik yani akıl-akıldışı dengede olması gerekirken, metafiziğin ikinci plana atılması, bu yeniliğin uzun ömürlü olmamasındaki ana faktördür). - Din-Felsefe-Politika üçlüsünde, önce felsefe dinin yerini, daha sonraları politika felsefenin yerini almaya başlamıştır. Tüm dünya politikanın bu kadar önde olmasının dezavantaşlarını yaşamaktadır. - Japonların batılılaşma macerasının türünün ilk örneği olduğu ve üzerinde düşünülmesi gerektiğine değinilmiş (Japonlar sadece batılıların kendilerinden ileri olduklarını düşündükleri teknik ve ekonomik gelişmeleri örnek alarak; din, dil ve ideoloji gibi kavramlarında değişikliğe gitmemişlerdir)
Müslümana çağrı kısmı tekrar tekrar okunmalı. Düşüncede Diriliş ve Aksiyonda Diriliş kısımları ise her gün yanımızda taşınacak ve dönüp bakılacak bir işaret dileği niteliğinde. Baskısı ve yazı karakterini de nostaljik buldum ve beğendim.
Kitabın Adı : İnsanlığın Dirilişi Kitabın Yazarı: Sezai Karakoç Tür : Düşünce Kitabı Sayfa Sayısı : 160 Yayınevi : Diriliş yayınları
1933–2021 yıllarında yaşamış Türk Şair, Düşünür ve Yazar olan Sezai Karakoç'un eseridir. Rönesans öncesi ve sonrasını, özellikle de Rönesans’tan sonra Batının insanlığı nasıl bir boşluğa, buhrana, anlamsızlığa sürüklediğini anlatan bir eser. Batının düştüğü buhranın yanısıra, Batının peşinden sürüklediği devlet ve milletlerin yaşadığı buhran ve Müslümanların buhrana karşı dirençsizliği ele alınmıştır. Yeri geldiğinde, Eski Yunan’a, Hint mitolojisine, Asya’ya, Afrika’ya temas edilmiş; çok çeşitli sanat, edebiyat, felsefe, bilim bahisleri işlenmiş; kişi bazında ise Doğudan Batıdan çeşitli şahsiyetler zikredilmiş; bazılarının yaşanan buhrandaki rolleri yorumlanmıştır.
ocak ayında bitirmeyi planladığım bir kitaptı bitmedi. ama mutluyum ki şubatın ilk haftasında bitirebildim.!! neden bitirebildim? çünkü bazen üst üste dinle ilgili kitaplar okumaktan sıkılıyorum. dudaklarımı yemeye başlıyorum stresten. böyle olunca araya bir roman katmak gerekiyor. yeni bir romana başlamanın zamanı gelmiş demektir bu da.
gelelim kitaba. dediğim gibi üst üste okuyunca sonlara doğru bitsin istedim. sezai karakoç'un dilini biliyorum, seviyorum. çok eleştirir ama haklıdır da. konuları başlık başlık ele almış bu çok iyiydi kitabın dizaynı açısından. kafanızda Batı ve Doğu net bir şekilde oturuyor. fuat sezgin'in kitapları gibi. AMA sanırım bir daha okurum. daha iyi kavrayabilmek için. şu an kitap kulübü için okumuştum.
it is about human and islam. it is good book but it is hard book. if you don't know islam and you don't like read book this shouldn't be your first book.